- 614 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
HZ. RESULÜN ÖRNEKLİĞİ / MEDİNE'DE 11 YIL (34)
MEDİNE / MEKKE İLİŞKİLERİ (13)
HENDEK SAVAŞI / OLUŞUMU / ARKASINDAKİ GERÇEKLER (1)
625 yılındaki Mekke ile Medine arasındaki Uhud savaşı görünürde berabere ama asılda müşriklerin psikolojik bozgunuyla biten bir savaştı. Mekke liderinin kafasında oluşan düşünceler, artık Medine ile savaşı sadece Mekkelilerin yapmamasıydı. Muhammed putperestliği hedef almış. Mekke’nin kutsallığına karşı çıkmış. Kâbe’deki putları kırmak istiyordu. Kâbe’deki putlar sadece Mekkelilerin değildi. Putlar bütün putperest Araplarındı. Eğer mesele din meselesiyse, din sadece Mekke’nin değil bütün Araplarındı. Bütün planını buna göre yaptı. 626 yılında gideceği Bedir’deki savaşa gitmek istedi ama geri döndü. Uhud savaşı bölümlerinde niye gitmediğini, nasıl geri döndüğünü açıklamıştık.
Mekkelilerin Medine ile yaptıkları ilk savaş olan Bedir savaşı Mekkeliler için bozgundu. Uhud savaşı ise mağlubiyet değildi. Ama galibiyette değildi. Uhud savaşının ardından Muhammed, Mekke ile işbirliği yapan Yahudileri putperest Arap kabilelerini cezalandırdı. Yemen Şam, Şam Yemen arasında işleyen kervan yollarını tuttu. Aynı şekilde Mısır istikametine gidip gelen kervanların da yollarını tuttu. Bu durum Mekke’nin lideri Ebu Süfyan’ı çileden çıkardı. Ancak Muhammed’in böyle yapması işine geliyordu. Zira Ebu Süfyan istiyordu ki, bütün Araplar savaşa katılsın. Medine belasına birlikte son verilsin. Ebu Süfyan ticaret yapılamayan bir hayatın yaşanmamış sayılacağını düşünenlerdendi. Arabistan’da kervanlar aracılığı ile ticaret biterse, Arap halkı yalnız kalır. Asla kendine gelemezdi.
Ebu Süfyan Arapları bir araya getirmeyi düşlerken, aynı zamanda Yahudileri de Muhammed’e karşı kışkırtmaya çalışıyordu. Uhud savaşından sonra Muhammed’in Beni Nadr kabilesini Medine’den sürüp çıkarmasıyla endişeye düşen Medineli Yahudiler, Ebu Süfyan’ın sözlerinden etkileniyorlardı. Bir taraftan Ebu Süfyan’ın karşı konulamaz ordu kurma hazırlığında olduğu Yahudilere geliyor. Diğer taraftan Ebu Süfyan Yahudilere safınızı belirtin tehditleri savruluyordu. Yahudiler hayatlarının tehlikeye girdiğini düşünüyorlardı. Her ne kadar Muhammed’le bir sözleşme yapmışlarsa da, Muhammed yok edilince sözleşmenin hiçbir anlamı olmayacaktı. Yahudiler de, Mekkelilerin propagandasından etkilenmeye başladılar. Oluşturdukları heyet gizlice Mekke’ye giderek Mekkelilerle sözleşti. Ancak Muhammed bu gelişmeler haberdar olmuştu. Medeni’deki beni Kureyza Yahudi Kabilesiyle görüşerek, Beni Kureyza kabilesini kendi yanına çekti. Mekke’deki Yahudi heyeti, Gatafan kabilesini Hayber’in bir yıllık hurmasını fidye vererek Muhammed’e karşı savaşa razı etti. Gatafan kabilesi büyük bir kabileydi. Onun katılmasıyla, savaştan geri duran irili ufaklı bir çok kabile Mekke ordusuna dâhil oldu.
627 yılının Şubat aylarında başlayan ordu kurma çalışmaları bütün Arabistan’a yayılıyor. Mekkelilerin ordusunun gücünü duyan Müslümanlar telaşlanıyorlardı. Mekke ile Medine arası 440 Km. Kış günü çöl şartlarında, büyük bir ordu ancak on günde gelebilirdi. Mekke ordularının komutanı Ebu Süfyan, hayalini gerçekleştirmiş. Yaptığı savaş hazırlığıyla, 300 at 1500 devenin bulunduğu dört bin kişilik bir ordu kurmuştu. Buna Yahudi ve diğer Arap kabilelerinin kuvvetleri de eklenince yaklaşık 10.000 kişilik bir ordu meydana geldi. Ordunun içinde Ebu Süfyan tarafından savaş fidyesi verilen, Ehabiş, Kinane, Tihane, Gaffan, Feraze, Beni Esed ve necd kabileleri para karşılığı büyük birlikler oluşturdular. Bunlara verilecek fidyenin bir kısmını Yahudiler üstlendi. Bu büyük ordu Müslümanlara son hamleyi vurmak için Mekke’den Medine’ye doğru ayrı kollardan hareket edecekti. .
Muhammed bütün olayları izliyor. Mekkelilerin hazırladığı ordunun gücünü biliyordu. Derhal bir savaş meclisi topladı. Mecliste düşmana karşı ne gibi tedbirler alınması, nasıl bir savaş taktiği izlenmesi gerektiği konusunda istişare edildi. Uhud savaşı sırasında Beni Nadr kabilesinin Mekkelilerle anlaşması Müslümanları daha dikkatli davranmaya itiyordu. Her ne kadar Medine’deki Beni Kureyza Kabilesi Muhammed ile görüştükten sonra, Müslümanların yanında olduğunu söylemişlerse de, artık Yahudilere güvenilemezdi. Zira görüşme öncesinde, Beni Kureyza kabilesinin de Mekkelilerle anlaştığı söylentileri yayılmıştı. Mevcut durumda Müslümanlar Medine’yi içerden savunmanın uygun olacağı görüsünde ittifak ettiler. Bu görüş benimsendikten sonra Selman-i Farisî "bizde bir şehir üstün kuvvetlerle kuşatıldığı zaman daima çevresine bir hendek kazılır. Şehir bu şekilde savunulur” diye görüş bildirince, bu yönde karar alındı.
Medine’de hendek, Mekkelilerin geleceği yönde kazılacaktı. Zaten Medine’nin etrafı dağ ve hurmalıklarla çevriliydi. Dağlardan Mekkelilerin saldırmaları zordu. Hurmalıklardan da güçlü saldırılar yapamazlardı. Yine de her türlü şarta göre hazırlıklar yapıldı. Şehrin girişindeki düz araziye büyük hendekler kazıldı. Hendekler hem geniş, hem derindi. Bir asker, bir süvari içine düştüğünde asla çıkamaz. Düşerken de mutlaka yaralanırdı. Zaten Hendeklerin Medine kısmına ucu sivri kalın uzun mızraklar yerleştirilmişti. Herhangi bir şekilde atıyla hendeği atlamaya kalkanlar mutlaka mızraklara saplanırdı. Medine içinde deki yollarda da gerekli barikatlar hazırlandı. Her ihtimale karşı Medine’deki Yahudilerden gelecek tehlikeye karşı bu tedbirler alınmış. Mekkeliler hendekleri aşarsa içerideki barikatlarla savunma planı hazırlanmıştı. Mekkeliler Medinelileri yok etmek için güçlü ordular düzenlerken, elbette Müslümanlar da varlıklarını korumak için her türlü tedbiri alacaklardı. Müslümanlar yaklaşık 3000 civarında asker toplamışlar. İçinde 36 at vardı. Kadınları çocukları kulelere yerleştirmişler. Hendeklere askerleri görevlendirmişler. Olumsuzluklara karşı barikatlarda kimler olacak? Kuleleri kimler koruyacak? Bütün bunların planlarını yapmışlardı. Hendeklerin kazılması, şehir içinde gerekli barikatların oluşturulması, askerlerin görevlerinin belirlenmesi bir ayda tamamlandı. Artık Medine Mekkelileri karşılamaya hazırdı. Bütün bu hazırlıklar sırasında, Yahudi Beni Kureyza kabilesi, Mekkelilerle anlaşma yapmadığını ispatlamak için, savaş hazırlıkları sırasında kullanılmak üzere ellerindeki her türlü malzemeyi vermişlerdi. Müslümanlar kendi aletleri, araçları ve Yahudilerden aldıkları aletlerle, araçlarla çalışmayı tamamladılar. Böylece Yahudi kabilesi beni Kureyza dostluğunu göstermiş oldu. Çalışmalar sırasında, Muhammed’in Müslümanları cesaretlendirmek için, "Allah’ın lûtfu ve hidayeti olmasaydı biz ne hidayete erer ne sadakalar verir ne de ibadet ederdik. Ya Rab! Bizi huzur ve sükûna erdir. Düşmanla karsılaşırsak bize sebat ve metanet ver. Bize saldıranlar fitne çıkararak fesat peşinde koşuyorlar. Biz ise onlara karşı koyuyoruz"
627 yılının mart ayı sonunda, kimi 24 Mart, kimi 31 mart olarak veriyor. Mekke ordusu Medine’ye gelmişti. Ebu Süfyan yönetimindeki Mekke ordusu üç grup halindeydi. Ebû Süfyan komutasındaki ordu Medine’nin batısından, Necid kabileleri de Doğudan Medine önlerine geldiler. Bunların sayısı azdı. Ancak Dışarıdan toplanan asıl Mekke ordusu arkadan geliyordu. Onlar Uhud dağı civarına geldiler. Uhud düzlüğünde kimsenin olmadığını görünce Uhud savaşı sırasında Mekke ordusunun beklediği düzlükte beklemeye başladılar. Amaçları diğer yollardan gelen ordularla birleşmekti. Gelen gruplarla büyük bir ordu haline geldiler. Yürüyüşe geçerek, Medine’nin Uhud yönünden Medine’ye yaklaştılar. Medine’nin uzağında, doğu, batı, kuzey istikametinde mevzilenen Mekke ordusu henüz hendeklerin farkında değildi. Etrafta Müslüman ordusundan kimseyi göremeyince, Medine’ye doğru yürüyüşe geçtiler. Medine’ye yaklaştıklarında hendekleri görüp şaşırdılar. Arapların tarihinde hiç böyle bir şey görmemişlerdi. Medine tarafında siperlere saplanmış uzun mızraklar. Mızrakların arkasında Müslüman okçular vardı. Şaşkın şaşkın hendeklerin etrafında gezinerek bir geçit aradılar. Ama yoktu. Hendeklerin bittiği uçlarda yüksek dağlar vardı. O dağları aşıp Müslümanlara hücum edemezlerdi. Mekkeliler hendeklerin etrafında gezinirken Müslümanlar ok ve taş atıyor. Onlara kayıplar verdiriyordu. Mekkeliler hendekleri geçemeyeceklerini anlayınca, onlarda hendek kenarlarına okçularını yerleştirdiler. Böylece karşılıklı ok ve taş atarak savaşıyorlardı. Fakat uzaktan ok atmak, taş atmak onlar için savaş değildi. Sıkılmaya başladılar. Yaklaşık on beş gün boyunca hendeklerin arkasında Mekkeliler bekledi. Nisan ayında gündüzleri sıcak olmasına rağmen, geceleri soğuk rüzgarlar esiyordu. Mekkeliler düzenledikleri büyük orduyla Medine’yi dümdüz edeceklerine inanmış. Bu nedenle yanlarına yeterli yiyecek, içecek almamışlardı. Müslümanlar ise kendi memleketlerinde, yiyeceği bol, suyu bol olarak Medine’yi koruyorlardı. Mekkeliler tarafından Medine kuşatılmış ama kuşatma da mağdur olan taraf Mekkelilerdi. Çünkü onlar savaşa hazırlanırken böyle bir savaşla karşılaşacaklarını hesap etmemişler. Hazırlıksız yakalanmışlardı. Yiyecekleri azalmış, suları bitmek üzereydi. Arada ciddi bir savaş da olmamıştı. Mekkeliler işin kötüye gittiğini görünce araya elçiler koyarak Yahudi kabilesi olan Beni Kureyza ile anlaşma yolunu denediler. Böylece Müslümanlarla anlaşmalı olan Benu Kurayza kabilesinin anlaşmayı bozarak geceleyin Medine içinden Müslümanlara baskın yapmak için hazırlandıkları söylentisi yayıldı. Bu haber Müslümanlar arasında büyük bir endişeye neden oldu. Muhammed durumun açıklığa kavuşturulması için Kurayza kabilesine birisini gönderdi. Benu Kurayza kabilesinin reisi Kaab b. Esed’in Benu Nâdir kabilesi reisi Nayy b. Ahtab tarafından kandırılmış olduğu ve Kurayzalilarin gerçekten anlaşmayı bozmuş oldukları anlaşıldı. Kurayza kabilesi ile Evs kabilesi arasinda dostluk bulunduğu için Evs’in lideri Sa’d b. Muaz ve bazı Evs ileri gelenleri özel olarak Benu Kurayza kabilesine gönderildi ise de olumlu bir sonuç alınamadı. Muhammed hemen ortaya çıkan yeni duruma uygun tedbirleri aldı. Müslümanlara hitaben "emin olunki bunun sonu hayırlıdır. Müslümanların yegâne koruyucusu Allah’tır" buyurarak Müslümanlara güven verdi. Şehir içinde ve savunma hattı çerçevesinde güvenlik önlemleri bir kat daha artırıldı. Geceleri düşmanın ani bir baskın yapmasını önlemek amacıyla devriyeler çıkarılmaya başlandı. Gece basar basmaz bütün devriye görevlileri görev yerlerine dağılıyor. Muhammed ise savunma hattının en zayıf noktasında bekliyordu. Çöl geceleri çok soğuk olduğu için savasın zorlukları kendisini daha ağır biçimde hissettiriyordu. Bununla birlikte Müslümanlar inançla ve sabırla görevlerini yerine getiriyorlardı.
Rivayetlere göre Benu Kurayza kabilesinden bazı ufak saldırılar oldu. Ancak resulün aldığı tedbirlerle saldırılardan Müslümanlar fazla zarar görmediler. Bazı rivayet kaynaklarına göre Yahudilerden bazıları, ailelerin bulundukları kulelere başarısız saldırma girişimleri oldu. Bunların birinde Muhammed’in halası Safiyye, kuleye tırmanan bir Yahudi’nin başını keserek diğer Yahudilerin önüne attı. Bunu göre Yahudiler korkup kaçtılar. Bir daha da kulelere saldırmaya cesaret edemediler.
Kuşatmanın süresi on beş günü geçmişti. Mekkeliler kesin bir sonuç alamadılar. Sayısı az Müslümanlar gece gündüz siperlerin arkasında bekliyorlardı. Özellikle içeriden Mekkelilerle anlaşan Benu Kureyza kabilesinin saldıracağı haberleri üzerine, Müslümanlar geceleri daha çok çalışıyorlardı. Sayıla azdı. Mekkelilerin sayıları fazlaydı. Onlar ordunun bir kısmını gece nöbetinde tutuyor. Bir kısmını dinlendiriyorlardı. Ama Müslümanlar ancak siperlerde, çöl soğuğunda uyuyabiliyorlardı. Bu durum Müslümanları oldukça kötü etkiliyor. Şehrin dışarıyla bütün bağlarının kesilmesi nedeniyle dışarıdan gelen yiyeceklerin eksilmesine neden oldu. Münafıklar bu olaylardan güç alarak yersiz konuşmalarını çoğalttılar. Eskiden beri meydan savaşlarına alışmış olan Müslümanlar düşman karşısında hiçbir şey yapmadan beklemekten sıkılmaya başlamışlardı. Kış mevsimin ağır şartları bu durumu daha da etkiliyordu. Özellikle geceleri çıkan soğukta devriye görevini yapanlar fazlasıyla etkilenmeye başladılar. Hatta hayvanlarına yedirecek bir şey bulamaz hale geldiler. Müslümanların direnci yavaş yavaş kırılmaya yüz tutmuştu. Durumun vahameti karsısında Hz. Peygamber Müşriklerin birliğini bozabilmek için bir ara Gatafanlıların reisleri Uyeyne b. Hisn b. Huzeyfe ve el-Haris b. Avf b. Ebi harise el-Murriye haber göndererek dönüp gitmeleri karşılığında Medine hurmalarının üçte birini onlara vermek üzere anlaşmak istediği. Görüşmeler doğrultusunda anlaşmayı yazılı hale getirirken, Sa’d b. Mu’az ve Sa’d b. Ubâde ile istişaresi sonucu bu fikirden vazgeçtiği rivayet edilir. Öyle ya, zaten Gatafanlılar Hayber Yahudilerinin hurmaları karşılığında savaşmıyorlar mıydı? Fidye ile savaşanlar, fidye için vazgeçebilirlerdi. Fidye için Müslümanlar barış içinde olacaklar, yine fidye için sözlerinden vazgeçebilirlerdi. Sözleşme yaptıkları Ebu Süfyan’ı anlatan Gatafanlılar, Müslümanları da aldatabilirlerdi.
On beş günden sonra, yiyecek içecek sıkıntısı çeken Mekkeliler de bir an önce neticeye varabilmek için baskılarını giderek artırmaya başladılar. Değişik yönlerden peş peşe saldırılarda bulunuyorlar. Hendekleri aşmak için çareler arıyorlar. Ama bulamıyorlardı. Kuşatmanın olağanüstü şiddet kazandığı bir sırada müşrikler ne pahasına olursa olsun hendeği aşmaya karar verdiler. Savaşçılıktaki büyük ustalığı ve Kahramanlığıyla şöhret kazanmış olan Amr b. Abdived ile Ikrime b. Ebû Cehl Nevfel b. Abdullah Dirar b. Hattab Hübeyre b. Ebî Vehb hendeği geçmek üzere ileriye gönderildi. Ebû Süfyan ve Halid b. Velid de onun arkasından genel bir saldırı için kuvvetlerini ileriye doğru hareket ettirdiler. Amr ve yanındakiler bin bir güçlükle de olsa hendeği asmayı basardılar.
Amr b. Abdived atını ileriye sürerek Müslümanlardan kendisiyle savaşacak bir savaşçı istedi. Amr birçok savaşlarda bulunmuş yiğitlik ve gözü pekliği sayesinde birçok birlikleri dağıtmış gayet usta bir silahşor. Çevik bir süvari olduğundan onunla dövüşmeye kimse cesaret edemezdi. Nitekim Müslümanlardan da kimse onun isteğine cevap veremedi.
Bu durumu gören Ali, Amr’a karşı çıkmak için izin istedi. Fakat resul izin vermedi. Amr tekrar ileriye atılarak Müslümanlara hitaben; "İçinizden kahramanlık meydanına çıkacak kimse yok mu? Hani ölenlerinizin gideceğini söylediğiniz Cennet?" diye bağırdı. Müslümanlardan yine ses çıkmayınca Ali ikinci defa izin istedi. Resul kendi zırhını çıkarıp Ali’ye giydirdi. Beline zülfikâr’i takti ve ellerini açarak "Ya Rabb amcam Übeyd Bedirde; Hamza Uhud’da şehit oldular bu Ali ise kardeşimdir ve amcamın oğludur. Onu koru beni kimsesiz bırakma. Sen Varislerin en hayırlısısın" diye dua ederek uğurladı.
Amr’ın karsısına çıkan Ali kendisini tanıttı. Amr Ali’nin gençliğini ve babasıyla olan dostluğunu ileri sürerek onunla savaşmak istemedi. Ali ise kendisiyle savaşmayı ve onu öldürmeyi arzuladığını bildirdi. Kendisinin savaşa çıkanların üç tekliflerinden birini kabul ettiğini duyduğunu; eğer öyleyse üç teklifi olduğunu söyledi. Ya Müslüman olmasını ya savaşı bırakıp gitmesini ya da kendisiyle dövüşmesini teklif etti. İlk ikisini reddeden Amr dövüşmeyi seçti.
İlk saldırı Amr’dan geldi. Vurduğu kılıç darbesi Ali’nin kalkanını parçalayarak başından yaralanmasına neden oldu. Sıra kendisine geldiğinde Ali indirdiği darbe ile Amr’i cansız yere yuvarladı. Müslümanlar sevinçle tekbir getirirken müşrikler büyük bir hayal kırıklığına uğradılar.
Ali Amr’in işini bitirince Dirar ile Hübeyre Ali’nin üzerine yürüdüler. Dirar Hz. Ali’nin yüzüne bakar bakmaz dönüp kaçmaya başladı. Çarpışmaya devam eden Hübeyre de Ali’nin bir kılıç vuruşu ile zırhı delinince kurtuluşu kaçmakta buldu.
Hz. Ömer kaçan Dirar’in, Zübeyr b. Avvam da Hübeyr’in arkasindan kostular. Bu sırada Nevfel b. Abdullah hendeğe düşüp yaralanmıştı. Müslümanlar onu taşa tuttular. Fakat Ali onları durdurdu hendeğe inerek boynu kırılmış Nevfel’in kafasını kesti. Bunu gören Mekkeliler korkuya kapıldılar. Onlardan başka hendeği geçmeye cesaret eden olmadı.
Ertesi Günü Benu Kurayza Kabilesi de düşman ordusuna katildi. Mekkeliler Kurayza ile kuvvet kazanınca bir kat daha cesaretlenerek saldırılarını sıklaştırmaya başladılar. Ok ve taş muharebeleri akşama kadar sürüp gitti. Karanlık basınca müşrikler ordugâhlarına çekildiler. Genel bir saldırı düşüncesi Müslümanlar arasındaki endişeyi bir kat daha artırdı.
Bu arada savaşın yönünü değiştirecek önemli bir olay oldu. Düşman saflarında iken Müslüman olan Nuaym b. Mes’ud es-Sakafî gizlice Müslümanların ordusuna katıldı. Nuaym’ı Uhud savaşının ardından gelişen olaylardan hatırlıyorsunuz. Küçük bedir savaşı sırasında ciddi girişimlerde bulunmuş. Resulün dediklerin yapmıştı. Durumun kötülüğünü gören Nuaym Mekkelilerle Benu Kurayza Kabilesinin arasını bozmak için Muhammed ile plan yaptı. Henüz Nuaym’ın Müslüman olduğunu Yahudiler ve Mekkeliler bilmiyorlardı. Nuaym ise her yere girebilen, aktif biriydi. Eğlenceyi seven, içki meclislerinden hoşlanandı. O nedenle, müşrikler arasında rahat edebiliyordu. Eskiden beri Yahudilerden, müşriklerden birçok dost edinmişti. Nuaym benu Kurayza lideri Kaab b. Esed’in yanına gitti. Kaab’in yanında daha başka Yahudi liderleri de bulunuyordu. Onlara; Yahudilere bir iyilik etmek istediğini söyleyerek Mekkelilerin ve Gatafan kabilelerinin artık savaştan bıktıklarını söyledi. Eğer savaş biraz daha uzarsa, Mekke ordusunun Medine’de Benu Kurayza kabilesini bırakıp gideceklerini, böyle olursa Müslümanlarla yalnız kalacaklarını, Müslümanların da kendilerinden intikam alacaklarını söyledi. Durum bu noktaya gelince, Benu Kurayza kabilesinin Müslümanlarla savaşamayacağını, çünkü Müslümanların daha güçlü olduklarını belirterek. Tehlikeyi önlemek için Mekkelilerden ve Gatafan kabileleri ileri gelenlerinden birkaç kişiyi rehin alın dedi. Yahudiler bu haberden son derece memnun oldu. Onlara göre Mekkelilerin ve Gatafan kabilesinin ileri gelenleri rehin alınırsa, Benu Kureyza’yı Müslümanlarla baş başa bırakıp gidemezlerdi.
Nuaym oradan Ebû Sufyan’in ordugâhına geldi. Ona “Kurayzalilarin Müslümanlarla anlaşmayı bozduklarından dolayı pişmanlık duyduklarını ve anlaşmayı gizlice yenilediklerini hatta suçlarını affettirmek için Mekkeli ve Gatafan liderlerinden birkaç kişiyi rehin alarak Müslümanlara teslim etmeyi düşündüklerini” söyledi. Bu haber Ebû Süfyan’i şüpheye düşürdü. Derhal Kurayza liderine Ikrime b. Ebî Cehl ve Benî Gatafanli bir grupla haber göndererek kuşatmanın çok uzadığını askerin açlıktan şikâyet ettiğini bu nedenle ertesi günü genel bir saldırı ile bu duruma bir son verilmesi gerektiği arzusunda olduğunu söyledi. Buna karşılık Kurayzalilar Mekkeli ve Gatafan ileri gelenlerinden birkaç kişi rehin verilmedikçe kendilerine güvenemeyeceklerini bildirdiler. Mekke ve Gatafan liderleri bu haberi işitince Nuaym’in sözüne hak vererek rehin vermekten kaçındılar. Zira Nuaym onlara Benu Kureyza’ya rehin verirlerse, benu Kureyza rehinleri Müslümanlara teslim edecek demişti. Kurayza kabilesi ise onların tavrının Nuaym’i doğruladığını görünce Mekkelilerden ayrılarak onları kendi başlarına bıraktılar.
Kuşatma sürüyordu ama eski şiddetini kaybetmişti. Resul bu günlerde, bugün Ahzab Mescidinin bulunduğu yerde ayakta durup yüzü Mekke ordusuna dönük bir vaziyette onların aleyhine üç gün boyunca dua etti. Üç günden sonra korkunç bir rüzgâr birkaç gün sonra geldi. Soğuk dondurucu bir rüzgârdı. Tozları toprakları müşriklerin gözlerini dolduruyordu. Rüzgâr onları kendi başlarının derdine düşürerek geri çekilmek zorunda bıraktı. Çünkü kuvvetli rüzgâr çadırların bezlerini derilerini yırtıyor. Direklerini söküyor. Sergileri kumlara gömüyor. Yakılan ateşleri söndürüyor. Develeri atları birbirine karıştırıyor. Hiç kimse kimsenin yanına gidemiyor. Müşrikler; Müslümanların ordugâhından devamlı tekbir sesleri silah şakırtıları duyuyorlardı. Kalplerine büyük bir korku düşmüş, amansız bir paniğe kapılmışlardı. Kur’an sonradan bu olayı mü’minlere söyle hatırlatmaktadır: "Ey müminler. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgâr ve görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görüyordu"(ef-Ahzâb. 33/9) "Allah kâfirleri öfkeleri ile geri çevirdi. Hiç bir şey elde yapamadılar. Savaşta iman edenlere Allah’ın yardımı kâfi geldi. Allah güçlüdür her şeye galiptir" (el-Ahzâb; 33/25)
Gece boyunca devam eden fırtına sabahleyin biraz yavaşladı. Allah Rasûlü Huzeyfe b. Yeman’i düşman ordusu hakkında bilgi alması için gönderdi. Huzeyfe düşman ordusunun perişan halini görerek geri döndü. Resul bundan son derece memnun oldu ve sonucu beklemeye başladı.
Ebû Süfyan ansızın uğradığı bu büyük felâket üzerine, Kurayza kabilesinin ordudan ayrıldığı ve orduda ihtilaf çıktığı bahanesiyle kuşatmayı sona erdirerek geri çekilme emrini verdi. Amr Ibnû’l-âs ile Halid b. Velid 200 süvari ile müşriklerin geri çekilisini denetlediler. Müşrikler başarısızlıklarından doğan umutsuzluk ve sıkıntı içerisinde hızla ricat etmeye başladılar.
Mekke ordusu Mekke’ye, Gatafan kabileleri Necid’e doğru yol alırken Müslümanlar savunma hattından çıkarak düşmanın ordugâhının bulunduğu yere gittiler. Mekkelilerin telaş ve heyecan içinde geri çekilirken bırakmış olduklara erzak ve buğdaylara ve Ebû Sufyan’in Yahudi reislerinden Hayg’a’nın gönderdiği yirmi deveye el koydular. Develer kurban edildi hurma dolu sepetler boşaltıldı. Müslümanlara dağıtıldı. Bu ganimetle kuşatmanın ortaya çıkardığı kıtlık ortadan kalktı. Resul Müslümanlara hitap ederek "Ey İslâm mücahitleri! Emin olunuz ki bu muzafferiyet sizin için ölümsüz bir başarıdır. Bundan böyle Mekkeliler size değil siz Mekke’ye taarruz edeceksiniz" buyurdu. Resulün sözleri Müslümanların sevincini artırdı. Ancak Mekkeliler, Muhammed’in kendileri gittikten sonra Müslümanlara yaptığı konuşmayı duyunca büyük bir telaşa kapıldılar. Öyle ya, Bedir’de mağlup olmuşlar. Uhud’da yenememişler. Medine kuşatmasından da elleri boş dönmüşlerdi. Üstelik toplayabilecekleri en güçlü orduyla bunu yapmışlardı. Daha ne yapabilirlerdi ki? Muhammed ise, her savaşta farklı taktikler uygulayarak Mekkelileri sürekli şaşırtıyordu. Mekke’ye saldırabilir. Saldırıda onları şaşırtacak taktikler kullanabilirdi.
O gün öğleye doğru Muhammed Müslümanlara derhal bir ilan yaptırarak bu savaşta müşriklerle bir olup kendilerini arkadan vuran Benu Kurayzaya karşı savaşmak üzere su emri verdi: "Kim dinler ve itaat ediyorsa ikindi namazını Benû Kurayza önlerinden başka yerde kılmasın" Bu emri alan Müslümanlar derhal hareket ederek. Yahudi benu Kurayza kalesini kuşattılar.
Hendek savaşı Mekkelilerin gitmesiyle savaş, Medine’de devlet kurulurken Medine vesikası altına imza atan Yahudi kabilesi Benu Kurayza’ya karşı yapılacaktı. Hendek savaşıyla ilgil tarihte birbirine zıt, birbirini kabul eden birçok hikâye var. Ancak burada konu hikâyeler çerçevesinde ele alınmadığından uzatılmayacaktır. Hendek savaşı karşılıklı ok ve taş atmalarla geçti. O nedenle her iki taraf için de kayıplar fazla değildi. Müslümanlardan 6 kişinin şehit düştüğünden haber verilir. Mekkelilerden de 8 kişinin savaşta öldüğü tarihi bilgilerde yazılmıştır. Böylece Hendek savaşı en uzun süren, ama en az kayıp verilen savaş olarak tarihe geçmiş oldu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.