- 1062 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
TÜRKİYE DEV BİR TİYATRO SAHNESİDİR.
Türkiye 80 yıldır kapalı gişe oynanan bir oyunun sergilendiği dev bir Tiyatro sahnesidir.
1977-78 Yıllarında sergilenen oyunda sağ-sol olaylarının yaşandığı dönemde oyuncu olarak ülkemizde şu ideolojik unsurlar vardı;
Ülkücüler-devrimci solcular-İslami kesimler-ve tabii ki başrolde olan çakma ulusalcı kesimler. Fakat burada bir açıklama yapmak gerekir. Ulusalcı kesimlerden başrolü kapmak isteyen Sessiz ve derinden giden o yıllarda etliye sütlüye karışmayan İslami kesimlerdi. Diğer ideolojik kesimler sıradan insanlardan oluşup gücünü halktan alırken, ulusalcı kesimler genelde ülkenin asker, yargı mensubu, siyasetçi,bürokrat ve uç noktalardaki sermaye guruplarının dâhil olduğu o dönemin seçkin kesimlerinden oluşuyordu. Bu uyduruk seçkin kesimler siyasi gücünü 2002 yılların başına kadar direk Amerika’dan alıyorlardı.
Tabi bu dev tiyatro sahnesinde her kesimin ayrı bir rolü ve görevi vardı. Fakat üç kesiminde ortak özelliği, tabanlarının ülkenin her etnik kökeninden gelen insanlarından oluşuyor olmasıydı. Ulusalcı kesimlerde ise genelde ‘’beyaz Türk’’ denilen insanlardan oluşuyordu. Bu oluşumun Atatürk dönemine kadar dayanan bir geçmişi vardır.Patron yani ülkenin gerçek sahibi rolünü oynuyorlardı.
Entrika, ihanet, aşk şehvet, şiddet ve cinayet daha neler neler… Oyun başlasın ve PERDE AÇILSIN …..
1.PERDE; Soğuk savaş yıllarında ülkemizde kurgulanmış ideolojik çatışma en üst düzeye ulaşmıştı. Amerikan emperyalizminin İliklerimize kadar işlediği o yıllarda, devrimci solcular tam bağımsız Türkiye mücadelesini verirken ülkede yükselişe geçen sol akımların. Tahtlarının sallandığını hisseden ulusalcı kesimler. Zaten varoluş amacı komünizm tehlikesine karşı kalkan olarak kullanılmak üzere şekillenmiş genelde eğitim seviyesi düşük şoven duyguları yüksek saf Anadolu insanından oluşan ülkücüleri kullanmaktı. Öylede oldu. Bu kesimlerin emrinde olan ülkücüler ulusalcı kesimin silah vs gibi lojistik desteğini de alıp ellerine verdiği liste ve program doğrultusunda faili meçhul cinayetler işliyor sansasyonel toplumsal olayların fitilini ateşliyorlardı. Devrimci solcuların hâkimiyetinde olan okulları ve yaşadığı semtlerdeki kahvehaneleri tarıyor saldırı gerçekleştiriyorlardı. . Bazen bu işleri tersine yapıp faturayı solculara kesiyorlardı sonra yine ulusalcı kesimlerin tahsis ettiği araçlarla olay yerinden uzaklaşıyorlardı. Bu işleri o kadar aleni yapıyorlardı ki bazen bu araçlar resmi araçlar bile olabiliyordu.
Bu olaylara devrimci solcuların kendi iradeleriyle gerçekleştirdikleri eylemlerde eklenince ülkedeki çatışma ortamı tamda ulusalcı kesimin istenildiği gibi bir düzeye ulaşmış oluyor ve tüm hızıyla sürüyordu.
(-Bu olayların gerçek yüzünü birçok yürekli aydın gazeteci ve araştırmacı yazar açıkça deşifre etmişlerdir. Bir dönem yayın hayatını sürdüren ‘’NOKTA’’dergisinde işkenceci bir polisin itiraflarını içeren ülkemizde ulusalcı kesimle ülkücüler arasında geçen enteresan ilişkilerini anlatan yazı dizisin’den de okumuştum-)
2. PERDE; Dünya siyasetinin nabzını elinde tutan Amerika artık dağılma sinyalleri veren SSCB komünist bloğunun tehlike olmaktan çıkacağının doğru öngörüsüyle ülkemizdeki orduya ihtilal yapması için talimat vermesinin ardından, aslında kimin bozduğu belli olan ancak yinede (bozulan devlet otoritesinin yeniden tesüsü içün netekim netekim )emrindeki cuntacılara darbeyi yaptırmıştı.
Şartların olgunlaşmasını beklediklerini ve sonrasında da ihtilal için Amerika’ dan emir aldıklarını söyleyen ancak darbenin günü ve saati konusunda kendilerinin karar verdiklerini cunta çetesinin başındaki Kenan evrenin MİLLİYET gazetesindeki tam sayfa röportajından okumuştum. Gerçi ilerleyen zamanda 32.gün ve genç bakış gibi tartışma programlarında da aynı şeyleri söylemiştir. İşin absürt ve komik yanı darbenin günü ve saatinin kararını kendilerinin verdiğini gurur duyarak söylemesiydi.’’ Aman!! ne büyük bir irade.’’ İnsanın neresiyle güleceğine şaşıracağı bir durumdu.
Not: birkaç gün önce evimde misafir ettiğim bir dönem Kenan evrenle aynı birlikte görev yapmış 72 yaşında emekli ordu mensubu Kemal M. B paşanın söylemidir.
‘’orduda dört tip subay vardır 1.sıra altı( pasif) 2.sıradan(sadece emir alan) 3.sıra üstü(aldığı emrin yanında inisiyatif kullana bilen) 4.sıra dışı olağan üstü(lider ruhlu)’’ kemal paşanın sıraladığı sıkalada Kenan evrenin sıradan subay olduğu yani emir almadan hareket edemeyeceği iddiası evrenin itiraflarını teyit eder nitelikteydi.
Neyse devam edelim; İlk iş olarak ülkedeki devrimci solcuları toplayıp tutukladıktan sonra sorgulama adı altında polis merkezlerinde hapishanelerde işkence yaparak alenen katletmişlerdi. Şanslı olanlar ölmemişti fakat uzun yıllar şiddet görerek yattıkları hapis hayatından dolayı beden ve ruh sağlıkları bozulmuş olarak çıkmışlardı. İmkânı olanların bir kısmı ilerleyen zaman içerisinde yurt dışına yerleşmişlerdir. Geride kalan diğer kısım solcularsa ‘’sakıncalı’’damgasıyla fişlenip memur olma hakları elinden alınmıştı. Dolayısıyla son derece kültürlü zeki ve donanımlı insanlar çaresiz inşaatlarda pazarlarda vs gibi işlerde çalışmak zorunda bırakılmış ve ziyan olmuşlardı. Ne yazık ki böylesine donanımlı sol görüşlü aydın insanlara bu acı kaderi layık görenler ise kuş kadar beyni olmayan demokrasi kültürü gelişmemiş sığ düşünceli insanlardı.
Evet; Böylece Amerika için her şey çok güzel gelişmişti ama ulusalcılar için bir sorun vardı. (Ülkücüler )öyle ya görevlerini yapmış ülkenin devrimci solculardan temizlenmiş olmasında önemli katkıları olmuştu, haklı ve doğal olarak onlarda mükâfatını isteyeceklerdi. Ama ortada bir sıkıntı vardı ülkücüler genelde İslami değerlere bağlı saf Anadolu evlatlarıydı ve seçkin ulusalcı kesimlerle aynı düzeyde olamazlardı. Kaldı ki Kenan evren milliyet gazetesindeki röportajının devamında ülkücüler için şu açıklamayı yapmıştı.’’- seviyesiz sapık ideolojinin mensuplarını muhatap kabul etmiyorum.’’ her ne kadar böyle dese de yinede her ihtimale karşı ilerde her hangi bir sorunla karşılaşmamak için ülkücüleri de muhatap kabul etmiş. Eh hazır elleri değmişken solcularla birlikte karıştır barıştır söylemiyle ülkücüleri de toplatmışlardı. Yani ülkücüleri de kalın duvarların demir parmaklıkların arkasına atmışlardı. Gerçi, ülkücüler solcular kadar içeride şiddet görmediler ama uzun yıllar hapis yattılar. Hapisten çıkan o dönemin ülkücülerinin önemli bir kısmı siyasetten elini eteğini çekti onlarında içlerinde imkânı olanları çakma ulusalcılardan yediği kazığın küskün ruh haliyle yurt dışına yerleşmişlerdi.
(-Bu ülkücülerin bir kısmıyla yurt dışında bir araya gelip bu konuları konuşmuştuk-)
3. PERDE; Plan Amerika içinde ülkedeki ulusalcı kesimler içinde tıkır tıkır işlemişti fakat yine ortada bir sorun vardı. Ülkedeki çatışma ortamından beslenen vatan millet bayrak edebiyatı yapan ulusalcıların varlıkları halk tarafından sorgulanacak hem de halkın ileride demokrasi talepleri ortaya çıkacaktı. Onun içinde bir şeyler yapmak lazımdı. Yani diplomatik sorun yaratmayacak bir ‘’düşman’’ lazımdı. Amerikan gizli servislerince verilen taktikler sonrasında. Ne yapalım ne edelim kime teklif götürelim diye düşünürken tamam şimdi buldum apo apo apo diyerek o yıllarda Ankara siyasal bilimler fakültesinde okuyan okuduğu zamanda da Kürt kimliğiyle öne çıkan Abdullah Öcalan’a silahlı bir Kürt örgüt kurmasının talimatı ulusalcıların kurumlarından olan mit teşkilatı tarafından verilir. Böylece Kurulacak Kürt örgüttü ellerinin altında her an tokatlayabilecekleri bir unsur olacak hem de bu sayede bakın biz olmaz isek bu çapulcular palazlanır haaa diyerek halka kendi varlıklarının ne kadar önemli olduğunu göstermiş olacaklardı.
Aptullah öcalan’ın o dönemlerde sıklıkla okul dışından birileriyle gizemli görüşmeler yaprığını farkeden dostum Davut Bey Abdullah Öcalan’la aynı okulda öğrenci oldukları dönemde bir şeylerin döndüğünü hissetmiş, bir gurup ülkücü arkadaşı ile bu konuyu üniversitenin yönetimine bildirmişlerse de bir sonuç alamamışlar. Bu konudaki ısrarlı tavırları dikkat çekici boyuta ulaşınca da bir gün sudan bir sebeple gözaltına alınırlar ve bu gözaltı süresi şiddet gördükleri iki yıl gibi bir zaman davam eder. Davut Bey ve arkadaşları Tahliye edildiğinde ise Abdullah Öcalan apocular adıyla kurduğu Marksist Kürt örgütüyle çoktan meşhur olmuştur.
(-şu an bir holding idari kadrosunda müdür olarak görev alan Davut beyin iddialarının benzerini aracına bomba koyularak öldürülen gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun yazılarında yâda barışçı kimliğiyle tanınan bir dönem pkk’nın ölüm listesinde yer alan Kürt aydın Kemal Burk ay’ın açıklamalarında da rastlamak mümkündür-)
4.PERDE; İki yıl kadar süreyle her şey ulusalcı kesimin istediği gibi ve istedikleri ayarda gitmiştir. Ta ki işin içine Amerika’ nın izni ve desteğiyle başka ülkelerin gizli servislerinin de dâhil olup devreye girmesine kadar.
Popülaritesi giderek artan Abdullah Öcalan ve örgüttü dünyanın varlığını bildiği pkk adını almıştı.
Hatırı sayılır bir mali güce ve militan sayısına ulaşan apo artık kendi başına buyruk hareket eder hale gelmişti. Her ne kadar, Ulusalcı kesimin kontrolünden çıkıp onlara nanik yapsa da… Hakkını teslim etmek lazım aht’ı vefa gereği geçmişteki gibi birlikte iş yaptıkları da olmuştur. Örneğin; Kürtlerle Türkler arasında bir iç savaşın başlatılması için askeri hava alanında uçak bekleyen 33 askerin gelen telefonla silahsız ve korumasız olarak otobüse bindirilip Bingöl-Elazığ karayolunda pusu kurmuş PKK’ lı teröristlere yem edilip katlettirilmesi gibi. Kaldı ki birlikte iş yaptıkları daha birçok olay olmuştur.
Apo’nun kendi kontrollerinden çıkmasına sebep olduğu için Amerika’ya küsen ulusalcı kesim için bu durum Amerika dan yediği ilk kazıktı canlarının acısını belli etmeyip hıımm küstüm sana deyip cilveli naz yapsalar da asıl kol gibi kazık ilerleyen zamanda gelecekti.
Şöhretten başı dönen Öcalan sonuçta tasmasının Amerika’ nın elinde olduğunu unutmuştu.
Zaman içerisinde yeniden patlak veren Irak Savaşında Amerika’nın Türkiye‘deki üstlerini rahat kullana bilmesi hem de kendisine gönül kırgınlığı olan ulusalcı kesime jest yapmak için hadi Suriye’ ye sert çıkış yapında kamuoyunuz vay be ne kararlı devletimiz varmış desin.
Bizde size apo’ yu verelim demiş ve bu kez kahpelik yapmadan sözünü tutmuştur.
Fakat bir şartla eğer apo’ nun kılına zarar gelirse kulağınızı çekerim haaa diyerek teslim etmiştir.
O dönem iktidardaki kualisyon hükümetinde olan ve o gün Amerikalılara gık bile diyememiş ağızlarında ki tükürük bile kuruyan siyasetçi ve bürokratların. Beş gün önce bayrağımızı direkten indirme saygısızlığını gösteren genç’in. Hukuk içerisinde yargılanmasını istemek yerine kaldı ki ‘’her yönüyle komplo’’ kokan bir durumdur . Bu olaylailgili meclisteki gurup toplantılarında ağızlarından tükürük saça saça neden delik deşik edilmedi o çocuk diye şeref ve namustan bahsedip milleti galeyana getirmeye çalışmışlardır.ne kadar kişiliksiz bir durum!!
Üstelik gurup toplantısında liderlerinin konuşmasını dinleyen partililer adeta orta çağ karanlığını andıran bir görüntüyle liderlerinin yapılmasını istedikleri katliama destek vermiş coşkuyla ayakta alkışlamışlardır.
‘’Sevsinler sizin şerefinizi.’’
Takım elbiseli kravatlı teröristlerin bu katliam talepleri aynı zamanda millet iradesiyle sandıkta deviremedikleri mevcut hükümeti düşürmek için bir fırsat olacaktı. Yoksa gerçekte bayrak çok ta umurlarında değildi. Öyle ya Türk bayrağının rengi, ay ve yıldızının motiflerinden yapılmış kadın ve erkek mankenlerin podyumda sergilenmesi için tasarlanmış. Yakışıklı erkek ve seksi kadın mankenlerin kıçlarına giydiği. Mayo ve bikinileri ağızlarının suyu akarak izleyenlerin bu duruma tek bir itirazlarının bile olmaması ne garip.
Üstelik bu abes durumu, çağdaş Türkiye profili diye algılayan bundan gurur duyan bayrak sevdalılarının o zaman şerefli akılları bacaklarının arasında mıydı? Diye insan düşünmeden edemiyor. İşin en komik tarafı da defilenin sonunda o mankenlerin mayolu ve bikinili halleriyle ellerindeki Türk bayrağıyla selamladıkları seçkin davetlilerin fonda çalan onuncu yıl marşımızı eşliğinde coşkulu alkışlamaları.
sanki cepede savaşmışlarda mayolu bikinili haleriyle mevziden çıkıp gelmişler.
Güler misin ağlarmısın türünden bir durum.
Bu ülkede askerlik yapan vatan evlatlarının yemin töreninde dini inançları gereği örtülü diye ilticacı muamelesi görüp annesi ve yaşlı nenesi çocuklarının yemin törenini tel örgülerin arkasında yüzlerce metre uzaktan seyretme mecburiyetinde bırakılmış ken.
5.ve son PERDE; Soğuk savaş dönemi bitmiş SSCB 1991 yılında resmen dağılmış ve komünizm tehlikesi ortadan kalkmıştır artık Amerika için ulusalcı kesimin bir önemi kalmamıştır. Değişen yenidünya düzeninde tabiri caizse kendi canının derdine düşen Amerika her türlü pis işlerinde kullandığı ulusalcı kesimden tümüyle desteğini çekmiş ilişkilerini kesmiştir.
Ulusalcı kesime kol gibi giren Amerika’nın bu kazığının üzerine birde on yıllarca vatan millet edebiyatı yapıp milli duygularını sömürdükleri halktan 2002 seçimlerinde yedikleri tokatla iyice feleğini şaşıran ulusalcılar sessiz ve derinden organize olan muhafazakar anlayıştan gelen partinin iktidar olması ve ulusalcı kesimin Kaleleri niteliğindeki kurumlarının bir biri ardına ellerinden alınmalarının şokuyla derin bir travma geçirmişlerdir.
Amerika’ya olan derin küskünlükleri nedeniyle Amerikan karşıtı bir tutum almış gibi görünseler de aslında hep geçmişte yaşadıklar ateşli sevişme sahnelerini hatırlayıp iç geçiriyorlar. Hayallerini süsleyen şey bir gün beyaz atlı prensleri olan Amerika’nın gelip yeniden bunları tercih etmesi hadi yine eskisi gibi çılgın sevişmelerimize devam edelim demesidir.
Bu travma dan kurtulup yeniden mutlu azınlık oldukları günlere dönmek ve hak etmedikleri zoraki saygıyı ve paraları isteyen ulusalcı kesim son yıllarda üzerlerine oturmayan yeni bir role bürünmeye çalışıyorlar.
‘’Solculuk’’
Fikir bazında ülkede yok ettikleri devrimci sol zihniyetin boşluğunu şimdi kendileri doldurmaya çalışıyorlar yerse…. Eh tabi sollun ulusalcılardaki tezahürü kelebek konmuş gibi duruyor.
Gençlere uyarımdır; Ulusalcı anlayıştan solcu olmaz Milliyetçilikle, Atatürkçülükle ve Din siyasetiyle solcu o- lun- maz bu değerlerin hiç biri Solculukla bağdaşmaz
Sol bu değerlerin hepsine saygı duyar çünkü budeğerlerin hepsi ülke insanın ortak değerleridir ancak bunları ideoloji olarak kabul etmez solun doktrinlerine aykırıdır. Kaldı ki dünya üzerinde solun doktrinlerin uygulandığı bir ülkede kalmamıştır.
Bu tiyatro sahnesinde en kısa role sahip tam bağımsız Türkiye mücadelesi veren Deniz Gezmiş Mahir Çayan vs gibi o ekolün gerçek devrimci solcuları 12 Eylül askeri darbesiyle fikri ve fiziki olarak yok edilmişlerdir. Ulusalcıların kontrolünde olan DHKP-C soytarılığının Deniz Gezmiş ekolünden gelen sol düşünceyle hiçbir bağı yoktur.
Ve PERDE KAPANDI.
……………………….
Yenidünya düzeni gereği!!!
Dünya tiyatrolarının sergilediği oyunun adı, içinde olduğumuz yüz yılın DEMOKRASİ ve İNSAN HAKLARI oyunudur. Ya bu oyunda ki rolümüzü doğru düzgün oynar ‘’Oscar’’ ödülünü alır ve dünya siyaset sahnesinde önemli bir aktör oluruz.
Ya da o tiyatro sahnesinden iner, dünya siyasetinin sergilediği tiyatro oyunlarının izleyicisi olark kalırız.
Üstelikte çok pahalı bilet parası ödeyerek seyirci koltuğunda oturur caresizce olan biteni seyrederiz.
Karar bizim.
Serhat BİNGÖL 12.06.2014
Dip not; geçmişten günümüze yazılı ve görsel basında yayınlanmış olayların ve bu olayların birinci derecede tanıklığını yapmış kişilerin söylemlerin den oluşan ve acizane şahsi düşüncelerimin de yer aldığı. Bu uzunca yazıyı okuma teveccühü gösteren dostlara sabrından dolayı teşekkür ederim.
Saygılarımla.
YORUMLAR
serhat bey, yazınızı dikkatle okudum. ve çok şaşırdım. çünkü ilk kez sol bir kalemden gerçekçi bir tespit okudum. o da hep atlanan ne sağın ne solun gözardı ettiği ulusal damar ve beyaz Türkler meselesi. bu farkındalığınız kutlanmaya değer.
ben solcu değilim ama hep şuna vurgu yapmıştırım ve hayalimdir. istiyorum ki solcu solcu gibi olsun, müslüman müslüman gibi, ateist ateist gibi vb... yani herkes kendisi olsun. ama maalesef sizin şu yazınız bile insanların kafa konforunu bozmuş. çünkü ezberlerimizi bozmak istemeyen bir toplumuz.
79'UN ÇOCUKLARI
Bizde 79’un çocuklarıyız;
Hani çocukluğu çalınıp,
Gençliği harcananlardan.
Vatan kurtaran aslanlardan...
Sağda duruyordum ama,
Sol benim soluma düştüğü için soldu sanki.
Aynı mahallenin çocuklarıydık,
Sağdan hizaladılar,
Ve sağdan saymaya başladık.
Hiza bilmeyenler solumuzda kaldı
Ayrıştık.
Sonra sağda yetmedi solda.
Sağın sağları, solun solları çıktı.
Seçtik.
Bir bit yeniği vardı biliyordum.
Ne sağ, ne sağın sağı,
Ne sol, ne solun solu mutlu ediyordu bizi.
Ama,vatan sağ olacaktı
Vuruştuk.
Bir düdük çalındı sonra.
Yeniden hizaya dediler,
Sağdakiler sağ koğuşlara,
Soldakiler sol koğuşlara...
Tutuştuk.
Vatan sağ olmuştu olmasına da,
Yine de bir bit yeniği vardı.
Bi sağdan saydılar bir soldan saydılar
İplere dizdiler.
Bizse savuştuk.
Serhat BİNGÖL
Selahattin Bey
Sayfamı ziyaretinizden çok mutlu oldum ilginize teşekkür ederim.
Bu yazıyı kaleme almama sebep olan şey gerek gündelik yaşantımda gerekse sosyal medyada ve tabi defterde öyle insanlara ve yazılara denk geliyordum ki adeta iç savaşın çığır kanlığını yapıyorlar.
Ya! bu insanlar çıka bilecek bir iç savaşın nelere yol açabileceğini bilmiyorlar. Yâda bal gibi biliyorlar ve bilerek isteyerek ortamı geriyorlar. Çünkü o insanların amacı bu mevcut hükümet gitsin de kaç kişi ölürse ölsün önemli değildir. Nasılsa olası bir iç savaş çıksa bile onlar köşelerinde oturup olan biteni seyredecekler bakmayın öyle vatan, millet bayrak edebiyatı yaptıklarına emin olun öyle bir felaket yaşandığında o kesimler saklanacak delik ararlar.
Değerli dostum sizde fikrime katılırsınız sanırım bir ülkenin kalkına bilmesi için barış ve istikrar çok önemlidir.
Maalesef belli kesimler ülkemizin gelişmesini ve kalkınmasını istemiyorlar sanki milli duygular onların tekelindeymiş gibi davranıp toplumun diğer kesimlerini dışlayan küçük gören bir anlayışa sahipler. Peki, kim bunlar? milli değerlerimizi kendilerine maske yapmış ulusalcı kesimlerdir. Çünkü o kesimlerin gerçek işi derin devlet karanlık ilişkiler vs dir.
Bu nedenle sözde ulusalcı kesimler için yalan, iftira, entrika aklınıza ne gelirse her şey mubahtır. Ülkenin savaş alanına dönmesi de dâhildir. Bunu görmek için sağcı-solcu-muhafazakâr vs olmak şart değil önemli olan o kesimlerin ne kadar tehlikeli olduklarını görebilecek akla sahip olmaktır.
Şiiriniz çok anlamlı ve güzeldi
Saygı sevgi selamlarımla.
yazınızın tamamını okudum
yakın tarihimize ilişkin kendi cephenizden bir analiz yapmışsınız
bunlar bilinmedik şeyler değil
sol cenahtan yazdığınız anlaşılıyor ve 12 eylül de biz falan diyorsunuz
ama bu üslüp ve tarz hiçde yabancı değil
sol cenahtan giden savrulan kalemini satan dönek liboşlardan tutun hala solculuk yaptığını sanan bir ton kendi kuşağımızdan ( ben 68 li değilim kuşak deyince ne derim 78 li ayrıca bu günün devrimcileri bunu kabul etmiyor. devrim yaşam boyu yaşanır devrimcilikte diyorlar) çevremizde insanlar var .hep gayri menmunlar sanki onların dediği olsa cennet yakında.... yazında bir format yok (sence varda) ayrıca bir çağrı yok.iddia yok... ama bolca hakaret.... çok hassas konulara girerken biraz haddini bilecen...
yazı tarz olarak
1 . kendini merkeze koyan
2.ama finale gelince eleştirmen sıfatına giren
3.porejesi olmayan
4.bence tarihsel konjoktürden etkinip eksen kayması olan
5.sonuçta emperyalizme hizmet eden
6. dünyayı sınıf savaşları tarihi olarak okumadığından soldan bi haber
7. böyle bir edebiyat sitesi bende katıldım tamam ama buranın hiç konseptine uymayan
8. böyle bir yazıyı burda yayınladığın için doğru bulmuyorum
9 . içeriği bilindik. neden öfke bilindik
10. ne sen nede ben tarihin akışı devam edecek engelleyemeyiz...bağımsız türkiye şiarını devam ettirenler var ne che unutuldu ne mahir-deniz (.unutanları demiyorum. ve senin gibilerini) bu dünyanın sonu bizle de bitmeyecek. gelecek gençlerimizde.zafere kadar devrim
Serhat BİNGÖL
Hasan Bey
Okuyup değerlendirme yaptığınız için teşekkür ederim.
Sizin eleştirme hakkınız olduğuna inanıp saygı duyduğum gibi açıklama yapma hakkımın olduğuna da aynı şekilde biliyorum.
Doğrusu sayfaya girip sizin uzun sayıla bilecek yorumunuzu görünce tamam sıkı bir eleştiri yazısı okuyacağımı zannettim ama Çık maalesef eleştirel yorumunuz beni kesmedi yani istediğim bilgi ve zekâ düzleminde görmedim.
Ama yinede sizin yorumunuz üzerinden açıklama yapıp size cevap vereceğim.
Yorumunuz çelişkili sözlerle dolu olduğunu öncelikle belirtmek isterim yazının içeriğinin bilinmedik şeyler olmadığını söylüyorsunuz yani bir bakıma yazının doğruluğunu kabul ediyorsunuz. Ki sizinle aynı kanaatteyim yazıda iddia edilen konuların bilinmedik şeyler değil ve daha kapsamlısını belge niteliğindeki kitapları kitapçılarda bulmak mümkün.
Yazının bir önermesi yok, iddiası yok sözünüz yukarıdaki sözlerle çelişiyor. Kaldı ki bu bir önerme yazısı değil zaten benimde böyle bir hedefim yok. Yani kendinizce bir şeyler anlatmaya çalışmışsınız ama olmamış bensize yardımcı olayım bu bir durum tespiti yazısıdır.
Hele şu on maddelik eleştiri bölümünün ciddiye alınır hiç bir yönü yok.
Hem beni emperyalistlere hizmet etmekle suçluyorsunuz hem de emperyalistlerin ülke içindeki oyunlarını anlatmaya çalıştığım yazımdan dolayı hadimi bilmemi söylüyorsun.
Sayfama ziyaretinizden dolayı tekrar teşekkür ederim.
Selamlarımla.
Ve ardından her birine bir ses..
Susmak suçluluktur suçtur suç
Gözlerinde büyük bir devrim
Ellerinde kalan dünün yenilgisi
Şimdi susuyorum parlayan gönüllere
Simdi susuyorum ağlayan o yüzlere
Bir gün yapılacaksa büyük devrim
Silahlar degil, kalemimdir neferim
Saygılar Değerli Dostum
Serhat BİNGÖL
Sevgili Can
Sayfamı ziyaretinden çok mutlu oldum.
Çok şey anlatan,
Nefis şiirin için teşekkür ederim.
Saygı sevgi selamlarımla.
Yazıda kimi saptamaların yerinde olduğunu görmezden gelmek haksızlık olur. Fakat bunu söyledikten sonra bir ama bekleniyorsa, hayır yok aması söyleyeceklerimin. Neden yok? Çünkü böyle hakaretengiz ifadeler ile dolu bir yazının alt başlıklarını tartışmak, sanıyorum benim yapabileceğim bir şey değil. Ulusalcılığın anlamı yazının yazanında çok farklı algılanıyor. Büyük ihtimal ile benim gibi saftirikler de, o akımın etrafında dolaşıyorlar bir şeyler umuyorlar. Ne kadar da safız? Musul olayı da zaten ulusalcıların işi. Hatta denize çöp atanlar da ulusalcılar. Sonra da çevreci eylemler yapıyorlar ne kadar duyarlı olduklarını göstermek için. Çok üzüldüm sizden beklemediğim kadar çirkin ifadelerdi yazınızda kullandıklarınız.
Serhat BİNGÖL
Fırat Bey
Şahsım ve ailem on iki eylül faşizminin ağır sonuçlarına katlanmış insanlarız varsın o kadar olsun diyeceğim ama yinede
Sizi mi kıracağım sevgili dostum noktamla işaretlerini yaptığım yerleri değiştirdim.
İtiraz edeceğiniz başka yer var mı?
Bu yazıda geçen her şey eksik haliyle anlatılmıştır yani tamamını anlatmadım.
İsterdim sizin beğeneceğiniz bir yazı olsun ama üzgünüm gerçekler bu.
Saygı sevgi selamlarımla.
yanlışlıkla yorum köşesine düştü cevabım hoş görün lütfen