- 437 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
366- ahıska'da devam eden gün( berdevam) ard.öyk. yeniyazım
Çırpınarak konuşma beni şaşırttı.
Bizim Ardahan’da konuşurken insanlar da aynı tabiiyetle davranıyordu. Gürcü bişi satan kadın da " Çırıpın ederek." bizim köylüler gibi can feveran konuşmuştu.
Birşeyin vuku bulmasındaki havaya " Context" denir. Bunun yansıması mekana ve mesafeye karşın görünürmüş. Görünenlerdeki ismine: " text" denirmiş. Text herşeye rağmen asıl vukunda ki havayı kaybetmezmiş. Bunu da İngilizce öğretmeni bir bayandan Abas Tuman’da öğrendik.
Abas Tuman’a terminalden minibüsler kalkıyordu. Saatini, ayarını çok iyi anlayamadım. Otel sahibesi: Madonna Hanım yardımcı oldu. Minibüsün önüne beni oturttu. Şöför arkadaşıymış ona beni götürüp getirmesi için tenbihatte bulundu. Son arabaymış, aynı araba ile gidip dönecekmişim! Bunlarda anlaştık ve sadece dört lira ödeyerek cennet’e gidip gelecekmişim.
İyi bakınız cennet’e .
Abas Tuman’ı anlatayım kararınızı verin! Cennet mi, değil mi?.
Abas Tuman’a minibüs yolcuları hurçlarıyla, köy insanı bunlar ihtiyaç malzemeleri çoktu. Yokuş yukarı tır, tır, çıkan motorun sesini arkamıza alarak çıkıyoruz. Minibüsün dökülen iç aksesuarı, gözümün önünden ırak oldu. Gözüm ve manzara kılıç kırgın birbirine girdi.
Yeşil bir bucaksızlık...
Mavi renk gırtlağına basarak yeşil’e " Gel bir orta yol bulak, diyordu.
" Mavi ile yeşil, bize lacivert yolu bırakıp kendileri turkuvaz bir siluete çömüp önümüz önü, irişip kırışıyor!"
" Hoş geldin. Müsafir. Hoş, beş geldin. Gördün mü, Abas Tuman, ne menemmiş?" der gibiydi.
" Yer değiştiren bulutlar, darılmıştılar mı?"
Ama ben küsmedim. Ala- bulasız renk değirmi Abas Tuman çok gecikmiş gelmelerimize darılmıştı.
Mark Rothko’nun: Resim sanatının sonu denen akım da yaptığı tablolarında: Tablo sadece bir düz rengin siluetidir. Bu renk değirmiler gece mavisidir. Yanık, sarısı bol kahverengidir. Odur budur. Velhasılı düz bir tek renktir. Mark Rotkho bu yekta renge indirgediği yer: New York şehridir. Gerçeğin indirgene, indirgene bir leke-renk’e ineceğini kanıtlamak istemiştir.
Resmin son soyutlaması ismini alan akım (P.P.A.). Nesnenin soyutlanarak en sonunda renkten başka bir yere gidemeyeceğini söyler. Ona göre gerçek ve nesne renktir ve bir tek unsur olarak yine tek olgudur ki buda son birim ışıktır. Işık en son irca edilecek gerçektir.
Mark Rothko; Işığı tek gerçeklik menzilinde gösterdi. New York rüya şehri, ışıkla duvağın altına aldı. Işık, renkti, renk: Beyazdı, beyaz ise her renkteki, başlangıçta ki tek renkti.
Tek bir renk beyazdan geldiğine göre o bir’ liği temsil ederdi.
Ressamlar çokca tesiri altında kaldıkları manzaralara ölümsüz açklamalar getirerek onlara duydukları sevgiyi eserlere teslim ederler.
Abas Tuman’da, sayfiye kısmında durdum gezindim. Rüzgarsız serin hava, yolun iki kenarından şırıldayan kanaletin serinliği ile insanın geçmiş yorgunlukları dağılıyordu. Kanalet aşağıya emekliyerek koşan suların ardında boş kalan ayna gibi parıltısına şaşkınca bakıyordu.
Kanaletlerin hat boyu upuzundu, enine ve yüksekliğe uzanan ağaçlar uzuyordu. Ağaçların gövdesi kalındı. Elini değdin mi, un ufak oluyordu. Kalın gövde göğe çıktıkca inceliyor. Ağacın gocorunda şemsiye çadırı gibi dalları genişliyor. Güneşi geçirmeyen yapraklar gölgeyi aşağıda serin maviliğe serbestlik vermişti.
Birinci geçişimizi; Abas Tuman köyünden yapıyoruz. Köyün girişinde, " Didi Abas Tuman" yazıyordu. Neyin üstüne yazıyordu? Anımsıyamıyorum!..
Bizim Ahıska yerlilerinin de üç, dört evleri olduğunu söyledi şöför. Köy sağa bitişik ve bahçeli ev olarak dizili. Bahçe çeperinin ağaç kalaslarını birbuçuk metre yüksekliğinde dik ve yan yana dizerek sıralamıştılar. Bahçeye ve yola bütün bir görünümüne köyün, şekilsel değer veriyordu bu diziliş.
Çitlerin dizilişi ve gözü okşayan titreşimi... bahçe yola beri tarafını boş bırakmışlar baş ucuna evi yapmışlar. Bahçe nizam ile kim bilir neyi sembolize etmişlerdi. Bahçelerde renklerin her tonuyla ağaçlar bulunuyordu. Ev sahiblerin hoş zevklerin sahipleri olduklarına her seyredenin anlamakta zorlanacağını zannetmiyorum. Çünkü, ağaçların çeşitliliği öyle, böyle değildi bayağı çeşitliydi.
Bahçelerin içinde: Hanımefendi, asaletcenap gibi kurulu iskan ve ikame eden taş evler. Mimari tarihin değerli evleri. İki katlı, çatıları çinko veya zeç. Kapısı sahanlı ve üstü revaklı, kapıdan inen iki basamaklı veya daha çok basamaklar yola evin selamını sabahını mutlaka söyler diye düşünüyorum. Ardahan’da bu evlerin sayısı az ama iyi örnekleri vardı. Onlara doymadığımdan mı? Yoksa o evleri anlayıpta değerlendiremediğimden mi? Ahıska’da her adımda göreceğiniz baltık tipi bu evleri, evin içinden yola saçılan piyano sesiyle, neşeli kahkalarıyla dinledim. Yoldan, yolun kırsalında durdum, evlerden gelen Gürcüce kahkahaları, Adıgece solukları, Ahıska Türklerinin cümlelerini son dikkatimle dinledim. Mest olmuştu gözlerim, Baltık evlerin güzelliği karşısında. Baltık evlerin görünümü önünde ve yaşayanların saadetli sesleriyle evlerde yaşayanların neşelerinde bir alaka mutlaka bulunmalıydı.
Abas Tuman’da, Mark Rothko Yoktu. O; New York’a yapacağını yapmıştı... durakta; Rus daçalarının önünde oturan ihtiyar sır-ı sukutte ve rahatlıkta, bayık içi geçmişti. Hava çarpmıştı, hava fazlasıyla temizdi.
Sovyet uzay adamları gelirmiş buraya. Uzaya gidinceye kadar burada intibak çalışması yaparmışlar. İhtiyar adam bıraktığımız yerden kalksa ve söylense yani:
" Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi!"
"Gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni!"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.