- 440 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
364- tek kare -ard. öyk. yeniyazım
Tek dörtgen kare de nişangahın dik ve yatay çizgisini çizince dörtgen alanı elde ederiz. Üstte ki iki alana kasabanın demir köprü yerleşmişti. Diğer iki alan da kış akşamı karanlığında Kura Nehrinin buz bağlamış sahanıdır.
Ay ışığı şöyle, böyle, bey ile bacanaktı. Kızak kayan çocuklar kadraj’a giriyor hızlan çıkıyordu.
Kızakların altına balya dedikleri tenekeden çaktırmışlardı. Yirmi, otuz metre adım da koşup, birden yere kızağı koyunca, hemen, gecikmeden tek kıç üstüne atlayıp, oturuyorlardı. At jokeyleri gibi yumak oluyordu kızakçı çocuklar. İki elleri de ön tahtaya sımsıkı sarılmıştı...
Kadraj, öykü bitenecek değişmeyecektir. Ona göre...
Halitpaşa İlkokulu sahneye giremezdi çünki tiyatro sahnesi, tek sahnededir, yalnız tek sekans’lıdır öykümüz.
Ha, ne olur: Halitpaşa İlkokulun sesi gelir. Çocukların cıvıltısı karanlığı yarmış sahneye kızaklarla girebilirdi.
Radyo gidip, birden gelir gibi: Cıvıl cıvıl, pencereyi açınca caddeden tüm ses ev’e doluşur öyle.
Kış akşamı, sabahçı çocukların gelmeleriyle nöbeti akşam okuldan dağılan akşamcılara devredeceklerdi.
Paydos’un kızakçıları sahneye ardarda çıkıyordu.
TEK KARE
Ellerine ekmek peynir tutuşturmuştu anneleri. Önlüğünü çıkarmayanlar, yakayı ancak açabilmişti kimisi. Yakanın birini düğmeden çözebilmişi. Yün çorabı pantolonun içine sokmuş biri daha girdi... TEK KAREYE.
Sol omuzuna eğilmiş. Çenesini ön hizaya değdiriyordu. Buzun yüzeyinden rüzgar ve buz parçaları sürücü çocuğun gözüne doluşunca kiprikleri gayri-iradi kapandı.
Son ders, akşam siyahlığında okulun üç şubesi sıcak sobaların ninni çalan ısığında yanyana, 5A, 4A, 3A idi...
Kedisi olan tek sınıf 3A’ ydı: Kül tablası yanında uyuya tevdil olmuştu. Öğretmen tahtaya bir resim çizmişti. On senedir çizip durduğu manzarayı yine tebeşirle tek beyaz renkte çizmişti: Beyaz ağaç, beyaz ev, beyaz göl, beyaz dağ, beyaz yol, beyaz yolcu, beyaz kuş, manzara efekti ne varsa eksiksiz beyazla çizmişti. Öğrencilerin hepsi: Toputopu 18 taneydi, 8 kız, geri yanı oğlan uşağıydı. Tuhaflığı seziyordular ama kelimelere şöylemesine dökemiyordular: Bembeyaz manzara olur mu yav?
John Sebastian Bach’ın Bradenburg Concertosu, bir ilintiyle kızakların koşan melodik titreşimine koşulunca... da.
Kızakların buz tabakasına konmasıyla sound girizgah’ı atlas perdeleri açtı.
Akşamleyin panayır alanı: Suyun üstüydü. Suyun üzeri üşüdüğünden palto çekilmiş, buzbağından kekrek, lezzetli alacaydı.
Kar elektirik aydınlığı sanırsın. Ardahan Köprüsü tek kare kağıttaydı. Nöbetçi asker, kulübesinde. Paten kayan çocukları seyrediyor. Yıldızları seçebiliyorsun. Ay, pencere önünden kayan bulutlar da mendil kadar ve dalgalı gibi ortası koyulanak pıtır, pıtır düşüyorlar. Kimileri akşam panayırına düşüyor... öyle mi? Ama nerdeee!..
Tarkovsky’nin üslubu paten üzerinde yaylanan çocukların kağıt mendili gibi yalpalanmalarından ibaretti.
İki çocuk patenlerinde seğirterek. Müzik ahengine uygun yavaş ama çok yavaş buza sürüyorlar patenin kılıç gibi keskin demirini. Kelebek kanatlarını açar, uçar zemheri de bu tarz dansetmek paten yapmaktı.
İki keman sesi arasına flüt geçerken ziller hepsini örttü... İki çocuk karşıdan yanyana geliyor. Elleri ve ceketleri kanat çırpıntısı tarifine uygundu. Nefesleri kokusu dağılmadan hava da karanlığın ucuna kadar gidip yeniden ay aydınlığıyla beyaz sahaya dönüyorlardı. Karanlığın başı yardan aşağı uçarcasınaydı. Danslarını kestiklerini: Uç kısma gelince bedenlerinin gösterdiği davrantıdan anlardınız.
Anlaşılmayacak birşey yoktu. Tarkovsky’nin sinema dilini o zaman Ardahan’da kimse bilmezdi. O buzun bir kelimeyle geçiştirilmesi mümkün müydü? Binlerce kelimeyle buzu çizen paten’in onbeş santimlik yarasını milyonlarca kelimelerle anlatmak: Tarkovsky’nin bir karesiyle, ayrıntıda zengin konaklama ve belirtmeye matuf olabilirdi mi?
Onun sinema dili: Mükemmel dünyanın herşeyi mükemmeldir anlayışına isnat edilirmiş. Eğer dayanak bir tanımaya arz ederse, o halde istisnai her obje veya olay, boyut, sabiten anlatılmalıymış.
Bu yaz Ardahan’da, Karagöl Mahallesinde yol kenarında iki metre karelik yeşil bir alana baktım: Gördüğüm nesnelerin ismini bilemedim. Farkettim ki, çiçek veya ot diye iki kelimede toplamışız herşeyi, floranın... O alanın yeşil nesnelerini isimleriyle saymaya kalksam: Çok dakikalar alacağı aşikardı, biz iki isimle halletmiştik...Tarkovsky bunu yapmıyor; herşeyin hakkını veriyor. "Herşey değerlidir." diyor.
Domates ne renktir diye sorduğumuzda. Şu cevabı verseler:
- Kırmızı
Yeryüzünde bir tane domates yok ki bir renkte olsun, oda dolusu kırmızı olsun. Milyonlarca domates var ve ona keza kırmızı renkler vardır.
Tarkovsky her gördüğü domatesin spesifik rengini uzun ve doyurana kadar izleyiciye sunuyor. Mükemmel hayatı bir kalemde, bir kesimde vermez.
Söz buraya patencilerden gelmişti. Onlar da; sabitlenmiş mükemmelliğin subutunda bir daha gelir mi, gelmez mi? diyerek. Zevkle dansvari kayıyordular. Böylece hiç birşey istemiyordular!
El, göz, beyin koordinasyonuyla ancak becerilecek bu dans ve sporu çocuklar Ardahan’dan ayrılıncaya kadar yaptılar. İler ki yaşamlarında: Biri Ukrayna’ya yerleşti diğeri Ankara’ya. El yazıları güzeldi. Müzik zevkleri, herkesce imrenilecek seviyelerdeydi. Dans etmeleri, yürüyüşleri, konuşmaları, temsil yetenekleri, resim çizmeleri, kelime zenginlikleri, araba kullanmaları, yüzmeleri, enstrüman çalmaları. Maharetlerini kendileri de bu patenle başlayan psiko-motor gelişkinliğine yordular. Uzmanlar da belirtiler ki hareki yeteneğinizi çocukken paten kaymadan kazandınız.
Patenciler kimdi: Malakanların bir çocuk ile Halilefendili birçocuk.
Ukrayna’da ki bakan oldu. Malakan olanı.
Ankarada ki Emniyet Genel Müdürlüğünde daire başkanı oldu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.