- 1132 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Küçük Kadın'ın Dev Sancısı
Sonbaharın hüzün kokan rüzgarları esiyordu hayatın caddelerinde,
Acının insanları önüne katıp savurduğu,
Kaderin insanlarla oynadığı gibi oynuyordu rüzgar sarı yapraklarla.
Kış kapıya dayanınca, bahçelerde işler hararetlenir bizim buralarda,
Bir karı koca geldi yardıma bu bağ bozumunda,
Camdan izledim bir süre,
Erkek, cevizleri ağaçtan düşürüyor,
Kadın ise, can havliyle toplamaya koyulmuştu yerde yuvarlanıp giden ceviz tanelerini…
Emekçilerin bende hep ayrı bir yeri vardır
Hele bu emekçi bir kadın ise.
Yaklaşıp kadına ‘’hoş geldin,’’ dedim.
Kırk yıllık dost gibi sarıldı ‘’hoş bulduk ,‘’dedi büyük bir minnettarlık ve sıcaklıkla,
Çok dikkatimi çekti;Tavırları,konuşması,bakışlarındaki sancılar…
Tanımalıydım bu giz dolu kadını
Önce kendisinden çok büyükmüşüm gibi davranınca yaşını sordum ,
‘’Bilmiyorum,’’ dedi.
Mimikleri; toy bir tayı andırıp,
Görünüşü; olgun hatta yaşlı bir kadını çağrıştırınca,
Sormak zorunda kaldım.
O bilmiyordu,ben ise tahmin edemiyordum
Yaşını bilip bilmemesi önemli değildi
Tek amaç konuşmasını sağlamaktı
Mevlana diyor ya ‘’konuş ki seni görebileyim’’
İşte öyle bir şey
Devam ettim ürkütmeden,incitmeden sorular sormaya.
Yaşı gibi bütün sorularım cevapsız kaldı.
Alamadığım cevaplar karşısında merakım kat be kat artıyordu.
İçimde bilmediğim bir el sanki ruhumu avuçlarına almış,dalga geçercesine sıkıp sıkıp bırakıyordu.
Alamadığım cevaplar karşısında yine dinlemeye koyuldum pür dikkat!
Bir tek ismini biliyordu birde derin acılarını…
Benim çok merak ettiğimi fark etti ve başladı anlatmaya.
O çat pat Türkçe biliyordu ben biraz Kürtçe
Anlaşmaya çalıştık velhasıl
‘’Mehmet’’ dedi benim üçüncü erim
Çok şaşırdım; ufak tefek,bir ceylan kadar ürkek şu küçücük kadın ve üç evlilik…
Aklım almıyordu.
Aklım almadan dinliyordum.
‘’İki kocamda öldü,’’ dedi gözlerini kaçırarak,
Sanki lanetliymiş gibi kendini suçlar bir edayla
‘’Vallahi ben kötü bir insan değilim, hastalandılar ne yapayım?’’
Anladım, ölümün takdiriyle bile suçlamışlar ki savunma ihtiyacı hissetti.
‘’İkinci kocamdan bir kızım oldu
Babası öldükten sonra aldım kızımı doğru direği kırık baba evine…’’
Anladığım kadarıyla:
Babası ölmüş, annesi abisinin-yengesinin minnetinde,
Bir döşek bulmuş kendine, salonun loş bir köşesinde,
Yatalakmış üstelik, yatıyormuş sabahtan akşama,
Ellerinin nasırlarını gösterdi,
Bütün işi ona yaptırdıklarını anlatmak için.
Başını salladı acı acı
Yani ne yaptıysam nafile
Sonra bir gün abisi bir adamla çıka gelmiş
‘’Seni bu adama verdim, topla eşyanı’’
Eşyası da iki entariden ibaretmiş
Başlık almış abisi, gitmesi gerekiyormuş.
‘’Gittim,’’ dedi .
Gitmiş ama nasıl gitmiş?
‘’Mutlu oldun mu’’ diye soracaktım, soramadım?
Onun yerine ‘’en çok hangi kocanı sevdin’’ dedim?
Mehmet, dedi mahçup mahçup
Mehmet şimdiki kocası:
Ve ekledi çünkü o beni hiç dövmedi.
Sinirlidir; bağırır- çağırır, küfür eder ama hiç dövmez.
Yani daha ne olsun der gibi
İyi ki mutluluğu sormamışım
Mutluluğu dayaksız evlilik olarak gören küçük dev kadına
İyidir, dedi Mehmet çok iyi
Birde kızımı kabul etseydi!
Ne derdim kalırdı ne de tasam…
‘’Ben bakamam!’’ demiş elin piçine
Göndermiş kızı amca minnetine.
Çile doldururlar şimdi anne kız ayrı ayrı yerlerde,
Neyin bedelini ödedikleri ,
Hangi günahın cezasını çektiklerini bilmeden sorgulamadan.
...
Telefonunu uzattı ‘’numaramı buradan al’’ dedi.
Bir işin olunca çağır,
Ne iş olsa yaparım?
Yeter ki bir daha göreyim seni!
Aldım numarasını, yazdım ismini.
Demek Gülnaz’dı ismi
Nazdan nuzdan bihaber iken
Nazını çekenler yokken
Gülnaz; çölde açan bir nilüfer çiçeği,
Hazana uğramiş bağda filizlenen bir bahar dali,
Gül diye hükmediyordu ismi,gülmeye bu kadar hasretken
Erken inen çizgilerin arasına gizlenmişti gülüşleri,
Gülmeyi öğretmemiştiler
Gülnaz’a ağlamakta yasaktı,
Peki neydi ikisinin arası?
O ürkekçe bir adım atmak isterken hayata hayat ona Hercai’ydi.
ilk defa görüyorum
Ona rağmen bakarken göz kırpmamaya çalışıyorum kirpiklerim acıtır diye,
Bakmaya kıyamazken, gam ceylanına nasıl kıyıp hırpalamışlar onu
Aklım almıyor hala.
Küçük parmağını gizlediğini farkettim avucunda,
Dikkatli baktım, kanıyordu,
Belli ki cevizleri almaya çalışırken çizmiş çalı- çırpı dikenleri,
Kolanya sürdüm, kremledim minik ellerini,
Acısını unutsun diye kızını sordum
Nerden bilirdim ki,yüreğinde bir oyuk daha açtığımı
Buğulandı birden ceylan gözleri
‘’Bana benzemez,’’ dedi o çok güzel
Sana kim güzel olmadığını söyledi diyecektim diyemedim.
Sustum!
Daha fazla tutamadı
Bıraktı taşımakta zorlandığı göz yaşlarını
Bir kusur işlemiş gibi çabuk çabuk sildi
Ak pak yaşlarını kirli elleriyle
Derin bir iç çekti ismini zikretti titreyen sesiyle
Zeynep, dedi.
Ama Zeynep’lerin en güzeli!
Sarılıp rahatlattım ‘’bahtı güzel olsun, dedim ağlama’’
Bir türlü yutamadığım bir yumruk yapışmıştı boğazıma,
Gözlerime hücum eden yaşları tutuyordum,
Acıdım da ağladım diye düşünsün istemedim.
Zaten bu kirlenmemiş yüreği taşıyan kadına acınmazdı
Alkışlanırdı ancak...
Yüreğim için için ağlıyordu onun evlat hasretine
‘’Ben yiyecek bir şeyler hazırlayayım,’’ dedim.
Koştum mutfağa,
Boşalttım gözlerimde ne kadar yaşım varsa,
Rahatladım azda olsa.
Hazırlıklar yaptım
En yakınım gelmiş gibi,
Kırk yıllık dosta hazırlar gibi,
Ne yaptımsa az geldi bana,
Dünyayı vermek istiyordum nasırlı ellerine.
Mutfağa çağırdım, kahve yaptım ikimize
Kadın şaşkın, kadın şokta
İlk defa içtiği kahve için değil
İlk defa biri ona hizmet etmiş, ikramda bulunmuş
Bu defa elleri de katıldı titreyen sesine.
....
‘’Sen çok güzel bir kadınsın’’ dedim Gülnaz.
Utandı al al oldu yanakları.
‘’Benim ismimi ne güzel söylüyorsun’’ dedi.
İlk defa kendi ismini duymuş gibi
Gülümsedim, ismin güzelde ondan dedim.
Beni hiç böyle çağırmazlar?
Ya hırço derler ya gejo!
Şaşırdım, şaşkınlığımı gizlemek için çaba sarf ediyordum.
Bir insanın ismini düzgün söylemekten aciz insanlar olduğuna tanık oluyordum
Hırço: ayı, demekmiş.
Gejo: sersem, aptal- kıt akıllı demekmiş.
Konuşmalar arttıkça ben küçülüyordum, giriyordum yerlere insanlık adına.
O büyüyordu: sığmıyordu mekana
İstediğin bir şey var mı diye sordum?
O kuğudan daha kırılgan boynunu büktü yana
Mahcup mahcup sanki dünyayı istiyormuş gibi.
Bir terlik, bir çanta…
Belki Mehmet izin verirde gidersem kızımı görmeye
Yeni terlikler giyer, atarım çantamı omzuma
Dedi ve güldü.
Suçlu bir çocuk gibi gülüşünü gizledi.
Döktüm önüne evde ne kadar terlik, ne kadar çanta varsa?
Seçip aldı;
İkincisini aldırmak mümkün değildi,
Utanmasın diye ısrar etmedim bende.
Ama bunların yanına hırkada gerekiyordu
Gösterdim hırkaları
O yeşil hırkayı seçti
Bahar yeşili, umut yeşili
Sonrada ellerinde kararan kızaran kına yeşili
Erkekler dışarıda biz mutfakta yedik yemeğimizi
Çok yorulduğu için çok acıkmıştı
Ben hala boğazımdaki yumrukla uğraşıyordum
Geçip karşısına izledim uzun uzun
Zaten işleri de bitmiş
Gitme zamanı gelmişti.
Gitmek istemiyordu Gülnaz
Ama biliyordu gitmesi gerektiğini
Dışarıdan seslendi kocası Gülnaz’ı bir telaş sardı.
Sarılıp defalarca öptü beni,
Gülnaz geç kaldı.
Mehmet dayanamadı Kürtçe bir küfür patlattı
Ben duymayayım, anlamayayım diye bir kere daha telaşlandı.
Ve alıp boyu kadar çantayı,
Takılıp kocasının arkasına yola koyuldu.
Gözü arkada kaldı.
Neydi Gülnaz’ın suçu, bilinçsiz bir anne- babaya sahip olmak mı?
Okulu, suyu ,elektriği olmayan bir köyde doğmak mı?
Milletine sahip çıkmayan bir ulusa mensup olmak mı?
Mal gibi satılmak mı?
Hayatın içinde kadın olmak mı?
Çocuk oldu Gülnaz,
Bir gün başı okşanmadı.
Kadın oldu Gülnaz,
Farkına vardırılmadı.
Anne oldu Gülnaz,
Yürek yürek hasretti adı.
Güle güle git Gülnaz ,
Git mekandan,
Git gözlerimden,
Gide bildiğin kadar git,
Ama yüreğimde hep bir sızı olarak kalacaksın!..
NİMET ÖNER 11/11/2011
YORUMLAR
Siyah zeminde beyaz yazıyı okumakta güçlük çekiyorum.
Eee... Yaş kemale erdi,
gözlük sayısı arttı normal yaşantımızda.
Artık en önemli eşyamız onlar...
Gözlüklerimiz...
Bu nedenledir ki,
ilgimi çekmesine rağmen,
çok içim ısınmadı bu yazıya.
Ama,
yine de bir bakmadan geçemedim.
İlk kez,
başından değil de, ortasından girdim bir yazıya...
Girmesine girdim de,
bırakıp çıkamadım sözün doğrusu...
Şiir havasındaki bu güzel çalışma,
tarifi zor bir bağ ile bağladı beni kendine ve aktı gitti satırlara sığmayan cümleler,
yazının sonu geldi bir anda.
Tamam da,
zevkini alamadan çıkıp gelen bu bitiş canımı sıktı biraz.
Sonra,
dönüp başına gittim,
akıp geldim ilk başladığım yere kadar.
Güzel ve ilginç bir çalışma.
Kendi yazı stilime benzettim, çok hoşlandım.
Hayatımızın acı bir gerçeği işlenmiş.
Güzel de işlenmiş.