- 621 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOK YAZIK
Şiddet toplumu haline geldik. Bu cümleyi son zamanlarda daha çok kullanılmaya başladık. Gazetelerde, televizyon haberlerinde daha çok karşımıza çıkıyor maalesef. Ben, küçük sayılabilecek bir şehirde yaşıyorum. Sokağa çıktığımda, her adımda tanıdık simalara rastlarım. Selamlaşmasam da, tanımasam da yaşadığım şehrin insanı olduğunu bilirim.
Geçtiğimiz hafta içinde yaşadığımız acı bir olay beni çok etkiledi. Uykuya dalarken bile zorlanıyorum. Sabahın erken saatinde, çalan telefonumla gözlerimi açtım. Telefonla arayan mesai arkadaşımdı. Olayı anlatmaya başladığında, uykum birden bire açıldı. Yakın bir akrabasının kızının bir kadın tarafından bıçaklanarak öldürüldüğünü söylüyordu. Ölen kızı tanımasam da, annesi gençlik yıllarımda aynı sokakta oyunlar oynadığım arkadaşımdı. İşyerime bu olayın üzüntüsüyle girdim. Dış kapıdan girer girmez, arkadaşların birbirleriyle konuşmasına tanık oldum. Sabah gelen acı haberin devamıydı. Katilin başka bir birimde çalışan bayan arkadaşımızın olduğunu söylüyorlardı. Masama oturdum. Biraz sonra herkes aynı konuyu konuşmaya başladı.
Olay, zaman geçtikçe aydınlanmaya başlıyordu. Daha ölen genç kızın acısını sindirememişken, meslektaşımızın caniliğini sindirmek çok zordu. Çok fazla değil, bundan bir ay önce iş arkadaşlarımızla Beypazarı’ na düzenlenen günübirlik bir gezide tanımıştım Ayşe’ yi. İşe başladığını duymuştum. Hatta hakkında gelen bilgiler de hiç iç açıcı değildi. Sorunlu olduğunu, sokakta bir kadını tartakladığı kulaktan kulağa bize kadar gelmişti. Gezi öncesinde de yemekhanede başka arkadaşlarla sohbetimize katılmış sohbet etmiştik. Bana çok itici de gelmemişti. Ben, önyargılı davranmayı hiç sevmem. İnsanların anlattıklarına göre değil, kendi görüşümle tanımak ve değerlendirmek isterim olayları ve insanları. Gezi sırasında, başka koltuk olmadığı için yanına oturmak durumunda kaldım. Hatta bir ara diğer arkadaşlardan ayrılarak beraber gezdik. Davranışları farklıydı. Fakat normal davrandım, huzursuz da hissetmedim kendimi. Gezi esnasında çok mutluydu. Sohbet esnasında, bize az da olsa kendinden bahsetti. Bebeğinin Düzce’ de olduğunu, ona yakın olmak için Bolu’ da çalıştığını anlattı. Yakın bir zamanda da oğlunu yanına alarak, birlikte yaşayacaklarını anlattı. Hatta, telefonuna çektiği resimlerini gösterdi. Gezi gecenin yarısına gelmek üzereyken ayrıldık. O günden sonra da bir kez gördüm kendisini. Sadece tek huzursuz olduğum an, dönüşte cep telefonuna bakıp, kendi kendine güldüğü andı.
Olaydan sonra duyduklarım ise Anneler gününde oğlunu görmeye gittiği, eşi ve ailesi tarafından çocuğunun gösterilmeyişiyle sanırım bütün dengesini kaybetmiş. İyi olmadığını ve iyice dengesini kaybettiği. Zaten bir aydan az süredir de iş yerinde değilmiş. Bigem’ e gelince,Allah ailesine sabır versin. Cenazeye gidemedim. Çünkü kendimde güç bulamadım. Başsağlığı için annesine gitmek istiyorum fakat önce kendimi toplamalıyım. O gün, Bigem çıktı Ayşe’ nin karşısına o kurban oldu. Buna kader mi demek lazım? Yoksa ihmal mi? İşyerinde tehdit ettiği, kafasında saplantı yaptığı insanlar var. Uyarmışlar idarecileri fakat önlem alınmamış. Çok hafife alınmış. Diğer yandan, doktora gitmemiş, ilaçlarını kullanmamış. Şizofren tanısı konulmuş bir hastanın takibini yapacak bir yakını olmaması da davetiye çıkarmış adeta.
Sonuç, daha hayatının baharında kara toprağa verilen güzel bir kız, yaşadığı travmalarını bilmediğimiz başka bir genç kadın. Büyük olasılıkla, cezai ehliyeti olmadığı için belli bir süre tedavi edildikten sonra çıkacak ve toplumun içine salıverilecek. Hatta görevine dönecek. Ben, insanlara güvenen insan, korkusuzca sokakta yürüyen insan, şimdi kuşkuyla yürüyorum artık yolda. Alllah hepimizin yardımcısı olsun. Nur içinde yat Bigem. Allah şifalar versin Ayşe.