- 1474 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
En Sahici Kelimeler
Bir kitap var elimde… Bir de sırf bana özel olarak bir yerlerden peydahlanmış o rüzgâr… Hastanenin bahçesi ana baba günü… İnsanların yüzü bulutlu… Tepedeyse onlara inat, pırıl pırıl bir güneş… Arasıra gerçek bir rüzgârın da esip geçtiği oluyor üzerimizden. Ama bana özel, çok uzaklardan gelen bu rüzgâr gibi bulutlarla sarmaş dolaş etmiyor insanı.
Tuhaf bir sevinç var içimde. Sanki derinlerimde biri yanık yanık türküler söylüyor. O kadar yakınım toprağa… Hastanenin bahçesinde de toprak var tabii ki. Üzerinde de ağaçlar… Ama ben ağaçların köküne kadar varan, insanla doğa arasındaki o derin bağdan söz ediyorum. Elleri nasırlı birinin attığı tohumlardan…
Henüz böyle derinlikli bir ilişkiye giremesem de dünyayla, tıpkı bu ağaçları içinde saklayan o tohumlar gibi birkaçı da benim içimde kıpırdanmaya başladı bir zamandır. Bir duygu tomurcuklandı, patladı patlayacak… İşte bu sevinç de onun bir işareti aslında…
Şeffaf bir perde gerildi önüme, insanlarla beni ayıran. Önceden o yokken; yüzümü, tenimi delik deşik eden o sert rüzgâr şimdi tatlı bir esinti kıvamında ılık ılık yalıyor ruhumu. İşin tuhafı, bu görünmez mesafe uzaklaştırmak bir yana beni insanlara daha da yaklaştırdı.
Onlardan korkmuyorum artık. Bana isteseler de zarar veremiyorlar zaten. Ama örselemeyen, sevecen dokunuşlara da bir itirazım yok… Perdeyi aralayıveriyorum hemen, alıyorum onları içeri. Acıtan, kanatan, maddi manevi her tür dokunuşsa perdenin gerisinde kalmaya mahkûm oluyor.
Ne zamandır aynı bankta oturan o adama bakıyorum. Bomboş bir bankta biri oturunca meydana gelen o büyümeye, sığamayıp yerinden taşışa… Adam da farkında sanki, içinde başlayan bu kaynaşmanın. Hastane binasında bir yerlerde hangi parçası var, bilinmez… Hangi yanına dokunuyor kabinin, oradaki insan… Ama kesin olan bir şey var: Öyle biri olsun olmasın bu bahçe ona iyi gelmiş. Ne zamandır muhtaç olduğu yalnızlığı sunmuş ruhuna.
Ne kadar çıplak şimdi… Benim bakışlarımdan habersiz, tüm varlığını sakınmadan döküyor ortaya. Önünde yürüyen güvercine bakıyor garip görünmekten hiç korkmadan. “Koca adam çocuklar gibi kuş seyrediyor” diyecek biri yok nasılsa. Keşke öyle biri olsa da yine böyle çekinmeden, aynı rahatlıkla seyredebilse güvercinleri… Yüzü ne anlamlara bürünüyor, çok aptal bir ifade mi gelip yerleşti üzerine, bir an bile bunlarla kafasını yormadan merkezinde yer aldığı ufacık da olsa bir alan açabilse kendine, bulunduğu her yerde… Yok saysa başkalarının gözlerini… Yok saymayı saygısızlık anlamına getirmeyen bir sınırda tutup kendi sınırlarına sahip çıkmakla özdeşleştirerek…
Şimdi konuşabilse keşke… Tam da böyle kalkanları inik, içini göstermekten korkmadan öylesine bakarken… Güvercin, bulut, çiçek, böcek demeden ruhu nereye isterse oraya konarken gözleri, dudaklarından en sahici kelimeler dökülse… Bana özel bu rüzgâr gibi bir rüzgârın da onun başında estiğine eminim şimdi. Çünkü az önce onu başkalarından ayıran o şeffaf perdeyi görmeme yol açan bir harekette bulundu: Elindeki simitten küçük lokmalar koparmaya başladı. Birkaç güvercin daha geldi o zaman, önünde gezinenin yanına. Onlara lokmaları atarken beni fark ediyor muydu, bilmem. Ama ona şaşkın şaşkın bakan karşısındaki bankta oturan iki kadını fark etmemesi mümkün değildi. Az önce gelmişlerdi. İşte o zaman o perdeyi keşfettim. En yakın noktadayken bile çok uzaklardaymışçasına tüm olumsuz etkilerinden sıyıran, insanları… Estirdikleri o sert rüzgârı tatlı bir esintiye çeviren…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.