- 981 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
KAKA İDEOLOJİ İSTEMİYORUM!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ne çok severiz suçlamayı
İdeolojik olmakla insanları
Peki ama bilir miyiz anlamını?
Nedir ideoloji?
İdeoloji Yunanca kelimeler olan idea (form, fikir, görüş) ve logos (disiplin, düşünce sistemi)
kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.
Kelime kimileri için pozitif, kimileri içinse negatiftir. Pozitif bakanlara göre ideoloji: belli bir gruba özgü ortak inanç ve düşünce sistemidir (milliyetçilik, dindarlık, çevrecilik, liberalizm, solculuk, feminizm, militarizm v.b.), ya da sistematik olarak anlam ve fikir üretme sürecidir (bilimsel tanımlar ve kategoriler üretmek gibi). Negatif bakanlara göre ideoloji: gerçeği gizleyen, yönetilen ve sömürülen grupların dünyayı egemen grupların çıkarını sağlayacak bir şeklide algılamalarını sağlayan ve böylece egemen sistemlerin devamını sağlayan bir düşünce sitemdir.
18. yüzyılda kelime büyük tartışmalara yol açmıştı aydınlanmacı düşünürler arasında. Kimileri kelimeyi bilimle eşanlamlı olarak kullanmaktaydı. Kelimeye politik olarak popülerlik kazandıran kişi Napoleon’du. Muhaliflerini ideolojik olmakla yani gerçeği çarpıtmakla suçlamıştı.
Marx da Napoleon gibi kelimeyi negatif olarak tanımlamış ve 19. yüzyılda egemen olan maddenin fikirler tarafından şekillendirildiğini iddia eden görüşün ideolojik olduğunu; aslında maddenin fikirleri şekillendirdiğini savunmuştur. Madde ile nitelemeye çalıştığı ekonomik yapı idi; fikirler olarak nitelediği ise ekonomi tarafından şekillendiğini iddia ettiği aile, dil, din, kültür, ahlak, eğitim, siyasi sistem gibi üst yapılardı. Özetle Marx, üst yapının ekonomik ilişkiler tarafından belirlendiğini düşünüyordu.
İdeolojinin negatif anlamını günümüze uyarlarsak, “daha çok tüketmenin bizi daha mutlu edeceği" düşüncesi bir ideolojidir diyebilir miyiz? Tersten düşünürsek, ekonomik sistemin ayakta kalabilmesi için tüketimin sürekli olması gerekir. Tüketimi arttırmak içinse, “tükettikçe mutlu olursun” gibi bir ideoloji reklam sektörünün aracılığı ile bizlere aşılanmaktadır. Yani tüketmek bizi mutlu etmez aslında; zenginler daha fazla kazansın, ekonomik yapı onları daha zengin etmek için tıkır tıkır işlesin diye tüketiriz. Ama alış veriş yaparken çoğumuz bir ürünün bize gerçekten gerekip gerekmediğini ve aslında ekonomiyi egemen sınıfın leyhine ayakta tutan bir eylem içinde olduğumuzu düşünmeyiz. Temizlikten kozmetiğe, yiyecekten giyime her sektör bizim ihtiyaçlarımızı daha iyi karşılamak için değil, daha fazla ürün satabilmek için çeşitlenir, değişir, gelişir. Ürün yapısını belirleyen bizim fikirlerimiz midir?
Hiç düşündünüz mü: Bize mutluluğun anahtarı olarak sunulan metalara aslında ne kadar ihtiyacımız var (100 çeşit sakız, araba, ayakkabı, parfüm, bulaşık bezi, çamaşır suyu, banka kartları, peynirler, çikolatalar.....)? İhtiyaçlarımızı bizler mi yoksa ürünlerini pazarlamaya çalışanlar rengarenk, parlak reklamlar mı belirliyor? Artık gerçek ihtiyaç kavramından bahsedebilir miyiz? Belki de uçağımız boş bir adaya düşse, ya da büyük doğal afetlerden sonra anlardık yaşamak için neye ihtiyacımız olduğunu.
Dün haberleri izlerken Myanmar’da ufacık bir sandviç dilimi için kamyonların arkasından canını dişine takıp koşan ufacık çocukları, gençleri, ve yaşlıları gördüm. Hemen ardından da ardı arkası kesilmeyen sahte gerçekliklerle dolu reklamları izleyince daha iyi anladım günümüzde ideolojinin ne kadar güzel bir mutluluk dünyası yaratıp bizi bu dünyanın tüketen nesnelerine başarıyla dönüştürdüğünü.
chlorotoxin
22.05.2008
YORUMLAR
Yazınız için teşekkürlerimi sunmak isterim..
İdeoloji kavramının farklı kullanımları ve sizin temas ettiğiniz hakim ideoloji olan neo-liberal ideolojinin bizleri nasıl insanlıktan koparıp tüketen robotlara dönüştürdüğü açık bir dille anlatılmış.
Özellikle de Myanmar'da ekmek için kamyonun arkasından koşan insanlara karşı yabancılaştırılmamız yazının en can alıcı kısmıydı bence.
Günün yazısı olmayı hak eden düşündüren eleştirel yazınızı tebrk ediyorum.
necva kıyak tarafından 5/25/2008 3:29:31 PM zamanında düzenlenmiştir.
İdeoloji : Toplumun özdeksel altyapısınca belirlenen siyasal , felsefesel , dinsel , sanatsal vb. gibi düşünce biçimlerinin tümüdür diye biliyorum bende ...
Doğru ideolojiler bilimsel temeller üstünde kurulandır diye düşünüyorum ...
Napalyon o dönemlerde filozofları küçümsemek için onlara ideolog demiştir ama Engels'de ideoloji özdeksel koşulların meydana getirdiği bir üst yapı ürünüdür örneğin '' kulübede , bir saraydakinden başka türlü düşünülür '' der ...
Hakim düzenin ideolojileri bu anlamda '' kaka '' olabilir ki verdiğiniz örnekte de bu zaten bariz bir şekilde görünmektedir ...
Kutlarım sizi , sevgilerimle .........
Dün haberleri izlerken Myanmar’da ufacık bir sandviç dilimi için kamyonların arkasından canını dişine takıp koşan ufacık çocukları, gençleri, ve yaşlıları gördüm. Hemen ardından da ardı arkası kesilmeyen sahte gerçekliklerle dolu reklamları izleyince daha iyi anladım günümüzde ideolojinin ne kadar güzel bir mutluluk dünyası yaratıp bizi bu dünyanın tüketen nesnelerine başarıyla dönüştürdüğünü.
meta estetik değerlerin vitrinlerinden savrulan tüketim toplumu bakıyor. savurdukları rüzgarlar yalan aslında.
kutlarım arkadaşım
kendimiz oynuyormuyuz acaba işte bir kaç yüz bin dolarlara malolan bu ufak saniyeler karesindeki mutluluk görüntüleri ve imrendirme egomanyasının yanındaki gerçekler... 5 saate yakın ekmek sırası bekleyip öksüz ve yetim kalan kardeşlerine eklmek alabilmenin dayanılmaz sancıları ve yorgunluğunu yere düşürdüğü ekmeklerin çamuruna göz yaşlarını akıtarak evine dönen 15 yaşındaki kız çocuğunun çıplak ayaklarının tırnak arasınadaki çamur kadar mahiyeti yok bu oynananların...eline sağlık akıcı düşündürücü acımasız...
Bir ekleme ve açıklama yapmak istiyorum:
Pozitif ve negatif ideoloji ayrımı üzerinde durmaya çalıştım yazımda. Cunta yönetiminin ideolojilerin en negatifi ve vahşisi olarak nitelemenize ben de katılıyorum.
Bazılarına göre negatif olan ideolojiler, diğerlerine göre pozitif olabilir. Bu göreceliği vurgulamak için Althusser İdeoloji ve ideolojiler ayrımını yapmıştır. Ona göre, küçük harfle yazdığı ideolojiler üst yapıdaki pratiklere dayalı inanç sistemleridir. Bunlara siyasi yapılanmalar da dahildir. Mesela demokrasi ideolojisinde insanların oy kullanması bu ideolojinin pratiğidir. Meclisin oluşturulması, hükümetin kurulması, güven oylaması gibi pratiklerle demokrasi bir ideoloji olarak halk tarafından benimsenmekte ve nötral bir yönetim sistemi olarak algılanmaktadır. Teokrasi, otokrasi, monarşi gibi sistemlerin de kendine özgü pratikleri vardır. Örneğin, Türkiye'de resmi ideoloji yani devletin vatandaşlarına tek doğru olarak empoze etmeye çalıştığı ideoloji 12 Eylül sonrası Türk-İslam sentezi ideolojisidir. Bu ideolojiye göre, iyi birer vatandaş olmanın şartı milliyetçi ve dindar olmaktır. Bunun dışında kalan insanlar da vatandaştır elbette ama her an vatan hainliği ile suçlanabilme potansiyeline sahiptirler ve tehditler olarak algılanırlar düzen tarafından. Bu bana göre negatif bir durum olabilir ama pek çok insanın hayatı algılayışını şekillendirmesi açısından pozitiftir. Aynı şekilde kimine göre şeriat sistemi pozitif kimine göreyse negatiftir.
Asıl büyük hafle yazılan İdeoloji ise bu üst yapılardaki ideolojilerin hepsindeki ortak işleyişi ifade eder. İşte bu İdeoloji Althusser’e göre tüm insanların henüz anne karnına düştüğü andan itibaren algısını şekillendirmeye başlayan bir süreçtir. Adımız, soyadımız, statümüz, nasıl bir toplumsal kalıbın içine gireceğimiz, devlet tarafından nasıl sınıflandırılacağımız biz daha doğmadan bellidir aslında. Siyasi yapı ister teokratik olsun, ister liberal, ister sosyalist işleyiş hep aynıdır. Bu işleyişin temeli Marx’ın da ifade ettiği gibi fikirler değildir; maddedir yani ekonomidir tüm bu süreçleri şekillendiren. Üst yapıdaki farklılıklar kültüreldir ama temele baktığınızda tüm ideolojiler ekonomik yapılar tarafından şekillendirilir. Bir cunta rejiminin gelme nedeni bizim 12 Eylül'de olduğu gibi neo-liberal ekonomiye geçişi baskı ortamında kolayca sağlayabilmektir.
Yazımda tüketim toplumunu vurgulamak istedim. Bir yanda cunta rejiminin canavar tutumu altında yaşam savaşı veren insanlar, diğer yanda neo-liberalizmin ahlaksız “tüketelim mutlu olalım” söylemi.
Çelişkilere dikkat çektiğiniz için sizlere çok teşekkür ediyorum.
Chlorotoxin tarafından 5/23/2008 1:04:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
Dün haberleri izlerken Myanmar’da ufacık bir sandviç dilimi için kamyonların arkasından canını dişine takıp koşan ufacık çocukları, gençleri, ve yaşlıları gördüm. Hemen ardından da ardı arkası kesilmeyen sahte gerçekliklerle dolu reklamları izleyince daha iyi anladım günümüzde ideolojinin ne kadar güzel bir mutluluk dünyası yaratıp bizi bu dünyanın tüketen nesnelerine başarıyla dönüştürdüğünü.
medya ve reklam koca bir yalan...
kutlarım günün yazısını ve yazan yüreği
İdeoloji konusuna yazıda da bahsedilen bir örneğin, diğer açısından bakarak katkıda bulunayım kendi çapımda...
Myanmarda ekmek parçası peşinde koşan çocukların çırpınmalarına mukabil, reklamların ve tüketim in körüklenmesinin yarattığı sahte mutluluk dünyası ideolojik etkilenmeden sayılabilir belki de, ancak, bundan daha vahim olarak, cunta yönetiminin ideolojik nedenlerle uluslararası yardım kuruluşlarını ülkeye sokmamasını, dış yardımların kendi halkına ulaşmasının engellenmesini göstermek gerekirdi herhalde...
Gerçeği gizleyen, yöneten gurupların sömürülerinin ortaya çıkmasının engellenmesine yönelik anlamlandırmaya çarpıcı bir örnek...
İdeolojinin en negatif, en vahşi, en acımasız yönü bu olsa gerek bana göre...
Düşünen ve sorgulayan yazıya tebrikler..
erolbasci tarafından 5/23/2008 8:58:50 AM zamanında düzenlenmiştir.
İdeoloji....bugün suçlandığım bir konunun içinde geçen sözcük...ve bence hep pozitif olmuştur bu kelime, öyle düşünüp algılıyorum çünkü...
Tüketmek bizi mutlu ediyorsa negatiftir, ne için ve kimler için tüketiriz asli olmayan gereksinimleri?
Yazar, örneklerle çok güzel açıklamış, yazmak tekrar olacak.
Anneler, babalar, sevgililer günü gibi kapilasit sistemin dayatması olan günlerde tavana vurmakta bu tüketim ve ben tüketim diye adlandırıyorum, bu günlere katılan ve özel olduğunu savunanlarsa en güzel gün diyorlar ne diyeyim...
Myanmar’da ufacık bir sandviç dilimi için kamyonların arkasından canını dişine takıp koşan ufacık çocukları, gençleri, ve yaşlıları görenler....onları kendi çocukları.. kendi gençleri...kendi yaşlıları olarak hiç düşündüler mi? Yoksa onları evlerinin koltuklarında çerez yiyerek, kola içerek mi izlediler?
Hani yerde yatan genç kıza, 1 Mayısta gelen giden polislerin cop ve tekmelerle saldırdığı ve duyarsız, izlediğimiz görüntüler gibi mi izledik?
Eğer öyle ise bir de yeni kokulu verneli deneyin, çamaşırlarınız hem yumuşak hem daha renkli olacak.
Yazara ve paylaşımına sevgiyle.