- 959 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Portakallı Rüyalar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Neredeyse az daha emin olacaktım, tam olarak kesinliği hiçbir zaman belli olmayacak bir zamanda, hem de masalımsı bir hikâyenin en çok aranan kahramanı olarak. Kendi hikâyesine inanamayanlar, masal yaşayamazlar. Beynimin en az kullandığım yerleriyle tam da bunları düşünürken, az kullanılmış ağrılar saplanıyor içimi, kendimi ilk defa görmüş gibi bakıyorum, şaşırmak da çabası. Şekilsiz yalnızlığıma önemli bir şahıs olarak katılmıştın, az daha kalsan misafir olduğuna inanmayacaktım. Ne sevimsizdi yine bu sessizlik…
Bu sessizlikte güzel olarak başladığım tüm hikâyeye çirkin bir gölge düşüyor, hikâye sahipleniyor bu karanlığı, kendininmiş gibi benimsiyor, benim benimseyemediğim her şeyi koynunda saklıyor bu hikâye. Senin yerine, resmine sarılmak gibi acayip huylarım oluştu senden sonra, yazdıklarına sarılmaktan inandım tüm masala, gerçekler yerine masala inandığım için kendimi suçladım, hıncımı bir yatak dolusu yastıktan çıkardım ve sabaha kadar ağladım. Ama ben hep böyle yaparım, hep ağlayacağım şeylere, güleceklerimden daha fazla önem ve değer veririm, inanırım. İnancın büyüklüğü gibidir kırılmalar, fay hattına benzer, o derece sarsar.
“Ya yanılıyorsam?” diye inandığım saçma bir şüphe tüm hayatımı kaplayabilecek bir etkiye sahipti.
Gerçeklere inanmayanlar şüpheden bile medet umarlar. Bir türlü bitmeyen sorular beynine hücum eder, altından kalkamayacağın yüke gönüllü olarak taşımacılık yaparsın. Bende de öyle oldu, cevabını bilmediğim bir sürü soruları içime sakladım, cevapları içimdeymiş gibi ilâhi bir kuvvetle sahiplendim onları. Ama artık soru sormasın hiç kimse, sorular yolunu kaybetsin, uğramasın beynimin yakınına. Soru varsa hiçbir cevap rahat değildir çünkü biliyorum artık, öğrendim. Bildiğimi zannettiğim hiçbir şeyi öğrenemediğimi üzülerek öğreniyorum.
Yastığıma sarılıyorum, düşündüğüm tüm manyaklıklardan kurtulmak için, arkamı dönüyorum pencereye, duvara daha yakınım, her şeyi ardımda bırakabilirmişim gibi geliyor, kısa bir süreliğine. Ağlamak da uyutmaz sonra, bir daha hiç uyuyamayacağımı düşünerek büyük korkular yaşarım, küçük nedenlerden dolayı…
Uyumak için daha büyük uyuşturucular lazım. Ruhuna kadar uyutan cinsinden…
***
Sonra ağlamaktan gözlerim bozuldu, kuşları mor görmeye başladım, gözlerimin içi morarmış sanırım, sadece kuşlar değil her şeyi mor görmeye başladım, mor bir masalın içinde acısız ağrısız yeni maceralar keşfedermiş gibi yürüyorum sokakta, serinliğin bu kadar güzel olduğunu ne kadar yanarsam o kadar anlıyorum. Bir de pembe şuruplar vardı biz küçükken, hani pembe, kokulu, portakallı, koyu kıvamlı. Ne tatlıydı o şuruplar, çok defa hasta olmadan bile içesim gelirdi, anımsadığımda hâlâ tadını hatırlarım ağzımın içinde, işte öyle güzel kokulu rüyalar görürdüm o zamanlar.
Büyümek biraz da kendinden büyüklerin bile sana “abla” diye hitap etmesiyle başlıyor, ister istemez kendini o vasıfta görüyorsun, zorunlusun. Ayşen Gruda gibi “abla demeyin bana” demek istiyorum, ama diyemiyorum. Gereksiz saygı fazla hassaslaştırıyor beni, bana iyi davranmayan hayat karşısında, iyi davranıyorum herkese, yaşadıklarım ya da yaşayamadıklarımla ilgisi yok bunun. Gidemediğim seyahatlere niyet edip duruyorum, bunun gitmekle bir ilgisi yok, kalmakla da ilgili değil. Kaldığımı zannetmiyorum artık burada, ait olmadığın yerde ait olmadığın rüyalara sahipsen kalamıyorsun, kalabilseydik o rüyalar gerçek olurdu, mor kuşlar gerçekten konardı omuzlarıma, portakal kokusu hiç bitmezdi. Bence rüyalar hiç adaletli değil, eşit dağıtılmıyor hayatımıza. Masallarla da ilgisi yok rüyaların, kendi başına bağımsızlar, bilinçaltımızla akraba olduklarını düşünüyorum bazen, o derece yakınlıkları mevcut, birlikte beynimize oyunlar oynuyorlar, ama hani büyümüştük? Şimdi bu portakal kokusunun sırası mı? Ağrılar diyorum, kendi başıma kaldığımda kendilerini hissettiren, seninle olduğumda da ortadan kaybolan sihirli bir güç, bu güç kimin elinde bilmiyorum. Ama rüyalar benim elimde değil onu biliyorum.
Bazen hiç uyumuyorum ama rüya görüyorum. Kelebekleri öldü rüyalarımın, kuşları da uçtu. Bana tam da geriye kalan, istemediğim son perdesi kaldı rüyaların.
Büyük kahkahaların eski çağlarda kaldığına inanıyorum, dolu zamanlarda. Şimdi hatırladığımda derin bir ızdırap çöküyor üstüme, zamanın derinliğince… Gidemeyeceğim kadar uzaklarda kalan güzel zamanlar, uzaklar hep güzeldi. Hep iyiydi, bir kötülüğü dokunmamıştı, zaten yetişemezdi. Uzaklar uzaktan hep yeşil görünürdü, “gidip, şöyle uzansam” hissi yaratıyor insanın içinde. Gidemiyorum, bari rüyamda olsun böyle güzel şeyler göreyim istiyorum, olmuyor. Tüm rüyalar baştan sona sis içinde, gri renkli, puslu, şu havalar gibi.
Yine de inanıyorum bir gün güzel rüyalar görebileceğime, çocukluğumdaki gibi, o zaman inanmayı bilmiyordum. Bilmediğim için görüyordum belki de, inanmayı öğrenince, olmayacağını da öğreniyor insan. Portakallı şurubun bir gün gerçekten iyi geleceğine, ağrıları alacağına, ızdırap kelimesini unutturacağına inanıyorum. İnanmak umuttan bir kaledir ve bu kale yıkılırsa geriye hiç bir şey kalmaz.
Berbat bir iç sıkıntısıyla dolaşıyorum sokaklarda, tanımadığım insanların yüzünde, benzer, tanıdık şeyler arıyorum. Çoğunlukla bulamayacağım şeyler, çocuklar tek bir örnek gibi gülümsüyorlar, hepsi içten ve sıcak. Çocukluk rüyalarımı özledim bir de seni. Seni her dönemde özlüyorum, çocukluğumda, büyüdüğümde, yaşlı hissettiğimde…
Belki yine o rüyalardan görürüm, şurup tadında.
Portakallı rüyalar,
İyi uykular.
Otuz Bir Mayıs İki Bin On Dört 12 00
Nevin Akbulut
Not: Yazımı Gün’e layık gören, Değerli Seçki kuruluna sonsuz teşekkürlerimle, :)
YORUMLAR
İlginç bir metin:
Klasik öykü normlarına sığmıyor, kâh deneme, kâh bir mektup kıvamında.Hatta ara sıra felsefe de yapıyor yazarÖyle ya da böyle bilinçaltı içlenmeleri de olsa kendini okutmayı başarıyor.Bu sitede nesir yazıp bu metne okuyucu bulmak zor.Fakat Nevin Hanım'ın tarzı hoşuma gitti.Gerçi ufak tefek hataları da yok değil:"çabası" değil "cabası", bazı sözcükleri birbirine çok yakın kullanmış, aynı anlama gelen sözcükleri aynı cümlede kullanmış.."gibi...
Aforizma tadında cümleler de var:
"Kendi hikâyesine inanamayanlar, masal yaşayamazlar."
"Büyümek biraz da kendinden büyüklerin bile sana “abla” diye hitap etmesiyle başlıyor,"
" İnanmak umuttan bir kaledir."
Güzeldi.
Kutluyorum şair.
M.Binboğa
Kıpkırmızı
Bu kadar dikkatli ookuduğunuz için teşekkür ediyorum,
Selamlarımla çok,
Toprak kökleri ,
Kökler dalları , yaprakları sevince ,
Sabrın güneşi yağmursa !
Soyulup eline verilen ,
O bir dilim portakalın ,
Sevinci ,
Tadı ve anlamı …
Bu işte !
ASLI ;
Gerçek sevgiyi ara ,
Bul ,
Yaşa .
An’da !
Yavuz CEYHAN 18.02.2006
DEMİŞTİM BİR ZAMANLAR.....
SELAMLARIMLA KUTLADIM.
Kıpkırmızı
Kaleminize sağlık sizin de
Selamlarımla,