Çeyrek Asırlık Kostüm
Elazığ’dayız ve ilk memuriyet yılımız. Öğrenciliğimizi tamamlamışız ve vazifeye bu güzel şehirde başlamışız. Açıkçası şehir kadar insanları da güzel. Oldukça sıcak ve samimiler. Kurumun en genç olanlarıyız. Memuriyetin sonuna yaklaşmış yaşlı başlı ağabeyler var.
Zülfü ve Zülküf ağabeylerden sözediyorum. Memuriyette neredeyse yarım asrı aşmış insanlardan.. Özellikle Zülfü ağabeyden..
Her ikisi de kolçaklı memurdular. Yani vazife esnasında kollarına siyah bir kolçak geçiririler ve işe öyle devam ederlerdi. Hiç erinmeden her sabah bu işlemi yaparlardı. Anlayacağınız klasik memurlardı. O günün şartlarında geçim zordu; kıyafete, çara çaputa para ayırmak pek mümkün değildi.
İki çift elbisesi olan çok azdı. O sebeple titizlikle korunurdu. Yıllarca giyinilirdi bir elbise. İşte kolçak ceketin kolları masaya sürtünmesin yıpranmasın, kirlenmesin bozulmasın düşüncesiyle kullanılıyordu. Hem de giyecek yardımı olarak..Yani bedeli hazinece karşılanarak..
O dönemin memurları özenliydiler. Oldukça titizdiler. Bir şeyi kullanma konusunda itinalıydılar. Bu hem kurumsal boyutlu hem de özel yaşamlarında genel bir prensipti onlar için.
Zülküf ağabeye pek kimse yanaşamazdı ama Zülfü ağabey dairemizin maskotuydu adeta. Arkadaşlar onunla uğraşmaktan, şakalaşmaktan büyük haz alırlardı. Hemen her sabah çay faslı sonrası konu bir yerden başlatılırdı.
Zülfü ağabeyin giyindiği kıyafetler masaya yatırılırdı çoğu zaman. Bir iki arkadaş yaklaşır,şöyle bir dokunur,altına üstüne bir bakar hayırdır yeni mi yoksa derlerdi. Yani her sezon yeni ve farklı bir şeyler giyinilir daireye öyle gelinir ya işte Zülfü ağabey de giyindiği yeni yazlıklara gelmişti o gün daireye.
Hemen ilgi odağı olmuştu.
Çevresinde kümelenmişlerdi arkadaşlar.
Önce bir süzdüler.
Sonra bir dokundular.
Anlaşılan yeni Zülfü abi bu dediler.
Nerden kimden kaça aldın diye sordular.
Ne yenisi dedi.
Değil mi yani?
Elbette değil.
Ama yeni gibi duruyor.
Olur mu hem de ne zamanın dedi.
Yani eskinin mi?
Tabii elbette.
Peki kaç yıllık?
Gençliğimde almıştım.
İnanılması zor ama gerçekti.
…………………….
Bakar mısın bir,gençliğinde aldığını yaşlılığında giyiniyordu.
Fileli bir yazlık tişörttü üzerindeki.
Delikli,geçirgen,havadar,esintili,içerde rüzgarı hissedeceğiniz türden..
Önden düğmeli,yakalı ve fiyakalı..
Dize kadar olmasa da uzun, sağı solu örten türden.
………………..
Soruluyor tekrar..
Gençliğinde dediysen yani.
Diyarbakır’daydım o zaman,gençtim ve yeni evliydim Çüngüş’teydim.
Tam yirmi üç yıl odu alalı.
Her yaz giyinirim…
…………………….
İnanılır gibi değildi. Üzerindeki fileli yazlık kıyafet çeyrek asırlıkmış meğerse. Yaşımızdan daha fazla ama sanki bugün alınmış gibi.
Hayretimizi gizleyememiştik.
Nasıl olur Zülfü abi, hiç mi kullanmadın,hiç mi giyinmedin, yıpranmamış, alındığı gibi yes yeni duruyor.
Olur mu her sezon giyindim. Hiç ara vermeden hemen her yaz..
İnanki istifi bile bozulmamış, çekmemiş, solmamış, sarkmamış, kırışmamış hayret doğrusu.
Mukayese ediyoruz kendimizle..
Mümkün mü hiç, o kadar uzun kalması üzerimizde..
……………………..
Meziyet burda zaten..İtinalı ve özenli giyinmekte..Peki herkes becerebilir mi bunu?
Kendimden pay biçeyim, zor biraz..
Bir elbiseyi çeyrek asır giyinmek çok zor.
Gerçi Zülfü ağabey gibi olan yok sanırım..Herkes onun gibi olacak olsa meslek erbapları ne yapacak bu durumda..
Nereden kazanacak, nasıl geçim çıkaracak..
Her şey bir denge meselesi.Hem üreten hem tüketen için..Bir taraftan boşalacak ki diğer taraftan dolsun. Bir taraftan eskiyecek ki, diğer taraftan yenilensin.
İyi ve güzel günlerdi o günler,hem onlar hem bizim için..İnsanların nazı geçiyordu birbirine.. Şakalaşıyorlardı, yakınlaşıp kaynaşıyorlardı.
Ya şimdi?
Kemal GÜL
25.05.2014