YANIK BİR YAĞ KOKUSU !
İkinci çayımdan henüz üçüncü yudumu alırken, etrafa ağır bir yağ kokusu serpiştiren tostun yapılışını seyrediyordum. Kasadaki baygın bakışlı kız kendisini seyrettiğimi düşünmüş olmalı ki hiçte rahatsız olmamış bir tavırla oturduğum masaya doğru kısa aralıklı bakışlar gönderiyordu.
İşte olay da tam o sırada, sol çaprazımda duran masada yaşanmaya başladı. Gözlerinin altı hafif morlaşmaya başlamış yirmili yaşlarının ortasında orta boylu genç bir çocuk ve onun tam karşısında güzel denilebilecek biri zayıf ve esmer, diğeri ise renkli gözlü kumral bir kız sanki 80 li yıllarda bir Türk sinemasından alınmış senaryoyu canlandırıyor gibiydiler. Konuşmalardan anladığım kadarıyla uzun bir ayrılık sonrası ilk defa bir araya gelen bu üçlü geçen günleri nasıl telafi edebilecekleri konusunda bir takım fikirler üzerinde müzakere ediyorlardı sanırım. Ama olay hiçte düşündüğüm gibi gelişmedi. Zaman ilerledikçe konuşmalar hareketlenmeye, ses tonları daha da yüksek çıkmaya başladı. Bir süre sora ayağa kalkan genç çocuk ne ortamda ki diğer insanlara ne de genç kızın gözlerinden yeni yeni inmeye başlayan göz yaşlarına aldırış etmeden bağırarak konuşmaya başlamıştı.
“Sakın kader deme bana. Kaleminle yazdığın bu hikayeye kader deme. Yalvardım yakardım, ayaklarına kapandım, yetmedi ağladım günlerce, çekip gittin ama kızmadım sana. Yollarında bekledim. Kaldırımlarda sabahladım. Şiirler okudum mektuplar yazdım. Yüzlerce kez aradım, binlerce mesaj attım. Cevap vermedin. Ama küsmedim sana sadece kırıldım. Belki hakkımı helal edemiyorum ama beddua da etmedim asla. Hiç bir kötü laf çıkmadı ağzımdan. Sadece Allaha havale ettim seni. Allah’ım sen bilirin dedim. Sana gitme demiştim. Ölümüm olur demiştim.”
Genç adam buna benzer cümleleri tekrarlarken cebinden saman renkli bir kâğıt çıkarmıştı o sırada. Kıza doğru uzattı ve devam etti. Uzaktan gördüğüm kadarıyla bu bir doktor raporuydu sanırım.
“Sende kalsın. Nelere sebep olduğunu iyi gör. Şimdi aylar sonra gelmiş benden af diliyorsun. Benden değil Allahtan af dile. Bu saatten sonra seni affetsem ne olacak ki. En fazla neyi değiştirebilir ki. Yokluğuna alışmışken tekrar hayata bağlama beni. Bırak da planladığım gibi öleyim.”
Bunlar genç çocuğun son sözleri oldu. Arkasını dönerek hızla dışarı çıkıp koşmaya başladı. Renkli gözlü kız önce neler olduğuna anlam verememiş gibi sessizce, bir koşarak giden genç adama bir elinde ki kağıt parçasına bakıp durdu. Daha sonra ses çıkarmadan ayağa kalkmayı denedi ama sendeleyip yere düştü. Yerde bir kaç saniye sessiz bekleyişten sonra henüz ilk bıçağı boynuna yemiş kurbanlık gibi acı bir ses çıkmaya başladı. O anda genç kızın çektiği acıyı bir süre sonra burnundan yanağına doğru akmaya başlayan birkaç damla kan anlatabiliyordu aslında.
Elimi çayıma götürdüğümde soğukluğun bardaktan mı yoksa benden mi kaynakladığı çok öneli değildi aslında. Kızın elinden düşüp yanıma kadar savrulan kağıt parçasını elime aldığımda şu kısa cümleler yazıyordu sadece:
“Ölümden korkmamak gerek. Belki diğer dünya buradan daha huzur vericidir. (Uzm. Dr. İlyas ÖMÜR) ”
Ortama yanık yağ kokusu ve bir genç kızın pişmanlık dolu acı acı yükselen çığlıkları yayılıyordu.
A. Serkan TOPTAŞ
YORUMLAR
Hüzünlü bir aşk hikayesi.
Sevmem aşk hikayelerini ama,
nedense bu sefer kendine bağlayabildi beni cümleler.
A.serkan
hiç kimse senin kadar tam değil" derdi şairin biri. Teşekkürler.
neden ben çay içerken hiç böyle şeyler olmuyor yok bu olaylara çok meraklı olduğumdan değil de yinede çayımı içip öylece gidiyorum hiç birşey olmuyor