Funda 11 arkası yarın deneme öykü
Buradan sonra yazarın bir notu vardı okur için, şöyle diyordu
şimdiden sonra olaylar seyrini değiştirecek.
Bu yüzden on sekiz yaşından küçük çocuklarınızın kurgu da olsa bu öyküyü okumalarına izin vermeyin!
****
Bir yanda yukarı doğru tırmanan yolun kenarında berrak notalı akan bir de akar suyun olması çok hoştu. Beride kanepelerin arkasında salkım söğütler kavak ağaçları, yeni dikildiği belli olan çam fidanları vardı
Çevre adeta oturup kalmayın buralar tam gezilecek yerler der gibiydi.
Üst tarafta dar patikalar sık ağaçların olduğu fidanlar yabani yemişlerle doluydu...
Uzun yol yolcuları için yapılan taş masalar ahşap kanepeler, yürüdükçe karşımıza çıkıyor, Funda’yla çığlık atıyorduk.
Piknik malzemesini, yiyecekleri taş masanın üzerine taşıdık, peçetelerin üzerine çatalları da dizince açlığımızın farkına vardık sabrımız kalmamıştı.
Çeşmenin gür suyunda yıkadığımız sebze ve meyveleri kıtlıktan çıkar gibi yerken Funda gülme krizine tutuldu...
Çevrede gördüklerimiz içinde tek, tük insanlar, gazete okuyan yalnız adamlar; bir kaç okulu kırmış öğrenci, torununu gezmeye getirmiş bir büyük babadan ibaretti.
Sessiz,sakin güzel havanın tadını çıkarmak felekten bir kaç saat çalmak herkesin hakkıydı, kent kalabalıkları zaman, zaman insanları yıldırınca herkes şehirden kaçış planları yapar olmuştu..
Piknik için erken olduğu gibi hafta arası olması dolayısıyla tenha sayılırdı. Bizim aradığımız sa sükunetti zaten.
Bir iki çift de sık ağaçların arasında küçük kahkahalarıyla çevreye neşe saçıyorlardı...
Funda bir ara yemekten sonra çantasından çıkardığı bir kitaba göz gezdirirken güneşin sevecenliğinin etkisiyle ben de arabadan çıkardığım şezlonga uzanıverdim.
-Ne okuyorsun_
"Yazlık evde cinayet"
bir roman; önce bir kaç sayfa okumuştum. Bakalım okuyup bitirebilecek miyim?
- ben birazcık şekerleme yapayım bakayım, otururuz hava kararıncaya kadar, çevreyi dolaşır yemiş toplarız.
O gün saatler nasıl geçti hiç anlayamadık, Funda durumunu pek dert etmiyor gibi kayıtsız davranıyordu. Benim teklifim ona cesaret vermiş olmalıydı...
***
Her şey usulüne göre oldu, annem ben Oğuz, ve eşi yaptırdığım çiçek ve Çikolatamızla klasik kız isteme maratonunu başlattık.
Anne, baba çok anlayışlı davranıp yine usülen Funda’ya sordular
-Kızım sen de istiyorsan Yalçın tanıdığımız, sevdiğimiz değerli bir insan diyerek bana övgüler dizdiler.
Annem kimselere pek yüz vermedi; ama yine de asaletini gösterip Funda’ya annesinden kalma harika bir söz gerdanlığı taktı.
Çok mutluydum, tabii Funda da öyle...Biraz heyecanlıydı ve yanakları hafif kızarmıştı... Gerdanlık, türkuaz şifon elbisesine pırıltılar katmıştı, çok güzeldi...
Bir ara bir bahaneyle balkona çıktık. Muhteşem Dolunay, ve gecenin sessizliği...
Bu özel günümüze has bir kutlamaydı sanki. Hafif esen rüzgarın getirdiği ıhlamur kokularıyla hiç bitmesin dediğimiz bir ruh halinde, Funda’nın içimi bayıltan nefis kokusuyla ondan ilk öpücüğü alışım bir saniyede oluşuverdi...
Bu romantik dekor, rüya gibi bir hisle sarıp sarmalamıştı ikimizi de...
***
Her şey yıldırım hızıyla gelişti, nişan düğün balayı. Funda çok asil davrandı ve düğünümüze radyodan kimseyi davet etmedi.
zaten çok sade bir düğün oldu, bir kaç yakın arkadaşımız; her iki ailenin en yakın bir kaç akrabası dışında kimse davet edilmedi... Biz, bize iki aile arasında kutladığımız güzel bir düğün oldu.
***
Evlendiğimizin ikinci yılını da kutlamıştık zaman su gibi geçip gidivermişti...Henüz çocuğumuz olmamıştı, ya pek de hevesli değildik...
Nasıl olsa daha çok gençtik. Çok zamanımız vardı. Bol, bol geziyorduk Yalçın’la, yurt içi, yurt dışı seyahatlerde yeni arkadaşlarla her zaman gelişen ilişkilerimizle, mutlu beraberliğimizin tadını çıkarıyorduk
Tek pürüz Yalçın’ın aşırı kıskanç oluşuydu. Ben böyle düşünürken hiç kimseye hissettirmemeye çalışıyordum. Bu arada Yalçın’ın kumara düşkün olduğunu da fark etmiştim. ve bu beni biraz ürkütmüştü.. O oyun oynarken ben sıkılıyor, bu nedenle iyi vakit geçiremiyor erkenden uyuyordum.
Bu arada yavaş, yavaş biz farkına varamadan Yalçın’ın işleri de bozulmaya başlamıştı, durup kendimizi kontrol etmemiz elzemdi. Neler oluyordu nereye
gidiyorduk.
Kliniğe haciz geldiği için kapatılmıştı. Yalçın bütün gün hastanede çalışıyor, ek işler alıyor eve yorgun ve sinirli dönüyordu..
Hayatım boyunca muntazam tuttuğum bir günlüğüm olmamıştı. Zaman zaman bazı çok etkilendiğim olayları gelişi güzel yazdığım olurdu.
Yalçın’ın en büyük zevklerinden biri bana sürprizler yapmak beni şaşırtmak yüzümdeki mutlu ifadeyi görmekti...
Bazen de bir yerlere saklanıp çocuklar gibi korkuturdu beni. Evli bir çiftten ziyade iki yaramaz çocuk gibiydik.
İşte o günlerden birinde adeti olmadığı halde benim gelişi güzel uzun aralıklarla yazdığım defterimi bulmuş, notlarımı karıştırmıştı..
Her nasılsa kafamdan uydurup kurguladığım deneme mahiyetindeki yazdığım bir tiyatro oyununda arkadaş gurubumuzda ki arkadaşlarımı kendi isimlerimizle isimlendirdiğim bu çocukça taslağın altına iri harflerle kırmızı mürekkeple:
" Bu gece öleceksin kaltak" yazmıştı..
İlk tepkim, kendimi tutamayıp dakikalarca, kahkahalarla gülmek olmuştu.
Biraz da ürkmedim dersem yalan olurdu.. Bin bir suratlı kocamın her geçen gün oldukça uçuk yeni bir özelliğiyle karşılaşıyordum.
Daha sonra unutup gitmiştim Yalçın’ın böyle çocukça şakaları çok sevdiğini, çocuksu masum hallerini düşündükçe endişem ve ürpertim hafifleyivermişti.
İlerleyen zamanlarda olayları birleştirdiğimde görünen durumun tesbitlerimin hiç de öyle olmadığını söylüyordu bana..
Yalçın’ı izlemeye başladığımda, bunların öyle masumca bir şaka olmadığını ciddi, ciddi düşünmeye başladım.
Bütün bunlar aşırı kıskançlığı yüzünden oluyordu. Oğuz’dan yardım almayı düşündüğümde işler daha da sarpa sardı...
***
Yalçın o gün evde yalnızdı, yardımcısına bir kaç günlüğüne izin vermişti.
Annesine de yazdığı kitap için evde yalnız olması, evin de sessiz olması gerektiğini, Funda’nın adaya gittiğini söylemişti..
Kan izlerini silerken elleri titriyor, defalarca yıkadığı ellerini sert hareketlerle ovuyor bir yandan da ağlıyordu..
Bir an kendini aynada gördü, bu kez hıçkırıklarla sarsılmaya başladı.
GÖĞSÜ DELİ GİBİ KALKIP İNERKEN, SİLMEK İSTEDİĞİ YERLER DAHA DA BERBAT OLUYORDU.
Nihayet her yeri temizleyip bitirdi kendi de yıkanıp temiz çamaşırlar giydiğinde hava kararmış akşam olmuştu...
Aynada saçlarını kuruturken gene onu gördü neden diye soruyordu..
Bir hıçkırık nöbeti daha geldi, salona gidip bir kadeh getirdi sert bir içkiye ihtiyacı vardı. Brandy iyi gelecekti.
Ne günahı vardı zavallının!
Madem kendisi daha önce ölecek karısı yalnız kalacaktı o radyocu ona rahat vermezdi peşini bırakmazdı... Buna asla katlanamazdı..
Tekrar aynaya baktığında ne kendini ne de onu gördü.
ayna kopan zinciriyle duvardan kayıp şangur,şungur yerde param paça oldu. Cam parçaları saçıldı ortalığa..
Tam o sırada kapının zili üst, üste ve daha sonra sürekli acı acı çaldı..!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.