- 726 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMACI fikret - 56
Özellikle annesiyle babasının, o daha çok küçükkken ayrılmış olmalarını sık sık, değişik sebeplerle sınıfta anlattığı için, gerek öğretmenlerin gerekse diğer öğrencilerin ona karşı duygularında biraz yumuşama, hatta acıma hisleri oluşmaya başlamıştı. Zamanla bu yumuşama Bahar’da da görülünce mutlu oldu Fikret. Fakat sınıftaki popülaritesini, Bahar’a yetişme yarışını inatla sürdürmeye çalışması, sabahlara kadar ders çalışmak, sürekli uykusuzluk onu tükenme noktasına yaklaştırmaya başladı. Nitekim , tam da birinci dönemin sona ereceği, Bahar’la ikisinin de takdirname alacağı kesinleştiği günde, dönem sonu olduğu için ders yapmak istemeyen Kimya hocası Canay hanım :
’ Arkadaşlar, bu gün ders yapmayalım. Aklınıza gelen bir şey varsa, söyleyin. ’ dediği anda;
’ Hocam ; arkadaşlardan biri, mümkünse, benim için dertli bir şarkı söylesin. ’ deyiverdi. Aslında, düşünülmüş, verilmiş hiç bir kararı yoktu o an için. Sadece, içindeki tükenmişlik, pes etme duygusu ona bu sözleri söyletiyordu.
Gencecik bir öğretmen anne idi Canay hanım da. Fikret’in çalışkanlığını, iyi ahlâkını en çok takdir edenlerden ve ona annesizliğinden dolayı en çok acıyanlardan biriydi. Kötü bir şeyler olduğunu, olacağını hissetmişcesine, merakla dönüp sordu.
’ Ne oldu Fikret sana ? Neden öyle konuştun ? Dertli bir şarkı söylesinler ne demek ? Senin en mutlu günlerinden biri değil mi bu gün ? Az sonra, bu sınıfta takdirname alacak olan iki kişiden biri sensin. Bunun ne demek olduğunun farkında değil misin sen ? ’
Biraz duraksadıktan sonra, yine, hiç düşünülmemiş, kararı verilmemiş , başka sözler çıktı ağzından :
’ Hocam, bugün benim son günüm. Ben okulu bırakıyorum. ’ O anda, o gencecik hanım öğretmenin gözleri öyle bir yaşla doldu ki ; sanki çok önemli bir felâket yaşamışcasına, hüngür hüngür ağlamaya başladı. Onun etkisiyle, sınıftaki diğer çocuklar, hatta Bahar bile duygulanmıştı. Böyle bir tepkiyi hiç de beklemiyordu doğrusu. Acıma duygusu muydu bu, yoksa sevgi mi ? Gerçekten bu kadar acınacak bir zavallı mıydı, yoksa çalışkanlığı ve iyi ahlâkı ile sevilmeyi hak etmiş miydi ?
O sözleri söylediğine çoktan pişman olmuştu belki ama, Bahar’ın adeta yalvararak ; ’ Ne olursun yapma, bırakma okulu. ’ demesi onu o durumda bile son derece mutlu etmişti.
Canay hanım bir taraftan, diğer öğrenciler bir taraftan, sürekli sebebini sordular, vaz geçmesi , en azından sömestri tatilinde tekrar düşünmesi için ısrar ettiler. Okulun bir anda en çok konuşulan konusu ve çözülmesi gereken problemi oluverdi Fikret. Teneffüste, kendisine haber verilen Behice hanım bile geldi. Onu koridora çağırıp, gördüğü bir rüyadan söz etti.
’ Fikret’im, ben dün gece kötü bir rüya gördüm. Sen okulu bırakıyordun. İnanamadım. Çünkü bana söz vermiştin. Benim tanıdığım Fikret, verdiği sözü unutmaz. Öyle bir şey yok değil mi oğlum ? Rüyalar tersine çıkar değil mi ? ’
En çok Behice annesine anlatabildi derdini ama yorgunluğunu, tükenmişliğini sadece. Bahar’ı anlatamazdı ona bile. Ona olan tutkusunu ve bu aşkın imkânsızlığını, bunun da onu bunalttığını, ne yapacağını bilemediğini, o yüzden de okuldan uzaklaşmayı çare gibi gördüğünü anlatamadı. Sömestri tatilinde düşüneceğine söz verdi.
’ Eğer gelmezsen, Kurtköy’e kadar geliriz. Okul kaçağı olduğunu ilân edip köyünde rezil ederiz seni !’ Son sözleri bu oldu Behice annesinin.
Okul müdürü tekrar değişmiş, Ahmet Erişen’in yerine gelen müdür de, yeni Ecevit hükümeti tarafından gönderilmişti. Liseye başlarken, yaşından dolayı onu okula kayıt etmek istemeyen müdür muavini İbrahim bey, bu defa onunla o kadar yakından ilgilendi ki ; maddî her türlü desteğin okul tarafından yapılacağına, gerekirse kendisine Pendik’ten ev tutulacağına ve tüm masraflarının karşılanacağına söz verdi. Fakat, Fikret’in sorununun maddî olmadığını bilmiyordu. Okulun basbayağı seçme sınıfı olan bu sınıfta İbrahim beyin kızı da okuyordu. Toplamda yirmi üç kız, on iki erkek öğrenciden oluşan bu sınıf okulun en seçme sınıfı idi.
Sonunda, elbette ki döndü okula Fikret. Okul, kahve, İstanbul’a film almaya gidişler, sabahlara kadar ders çalışmalar arasında koşuşturmalara devam etti. Omuzunu silkme, saçlarını yolma, gözlüğüyle oynama tikleri hızla artarken, hepsinden etkilisi de Bahar’a olan sevda ateşinin tam bir yangına dönüşmesi oldu. Üstelik, artık Bahar’la derslerle ilgili de olsa, ara sıra konuşabiliyordu. Kötü bakmıyordu, öfkesi geçmişti.
Şimdi her gece onu düşünürken, bir taraftan ona açılmanın çarelerini düşünüyor, diğer taraftan da, sonu olmayan bu aşktan bir an önce vaz geçmesi gerektiğini düşünüyordu. Bir şarkı seçmişti kendine : ’ Ben gamlı hazan, sense Bahar ; dinle de vazgeç. ’
Bir Cuma günü. Yeni diktirdiği gri çizgili takım elbisesini ilk defa o gün giymiş. Her zamanki gibi sabah tıraşını olmuş, duşunu almış. Temiz gömlek de ihmal edilmemiş. Saçlarına özen gösteriyor. Edebiyat hocası Ece hanımın dikkatini çekiyor.
’ Fikret, bu gün çok süslenmiş. Galiba özel bir gün. ’ Hocasının bu sözüne, yine, hiç düşünmediği, kararını vermediği bir cevap veriyor.
’ Bu gün anneme gideceğim hocam. ’ Çok uzun süredir gitmemişti annesine. Sınıfta da herkes annesine dargın olduğunu, gitmediğini biliyordu. Gün boyu hemen her derste konusu yapılan Anneler Günü iki gün sonra idi. Farkında olmadan etkilenmişti. Beklemediği şekilde, sınıfın alkışlamasıyla karşılandı bu sözleri. Sanki en çok da sevinen Bahar olmuştu. Aslında, onun bu sözlere gülümseyerek, çılgınca alkışlayarak karşılık verdiğini gören Fikret’di en çok sevinen. Gerçekten kararlı olup olmadığı soruldu. Kararlı olduğu öğrenilince memnuniyetler dile getirildi. Kendisinin de şaşırdığı bu karara uyacaktı çaresiz. Hem de Pazar gününü beklemeyip, o gün okuldan çıkınca gidecekti.
Bir sonraki ders İnkilâp Tarihi idi. Hoca, İbrahim Deliktaş. Onu sonradan seven müdür muavini. Hoca sınıfta gezinerek ders anlatmaya başladığında, Fikret’in aklına, yine anlık bir karar geldi. Uygulamakta da gecikmedi. Yan sırada oturan, aralarında sadece bir erkek öğrencinin olduğu Bahar’a doğru kararlı bir şekilde bakmaya başladı. O güne kadar duyduğu anlaşılma korkusunu bir anda yenmişti. ’ Artık anlasın ! Ne olacaksa olsun !’ diyordu içinden. Ne hocadan ne de başkasından çekinmeden kararlı bir şekilde ayırmadı bakışlarını. Biraz sonra yüzünün kıpkırmızı oluşu, Bahar’ın durumu fark ettiğinin işaretiydi. Hiç bir şey yokmuş gibi başını bu defa aksi yöne çevirip, biraz da espiri yapar gibi ensesini kaşımaya başladı.
Tenefüste, eski korkusu yeniden debreşti. Bu defa Bahar’ın, karşısına dikilip ; ’ Ne diye bakıyordun öyle ? ’ diye sorup, bozuk atmasından, kızmasından korkuyordu. Teneffüslerde, Bahar’a yakalanmamak için adeta kaçacak delik aradı. O gün için yakalanmadı.
Okuldan çıkar çıkmaz yoldan bir demet çiçek alarak annesine koştu. En çok da kardeşi Belma sevindi onun gelişine. Uzun zamandır gelmediği için sitem etti. Annesi ise hiç de sıcak davranmamış, hatta çiçeğe verilen paranın müsriflik olduğundan söz etmişti. Yine de pişman olmadı Fikret. Sınıfa, özellikle de Bahar’a verdiği sözü tutmuş, annesine karşı da üzerine düşen görevi yapmıştı.
Pazartesi sabahı okulun yan tarafındaki giriş kapısından girip merdivenlere yöneldiğinde, merdivenlerin başında Bahar’ı gördü. Çok sevdiği birini, bir yakınını hasretle bekleyen bir insanı andırıyordu o anda. Türk filmlerinde böyle karşılardı sevenler sevdiklerini. Uyanmak istedi hayallerinden Fikret. Öyle ya ; onu bekleyecek değildi herhalde. Baksana, neredeyse birine sarılacak gibi duruyordu. Evet, evet ; beklediği o olamazdı. Tam da yanına geldiğinde, o çok sevdiği, duyduğunda içini ısıtan, çok tatlı sesi duydu.
’ Günaydın. ’ Ona demiş olamazdı. Sağına, soluna bakındı. ’ Herhalde başkasına ’ diye düşünüp, cevap verdiğinde rezil olmaktan korkup, sessizce yanından geçerek uzaklaştı kara sevdalısından.
O gün bambaşka bir Bahar vardı sınıfta. Sürekli ona söz atıyor, havadan sudan bahanelerle sorular soruyor, gülüyor, konuşuyordu. Artık anlaşılmıştı. Ona baktığını, sevdiğini anlamış, merdivenlerde de onu karşılamak, belki de boynuna atılmak istemişti. Anladığına ve kızmadığına göre ; demek ki o da seviyordu. Aşkı karşılıksız değildi işte. Uykusuz geceler, sabaha kadar ders çalışmalar, azim ve sabır. Sonunda Bahar’ın aşkını kazanmayı başarmıştı işte.
Devam edecek.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Sevdalı günler sardı ortalığı bakalım neler okuyacağız zevkle,tebrik ederim saygılarımla.
Fikret TEZEL
Of!...
Ah bu lise sevdaları.
İnsanın gözünü Karartır.
Kimilerini vezir eder, kimilerini rezil.
İşte ben,
o vezir olanlardanım.
Sevdiğime kavuşamadım ama,
istemeyerek de olsa belki,
okuyup adam olmama yardımcı oldu.
Korkarım Fikret,
rezil olanlar sınıfına düşecek.
Hadi hayırlısı.