- 1272 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ŞU ERMENİ MESELESİNE BİR DE BİZ DOKUNALIM BAKALIM -10-
Ermeni meselesinde en çok sözü geçen şey ’’ Tehcir Kanun’ dur. İyi de bu kanunda ne var? Mesela ’’ Ermenileri yok edin ’’ Diye hükümler var mı?
Bu soruyu sade vatandaş sorsam ’’ Ya hakket hoca tehcir kanununda Ermenileri katledin diye madde var mı essahtan da?’’ Diye soracaktır. Az buçuk mürekkep yalamış olanlar ise ’’ Hocam sen bizimle kafa mı buluyorsun? Etrafımız yedi düvel düşmanla çevriliyken, tüm dünya bizim yanlış bir hareketimizi beklerken açıktan açığa ’’ Ermenileri katledin, soylarını soplarını ortadan kaldırın ’’ Diye bir madde elbette ki olamazdı. Diyeceklerdir.
Evet..Tehcir Kanunuda tabii ki ’’ Ermenileri yok edin ’’ Diye bir hüküm yoktu. Peki ne vardı? Bakalım ne vardı bu kanunda:
TEHCİR KANUNU:
"Madde: 1- Vakit seferde ordu ve kolordu ve fıkra kumandanları ve bunların vekilleri ve müstahkem mevki kumandanları ahali tarafından herhangi bir suretle evamir-i hükümete ve müdafaa-i memlekete ve muafaza-i asayişe mütallik icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve mukavemet görürlerse, derekap kuvayı askeriye ile şiddetli surette tahribat yapmağa ve tecavüz ve mukavameti esasından imha etmeğe mezun ve mecburdur.
Madde:2- Ordu ve müstakil kolordu ve fıkra kumandanları icabatı Askeriyeye casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri kaza ve kasaba ahalisinin Münferiden veya müçtemian diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler.
Madde: 3-İş bu kanun tarihi neşrinden muteberdir.13 Recep 1333 ve 14 Mayıs 1331" ( Miladi Takvime göre 27 Mayıs 1915 )
KAYNAK:
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001.
Pek âlâ kanunlarda yazılmamış ama uygulamada bir soykırım yapılmış olamaz mı? Zaten bir soykırım varsa bunun açık ve ortada olan emirlerle yapılmasına imkan yoktur. O halde gizli emirlerle yapılmıştır değil mi?
İşte bu noktada işler yine karışır. Çünkü Türklerin tezine göre böyle bir gizli emir ya da emirler yoktur lakin Ermenilere göre vardır.
Biz deriz ki ’’Yahu bakın 20 Aralık 1913’te İngiliz Büyükelçiliği yetkilisi Louis Mallet, Ermenilerin Talat Paşa’ya güvendiklerini, ancak her zaman böyle bir içişleri bakanı ile karşı karşıya kalmamaktan korktuklarını bildirmiştir’’ Dahası Ermeni katliamı iddiaları üzerine 1919-1920 Yılları arasında İngilizler Tarafından Malta’ya sürgüne gönderilen 144 kişi , haklarında hiç bir delil bulunamadığı için serbest bırakıldı. Gıyabında yargılanıp müsebbed hapis cezası verilen Talat, Enver ve Cemal Paşalarla ilgili olarak bile soykırım yaptıklarına dair bir delil bulunamadı. Son olarak Talat Paşayı Berlin’de öldüren Talleryan adlı Ermeni’nin görülen davasında da mahkemeye delil diye sunulan - Talat Paşa’ya ait olduğu ileri sürülen ’’ Telgrafları bizzat Talleryanın avukatı delil dosyasına koymadı şaibeli olduğu için... ’’
Demesine deriz de adamlar çıkarıp burnumuza dayarlar bir belge(!) ’’ Al sana Talat Paşanın şifreli telgrafları ’’ Diye.Yukarıdaki resim yani. Bu belge (!) de ’’ Ermenistan’daki Ermeni Soykırım Müzeside sergilenmektedir.
’’Gelin belgeyi okuyalım ’’ Diyeceğim ama hiç kimsenin - Osmanlıca bilse bile- Bu belgeyi okuyabileceğini sanmıyorum. Az buçuk ben bilirim ama büyüttüm resmi okuyamadım yine de. Belki de şiferli olduğu için okuyamadım(!) Öyle ya bu şifreli yazılmış bir belge... Sağolsunlar(!) Ermeniler okumuşlar: Belgede aynen şu yazıyormuş:
„Halep Valiliğine.
15 Eylül 1915
-Hükümetin, Cemiyetin(ittihat Terakki Cemiyeti) emriyle Türkiye’de yaşayan Ermenilerin hepsini tamamen ortadan kaldırmaya karar verdiği size ilk başta iletilmişti. Bu emre ve karara karşı çıkanlar, imparatorluğun resmi memuriyetinde kalamazlar. Alınan önlemler ne kadar üzücü olursa olsun, Ermenilerin varlığına son verilmelidir, ve ne yaşa ya da cinsiyete, ne de vicdanı kaygılara itibar edilmemelidir.“
Dahiliye Nazırı
Talat
Tehcir Kanunundaki dile bakalım, bir de buradaki dile bakalım: Haydi diyelim ki kullanılan tarih Zilkade 1333 olması gerekirken anlaşılsın diye 15 Mayıs olarak yazıldı tercümeye, bundan sonrasının aynen Yusuf Halaçoğlu Hocamın yaptığı gibi ( Tehcir kanunu ) zamanın Osmanlıcası ile yazılmış olması gerekmez miydi? Dikkat edilecek olursa Dahiliye Nazırı ifadesi yerine ’’ İçişleri Bakanı ’’ Denmiyor telgrafın orijinal bir metin olduğunu kanıtlamak için ama o günlerde kullanılmayan ’’önlem, varlık’’ gibi kelimeler bu metinde yer alıyor. Bu orijinal bir metin olsa Talat Paşa önlem yerine tedbir, varlık yerine de mevcudiyet kelimelerini kullanırdı. Bir de Belge madem şifreli ve gizlidir o halde niçin açık açık başlığıda Devlet-i Osamaniye yazıyor? ( Okunabilen tek yazı o ) Şifreli bir belgede ( Hele de bu bir soykırımla ilgiliyse ) Devletin adı açık açık yazılır mı? ( Ben tabii ki çok da anlamam bu işlerden ama mantığım ’’yazılmaz’’ diyor )
Tabii ki benim bu yazdıklarıma da itiraz gelebilir ’’ Efendim metin anlaşılsın diye günümüz Türkçesine çevrilmiş ’’ Diye...Hem de kim itiraz eder biliyor musunuz ? 1890 yılından Kurtuluş savaşı sonralarına kadar bunca kan, bunca cinayet, bunca vahşet, Karabağ’da, Hocalıda, Bakü’de Türklere karşı bunca katliam yapan Ermeni’yi bir kez olsun kınamayıp bir kez olsun tepki göstermeyip de ’’ ’’Ermenilerden Özür Diliyorum’’ kampanyasına 32454 İmza koyan, nüfus cüzdanlarında T.C. yazan ’’ Bizim ’’ demeye dilim varmıyor ama maalesef bizim insanımız itiraz eder.
Asala’nın öldürdüğü ( Ki o konulara da geleceğiz) onca diplomat, oların çocukları, ya da hava alanlarında öldürülen tamamen masum insanlar için ’’ Hepimiz Türk’üz ’’ Demeyi akıllarına bile getirmeyen bu zevat Ermenilerden özür dilemeye gelince 32454 imzayı bulurlar kolayca ve derler ki:
’’1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felâket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor, bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.’’
Tehcir Kanunu çıkmadan önce yaşanalar da çıktıktan ve uygulamaya konduktan sonra yaşananlar gerçekten de hem Ermeniler için hem de Türkler için oldukça acıdır. Komitacı Ermenilerin ’’ Büyük Ermenistan ’’ Hülyaları ile yaptığı katliamlar, bu katliamlara misilleme yapan Türklerin ve Kürtlerin komitacı ya da değil ayırımı yapmadan Ermenilere saldırması, o tarihlere kadar birlikte ’’ Sarı Gelin ’’ Türküsünü söyledikleri komşuları olan Türklerin saldırısı üzerine kendi can, mal ve namuslarını korumaya çalışan Ermeniler, Artık Türklerle yaşamalarının imkansız olduğunu gördüklerinden komitacı Ermenilere katılıp cinayetler işlemeye başlayan Ermeniler, kandırınlar, olayların şaşkınlığı içinde olanlar, acıyanlar, zalimleşenler, sürgünler, sürgünlerde yine Türkler tarafından saklanan, kimlikleri gizlenmeye çalışılan Ermeniler, Rusların önünden kaçarak Anadolu’ya canlarını atmaya çalışan Türkler, Türklerin önünden kaçarak canını Rusya’ya atmaya çalışan Ermeniler, Azerileri yerlerinden yurtlarından atmaya çalışan Ermeniler, Ermenileri yüzlerce senedir yaşadıkları topraklardan sürmeye çalışan Türkler, bir taraftadan süren acımasız savaş, velhasılı kelam tam bir dram her iki taraf için de lakin Devletin başka çaresi yok. Batıda Çanakkale’de, Doğuda Kafkaslarda, Güneyde taa Sina Çöllerine kadar muazzam bir ateşin içine girmişken bir de arkadan vurulmak istemiyor. Sapla samanın ayrılması mümkün değil. Gözyaşına bakmanın ise hiç mümkünatı yok.
Bundan sonrasında aslında yazacaklarımız ’’ Vurdu- vuruldu ’’ Olayı. O şu kadar öldürdü, biz bu kadar öldürdük ’’ Gibi rakamları ortaya dökmenin bir anlamı var mı bilmiyorum.
Aslında Musa Dağını anlatacaktım bu gün güya. Neyse...Önce bu olay hakkında Türkler ne diyor ona bakalım yarın da bir başka bakışı dile getirelim.
MUSA DAĞI OLAYI- YA DA İSYANI
1915 yılı baharında Osmanlı Devleti Fransızların muhtemel bir saldırsına karşı Bu günkü Hatay’ın Samandağı İlçesine 6.000 kadar asker yerleştirdi ve yine Türk anlatımına göre güvenlik açısından çevrenin boşaltılmasını istedi ancak Türk Askerinin buralara gelmesi hele hele de Ermeni Manastırını boşaltmak istemesi üzerine Ermeniler askerlere karşı direnmeye başladılar. Normalde Türklerin, onların da güvenliklerini sağlama yönelik bu hareketini takdirle karşılamaları gerekirken ( Altı defa İskenderun ve çevresi topa tutuldu diyor bizim kayıtlar ) tam tersini yaparak direniş gösterdiler. Bu direniş üzerine hükümet 13 Temmuz 1915te bölge Ermenileri için tehcir kararı aldı. Fakat bu sırada Çanakkale Savaşı devam etmekte olduğundan ve Fransızlardan mutlaka başarı bekleyen Ermeniler, Papaz Dikran liderliğinde ve altı köy halkı olarak toplamda 5000 kişi Samandağı İlçesine çok yakın olan Musa Dağına çıktılar. Bizim kayıtlara göre ellerinde 120 si son model olmak üzere daha pek çok tüfekler vardı. ( Yani eli silah tutabilen herkes silahlıydı )
21 Temmuz’da Ermeniler ile Türk kuvvetleri arasında çatışmalar başladı. Bu çatışmalarda Ermeniler 200’den fazla askeri şehit ettiler. Kırk gün kadar devam eden direnişlerinden sonra Ermeniler, yiyecek ve cephanelerinin azalması üzerine Halep’teki Amerikan Konsolosu Mr. Jakson’a ve İskenderun kıyılarında bulunan İngiliz, Fransız, Rus ve İtalyan savaş gemilerine haber göndererek onlardan Hıristiyanlık adına kendilerini Kıbrıs’a götürmelerini, bu mümkün olmazsa yeterli silah ve cephane göndermelerini istediler. Bilahare alacakları silahlarla Türklerle savaşmaya devam ederek İtilâf Devletleri’ne yardımcı olacaklarını da söylemekten geri kalmadılar (2 Eylül 1915).
Papaz Dikran Andreasyan, direnişlerinin elli üçüncü günü Türk güvenlik kuvvetlerinin çatışmayı keserek Ermenilere teslim çağrısı yaptıkları bir sırada Guichen adlı bir Fransız savaş gemisinin yardımıyla Jeanne D’arc , Desaix kruvazörü, dört Fransız ve bir de İngiliz kruvazörü ile 14 Eylül 1915 tarihinde Mısır’daki Port Said Limanı’na rahat bir şekilde nakledildiklerini anlatmaktadır. Bu kadar çok Ermeni’nin Kıbrıs’a gönderilmesi kabul edilmeyince Fransız muhripleriyle İskenderiye’ye nakline karar verildi.
Papaz Dikran Efendinin daha sonra 21 Ekim 1915 tarihinde Egyptian Gazetesine bu “Tepe eteğindeki köylerimizi savunmanın imkânsız olduğunu düşünerek alabildiğimiz kadar yiyecek ve malzeme ile üç saat mesafedeki Musa Dağ’ın Damlacık denilen tepelerine çekildik. Altı Ermeni köyü olarak toplam 5.000 kişi idik. Hayatta kalanlar : 4 yaşının altındaki bebek ve çocuklar 413 kişi , 4-14 yaş arası kızlar 505 Kişi , 4-14 yaş arası oğlanlar 606Kişi, 14 yaş üstü kadınlar 1.449 Kişi, 14 yaş ve üzeri erkekler 1.076 Kişi olmak üzere toplam 4.049 kişidir”. Demiştir : Yani hem çatışmalarda hem de bu nakil sırasında ölenlerin sayısını 951 kişi olarak ifade etmiştir.
Bize göre ise tam elli üç gün süren direnişin son gününde Ermenilere teslim olun çağrısı yapılmış ancak cevap alınamayıncaAlbay Galip Bey dağa çıkmış dağda ise ölü ya da sağ bir tek Ermeni’ye rastlanmamış, bir kaç hayvan leşi görülmüştür. Ermenilerin Fransız ve İngiliz gemileri ile kaçtıkları bilahare anlaşılmıştır ( Halep Valisi Fahrettin Türkkan Paşanın anılarına göre )
KAYNAK:
Em. Tümg. İhsan Sakarya, Belgelerle Ermeni Sorunu, Gn.kur. Basımevi, Ankara 1984, s. 245-246.
Lakin olayın bir de dünya edebiyatına ve film piyasasına girmiş hali vardır ’’ Musa Dağında Kırk Gün ’’ Diye...Yahudi asıllı Fransız Yazar Verfel’in sinemaya da uyarlanan kitabı yani...Direniş elli üç gün sürdüğü halde niçin kırk gün demiş bilmiyoruz ama öyle kıyametler koparmış ki bu kitap hiç sormayın.
Gelecek bölümde inşallah.
YORUMLAR
Kıymetli hocam
enteresan bilgiler edindiğimiz yazınız keyifle okumaya devam ediyoruz.
saygı selamlarımla.
sami biberoğulları
En sadık okuyucularımdan birisin. Bu benim için bir onurdur. Çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Emek verip gerçeği araştırdığın için içtenlikle tebrik ederim. Bu yazı dizisi bitince hepsini yazıcıdan çıkarıp divana uzanıp sindire sindire okuyacağım inşallah.
saygılar
sami biberoğulları
İyi madem. Öyle olsun...Ders bittikten sonra sınav var ona göre)))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Bilmiyordum bu Musa Dağı olayını.
İşin ilginç yanı,
bu gün bile o yörelerde hala Ermeniler yaşamakta.
Hem de gayet mesut ve bahtiyar bir şekildi.
Bu siyaset işleri gerçekten çok enteresan.
Dünyada, tek bir doğru var;
Kuvvetli devlet isen,
senin düdüğün öter.
Olay budur.
Eline, emeğine sağlık hocam.
Çok şey öğrendik yine.
sami biberoğulları
Musa Dağı olayını duymuştum ama hep bizim kaynakların anlattıkları ile...Şimdi farklı anlatımlarını da gördüm ve yazıyorum.
Selam ve sevgilerimle.
hocam kimse bizden özür dilemiyor bizim ölenlerimiz insandan sayılmıyor o halde benimde özür dilemem gerekmiyor kendi adıma emeğinize sağlık kolay gelsin saygılarımla
sami biberoğulları
Bizden ölenleri hiç kimse nazar-ı dikkate almıyor maalesef. Özür dilenecekse karşılıklı olmalı bu.
Selam ve sevgilerimle.