- 1072 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Ayakkabı Boyacısı
Hiç bir zaman geçmişe dönemeyen, dönmek istemeyen abim’i gizli yazıyorum, aman duymasın. Evin en büyük oğluydu babamız öldüğünde. Kendini birdenbire büyük bir sorumluluğun eşiğinde debelenirken bulması ne büyük bir şanssızlık.Küçücük kollarına sığar mıydı? o koca yük. Kız kardeş ve annenin varlığına lanet etmişti yıllarca.Toplumun kadına bakış açısı kötüdür lakin toplumun kız kardeş ve dul bir annesi olan erkeğe bakış açısı, sanki iyi miydi? Her ikisi de aynı dertti kanımca.
Yıllar sonra bana ettiği eziyetler için özür dilemişti benden. Keşke bana abilik yapabilseydi.Vicdan yapmıştı kendi içinde. Belkide aramıza giren buzları kendi yaratmıştı nefret duygularıyla. Bir gün;
" keşke çirkin olsaydı, birde güzel! allahım ben ne yapacağım?" diye ağlamıştı.
İçim acır aklıma ne zaman gelse. Benim güzelliğim abim’in başına bela olmuştu muhtemelen. Sokakta beni bekleyen erkek ordusuna karşı, yine bana çevirmişti silahını.Kapı dışarı çıkarmazdı. Yıllarca güzelliğin suç olduğunu sanmış, ne zaman bir erkek tarafından onurlandırılmaya kalksam, kendimi kötü kız sınıfına dahil etmiştim.
Bize babalık yapamadı, yapması da gerekmiyordu. Abi olsun, oğul olsun yeterdi ama kimse bunu ona söylememiş, hiçte hazır olmadığı sorumluluk duygusu altında ezilmişti. Yıllarca girdiği ruhsal bunalımdan kurtulamamıştı zavallı abim. Bir gün ölüyorum dediğini hatırlarım.Korkunç zekasına karşın okulunu bırakmak zorunda kalmış, uzun yıllar ne iş olursa yapmıştı, gece bekçiliğine kadar.Bir dönem ayakkabı boyacılığı yaptığını hatırlıyorum.
Ayakkabı boya sandığıyla her sabah evden çıkarken etrafına hiç bakmazdı . Üstü başı kir içinde olduğundan utanırdı mahalleden.O yıllarda şimdiki gibi büyük marketlerde satılan ayakkabı boyalarından yoktu kimsenin evinde. Üstelik kimsenin çok ayakkabısı da yoktu.Senede bir kez ayakkabı alınır, bütün bir kış, yada yaz boyu, o ayakkabı eskiyene kadar giyilirdi.Sokaklarda bir sürü çocuk yapardı bu işi;
"abi ayakkabını boyayalım mı?" diye yaklaşır, hemen oracıkta sandığı yere koyup taburesine oturarak başlardı ayakkabı boyacıları boyama işlemine. Önce tozu alınırdı ayakkabının, sonra ayakkabının kendi rengi çıkarılır ayakkabıya sürülür, ayakkabının tamamı boyanır, üzerine cila geçilirdi. Abim Kardeşimi de alırdı yanına bazen.İyi para kazanırlardı ya bir sorun vardı, zabıtaya yakalanmak gibi.
Sık sık zabıtaya yakalanıp sandığını kaptırırdı, tabi annem gider" kardeşim bu çocuklar öksüz, ne diye alıyorsunuz sandığını?" gibi bir duygu yüklemesiyle zabıtayı yaptığına pişman ederdi ..Zabıtanın sokak satıcılarından topladıkları çeşitli eşyaları koydukları depo gibi bir yere annemi götürüp " Şu mu senin çocukların sandıkları?" deyip "ne istiyorsan al "dediklerini anlatırdı annem.Eve sandıkla beraber torbalar dolusu ıvır zıvır getirdiğinde gülmekten ölürdük. Oysa gülünecek bir durum da yoktu ortada. Zabıtalar annemin haline acır, ne var ne yok verirlerdi.
Ben abimi çelimsiz bedeniyle kendini eve kapattığı, topluma çıkmadığı günlerden tanırım, ama siz onu öyle tanımayın. Ben abimi ağlarken hatırlarım, hiç kimsenin başını okşamadığı için değil, var olduğu için.Yok yok siz onu öyle hatırlamayın.Onu takım elbisesi kır saçlarıyla önemli bir mevkide raslarsanız ona geçmişi sormayın. Evet yanlış duymadınız abim yıllar sonra liseyi dışardan bitirip Ankara hukuk Fakultesini kazandı.
"Seni yazmak istiyorum" dediğimde" sakın yazma" dedi..O günleri hatırmaktan korkuyordu, hiç bir zaman geçmişi olmamıştı abimin, unutmuştu. Ben öyle değildim, geçmişimden utanmadım, asıl utanması gerekenler utansın.
Abim hakkında yazacak ne çok şey var.Bu günlerde resim yeteneğini yaptığı son derece profosyenel karikatürlerle bir nevi gösterebiliyor.Şiir yazamadığını söyledi, yazardı hemde harika şiirler yazardı ama "şiir yazarsam çok derinlere inmem gerekiyor, buda beni yeniden bunalıma sokuyor" demişti.Ben öyle değilim, derinlere inmekten hiç korkmadım.Hem insan en derinlere inmeli ki en yükseğe çıkabilsin.Sanırım benden çok çok ötelerde yaşamıştı acıyı, belkide kimseye anlatamamış anlaşılmamıştı. Onu anlamak için acılarını bilmek gerekir ki ben biliyorum, bu yüzden anlıyorum onu.Yinede duymasın aman , bu yazıyı okuduğunuzu ona bahsetmeyin.Siz onu şimdiki haliyle sevin. Yinede bir şiirini paylaşmak istiyorum sizinle..
SU..şiir.. Hakan İpek
Ben bir su damlasıydım belki de çok çok önce
doğmadan önce hatta;
katı bir beden buldum,doğdum, kaskatı kesildim...
Aşık oldum yeniden su olmak için
sevdiğim şeyin biçimini almak için
tutsak düştüm sırt çevirip buza çeviren
bir insana...
yuvarlanan bir su damlasıydı
bendim göz pınarımdan yanağıma
her gözyaşımda daha da üşüdüm
kaskatı kesildim
Abim aslında kendini bir kez anlatmış.. "neden karikatür çiziyorum yazısıyla;
NEDEN KARİKATÜR ÇİZİYORUM?hele bi okuyun
İnsanların o kadar acayip dertleri var ki dünyanın haline gülmesem hasta olacağım için...Nesi var bu kadar ciddiye alınacak bu kodumun dünyasının? bir türlü anlamadığım için...Şu gelip geçici dünyada payına düşenden daha fazlasını almak için hayvana dönüşüp dünyamızı sirk yerine dönüştürenlerle kafa bulmak için…Ahlak bekçilerine,gönüllü sansürcülere,doğuştan apoletlilere,fahri görgü kuralı hocalarına;benim gibi gecekondularda değil apartmanlarda konaklarda büyümüş muhallebi çocuklarına çok gıcık olduğum için..Suratım en asık olduğu zamanlarda bile içimde ışıl ışıl gülen bir fırlama olduğunu ispat ve ilan etmek için.Irkçılık yapmadan,garibanları eylence konusu yapmadan,homofobiye sapmadan,azgın kitlelere,güçlülere ve iktidar sahiplerine sırtını dayamadan da mizah yapılabileceğine inandığım için..Hayattaki doğal komiklere çok imrenip hayat tadında çizgiler oluşturacağıma inandığım için… En fena ruhlu olanımızdan en seçkin yaradılışa sahip olanlara kadar hepimizin,Tanrının gözünde birer gülünç karikatürden başka bir şey olmadığımızı hissettiğim için..Küçüklüğümden beri mizah dergileri ile canım cicim muhabbeti yapan sevgililer gibi olduğum için...Gülmece diye sahtekarlık yapılmasından hazzetmediğim için..Dünyaya söyleyecek sözüm olduğuna inandığım için...Kabiliyetimden utanmadığım,onu başkaları ile paylaşmaktan zevk duyduğum için. Böylesine fabrikasyon insanlardan oluşmuş bir ülkede sanat yapmak gibi medeni bir cesarete sahip olduğum için….Başkalarının sanatımı küçümsemesinden,beni yeteneksiz,yaptığım işin değersiz olduğunu düşünenlerden korkmadığım için….Dünya denilen bu cehennemde kimi zaman iyice nefessiz kaldığım zamanlarda hayal ve fantezi dünyasına sığınarak rahatlamak için…
YORUMLAR
aysemujgan
Çok anlamlı, hüzünlü, düşündürücü bir hikaye.
İyi ki sonu güzel bağlanmış.
Hamallık dahil, bir çok işi yaptığım gençlik yıllarım geldi aklıma.
Üniversitede okurken bile, tabelacılık yapıyordum.
Üstüm başım boya koktuğu için,
genelde yalnız otururdum sınıfta.
Ama,
ben geçmişimden hiç utanmıyorum.
Tam aksine,
alım terimle kazandığım para ile, babamın kısıtlı bütçesine yardımcı olduğum için,
bu gün bile kendimle gurur duyuyorum.
Herkesin dünyaya bakış açısı değişik işte.
Umarım bu gün,
hayat ile barışmıştır ağabeyiniz.
Tebessümleri, hüzünlerinden daha çoktur.
aysemujgan
hayatta barıştı ama şimdiki hayatıyla ..geçmişi affetmiyor :( sizinde aynı acılarla hayata tutunmanız, okumaya çalışmanız ve geçmişten korkmamanız ne güzel..sizlerle gurur duyuyorum :)