- 1002 Okunma
- 6 Yorum
- 2 Beğeni
ALIŞTIRILDIKLARIMIZ BANA AĞIR GELİYOR, YA SİZE?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Galiba sorun bu! Ağır ağır alıştırılıyoruz her şeye…
Bizim zamanımızda, alışkanlıklarda, öğretilerde çok farklıydı…
Mesela biz, bir büyüğümüzün karşısında bacak bacak üstüne atamazdık…
“Allah rahatlık versin anne-baba” demeden uykuya dalmazdık…
Misafirliğe gittiğimizde, çok yemek istesek de, en az bir pastayı tabakta bırakırdık…
Bir yabancının sofrasına, çok acıksak bile, üç defa davet edilmez isek, oturmazdık…
Misafir bize gelmiş ise, o yemeği bırakmadan, biz yemek yemeği asla terk etmezdik…
Bazen çok sıkardı o masada saatlerce oturmak, ya da bir misafirlikte, çok yemeği istediğimiz halde bir pastayı bırakmak… O yüzden bütün bu kuralları bilen büyüklerimiz, çift koyardı bazı pastaları tabaklara… Yaş pasta tabi bunların dışındaydı… Değerliydi… Önemliydi… Azdı, kıymetliydi…
Ellerimizi yıkamayı öğrettiler bize, yemekten önce ve yemekten sonra diye…
Suya güzel şeyler düşünerek bak ki, su sana hizmet etmekten hoşnutsuzluk duymasın, şifan olsun derlerdi.
Ahhh Ah…
Paşa çocuğu, konak çocuğu değildik ki biz, bildiğiniz Anadolu insanının, evlatlarıydık hepimiz…
Evimizde öyle her şeyimiz dört dörtlük olmazdı…
İdarenin, elinde olan ile yetinmenin, ama daha önemlisi, her olumsuzluğun arkasından güzel şeylerin mutlaka kapımızı çalacağını bilmenin, ümit ve huzuruyla büyütülen bir nesildik biz…
Güzel konuşmayı öğretiler bize…
Güzel düşünmeyi…
Oyunda kıyıda köşede bir arkadaşın varsa, ona sahiplenmeyi, onu o köşeden alıp, oyunun merkezine almayı,
Kendi sokağımızı kendimiz temizlemeyi, hatta gelen çöpçülere, “biz temizledik amca, işte bunlar poşetler “ diyerek, onların o tebessümüne ortaklık etmeyi,
Herkesin arabasına binmemeyi, herkesin evine gitmemeyi, belli bir saatte eve dönmeyi, bütün bunlardan öte, her şeyi, aile ile paylaşmayı öğrettiler…
Bütün bunlara rağmen, bizler yanlışlık yapmadık mı?
Yaptık elbet, bir sürü hatamız oldu, belki halen birçok hatanın içindeyiz…
Ama hiçbiri, bugünün Türkiye’sinin insanları kadar, yaralamadı hiç kimseyi…
Yaralanıyoruz, aslında yavaş yavaş millet olarak tükeniyoruz da, farkında değiliz ya da farkında olmamayı seçiyoruz…
Biz aşkı, “bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz, derinden bakınca gözlerinize neden başınızı öne eğdiniz “diyen dizelerin; asaleti, ağırlığı dahası zarafeti ile tanıdık…
Yatcaz ,kalkcaz, yatcaz kalkcaz demeler yoktu o zaman, ya da ört üstüne sar beni, yorgan ol ez beni değildi ifadeler…
Aşklar; sevdiğini öldürme ya da dayak atıp karşısındaki mal gibi görmelerle de eş değer değildi…
Evdekine aşkım deyip, dışarıdakine sevdam demeleri ise, hiç bilmedik, hiç duymadık biz…
Sevda hanım ya da Halil Bey’di, dışarıda hitaplar…
Aşkımmmmm diye bağırmazdı hiç kimse…
Ama eşine herif diye bağıranları duyduk mesela… Güldük, kıkırdaştık, ailemize gidip, “filancı teyze, filancı amcaya “ herif” dedi anne” diye, sohbet konusu bile yaptık…
Bir arkadaşımızın babasının, bizim yanımızda, çocuğuna “it oğlu it “ dediğini de duyduk örneğin, ama tepkimiz herif ifadesindeki gibi, yüzümüzü hiç güldürmedi…
Hatta kaşlarımızı çattık, tıpkı herif muhabbetini eve taşıdığımızda, anne ve babamızın kaşlarını çattığı gibi…
Yani bunlar, tek tüktü hayatımızda… Ve o azınlıktaki olumsuzluklar, güzellikler arasında, kayboluyordu… O insanlar bazen uyarıyla, bazen toplum içinde yalnızlaşacakları korkusuyla iyiliğe- güzelliğe yani olması gerekene dönüşüyordu…
Bugünün televizyonları yoktu bizim zamanımızda…
Şimdi en dindar kanallarda bile, yemeği, komşuluğu, misafir olmayı, misafir ağırlamayı, temizliği, titizliği, çocuk eğitimi altında dadılık öğretileriyle tanımlaman kavramları, reytinge kurban veriyoruz…
Kültürümüzden o kadar uzak şeyleri gösteriyorlar ki, bir de üstüne para koyarak, bu sistemin içine girmemizi sağlıyorlar…
Para uğruna, kazanma uğruna, kavga etmeye başlıyoruz insanlarla, ağzımızdaki yemeği geri çıkartıp, iğrenç demeyi öğretiyoruz çocuklara,
Çünkü izliyorlar… Çünkü sizler izliyorsunuz…
Adalara götürüp gençleri, kısa yoldan ünlü olmanın, arkadaşını satmanın, iftira atmanın yollarını keşfettiriyoruz… Ya da üç kuruş etmeyen jüriler karşısında, ünlü olmak uğruna yalvarmanın hangi kapıları açacağını öğreniyoruz…
Yani kısacası alıştırılıyoruz…
Ayrıştırılıyoruz…
Ve bütün bunları bildiğimiz halde, hiç bir tepki vermiyoruz.
Neden?
Zengini daha zengin etmek için mi bütün bu suskunluk?
Ya da o bizim adamımız diye, tepki verememe korkaklığı mı yaşadıklarınız?
Öyle ise, çocuk yetiştirmeyi, doğurmaktan ibaret sayan ailelere söyleyecek ne cevabımız olur ki bizim?
Kaybettiklerimizi üst üstte koyunca, alıştırıldıklarımız bana çok ağır geldi, ya size?
Cevabınız evet ise, bir şeyler yapın… Ama önce kendinizden başlayın…
Sonra ise, tanıdığınız, bu konuda bir şeyler yapabileceğine inandığınız, kim var ise, lütfen ulaşın.
Endişelerinizi, hatta tepkilerinizi ifade edin…
Belki sizin sesiniz, bizimkilerden çok daha hoş gelir kulaklarına…
Sevgilerimle…
YORUMLAR
bengubitis
Saygı, sevgi ve selamlarımla....
hani bir şarkı sözü vardı BİNDİK BİR ALAMETE GİDİYOK KIYAMETE diye.....düzelir dedik batıyoruz...her şeyin tadı kaçtı kavi kalem....ben yenilmedim ama pes diyorum.......hemde hayretle.....güne yakışan yazınızı kutluyorum saygılarımla
bengubitis
Güzel sözleriniz için teşekürlerimi sunuyorum.. Bizden de, sizlere saygılar olsun...Muhabbetle....
eskilerde top tüfek vardı ülkeleri ve insanları soyma aracı olarak ....şimdilerde dili , dini , erdemi , duyguları alınmış nesillerle yoz insansı sürüleri oluşturmak var .
güzel insani konuları işlemenizi selamlarımla kutlarım .
bengubitis
Var olasınız, var kalasınız...
Muhabbetle...
bengubitis
geçmişle şimdiki zamanı çok güzel karşılaştırmışsınız.
uçurumun büyüklüğünü tekrar hissettik.
eskiden okul mu ailemi diye münazaralar yapılırdı okullarda.
şimdi ne diyeceğiz , okulmu ailemi, yoksa tv mi,yoksa internetmi, yoksa çarşımı,.....
çocuklarımı dediğiniz gibi yetiştirdim, lakin torunlarımı hangisinden nasıl koruyacağız endişeliyim. sizin benim duyarlılığım yetmiyor çevrenin saldırısı karşısında.
bir bir annelerin babaların elinden kayıyor çocuklar.
edep yoksunluğu diyeceğim ama onlar okadar inanmışlarki alışkanlıklarına tersini çok garipsiyorlar.
neyse, inşallah sizin gibi duyarlı insanlarımız çoğalır diyelim ve dileyelim.
bahsettiğin konuları aynen ben de yaşamıştım. kutlarım.
bengubitis
Muhabbetle...
Nasıl yorum getirmeli bilemiyorum.
tebessüm mü etmeli bu güzellik karşısında?
Ya da hüzünlere mi düşmeli,
kaybettiğimiz değerleri hatırlayıp?
Her cümle etkili, her cümle düşündürücüydü.
Her köşe başında,
geçmişimizde kalan ve hatıralarımızın karanlık dehlizlerinde, mahzunca yaşamakta olan hatırlarımıza rast geldik.
Kendimizi okuduk,
bizlere öğretilen güzellikleri,
yaşadığımız, yaşattığımız güzellikleri.
Ve,
çocuklarımıza aktaramadığımız geleneklerimizi, göreneklerimizi.
Üzdü bizi bu yazı.
Realitesi, üzdü bizi.
Kaybettiklerimizi hatırlattı,
çaresizliklerimizi hatırlattı,
istikbalimizin karanlık rengini hatırlattı.
Ne yazmalı?
Çok değerli bir çalışma.