Kan dutu...
Çocuklar dut koparmak için yarışırlar,
Kan rengini alır, bembeyaz çamaşırlar.
Dut yemiş bülbül misali şaşırıp kalırlar.
Bırakın;Koşsun,oynasın,yesin çocuklar.
Eskisi gibi bülbül konmasa da dalına,
Üzülme çocuklar gelir senin yanına.
İnan hayran kalırlar;Sarı, kırmızı balına.
Bir enerji kat koşacak çocukların kanına…
İnsan olur da çocukluğu, çocukluğu olur da anıları olmaz mı? Daha dün gibi hatırlıyorum…Mevsimlerden ilkbahar,aylardan Mayıs…Ve Mayıs ayının ilk haftası…
İlkokul dördüncü sınıfa gidiyordum.Evimiz okula biraz uzaktı.Mahalle arasından yürüyerek 10 dakikada varılacak uzaklıkta.Mayıs ayının bu günlerinde, her gün okul çıkışında eve giderken mahalle arasındaki o güzelim kan dutu ağacına bakar,duvarın üzerine çıkarak kan kırmızısına dönüşmüş kan dutlarından koparır afiyetle yerdim…
Yine böyle güzel günlerden birinde, okul çıkışından sonra eve giderken bu güzelim dut ağacının altına geldim, duvarın üzerine çıktığımda koparıp yiyeceğim dutları göremedim,yiyecek dut bulamadım.Ben de çantamı yere bırakıp, okul önlüğüm ile dut ağacının başına çıktım.Afiyetle siyaha dönmüş dutlardan yemeye başladım, karnım ve gözüm doyuncaya kadar tıka basa bu kan dutlarından yedim.Üzerimdeki beyaz okul yakası kıpkırmızı olmuştu.İyi ki üzerimde siyah önlük vardı, bu önlük siyah olduğundan kırmızı lekeyi pek göstermiyordu…
Ama o beyaz yakayı hiç sormayın.Her tarafı kıpkırmızı, çok az yeri beyaz kalmış o da ay ile yıldıza bezer bir şekil ortaya çıkarmıştı.Tam da al bayrağımız ortaya çıkmıştı.İnanın el ile boyamaya kalksak bu güzellikte boyama yapamaz, bu al rengi elde edemezdik.Ağaçtan indikten sonra üzerimdeki bu kan kırmızı dut lekesi ile eve nasıl gideceğimi düşünmeye başladım.Eve çekine çekine gidecek, annemden bin türlü laf işitecektim.Annem üzerimin bu lekeli halini görürse ne derdi…O zamanlar çamaşır makinesi ve beyazlar için çamaşır tozu ne arar? Bu lekeler acaba nasıl çıkardı.Eve vardığımda annem üzerimi görünce bana iyice kızdı, ağzına gelen lafı saydı.Canım çok sıkıldı, ben de anneme bir daha ağaca çıkmayacağıma dair söz verdim…
Hafta sonu ailemle alışveriş için çarşıya gittik.Dönüşte çocukluğumda okula gittiğim o mahalle arası yolu kullandık…Çocukluğumda dut yediğim, dibinde gölgelendiğim o dut ağacı daha heybetli halde, bedenini kurtlar yese de ayakta durup gelip geçenleri selamlıyor misafirlere meyvesinden ve gölgesinden sunuyordu.Ağacın üzeri kan rengini almış dutlarla doluydu.Dut ağacının dibine geldiğimizde İlkokul ikinci sınıfa giden kızımız Zeynep :
-Baba kan dutu…Baba kan dutu… diye tutturdu.Kızın küçüğü Muhammed Emin de:
- Baba bize,kan dutundan verir misin? Diye istekte bulundu.Ben de çocukluğumda da yediğim dutlardan almak için,duvarın üzerine çıkıp olgunlaşmış kan dutlarından koparıp çocuklara verdim.Çocuklar da afiyetle yemeye başladılar.Ortaokula giden ağabeyleri Ahmet’e de:
-Şu poşeti al sen de dut ağacının başına çıkıp, olgunlaşmış kan dutlarından topla dedim. Ağacın başına çıkıp kan dutlarından toplamaya başladı,Kan dutlarını toplamaya başlayınca üzerindeki beyaz tişört kan kırmızısı renge dönmeye başladı.Tıpkı benim çocukluğumda taktığım kan dutlarına bezenmiş beyaz yakanın haline dönmeye başladı.Bu arada hanım:
-Üzerini kirletme oğlum! Üzerini kirletme oğlum! Demeye başladı. Ben de:
-Korkma! Korkma! topla dedim.Nasıl olsa evde çamaşır makinesi, az önce de çarşıdan beyazlılar için aldığımız deterjanlar var.Bu deterjanlarla bembeyaz olur dedim.Bu kan dutu sayesinde eski anılarıma, tekrar çocukluğuma gittim.Bu ağacı buraya dikenlerden, yetiştirenlerden Allah razı olsun diyerek eve doğru yola koyulduk…
Hasan Kaya
Eğitimci-Şair-Yazar
YORUMLAR
Çok güzel bir anı yazısı olmuş.
Çok beğendim.
Gülümsedim.
İki konuyu getirdi aklıma; izninizle yazıvereceğim buraya.
Bu sabah işe gelmek için yaşadığım apartmanın önünde bekliyordum.
Azerbaycan havası sert biraz.
hazar Denizi kenarında olmasına rağmen, tam karasal olmasa da,
Karadeniz ikliminden biraz daha sert bir havası var.
Binanın önündeki küçük bir ağaç dikkatimi çekti.
Boyu henüz iki metre kadar ya var, ya yok.
Arabam gelmediği için, gittim yanına inceledim.
Küçük bir dut ağacıydı ve zeri meyve doluydu.
Yeni yeni olgunlaşıyor ama.
demek ki, sizin yaşadığınız yerde çok daha erken olgunlaşıyor.
İkinci konu da şuydu;
Bizim çocukluğumuzun okul yolunda dut ağacı yoktu ama,
kırmızı bir erik ağacı vardı.
İki-üç metre yüksekliğindeki bir duvarın arkasındaydı gövdesi ama,
büyük ve meyve dolu dalları yola sarkardı daima.
Bir yolunu bulur, duvara tırmanır ve kırmızı erikleri zevkle yerdik.
geçenlerde yolum düştü oralara,
bir gezeyim, çocukluk günlerimin güzelliklerini koklayayım dedim.
Baktım,
erik ağacını kesmişler.
Bom boştu yeri.
üzülmedim desem yalan olacak.
ihsansan
Bir tutam hayat
Beş yıl Erzin'de yaşamışlığım vardır.
Bilirim oraları.