- 1019 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ŞU ERMENİ MESELESİNE BİR DE BİZ DOKUNALIM BAKALIM -6-
1890 yılında artık o güne kadar başta Rusya olmak üzere ingiltere, Fransa ve ABD nin diktiği fidanların meyvelerini toplamanın zammanı gelmişti. Gelmesine gelmişti ama Osmanlı Devleti’nin Bastil’i neresi olmalıydı ( Fransız ihtilalinin merkezi malum Paristeki Bastil Hapishanesiydi )
Aslında isyanın başlayacağı yer seçilmişti bile: Erzurum...
1889 yılından beri Kafkasya üzerinden oldukça önemli sayıda Ermeni Osmanlı topraklarına girmeye başlamıştı. İlk önceleri Erzurum ve çavresindeki il ve ilçelerde güya ticaret yapmak amacıyla gelen bu militanların amaçları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamış, Erzurum ve çevresinde bir ihtilal yapacakları anlaşşılmıştı. Çünkü sınırda Türk askerleriyle çatışmaya giren Kürt kıyafetli silahlı üç kişinin üzerlerinde Avrupa Hınçak Komitası liderlerinden Portakalyan’ın düzenlediği bildiriler bulunmuştu. Bu arada Erzurum’da kurulan Anavatan Müdafiileri örgütü de mercek altına alınmıştı. ( II. Abdülhamit’in kurdurduğu Teşkilat-ı Mahsusayı yani bu günün MİT ini yabana atmamak gerekir ki Ermeni iddilarında bu teşkilatın Ermenilere karşı çok büyük katliamlar yaptıkları ileri sürülür.)
Bu arada Erzurumda hükümet yetkilileri sık sık Ermenilerin Avrupa’da neşredip bölgeye soktukları yayınlar ele geçirirler. Ve bütün bulgular Erzurum’da iki noktayı işaret etmektedir: 1- Erzurum Ermeni Kilisesi 2- Erzurum Sanasaryan Ermeni mektebi. Nitekim 17 Haziran 1890 da Erzurum ve çevresinde Görev yapan 4. Orduya ( Hamidiye Alayları daha sonra bu Orduya bağlı olarak görev yapacaktır.) Sanasaryan Mektebinde Ermenilerin silah ürettikleri yolunda bir ihbar gelir. Bu ihbar üzerine önce gizli bir tahkikat yapılır ve okulun demirhane diye adlandırdığı bölümüne dışarıdan hiç kimsenin girmesine müsaade edilmediği görülür. 18 Haziran günü okulda resmi olarak arama başlatılır ama gerçekten de bir demir atelyesidir bu ve öğrencilere demircilik sanatı öğretilmektedir görüntü itibarıyla. Ayrıca okulda herhangi bir propaganda unsuru yayın filan da bulunmaz. Kısacası öyle büyük bir olayın çıkmasına sebebiyet verecek hiç bir şey yok gibidir ve o gün için konu ’’ Bir yanlış anlama’’ denilerek kapanmıştır. Ertesi gün bazı Ermeniler dükkanlarını kapatmış, bazıları ise devlete sadık olduklarını beyan etmişlerdir Erzurum Valisi Samih Paşa’ya...Sonunda Ermeni heyetiyle görüşülmüş ve ortada bir sorun olmadığı görüşüne varılmıştır. Ancak komitecilerin istediği bu değildir tabii ki
20 Haziran 1990 da harekete geçen komiteciler bir taraftan bilidirler dağıtırken bir taraftan da dükkanlarını açan Ermeni esnafın dükkanlarını tahrip etmilşer, hatta kendilerine engel olmak isteyen psikos çaresizce Türk askerinden yardım istemişti.Bu arada kilise civarında toplantı komitacılar. Vali Samih Paşa askeri birlikleri gönderdi oraya ama askerlerin üzerine ateş açıldı ve bir asker şehit oldu.İşte bundan sonra Erzurum karıştı. Bir askerin şehit olduğunu duyan müslüman halk Ermenilere, Ermenilerin dükkanlarına saldırdı.
Erzurum’daki bu ilk isyan hereketinde ölü - yaralı blançosu resmi kayıtlara göre şöyleydi: Çıkan çatışmalarda bir askerden başka Müslüman halkdan iki kişi öldürülmüş ve kırk beş kişi sopa ve kılıçlarla yaralanmıştır. Bazı Müslümanların dükkanları yağmalanmıştır.
Ermenilerden sekiz kişi öldürülmüştüş, altmış iki kişi yaralanmıştır. (Bu beyanlar sağlık kuruluşlarında tutulan kayıtlara dayanmaktadır.)
Ölüm ve yaralamalardan suçlu görülüp yargılanan 28 Ermeni, 22 Eylül tarihinde serbest bırakılmışlardır. ( Tabii ki yabancı baskıları sonucu )
Erzurum’daki bu ilk isyan yabancı basında geniş şekilde yer almış hatta Rus gazetelerinden Novoi Vremie , Rusya’nın bu olaylara kayıtsız kalamayacağını söylerken İngilrete’de muhalefet partisi meclise soru önergesi vermişti ama bular Hınçakçı Ermenileri tatmin etmiyordu.Nitekim Hınçak ileri gelenlerinden Khan-Azad ’’"Biz, o kanaatta idik ki, Erzurum’daki Avrupa devletleri konsolosları derhal olayı müthiş bir şekilde hükümetlerine aksettirecekler ve Ermeni meselesi de bu suretle hemen bir sonuca varmış olacaktı. Fakat bu olmayınca herkesi bir hayret kapladı.
İdare heyetimizde bu meseleyi müzakere ederek şu sonuca vardık: Avrupa büyük devletlerini bu taş gibi ilgisizliklerinden uyarmak için, Padişah’ın başkentinde elçilerin burunlarının dibinde büyük bir gösteri tertip etmeyi kararlaştırdık."
Evet Erzurumda 1890 da ilk isyan başlatılmış, aynı yıl ülkenin başka topraklarında da benzer olaylar olmuştu ( Yukarıda belittim ) ama bunlar şimdilik çok çok endişe verici olaylar değildi.
Madem Erzurum dedik Erzurum’la devam edelim:
Erzurumda asıl kanlı olaylar 1895 yılında olur. ( Ondan önce 1894 deki Sason Ayaklanması da çok çok önemlidir. Ondan gelecek bölümde bahsedeceğim ama Erzurum konusunu bölmemek için devam ediyorum Erzurum’a )
1894 yılında Sason’da büyük bir Ermeni ayaklanması gerçekleştirilmiştir. Bu ayaklanmada, Hınçak Komitesi başarı kazanmış ve başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Rusya, Osmanlı Devleti’ne bir memorandum vererek Ermenilerin yaşadığı yerlerde, taahhüd edilen reformların yapılmasını istediler. Osmanlı Yönetimi, Avrupa devletlerini teskin etmek ve gerçekten doğu vilayetlerinde bir reform yapmak için Anadolu Reform Müfettişliği’ni kurmuştur. Avrupa devletlerini böylece harekete geçiren Hınçak Komitesi, 1895 yılında genel bir ayaklanma ile netice almak istemiştir. Temmuz ayında Babıâlî baskınıyla başlatılan olaylar, bütün Türkiye’yi sarmıştır. Şakir Paşa’nın başkanlığında kurulan Anadolu Reform Müfettişliği’nin kurulup Anadolu’da göreve başlaması, Ermeni halk tarafından iyi karşılandı. Vilayetlerde Müfettişi karşılamak için düzenlenen törenlere Ermeni halk da çoşkulu bir şekilde katılmıştır. Ermeni ihtilâl komitecileri ise bu tayinden memnun olmamışlardı. Bunun için teftiş heyetini protosto maksadıyla harekete geçen komiteler, heyetin Vilâyet-i Sitte’ye gelmesinin hemen ardından birçok yerde isyanlar çıkardılar. Reform Heyeti’nin güzergahı olan Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Hınıs, Muş, Bitlis ve daha bir çok yerde yirmiden fazla silahlı isyan çıkarılmış ve çok sayıda insan katledilmiştir.
Aslında bu isyanı çok daha tafsilatlı yazmak mümkün ama yazı oldukça uzadağı için ve uzayınca da okunmadığından 1895 Eylül ve Ekim aylarında Erzurum ve çevresindeki il ve ilçelerde Taşnak ve Hınçak Ermenilerinin kışkırttığı , bizzat içinde yer aldıkları bu isyan sonucunda ortaya çıkan tabloyu vereyim özet olarak:
Bu ikinci isyan sonucunda Müslümanlardan 139 kişi ölmüş ve 254 kişi yaralanmış, Ermenilerden 1152 kişi ölmüş ve 494 kişi yaralanmıştır. Ermeni komitecileri, böylece müstakil bir Ermenistan hayali uğruna bir kaç gün içinde sadece Erzurum ve çevresinde 1291 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuşlardı.
Not: 1-Yazının bu bölümü büyük ölçüde Yrd. Doç. Dr. Muammer Demirel ’in Erzurum’da Ermeni İsyanları (1890-1895) Başlıklı makalesinden alıntı ile yazılmıştır. Burada tabii ki ’’ İşte yine karşımızda Resmi Tarih--Kendi elimizle yazdığımız tarih--Bir türlü aklayamadığımız tarihimiz’’ İtirazları gelebilir. Hemen belirteyim ki bu makaleyi yazan Muammer Demirel , Louis Nalbandian gibi bir Ermeni , Justin Mc Carthiy gibi bir Amerikalının yazdığı kaynaklar da dahil altmış üç belgeden faydalanarak yazmıştır bu makaleyi.
2- ’’ Anadolu’yu karış karış gezin orada kemikler dile gelip size anlatacaktır Ermenilere yapılan zulmü’’ şeklinde yorum yapan ya da düşünenler için yukarıdaki resmi yayınlıyorum. O resimde Erzurum olaylarında öldürülen Ermenileri göreceksiniz. Ama daha sonraki bölümlerde başka resimler de göreceksiniz. Yakılarak öldürülen müslüman Türkler mesela. Önlerine yığdıkları kurukafalar ile birlikte fotoğraf çektiren Ermeniler mesela...
Ne yazık ki resimlerin hepsini birden yayınlama imkanımız yok tek bir bölümde. Ya da var ama ben bilmiyorum.
YORUMLAR
chaotica
sami biberoğulları
Pardon...Bol entrika demiştiniz değil mi?
chaotica
Ve bir gün yollara düştüğümüz de, cebimizdeki günahlarla sevapları takasa kalktığımızda; o yüzlerini gökyüzüne çeviren insanlara, Tanrı; ‘’Hangi hakla, hangi vicdanla ?’’ diye sorduğunda Yere ,dizlerinin üzerine düşenlere ,kırk bin kez yıkanıp temizlenemeyen ellere. Ve ben de bir İnsan diliyle ’Kimden aldınız sevinerek tonlarca günahları , kime sattınız sevapları,karşılığında yollara attığınız günahsız insanları !!!
Yaşarken sen ‘’düşmanının’’ öldüğüne inanmakla kendini tatmin ederken, ölüme yaklaşırken ardınızdan gelen neslin beynindeki nefreti öldürmek mümkün olabilecek mi? Ey tanrım! Ömür biçtiklerin senin verdiğin tenin, insanın dışındaki tarifin üzerinde fedailik yaparken, sense yukarıdan bahşettiğin aklın sınırlarını zorlayan kullarını izlemekle yetiniyorsun.
Ey kıyası yine canlara karşı mallarla yapan bizler, hataya hatayla cevap veren bizler ! Bilinen sınırın ardına geçince, attığımız her adımda her an bir düşman mayının patlamasına vesile olabileceğimizi hala neden anlamayız ? Korkmuyoruz korkularımızın bir gün yanı başımızdan bize gülümsemeye başlayacağından. Çünkü biz ancak gerçekleşmesi güç hayaller kurarız ki ,İşte o hayaller bir gün ,bizim asıl korkularımız olacaktır.
‘’ Ve işte o Hayal ‘’
Üç kıtadan topladım geldim günahları, hani üç kıtaya yayacaktık ya bütün sevapları. Kimilerine bahşedildi o kirli hayatları, kimilerine işe vuruldu zindan kapıları. Hâlbuki her dönemde yoldaş sandıklarımızı, ya dinsiz diye vurduk boyunlarını, güya sürdük, dövdük bozduk oyunlarını
‘’Ya şimdi’’
Kaybedilen zamandan kaçıp ,affedilen hatalar ne kadar çok olursa; içimizdeki nefretten o kadar kurtulmuş oluruz…Belki zaman ‘’acısı bol olan dönem için’’ biraz daha acımasız olur…’’ Nefretin karatahta üzerinde beyaz tebeşirle yazılı olması ’iz’-belirginliğini yüzümüze vururken, belki de biraz daha gayret etmeliyiz not alırken acıları, nefreti sönük kalemlerle yazmaya. İşte o zaman içimizden atamadığımız nefret, insanı kör eden doyumsuz ve acımasız benlerin büyümesini engelleriz
‘’Halbuki’’
Ve artık gidiyorum izniniz olmadan. Hâlbuki Unutmuşuz Mevlana’yı nasılda bağırıyor ayrım yapmadan ,ta derinlerden çağırıyor, insana olan aşkından. Yunus ta diliyordu insana en güzel mısralardan’’ Severim ben seni candan içeri, Yolum ötmez bu erkandan içeri. Nereye bakar isem dopdolusun, Seni kanda koyam benden içeri’’
‘’ En Büyük İsteğiydi Sanki’’
Ve dönmemek üzere evimizden giderken, çok sonraları gelecek sesin, dizelerin etkisinden. Kulağıma gelen bir şiir dinletisi, sanki ormandan yükselen bir çığlığın nefesi, bu Nazim’in insan sevgisi 'Yaşamak bir insan gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…
Saygılar, Sevgiler
sami biberoğulları
Yılanla köylünün hikayesini bilirsin mutlaka '' Bende evlat acısı, sende kuyruk acısı olduğu müddetçe biz artık eskisi gibi olamayız '' der ya. Aynen işte öyle...Bir tarafta evlat acısı, öte tarafta kuyruk acısı var...Hiç bir şey 1870 öncesi olamaz artık ve bu konuşmalar, yazılanlar çizilenler '' Bizim soykırım yok '' söylemlerimiz, diğerlerinin '' Var ulan kabul edin artık '' ısrarları kıyamete kadar böyle sürer gider.
Selam ve sevgilerimle.
CaNMaYBuLL
Dediginiz gibi...Kimileri canla, basla; digerleri vicdanla...
Ve
Siyah bir grı var içimde ; Neden beyaz gözükürsün?Hani yeni bir hiç diyordun ,dipsiz bir kuyu gibi...
Değil mi ?
Saygılar, Sevgiler hemde En Çok larin dan
hocam bu yazı dizisi bitince keşke kitaplaştırabilseniz çok iyi olurdu böylesine detaylı olarak yayınlanmış olanı varmıdır bilmiyorum bilmediğim gibide sanmıyorumda ilgiyle okuyorum ve sayenizde bilmediklerimize etraflıca ulaşmış oluyorum kolay gelsin saygılarımla
sami biberoğulları
Güzel temennilerin için teşekkürler ama internetten - pek çoğu- kopyala yapıştır şeklinde alınan bilgilerle kitap yazılmıyor. Bu yazılanlar maalesef burada kalacak ama tabii ki pek çok arkadaş bu yazılardan çıktı alıp bunları dosyalayabilir.
Selam ve sevgilerimle.
Tarihin tozlu raflarından alınıp tarih sahnesine konulan bu yazılar inşallah gelecek nesiller için birer ibret levhası olarak okunur.Yazmaya devam değerli kardeşim.Hiç bir emek karşılıksız kalmaz.Ellerine ve gönlüne sağlık.Selamlarımla..
sami biberoğulları
Umarım ve dilerim ki bu emekler boşa gitmez. Zira İnternetten alıp kopyala yapıştır yapsam da her gün neredeyse yüz sayfa yazı okumak, onların içinden - okuyucuyu sıkmamak için pasajlar seçmek gerçekten de çok yorucu oluyor.
İlgin için çok teşekkür ediyorum tekrar.
Selam ve sevgilerimle.
Bu topraklarda yaşanmış çok acılar var.
Ermeniler,
insanımıza çok zulüm etmişler.
1916-1918 arasını kapsayan,
Doğu Karadeniz Rus işgalinde, göç edemeyip kalanlar,
Ruslardan ziyade, Rum ve Ermenilerden eziyet gördüklerini anlatmışlardır.
Çoluk çocuğumuzu, yaşlılarımızı onlar öldürdüler, kadınlarımıza onlar tecavüz ettiler.
Ve,
hak ettikleri dersi de aldılar.
Ölümleri kimse istemez ancak,
suçlar da cezasız kalmamalı.
Kurunun arasında, yaş da yanmıştır.
Olay budur.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Neden batıdaki Ermenilere dokunulmadı?
Yazı, olanca güzelliği ile devam ediyor.
Çek, uzat bence hocam zahmet olmaz ise.
Biz zevkle okuyoruz zira.
sami biberoğulları
Zaten asıl büyük hadiseler 1915ten sonra yaşanıyor. Bu bölümlerde yazılanlar büyük kıyametin ayak sesleri sadece.
Selam ve sevgilerimle.
1889 yılından beri Kafkasya üzerinden oldukça önemli sayıda Ermeni Osmanlı topraklarına girmeye başlamıştı. İlk önceleri Erzurum ve çavresindeki il ve ilçelerde güya ticaret yapmak amacıyla gelen bu militanların amaçları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamış, Erzurum ve çevresinde bir ihtilal yapacakları anlaşşılmıştı. Çünkü sınırda Türk askerleriyle çatışmaya
Olaylar birden gelişmiyor öncesi var bunların gelişiyor ondan sonra olgunlaşınca patlak veriyor.Biz sebep sonuçlara bakıyoruz.Nasrettin hocanın dediği gibi hiç mi kabahati yok hırsızın.
yayınlanan vidolar da bayrağımızın üstünden geçen ermeni çocuklarını görüyoruz.biz de onların bayraklarını çiğneyelim demiyorum ama öyle yetişen bir nesil bizi düşman görürken..
Çok şeyler var daha söylenecek ..
ama bilelim bizde oynanan oyunları ona göre atalım adımlarımızı..
Tebrik ederim hocam saygılarımla.
sami biberoğulları
Biz her şeye Rağmen metro istasyonlarımıza Ermeni bayrağı serip vatandaşlarımızın o bayrağı çiğnemesi gibi bir iğrençlik yapmıyoruz. öyle bir şey yapmaya kalksak Ermeni bayrağına basmayanların basanlardan çok daha fazla olduğu da görülecektir ayrıca.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.