- 394 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Şu Bizim Kalpazan Beyin-li-lerimiz
Markettesiniz:
Zahmet edip okumaz, sorar sana; “bu sütün son kullanma tarihi ne?”
İştesiniz:
Cebinde son teknoloji telefonu var, zahmet edip bakmaz, sorar; “bugün ayın kaçı?”
Evdesiniz:
Kolunda saati vardır ama başını eğmeye üşenir, sorar; “saat kaç oldu acaba?”
Örnekleri çoğaltabilirsiniz…
Biz bunlara kalpazan beyinliler diyoruz. Başka sıfatlarla da adlandırılabilirler ama birileri zamanla demiş zaten, biz demeyiverelim artık.
“İnsan, bu kadar tembel olur mu? Bu kadar hantal… Bu kadar kalpazan… Veya bu kadar bencil…” demeyin sakın! Bakarsanız çevrenizde, bırakın çevrenizi hemen diziniz dibinde bunlardan çokça vardır. Bunlar öncelikle gazete, kitap, dergi okumazlar. Okumayan insan beyni gelişir mi? Gelişmez. Televizyonda haber dinlemez, tartışma programı izlemez. Böylesinin beyni gelişir mi? Elbette gelişmez. Boşuna mı demiş eskiler; “işlemeyen demir ışıldamaz” diye.
Çalışmayan beynin sahibine ne denir?
Beyinsiz mi? Kuş beyinli… Veya mankafa, kaz kafa, koyun kafa… Tıpta veya psikolojide adı vardır elbet ama halk arasındaki adı bellidir ve siz onu bilirsiniz. Biz gene de insaflı davranıp “kalpazan beyinli” demişiz, çok mu?
Bunlar üç-dört yaşlarındaki çocuklar gibi her şeyi hep başkasına sorarlar. Biliyoruz ki; o yaşlardaki çocuklar, yeni yeni gördükleri, yeni yeni işittikleri şeyleri “nedir” diye merak ettiklerinden öğrenmek için sorarlar ve cevabını alarak, yani duyarak veya dokunarak daha önceden görmediklerinin, duymadıklarının ne olduğunu anlarlar.
Bunlar öyle mi? Hiçte değil. Tek kalpazanlıklarından sorarlar. Üşengeçlik demiyoruz bakın, kalpazanlık! Çünkü her ikisi de farklı şeylerdir bizce. İşte böyle hazıra konmaya alıştıklarından hayatları boyunca edinebildikleri üç-beş yeteneği de kaybederler.
Veya öğrenebildiklerini...
Sadede gelirsek; bunların kendilerine hayrı yoktur ki, kime dokunsun. Bu itham biraz ağır mı oldu dersiniz? Haksızlık mı ettik?
Yok, sanmıyoruz.
Çünkü bunlar; her yerde, her zaman, herkesle eşittirler; neden haksızlık etmiş olalım?
Yanlış anlaşılmasın; eşitliği severiz, isteriz elbet. Çağın olmazsa olmazıdır. Çağın değil, insanlığın olmazsa olmazı. Bunu, “olması gereken budur” deyip her zaman, her yerde hep savunmuşuzdur. Savunacağız da… Lakin insan, kendi doğru tezini bile bazı bazı sorgulama dürtüsünden de kurtaramıyor kendisini.
Bir gün görselde ünlü bir kızımız; “dağdaki çobanla benim oyum bir mi?” dediğinde linç etmek istemedik mi? Belki de ettik. Yıllar önce “bu milletin yüzde bilmek kaçı aptal” diyen Aziz Nesin bile linç edilmek istenmedi mi? Hatta edilmedi mi?
Haksız mıydılar acaba?
Hadi sorgulamayın bakalım kendinizi…
“Yarın günlerden neydi?”
“Pardon…”
“İyi Pazarlar efendim!”
Tevfik Tekmen. Mayıs/2014/Lüleburgaz