- 1005 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Suskunluğun Kekemesi
Suskunluğu ağlamakla bozmak
Konuşmaların en kekemesidir!
Gözlerinin bu kadar güzel bakmasından korkuyordu dudaklarım, kızarıyordu
Ve yüzüm bu ifadeyi büyütüyordu!
Büyüdüğümü düşünüyorlar, sen de düşünüyorsun biliyorum, herkes abarttığımdan yakınıyor, anlattıklarım az bile aslında. Büyüdüğüme bakma ama sen yine de, ben kalbindeki minicik bir odaya bile sığacak kadar küçüğüm hâlâ. Kalbindeki kadar bu hayatta kapladığım yer. Beni orada saklayabilirsen, sığınabilirim bir ömür. Biliyorum bu zaman kısa, biliyorum biz büyüdükçe ömrümüz kısalıyor.
Dalgalardan piyano sesi, kuşlardan en güzel şarkı sözü yazabilirim eğer dinlersen, hepsi dillenmemiş dillerde olacak, yalnız bizim dillendirebileceğimiz, bizim hayat vereceğimiz kelimelerden olacak bu şarkılar.
Senin olmadığın, sokakların kenarından geçerken, hep ağlamak geliyor içimden, biraz daha duvar dibinde buluyorum kendimi gittikçe, hayaline yaklaştıkça gerçekler masumiyetini kaybediyor, yakınımda olmadığın için kızıyorum yanımda olan her şeye, her sokak lambasının değmediği yer benim, ağlamak için. Kalbim nasıl da hâlâ acemi bu kadar, şaşkın, alışmalıydı oysa canın acımasına, yangın yerinin uzağında küllenmesine, şaşırmamalıydı bu kadar uzaktan acıyı hissetmesine, teselliyi arayan dudakların kurusun, herkes hep bir ağızdan şarkılar söylesin ki, duymayayım sesini, kapansın sana giden tüm yollar, yoksa kaybedeceğim kendimi. Atlatmaya çalıştığım her gece tahammül sınırımı zorluyor, aşıyor, geçiyor. Sokak kenarı saklıyor ölümü, defalarca ölüyorum seni bulmak için. Ellerimi hatırlamıyorum, dokunmanı bilmiyorum, unuttum. Giderek azaldığını gördüğüm sana ait her şey kayboldu, bulamıyorum.
Ellerine ulaşabilse ellerim biliyorum dokunma duyusunu yitirir, sesine ulaşsa kulaklarım, tüm şarkıları unutur kulaklarım, dilime değdiği günden beri unuttum tüm isimleri… Bu sıralamayı değiştirebilir ya da sınırsızca uzatabilirim, insan hayatı sınırlıdır ama düşünceleri ve sevgisi sonsuza dayanır. Sonsuzluğun sonunda bile gördüğüm tek şey sendin. Sona yaklaştım sana yakınlaştıkça, sen benim ölümle yaşam arasındaki her şeyimdin, hayata bağlandıkça, ölüme çeken bir şeydin, sonsuzluğun adı orada gizemini kaybetmemişti henüz ve ölüm bir tek burada masumdu.
Varlığımı ayakta tutan gözlerin eridi gözlerimde
Ellerim buz gibiydi!
Bir bilsen ellerini uyandırmamak için parmak uçlarımla sadece değdiğimi, dokunmakla dokunmamak arası mekik dokuduğumu… Adına ait her şeyi çocuk gibi sevdiğimi, kucakladığımı, içime sığdırmaya çalıştığımı ama sonra küçüklüğümü, ufalışımı, eridikçe kayboluşumu…
Ufaldıkça sensizliğim içimde nasıl da büyüyor, benim içim bu yüzden sığmıyordu işte içime, sana ait her şeyi nasıl da gözümün ucuyla seviyordum, dokunamıyordum. İmkânsızlığın en dayanılmazlığında hafife almak adına nasıl sustuğumu bir düşünebilsen, bir daha konuşamazdın. Sana uzaktan şiirler yazıyorum ve bu beni yıldırmıyor, özlemlerimi gözden geçiriyorum, defalarca özlüyorum, herkesi bir kere özlemeye bile vakit bulamadığım yerde, seni özlemediğim anlar bir ufacık zaman dilimi, günde birkaç kere başıma gelen bir şey…
Varlığımı ayakta tutan, beni bu dünyaya sessiz bir anlaşmayla bağlayan şey yok oluyordu, ben bir gülümsemenin içinde önce gül olup, sonra soluyordum, koklanmaya ömrüm yetmiyordu, geç kalıyorduk yine yaşamaya. Tam da bu yüzden acıtmıyordu ölüm. Sokaklar benim ağlama duvarım, kayboluyorum, ağlayacak sokak kenarı bulamıyorum. Sokak kenarı, tüm üzüntülerimi biriktirdiğim yer, yolu bulabilsem daha az üzülür, daha çok giderdim. Sağımı solumu bulamıyorum, kayıp solumdaki boşluğun. Ellerini arıyorum her sabah uyanınca, aynı alışkanlıkla, sersemliyorum hâlâ aynı telaşa kapılıyor yüzüm, gözlerim uzakları tarıyor, koşabildiğinden daha hızlı gidiyorum. Bulamadıklarım benim, bulduklarım kayıp. Yeni kayıplar için bu şehir artık çok eski.
Kalbimin bildiği, dilimin kekelediği bir sessizlik bu, söyleyeceklerini bilip, söyleyemeyenlerin suskunluğu var dilimde, her suskunluğu ağlamakla bozmak, kafayı gitmekle bozmak gibi adetlerim var benim, ağlarken bile konuşan öpücüklerim var, senin için… Dokunmaya kıyamadıklarıma, öpmekle yetişiyorum, parmak ucunda, dudak ucunda, beynimin gerisi, aklımın ucunda, yüreğimin tamamında yer alıyor sözcüklerim.
İçime bir tek sırayla ve özenle yazıyorum sana ait, sana dair ne varsa. İçim seninle dolu. Aklımda bir boşluk olsa bile, yüreğimde boşluk olmasın istiyorum ve sana dair ne varsa o silinmez bellekte sonsuza dek saklamak istiyorum.
Sığınsam suskunluğuma, seni görünce kekeliyorum, bir tek kelimede takılıp kalıyorum, gözlerim soğuk kış günlerinden daha soğuk rakı bardağı gibi, puslu ve buğulu, önümü, arkamı göremiyorum. Gördüğüm içimdeki sen, suskunluk, bir doğumdan sonra en önemli şey gibi geliyor kalbimdeki yerin, suskunluk dağıtıyor, suskunluk topluyor bizi. Ne zaman bir araya kendime tutunmaya kalksam, ellerim boşlukta kalıyor.
Korkularım bozuluyor, zamansız gelen bu suskunluk kurutuyor dudaklarımı, geriye çokça hüzün, bir parça isyan kalıyor. Geriye hiç zaman kalmıyor, telaşlarım acemi, gülüşlerim kadar. Oysa defalarca tekrarlatmıştım bunu kalbime, beceriksizim işte, parklar dolusu gözyaşımı heba ediyorum, yerine ulaşmıyor hiç birisi, yerli yerinde değil ağlamalarım ve sözcüklerim hiç de söylendiği gibi değil, durmuyor yerinde. Ağlamak için aynı parkı bulamıyorum, aynı sokakları, aynı kıyıları. Saplantılı yollar var içimde, her biri sana çıkan, zannettiğimi sanmayı isterdim, tam olarak böyle biliyorum, bilmek yaralıyor, zannetmenin izleri çoktan silindi, bilincinde olmanın ağır yükü tüm meydanı kaplıyor, sokaklar taşıyamıyor, evler taşınıyor.
***
Gitmekten çok vedalar var bu şehirde, her insan miladını bırakır giderken, hayallerini yaşarken ve yaşayacağı güzel günlerden feragat eder. Yeni gün diye bir şey yoktur artık, hepsi eskimiştir ve güneş için ya da yağmur için içinden bahisler oynamayı bırakır artık.
Sadece kaybolmuş ve yokluğu vardır artık, kalabalığın içinde. Hayallerini kalabalıklaştırır biraz daha…
Keşke hayallerim kadar uçabilsem
Bir kez daha keşke demenin keyfiyle uçuyorum,
Eteklerim kadar
Keşke saçlarım biraz daha düzgün olsaydı, hayal kurarken…
İki Mayıs İki Bin On Dört 12 30
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Kıpkırmızı
Ben de öptüm, dinlen ve dillen sen...