- 428 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
salon...
SALON…
Kilisenin mezarlığa bakan taraftaki gizli geçidin kapısı aralandığında saatler gece yarısını tam göstermese de hava alabildiğine karanlıktı. Kasabayı ıslamak için bulutlar koyu bir renge bürünmüş, beklemekteydi. Elanor, yağmur başlamadan önce kiliseden ayrılıp söz verdiği yemek davetine yetişmenin telaşına girmedi bile.
Dar taş duvarların arasından hızlı adımlarla geçerken elindeki meşalenin aydınlığı-arkasındaki-peşinden koşan gölgelerin ayak seslerine dolanıyordu. Sırtının kamburluğu duvarda koşan bir ejderhayı andırdığını gördüğünde bu yaşta halen nefes aldığı için Tanrı’ya fısıltıyla karışık bir dua gönderdi.
Boşta duran eliyle sürekli kutsal emanetin bulunduğu çantayı da yoklamayı ihmal etmedi. Giriş kapısının önüne geldiğinde ayaklarını birkaç kez yere sürüp topraktan temizledi. Üç kısa, iki uzun ritimle kapıyı çaldı.
Rahip Martin en son olan olaylardan sonra bu tedbir kararını almış, kapının hem giriş hem çıkış bölümü için iki anahtar deliği yaptırmıştı. İki anahtar, tek kapı çift taraflı güvenebilmenin ya da bir kurtuluşun tek yolu olacağını düşünüyordu.
Elanor’a kapıyı açan üç müritten kısa boylu olanı ona gidilecek yolu konuşmadan gösterdi. Uzun boylu mürit Elanor’un bir daha asla kullanmayacağı kapının anahtarını alırken, orta boylu kutsal emanetin bulunduğu çantayı kucağına alarak tek kelime etmeden yürüdüler. Rahip Martin gelenlerin ayak seslerini duymasıyla diz çöktüğü İsa’nın karşısından ayrılıp Elanor’un geldiği yöne yöneldi.
Orta boylu mürit, rahibin karşısında diz çöküp, elindekileri uzatırken, başı yerdeki ahşap zemine saplanmıştı. Martin iki elinin tersi ile -ve içindeki tüm saygıyla- gidebilirsiniz anlamında işaret etti. Son müridin salondan ayrılmasından sonra Rahip Martin, yaşlı Elanor’un önünde diz çöküp, Elanor’un ince parmağındaki yüzüğünü öptü. Çanları silen bir mürit, üç kez uzun, iki kez kısa salladı koca gümüş çanı. Birkaç saat önce tüneyen üç beş güvercinin kanat sesleri kulede yankılandı.
Elanor’un fısıltısına, Martin’in sessizliğine İsa’nın figürü şahit olmuştu ve Tanrı her şeyi izlemeye devam etti…
…
…
…
…
Duruşmanın olacağı gün o hiç uyumadan mahkeme binasının önüne gelip otururken yorgun gözlerle gün doğumun bekledi. Birkaç atlı polis rahibe iyi olup olmadığını sorup, kendilerine dua etmelerini istedi. Rahip sadece başını sallayıp onları uğurladı.
İnsanlar sokakları doldurmaya başladığında akşam çiseleyen yağmurun yerini yüzünü yarım yamalak gösteren güneş almıştı. Sonbahar serinliğinden nasibini almış sarımsı yapraklar rüzgarla bir olup yollarda sürünürken, bir serçe adalet heykelinin inmiş terazisinin üstüne konup Martin’in gözlerine baktı. Kilise çanında duran mürit aynaya yansıyan güneşin bir parça IŞIK(Ğ)ını rahibe gönderdi.
Yargıçtan önce yerini alan jüriden sonra Martin de arka tafralarda uygun bir yer bulup oturdu.Salon dolduğunda her şahit Tanrı’nın sözleri olan kitabın üzerine yemin içerken, Şeytan’ın sarhoş yalancıları itaatin kızıl cehennemine daldı. Jüri dinledi, yargıç dinledi, Şeytan’ın elçileri anlatmaya deva etti. Bir iki kere ara verildi ama o yerinden bile kalkmadı. Bir de bir avukat kır saçlarına inat simsiyahtı giydiği, aydınlığa inattı beklide giydiği…
Avukat söz almak istedi “ Reddi Hakim, Tanrı’nın bilir kişiliği…” Ama olmadı. Rahip Martin avukata bir delil sunmak için açtığında çantayı, kutsal kadeh yerde yuvarlandı. Rahip umursamadı. Elanor’un İsa için ölme sevdasını düşünüp, koşarak avukata çantayı bıraktı ve dışarı çıktı.
Az sonra aforoz edilmesi ya da öldürüleceğini bilmesine bile aldırmadan öylesine sokaklarda ağır adımlarla yürümeye başladı…Tanrı’nın sesleri ağaçlara konan kuşların konuşmasına karıştığının farkındaydı rahip, bu yüzden derince bakışlarını kaldırıp göğe bir nefes bırakmıştı….
…
…
…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.