- 811 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Dil-i Gün
Göl aynasında kendini kurbağa sanıp vıraklarken dağ eteğinde mangal yapmak etek yakar diyorum, sen; tribün secdesinde şaha kalkmak gibidir çöl bedevisine zıkkım kökü satmak diyorsun.
Şekersiz çikletten de balon patlatmak pijaması kirlenenin entarisini yırtar ama sen kedi maması aşk var diye avaz patlatmak törpü altı dil yarasına, kurtlu kiraz kerameti ise şelale altı düş kurdurmaya yarar mısır çarşısında diyorsun.
Sanırım seninle anlaşamayacağız.
- Hacı tespihi imamesi gibisin arkadaş, dil tıraşın gelmiş senin. Kulak patlaklığına da deve dili süresin.
- Yok canım, asıl sen ayva sarısına dil sürmüşsün, arzu deve dikenine bağlayıp kımız beyazına bulamışsın dilini. Hekimde istemem, aktar yeter diyorsun nallanmış atın ayak yarasına.
- Demircide kalmadı üstadım, mıhlatalım seni, yara yerine nallatalım dilini de bastığın yerden kayıp düşmeyesin sabunlu terazi okkası gibi.
- Mevsimime dil uzatan ot gibisin yağmur gördükçe püskülü çimlenen.
- Hadi oradan kerametine on okka koyun saydığım. Beş dakikalık baruta fitil sardığım. At bakalım atımını da gök gürüldesin.
- Senin gökten armut düşüp çiğ dediğin benim ağzına frenk sürüp eline fiş verdiğim.
- Senin dediğin; sütüme helal değip içine kantaron atmaktır, üstüne de ütülü gömlek giydirip kravat takmaktır.
- Hadi oradan ayağına basınca dili şişen angut, parmağına sürülmüş baldan olmasın dil karıncalarının eşek arısı sokuşları? Yeki yekleyince kendini beğenenin damadı, kızın mı oldu yoksa teri terlemeden bıyığına tüküren mi oldu?
- Susunca daha iyi duyuyorum göbek atışlarında ki zil sesini.
- Fermuarı bozuk tencere düdüğü, elindeki düdüğün melodisi piyanodan mı çıkıyor sandın, bestecisi Beethoven. Ayıp, ayıp…
- Duyduk ayıbın zil sesini davul eşliğinde. Sanki deve derisine kunduz dişi vurulmuş, sankiden de öte; ödü patlak tavuk gibi geldi bana. Biraz daha zorlarsan yumurtadan çıkacak çift sarılı mürekkep balığı yumurtası.
- Ahtapotun kolları uzunsa kaçacak yer yoktur. Sen bak kendi işine, ben kendi işime.
Yerle yeksan olmuş dilimin gözüne bin pişman
Duymasaydı dilim
İşitmeseydi gözüm
Takmasaydı saçım
Aklıma tarak vuruşlarımda kanamasaydı elim
Severdim belki de eli kulağında
Gözü dilime sürülmüş biberi
Hay dilimi eşek arsı soksaydı da yazmasaydı elim
Balon balon olup uçmasaydı sözüm
İğnesine gebe kaldığım dilim
Patlatmasaydı dudağımı
Acımazdı belki de yaz’ım
Sus pus olup
Şiştt demeseydim sus-u-ma
Pişt demeseydim pus-u-ma
Ne meydan kaldı ne muharebe, sevmezler nedense ihtiyarı çirkin diye!!!
Söz meclisten içeri, içeri girdimi bir kere çıkmaz, çıkarsa da çıraktan çıkar usta alır içeri.
Not: bilmem anlatabildim mi uyuz atın kaşınmışlığına vurulan kırbacı?