- 785 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
HENÜZ VAKİT ÇOK ERKEN
Bakıp da görmemek…
Çok şeye vakıf olduğumuzu sanırken, hiç koyuyor muyuz elimizi vicdanımıza?
Hiç soruyor muyuz kendimize bulunduğumuz noktayı?
Sürekli yargılıyoruz biz gibi olmayanı ve müphem kişiliğimizi elden geldiğince geri çekiyoruz bambaşka bir kimlikle tam da yolun başında dururken.
Nasıl da meyilliyiz gördüğümüzü sandığımızı yadsımaya. Nasıl da köreltiyoruz bağnaz tutumlarımızla parlayan güneşi. Ve nasıl çekiyoruz ellerimizi uzanan eli yok sayıp.
Çok şeye vakıfız: Bilgi belki ya da para denen o kâğıt parçası.
Evet, çok şeye vakıfız: Sayısız insan bizi çevreleyen. Ve boş gözlerle görmekten alıkoyuyoruz tüm berraklığıyla parlayan kim ya da ne varsa çevremizde.
Gerçek miyiz? Elbette ama bir gerçek daha var: Yadsıdığımız ve benzerlik teşkil etmeyen yürekleri. O yürekler ki; masumiyetin saf dokusuyla bezeli. Ve yeri geldi mi de aptallıkla suçluyoruz sırf emsal teşkil etmediği için.
Hepimizin dokunulmazlığı var, öyle mi… Tabii ya; nasıl da güçlüyüz, nasıl da emsal teşkil ediyoruz zira ne çok var bizlerden.
Mühim olan benzemek mi? Benzemek ve aynı havayı solumak ve aynı gemide yol almak. Ya, bireysel tutumlarıyla farklı olanlar… Ya da aynı güvertede kalmayı reddedip, küreklerini kendi çektiği sandalda hayatta kalmaya çalışanlar.
Beş parmak bir mi olmalı, söyleyin. O zaman neden her birimizin farklı bedenleri ve farklı algıları var.
Hayat görüşlerimize ne demeli? Farklı ideolojiler, farklı öngörüler ve farklı öğretiler.
Ortak paydada buluşmak ve kalabalığa karışmak adına illa ki aynı dili mi konuşmak lazım? Peki, ortak dilin adı sevgi ve insaniyet ise niye herkes birbirini belirli kalıplara sokmak istiyor.
Yeri geldi mi de; ne güzel ahkâm keseriz. Ve yerden yere vururuz hem de gücümüz el verdiğince, birlik olup nasıl da üstünlük taslarız.
Hava parçalı bulutlu hiç olmadığı kadar. Güneş bile aydınlatamazken bazı dipsiz karanlıkları, ben şu fani bedenim ve ruhumla nasıl değiştirebilirim ki zihniyetleri.
Nasıl da hava karardı, bakın oysa henüz vakit çok erken. Öylesine erken ki yoksa çoktan mı vakti geldi çekip gitmenin…
Hayır, ne çekip gitmenin zamanı ne de gerek var. O denli geniş ki şu evren ve Yaradan’ın haznesi: Herkese bir yer var şu düzenekte.
İster umarsız ister körelmiş. İnsanız; olması gereken her ne kadar kabul etmesek de…
YORUMLAR
Henüz vakit çok erken...
Kaybetmek pes etmek için.Biliriz bütün ihtimalleri yaratan insanoğlu. Zihniyet değişmesin varsın, varsın herkes düşündüğünün doğruluğuna inansın.
Çekip gitmek yok. Yazdıkça döner bu dümen.
Ablacım; demek istiyorum çünkü yaşayıp gören bir kalem okuduğum.
İyi ki okudum. Henüz vakit çok erken ve inanıyorum ki biz kendi renklerimizi de katacağız dünyaya her ne kadar ölümlü olsak da.
Ellerine sağlık,, hep yazın ve ben okuyayım...:)
Gülüm Çamlısoy
Başımın üstüne, yüreğimle teşekkür ederim.
Geçen zamana bakıyorum bazen ve kendime; sanki başladığım noktadayım hala hayatın ta başında duruyormuşum gibi.
sanırım zaman mefhumunu pek önemsemiyorum en azından kendim için. Biraz geriden takip ediyorum belki ya da koşarcasına önümdeki yıllara uzatıyorum elimi. Değişken, zaman zaman ılımlı, bazen somurtuk ama hala yeni hedeflere kitlenip peşinde koşuşturan.
Ve insanlar... Hayatı bazen zorlaştırdıklarını düşünüyorum derken bir esinti ile odaklanıyorum sevdiklerime. Tam bir kafa karışıklığı değil mi...
Mesela sizin yazdığınız bu içten satırlar: Dünyalara bedel evet dünyalara bedel. Zira nefes alıyorum yazarken ve okurken yorumları ya da okunduğunda yazılarım isterseniz karalama diyelim, dünya ayaklarımın altına seriliyor.
iyi ki varsınız ve iyi ki de okudunuz. Hep beklerim naçizane sayfama. Söz daha da iyisini yazmak, sıkmamak ve okunmak adına daha da önemlisi ortak bir paydada buluşmak adına.
YÜREKTEN SEVGİ VE SELAMLARIMI SUNUYORUM SEVGİLİ NURAY, SEVGİLİ KARDEŞİM.
MUTLU KALIN HER DAİM, ESEN KALIN...
EN İYİ DİLEKLERİMLE...