- 931 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Hanımeli
----Şehrin dışına çıkmak ister misin İnci? Hem temiz hava alır, hem de kabalıktan kurtulmuş oluruz.
----Nasıl istersen aşkım, karar senin.
Henüz sabah serinliği geçmeden kahvaltımızı tamamlayıp arabamıza binerek, şehrin biraz dışından başlayan yeşilliklerle kaplı doğaya doğru, ağır ağır yol almaya başladık. Yola çıkalı beş altı kilometre oldu olmadı yeşil alanlar başlamıştı. Yolun her iki yanı Akdeniz’e has bitki türleri ile kaplı olup, hemen aşağımızda sonsuzluğa uzanmış gibi duran mavi deniz, tüm uysallığı ve güzelliği ile henüz sabah uykusundaydı. Eşim, yoldan biraz yukarıda ağaçların arasında küçük bir ev gördüğünü ve etrafının çiçeklerle kaplı olduğunu bana göstermeye çalışarak durmamı istedi. Bende, merak içinde yolun sağında durup, araçtan indikten sonra, tarif ettiği yöne doğru baktım. Gerçekte ağaçlardan yapıldığı kolayca anlaşılan küçük bir ev vardı ve etrafı renk renk çiçeklerle kaplıydı. Bulunduğumuz yerden her yanını tam olarak göremediğimiz için yakından görmek isteyip, arabamızı uygun bir yere bırakarak dar bir yoldan yürüyüp evin olduğu yere yaklaşmaya başladık. Henüz yoldan otuz metre çıkmıştık ki küçük bir düzlük üzerine yapılmış tahta bir ev ve etrafı telle çevrilmiş, içerisi çiçeklerle dolu bahçenin yanına gelmiştik. Sabah havasının serinliğinde etrafı mis gibi hanımeli kokuları sarmıştı.
Bahçe içerisinde hiç ağaç olmamasına rağmen, hemen her yanı belirli bir düzen içerisinde değişik boy ve renklerde çiçeklerle kaplıydı. Özellikle dört köşesinde belirgin olarak yükselen ve evin bir kısmını saran hanımeli çiçekleri dikkatimden kaçmamıştı. Çevrili yerin dışında ise, belli bir düzen içinde meyve ağaçları dikilmiş ve düzenli olarak bakımlarının yapıldığı açıkça görülüyordu. Eşim, biraz ürkek birazda isteksiz tavırlarla elimi tutarak;
----Geri dönelim istersen Hamdi, buralar çok sessiz.
Gözlerine bakarken elimi tutan elini sıktım;
----Korkma! Ben yanındayım, ayrıca bu kadar güzel bir bahçesi olan insanlardan insana zarar gelmez, gidip bakalım kimdir bu insanlar, hem tanışmış oluruz.
Eşim sustu ve iyice yanıma sokularak ağır ağır ilerlemeye devam ettik. Aşağıda ki mavi denizin güzelliği ve insanı ferahlatan enginliğinin yanında birde bu bahçenin nefis kokuları ve görsel şöleni, yaşanılmaya değer bir manzaraydı. Yaşadığımız kalabalık şehirlerden farklı olarak bulunduğumuz ortam, bu dünyaya ait değilmiş gibi bir etkiyle, insan ruhunun derinliklerinde kendini hissettiriyordu. Denizin doyumsuz güzelliğinin yanında birde karşımızda duran bu doğa harikası çiçek bahçesi, bu kırsal alana doyumsuz bir güzellik katıyordu.
Bahçe kapısının hemen yanında duran bir motosikletin üzerine, ağaç dallarından bir gölgelik yapılmış, bahçe kapısının üstü ise hanımeli çiçeğinin yeşilliği ve kokusu ile etrafına nefis kokularını salıyordu. Henüz bahçe kapısına yaklaşmıştık ki küçük ve sevimli bir köpeğin ısrarlı havlaması ortalığı ayağa kaldırmıştı. Evin önündeki gölgelikte oturmakta olduğu anlaşılan bir adam, yavaşça yerinden kalkarak bize doğru yaklaşmaya başladı. Ağarmış saçları ve düzgün kesilmiş saçları ile orta yaşın üzerinde olduğu açıkça anlaşılan ev sahibi, köpeği okşayıp, susturarak bize doğru yaklaştı. Bizi, dikkatli dikkali süzerken, buraya niçin geldiğimizi anlamaya çalıştığını bakışlarından anlıyordum. Aslında eşim ve bende, merak içinde bu adama bakıyor, bu küçük evde ve bu ıssız yerde ne yaptığını anlamaya çalışıyorduk. Bir ara eşimle göz göze geldiğimizde, hayli tedirgin ve geri dönmeye istekli bir halde olduğunuu anlamıştım. Her ne kadar eşime endişelenme desem de, bende içten içe huzursuz olmuştum. Bu duyguların içinde bocalarken;
----Buyurun, birine mi bakmıştınız?
Diye seslendi adam.
Selam verdim, selamımı aldı. Ardından;
----Yoldan geçerken bahçenizi fark ettik, durup bu güzelliği görmek ve sahibinin kim olduğunu anlamak için buralara kadar çıktık. Ben Öğretmen Hamdi, yanımdaki de meslektaşım ve eşim. Siz bayım?
Buruk, fakat sevgi dolu gözlerle bize baktı, hiç konuşmayacak sandım, derken;
----Ben de emekli Orman şefi Süleyman, tanıştığımıza memnun oldum, içeri buyurmaz mısınız?
Kendimizi zorla davet ettirmiş gibi olmuştuk. İsteksizcede olsa içeri geçerken;
----Rahatsız etmiş olmayalım Süleyman Bey, işiniz vardır.
----Merak etme delikanlı, burada zamandan bol bir şey yok.
Sundurmanın altında oturmak için bizlere yer gösterirken, çevreye kısa bir bakış attığımda, buradaki hemen her şeyin doğalmış gibi bir havası vardı. Eşimle yan yana oturmuş yönümüzü denize dönmüştük ama bahçe içindeki güzelim çiçekler insana, sanki denizle buluşmuş bir haz veriyordu. Karşımıza oturan Süleyman Bey bir süre sustu, içimden pek konuşkan biri değil derken, yakından ve daha dikkatli bakınca bu yüzü ve sevgiyle bakan gözlerini, ismini, sanki daha önceleri görmüş, duymuş gibi olunca bir an irkildim, yüzüne daha da dikkatli bakmaya başladım. Bakışlarımdan rahatsız olmuş olacak ki söze başladı;
----Beni tanımış gibi dikkatlice bakıyorsun delikanlı, daha önce karşılaştık mı acaba? Nerelisin nerelerden geliyorsun?
----Ayvalık tarafından geliyoruz, orası memleketim, eşimle ben Kütahya’da görev yapmaktayız.
Birden yüzü karıştı, bana daha farklı ve anlamlı bakmaya başladığında içimden bir titreme geldi. Acaba bu insanla, gerçekte daha önceden bir tanışıklığımız olmuş muydu?
----Ayvalığın nesrinden, hangi mahallesinden?
Diye yeniden söz aldı.
Bende, yaşadığım mahalleyi ve evimizi anlattım. Babam çiftçiydi ama şehirde güzel bahçeli bir evimiz vardı. Çok kere şehirde oturur, bağ bahçe ve zeytin zamanı köye göçerdik.
Ayağa kalktı gözlerini denize doğru çevirdi, uzun uzun baktı. Tekrar bize döndüğünde hayli hüzünlenmiş olduğu gözlerinden anlaşılıyordu. Yumuşak bir sesle;
----Sizlere ne ikram edeyim?
Bu sözleri söylerken sesindeki titremeyi anlamamak elde değildi. Belli ki içinde bir yara vardı ve bizlerle karşılaşınca yarası kanamaya başlamıştı. Eşimle birbirimize baktık ve;
---- Sizi yormuş olmasak?
----Olmaz,
Dedi.
----Buranın suyu güzeldir çayı içilmeye doyulmuyor. Semaverim sürekli kaynamakta, hemen bir çay demleyelim ve içerken sohbetimize devam ederiz.
Yerine oturmadan semaverin yanına gitti, içine kömür attı, ardından küçük bir demliğe çay doldurup üzerine su çekti, yanımıza gelmeden biraz uzaktan bizlere merakla bakan köpeğinin yanına varıp onu sevmeye, konuşmaya başladı. Eşimle tekrar göz göze geldik ardından bana dönerek sessizce,
----Bu Beyi tanıdın mı Hamdi?
----Bilmiyorum ama daha önceleri bu adamla karşılaştığımı hissediyorum ama nerede onu tam bulamadım.
Sustuk ve Süleyman beyi izlemeye başladık. Hanımeli çiçeklerinin yanına gidip uzun uzun kokusunu çekti, diğer çiçeklerin arasında gezindi, yan tarafta bulunan bir su havuzundan kovayla su alıp birkaç çiçeği suladı. Hareketlerinde bir gariplik, bir şaşkınlık var gibiydi. Acaba her zaman mı böyleydi, yoksa bizler gelince mi böyle olmuştu tam olarak anlayamamıştım.
Beş dakika kadar bahçede dolaşıp durduktan sonra tekrar yanımıza geldi ve çay tepsisine bardak, koyup ağaç masaya bıraktı. İçeri girip bir tabak içinde kuruyemiş getirdi. Sonra semaveri alıp yandaki sehpaya bıraktı ve yeni demlenmiş çaydan birer bardak doldurdu.
----Çayın görünüşü çok güzel eminim ki tadı da öyledir.
----Fark ettiniz anlaşılan çayın rengini, tadına bakın o zaman lezzetini de anlarsınız.
Çaylarımızdan birer yudum aldığımızda o nefis çay kokusu ve lezzeti gerçekten çok güzeldi.
Eşim dayanamamış olacak ki;
----Harika tadı var Süleyman Bey, elinize sağlık.
----Teşekkür ederim gençler, bu şehre gelip yalnız bir hayat sürmeye karar verdiğimde yaklaşık bundan on yıl kadar öncesiydi ve her zaman böyle sessiz sakin bir yerde yaşamak isteğim vardı. Çevreyi araştırdım ve burasını beğendim. Emekli orman memuru olmam dolayısıyla orman şefliği bana yardımcı oldu. Öncelikle buraya su gerekliydi, çevreyi araştırdım, iki yüz metre yukarıda küçük bir su kaynağı buldum, çevresini genişlettim, suyun kaynağına indiğimde bana yetecek miktarda suyun olduğunu gördüm. Suyu bulunca yerleşmeye karar verdim. Suyu, boruyla bahçedeki havuza ve evin üstündeki depoya alıyorum. Burada elektrik yok. Küçük bir jeneratör ve su pompası var, onların yardımıyla sulama işini yapıyorum. Dünya ile iletişim kurduğum sadece bir radyom var ve bana fazlasıyla yetiyor. Ucuz ağaç kapaklarından yararlanarak bu evi yaptım. Çevresine tel çektim içerisine özellikle ağaç dikmedim. Bahçe içinde sadece çiçek vardır. Çevreye yenebilen meyve ağaçları dikip bakımlarını yaptım ve suladım. Gelen geçen yiyor, meyvelerin çoğunu orman dairesine ve yaşlılar yurduna götürüyorum. Kısa bir süre sustuğunda eşim dayanamadı ve:
----Eşiniz çocuklarınız yok mu?
Elindeki çay bardağına yeni bir çay koyarken, gözlerinde bir hüzün dalgasının dolaştığı görülüyordu. Derin bir nefes aldı ardından;
----Olmaz mı? Kızım. Eşim ve ben devlet memuruyduk, emekli olunca bir sahil kasabasına yerleşmeye karar vermiştik. Eşimin isteklerine uyarak ve onun seçimi ile, henüz emekli olmadan önce Ayvalık ilçesinde bir ev satın alıp içerisine çeşit çeşit çiçekler diktirmiş, emekli olunca da oraya yerleşmiştik. Huzur içinde bir hayatımız vardı. Birden sözünü kestim;
----Eviniz bizim sokağın başındaki evdi, değil mi Süleyman amca? Şimdi seni hatırladım. Ama evinizi son gördüğümde, bahçeniz oldukça haraptı. Annemlerden duyduğuma göre, siz eşinizden ayrılmış memleketinize dönmüşsünüz.
Yüzüme sevgi dolu gözlerle baktı.
----Beni tanıdığını anlamıştım Hamdi, bahçeden gül alırken dalları kırmayın diye sizlere ne çok tembihlerde bulunmuştum.
Yerimden kalkıp elini öptüm, sevgiyle sarıldım. Yıllar sonra bu sessiz yerde böylesi güzel bir insanla yeniden karşılaşmak duygularımın dağılmasına yetmiş, gözümden düşen yaşları eşimden saklamaya çalışıyordum. Eşim merak ve hayret içinde gelişmeleri izlemekteydi, kısa bir sessizliğin ardından;
----İki çocuğum vardı, okullarını bitirip kendilerine uygun işlerde çalışmaya ve hayatlarını kazanmaya başlamışlardı, bizde eşimle beraber evimizde yaşayıp giderken, bir gün çok ama çok kırıldığım bir olay oldu. Ben çocukluğumdan beri hanımeli çiçeğini ve kokusunu çok severim. Şayet bir gün kendi evim olursa girişine mutlaka bu çiçekten dikecek ve sabahları kalktığımda kokusunu duyacaktım ki bu benim için derin bir özlemdi. Öyle de oldu. Hatırlarsın sanırım Hamdi, evimizin girişinde ki kapıyı saran hanımeliyi.
----Evet, hatırlıyorum, baharın çok güzel kokardı, bazen birkaç dal alır sınıfımıza götürürdüm.
----Eşim kafasına taktı ya! İlla bu hanımeliyi sökeceksin diye. Ona, bu çiçeğe karşı olan zaafımı defalarca anlattım, anlamak istemiyordu. Hâlbuki evimizin alınışı, bahçenin düzenlenmesi, her zaman onun isteği ile olmuş, bir tek hanımelini ben isteyerek dikmiştim.
Bir gün memlekete gitmiş on gün sonra evimize dönmüştüm ki ne göreyim, hanımelinin yerinde yeller esiyor. Çok üzülmüş, derinden yaralanmıştım, eşimin karşısına geçip;
----Bahçemizdeki hanımelini sökerek, emin ol beni de kalbinden, hayatından söküp attığını bilesin.
Demiş ardından;
----‘’Bir hanımeli kadarda mı değerim yoktu yüreğinde’’ diyerek, eşimle tartışmayı bitirmiştim. Gönlüm çok yaralanmış, yüreğim kanıyordu. Birkaç gün ve gece uzun uzun düşündüm, sonunda bu duruma fazla dayanamayacağımı anladığımda, bir sabah ona hitaben yazdığım mektubu bırakıp, beni aramamasını ısrarla belirttim, sonrasında çıkıp buralara geldim. İşte gençler, benim hikâyem bir hanımeli çiçeğinden ibaret. Buraya geldikten sonra eşimi bir daha aramadım. Çocuklarıma, hayatta ve iyi olduğumu, zaman zaman farklı telefonlarla arayıp konuştum. On yıldır eşimi ne aradım ne haber aldım. Şimdi, eşim ne yapar bilmiyorum. Çocuklarım evlenmiş yuvalarını kurmuşlar, artık hiçbir şey umurumda değil. Bir damla huzurdu benim aradığım ve karşılıklı saygı ve sevgiydi. Aradığım huzuru emin olun burada fazlasıyla buldum. Aşağıda mavi deniz, etrafımda rengarenk çiçekler, meyve ağaçları ve kuşların eşsiz melodisi…
Ayvalık’ta kullandığım motosikletle gelmiştim, halâ da onu kullanıyorum. Arabamı getirmemiştim, ne halde olduğu umurumda bile değil, belki çocuklar almıştır.
----Bakın gençler ben tek taraflı fedakârlığın acısını derinden yaşadım. Sevgi saygı tek taraflı oldukça karşınızdaki insan bunu kendi amaçları için çok iyi kullanmakta, bunu anladığınız anda hayat sizden çok şeyleri ve yılları alıp götürmüş oluyor. Siz, siz olun her zaman birbirinize destek olun, birinizin çok sevdiği değerleri, sevmeseniz bile saygı duymayı ihmal etmeyin. Maddi değerler için gönüllerinizi kırmayın.
Süleyman Bey sustu ve yeniden uzaklara daldı. Eminin geçmiş yılların acısını derinden derine yüreğinde hissediyor, kendisini bu doğa ortamının huzuruna bırakarak hayatına devam ediyordu.
Çaylarımız bitince kalkmak için izin istedik.
----Biraz bekleyin,
Dedi ve yanımızdan uzaklaştı. Tekrar döndüğünde, elinde çok güzel bir çiçek demeti ve bir miktar çağla, erik karşımı meyvelerle dolu poşeti bize uzattı.
----Şehirde arkadaşlara götürecektim size nasip oldu, afiyetle yiyiniz. Vaktiniz olursa tekrar beklerim,
Diyerek dış kapıyı açtı, elini uzatırken bir an durakladı ve ardından;
----Hamdi oğlum, beni burada gördüğünü kimselere söyleme, yaşadığım huzuru kimsenin bozmasını istemiyorum.
Eşimle birbirimize sıkı sıkı sarılarak giderken, bize söylediği anlam dolu sözleri düşünüyordum. Eminim ki eşimde aynı düşüncelerle sessizlik içinde adımlarını atıyordu. Süleyman Beyin içinde bulunduğu ruhsal gerilimleri ve yaşadığı hüzün dolu yılları anlamak kolay değildi, ama son olarak söylediklerine sadık kalacak, ondan kimselere bahsetmeyecektim.
Mehmet Macit
06.04.2014
İzmir
YORUMLAR
mehmetmacit
nasıl gözümden kaçmış değerli paylaşımınız. kardeşim söylemeseydi mahrum olacaktım okumaktan.
duyarlı ve naif bir anlatım ta yüreğe dokunan. geç kalmışlığım için affola.
yürek dolusu tebriklerimi bırakıyorum gönül sayfanıza.
saygılar, hürmetler, efendim...
mehmetmacit
çok çok teşekkür ederim hürmetler üstadım
Slm Abim ne kadar güzel bir anlatmdı hikayende daldım gittim çok uzaklara bende beni çeken yerlere gitmeyi severim yanımda birileri olursa harikasın abim ben öğretmenleri çok seviyorum abim şimdi eşinizle sizi daha da çok sevdim abim sonsuz saygılarım her ikinize yürekten olsun *
Saygı sevgi çerçevesinde bir ömür sürebilir insan bunları kaybettiği anda darmadağan olur yürekler *
Benimde evliliğimde bahçeli bir evimiz vardı. Bahçesinde yabani gül ağacı meyve ağaçları ve ektiğim sebzeler vardı.
Evlendiğim kişinin büyümüş fasulyeleri nasıl gözümün içine baka baka hınzırca bir gülümseyişle çiğnediğini
hatırlattı öykünüz. Fasulyeleri çiğnerken adam adeta beni çiğniyordu. Zevkten dört köşeydi.
Tebrikler,
önce iki kişinin birbirine saygı duyması gerek. Bu saygı davranışlarla belli olur.
selâmlar..
mehmetmacit
hayat bu işte hikayelerde yaşamdan örneklerdir.
saygılarımla
İnatlaşmanın insana nelere mal olduğunu ,
Bize göre kötü görünse de bırak karşındaki olsun mutlu.
Tebrik ederim hayatın içinden olabilir bir aile dramı ,saygılarımla.
mehmetmacit
hayat fedakarlık gerektirir
ama yürüyen evliliklerde hep aynı taraf fedakarlık eder
kişilik meselesi yapmazlar
köylerde evler falancanın
filancaların denir
bir de kadın adı ile başlayan tarifler vardır
hafizenin sülemen
döndünün aşa
hörünün amat
hesnenin şanal
kocagızın fadime
rahmiyenin çitlik
bunlar aynı zamanda fedakarlık edenin, elini taşın altına koyanlarında tescilidir
ama köyden gelen bizlerin kültür mücadelesinde mağlubiyetlerinde
yaşam ortamlarında kişiliğini besleyen şeyler kayıptır..
saklıdır.. itilmiştir..
kurgu bile olsa
mükemmel bir tesbit
taa baştan beklediğim bir sıkıntıya ulaştım ama
hüzün yerini
Sayın Macit Hocam'ın şık bir isabeti ile zaferi yaşadım
saygılarımla
mehmetmacit
Anlamlı ve çok güzel bir yorumdu.
Zaman ayırıp yazan yüreğinize sağlık