- 2332 Okunma
- 11 Yorum
- 6 Beğeni
GÖKTEN ÜÇ HİNDİSTAN CEVİZİ DÜŞTÜ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Aşk masal değildir...
Yaşlı kadın burnunun ucuna düşmüş gözlüğünün üzerinden, her zamanki gibi büyük bir aşkla ve özlemle baktı duvardaki resme. Kırk yaşlarında, resmi üniforması içinde, her ne kadar ciddi bir duruş sergiliyor olsa da, karşısındaki yakışıklı adamın bakışlarındaki sıcaklığın, tıpkı eskiden olduğu gibi bir yol bulup kalbine aktığını hissetti. Şu gözlüklere silecek yapmayı neden kimse akıl etmiyordu sanki. ‘’Peh!’’ dedi, ‘’Araba camlarındaki gibi tek taraflı silecek yetmez tabii bu ikiz camlara. Hem yağmura hem de gözyaşlarına karşı çift taraflı cam sileceği şart gözlüklere.’’
Örgüsünü sehpanın üzerine bıraktı, sol eliyle belini tutup, sağ eliyle oturduğu koltuktan destek alarak ağır ağır ayağa kalktı. Konsolun üzerinde duran gözlük kabından bezi alıp gözlüğünün camlarını kuruladı. Akşam güneşi açık olan pencereden içeriye süzülmüş, hafif bir esintiyle salınan perdeleri okşayarak, antika salon takımının başköşesine, evin beyi edasında kurulmuştu. Oyun oynayan çocukların neşesi, kapı önü sohbetlerine dalmış kadınların seslerine karışıyor, yükselen bir topun ‘’ce-ee’’ diyen görüntüsü eşliğinde kulaklarına kadar geliyordu.
Bir iki adım atıp duvardaki resmin önünde durdu:
- Bugün de akşam oldu sevgilim. Sensiz, sessiz, kimsesiz bir günü daha çentiklemek üzereyim yaşam duvarıma. Hayır, bugün de aramadılar. Bir hafta oldu ikisinin de sesini duyamadım. Yoo, yo kızmıyorum, sen de kaşlarını çatma öyle hemen. Çok meşguller, çok çalışıyorlar biliyorsun.
Şule ikinci bebeğine hamile, daha önce söylemiş miydim? Evet, evet torunumuz için örüyorum o patikleri. Buse yürümeye başlamış biliyor musun? Geçen hafta telefonda bana ‘’an-ne-ne’’ bile dedi. İlhan aynı bıraktığın gibi, hiç değişmedi. Hala inatçı, hala dik başlı. Bu yüzden, korkarım kimse onunla evlenmeye cesaret edemeyecek. Ne dedin? Benim kadar mükemmel bir kadına rastlamadığı için mi evlenmiyor oğlumuz? Haluk! Beni böyle utandırmak çok hoşuna gidiyor değil mi?
Bi kahve içer miyiz karşılıklı? Hemen yapıp geliyorum, hem sana anlatacaklarım var. Bir yandan kahvelerimizi içer bir yandan hasbihal ederiz ama şimdiden gülmeyeceğine dair söz vermelisin. Söz mü? Peki anlaştık.
Yaşlı kadın pamuk gibi yumuşacık parmaklarının ucunu öptü, fotoğrafın üzerine hafifçe dokundu ve mutfağa doğru ilerlemeye başladı ağır, aksak adımlarla. Önce servisini hazırladı. Gümüş tepsi, dantel örtü, kulpsuz bir çift fincan, onları içine oturtacağı gümüş zarflar, iki su bardağı, gümüş minik lokumluk… Çekmeceden bakır cezvesini aldı, suyunu kahvesini koydu, iyice karıştırdı ve ocağın en küçük gözüne yerleştirdi, ateşi de kıstı. Kocası ‘’aceleye gelmez, ağır ateşte pişmeli kahve dediğin’’ derdi. Evliliklerinin ilk gününden itibaren hemen hemen her akşam böylesi kahve keyfi yapmaya alışmışlardı. Yemek sonrası kocası köşesine çekilir:
- Hadi Süheyla, taze elden taze pişmiş taze kahveyle, taze keyfimizi tazeleyelim, der koltuktaki yerini alırdı.
Kulaklarında kocasının müşfik sesi, gözlerinin önünde asil görüntüsü, cezvedeki karışımın köpüklenip kabarmasını bekledi. İyice köpüren kahveyi fincanlara eşit miktarda bölüştürdü, tekrar ocağa koydu. Kaynamaya başlayınca fincanları doldurdu. Başındaki örtüsünü düzeltti, tepsiyi aldı, dikkatle taşıdı, salondaki fiskos sehpasının üzerine bıraktı. Döndü duvardaki resmi indirdi, kocasının sağlığında oturduğu koltuğa yerleştirdi itina ile. Kendisi de hemen sol taraftaki koltuğa oturdu. Kahvesinden küçük bir yudum aldı:
- Ah bu gün başıma neler geldi, bir bilsen Haluk? On gündür bu grip beni ne hale getirdi görüyorsun. Adım atacak, kolumu kıpırdatacak gücüm kalmadı. Bizim Makbule duymuş geçen gün televizyonda. Hangi Makbule olacak canım, şu karşı dairede oturan, hani seni sabahları işe uğurlarken, tam dudaklarımız birbirine değeceği anda, kurulmuş guguklu saat gibi kapısını açıp ‘’günaydın komşum’’ diyen Makbule. Hah işte o! Sen pek haz etmezdin o kadından ama ondan başka kapımı çalan da yok şimdilerde. Her neyse o anlatıyordu, hindistan cevizinin suyu çok faydalıymış. Böyle hastalık sonrası vücudun kaybettiği suyu, direnci geri kazanmaya yardımcı oluyormuş. Ben de bizim, manav Rıza’yı aradım üç Hindistan cevizi göndermesini söyledim. Sağ olsun çırağı on dakika geçmeden getirdi cevizleri.
Ben bu hindistan cevizi denen mereti gördüydüm daha önce manav tezgâhlarında ama satın alıp yemek hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Tabi ki senin en sevdiğin o kurabiyeler için hala eksik etmem kavanozumda. O başka… Hatırlamaz olur muyum? Hindistan cevizli lokumu da çok seversin sen. Tamam, tamam anlatıyorum dur acele etme.
Ne diyordum hah, manavın çırağı getirdi cevizleri. Mutfağa tezgâhın üzerine koydum üçünü de. Bir tanesini aldım kulağıma yaklaştırıp şöyle bi çalkaladım. Hakikaten içinde su vardı, sesini duydum. İşin kötü tarafı o suyu o kapalı kutudan nasıl çıkaracağımı bilmiyorum. Ekmek bıçağı ile üst kısmından bir kapak açayım dedim. Yok, mümkün değil bıçak kesmiyor o sert kabuğu. Testere ağızlı bıçağı aldım bu kez, sürüyorum sürüyorum, bıçak yamuldu inan, kabukta zerre hasar yok. Şöyle bi bakındım etrafıma, annemden kalan bakır havan göz kırpıyor raftan. Aldım elime onu, kuvvetlice vurdum bi kaç kez. Yok, bana mısın demiyor sır küpü sandık. Tezgâh kırıldı kırılacak, ceviz hala inatla direniyor.
Baktım olacak gibi değil. Aklıma odunluktaki nacak geldi. Zaten odun gibi bi şey bu meret de. Bi elimde hindistan cevizi, diğerinde boş bir bardak indim odunluğa. Yıllardır artık bir işe yaramıyorum, burada öylece unutulup gideceğim der gibi başını eğmiş, hayata küsmüş, boynunu bükmüş olan nacağı asıldığı duvardan aldım. Hindistan cevizini bir zamanlar üzerinde odun kırdığın kütüğe yerleştirdim. Önce vuracağım yeri tespit etmek amacıyla, nacağı hindistan cevizinin tam ortasına koydum sonra ya Allah bismillah deyip indirdim kuvvetlice. Başardım, başardım! Başarmaz olur muyum hiç? Hindistan cevizini tam ortadan ikiye ayırmayı başardım amma velâkin içindeki o bana deva olacak su ziyan oldu. Bir damlasını bile kurtaramadım. Gülmeyeceğine söz vermiştin hani? Anlatmıyorum sonrasını ben de…
Geçti mi gülme krizin? Devam edeyim öyle mi, gülmeyeceksin yani. Peki dinle o halde.
Kütüğün üzerindeki sığ çukurdaki ıslaklığa parmağımı bandırdım, tadına baktım. Muhteşem bir lezzeti ve aroması var. Suyundan bir yudum dahi içemedim bari içindeki beyaz kısımdan yiyeyim dedim. Küçük bi parça attım ağzıma. Takma dişlerimle çiğnemekte zorlansam da (hafif sert çünkü) tadı çok hoşuma gitti. Hani senin teyze oğlu Saffet’in her sene gönderdiği taze fındıklar vardı ya, aynı onların tadına benziyor. Nerdeyse yarısını yedim cevizin ama aklım hala suyunda. Neyse ki mutfakta iki hindistan cevizim daha vardı. Nacağı yerine astım, elimde boş bardak ve yarım hindistan ceviziyle eve çıktım.
Tezgâhın üzerindeki iki cevizden birini elime aldım, eviriyorum çeviriyorum bir yandan da:
‘’ Ey büyük Allah’ım’’ diyorum, ‘’ Sen ki evreni yaratmışsın ve içindeki her şeyi. İnanılmaz bir düzen ve intizam dâhilinde üstelik. Akıl gözümle görüp inandığım, her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlayan, düzenleyen, gezegenleri, güneşi, yıldızları pilotsuz uçuran, ol deyip olduran, öl deyip öldüren büyük Allah’ım. Bu elimdeki hindistan cevizini de Sen yarattın ve ben inanıyorum ki içindeki nimetinden faydalanmamız için kolay bir yöntem de düşündün. ‘’
Böyle kendi kendime konuşuyor ve pür dikkat elimdeki hindistan cevizini inceliyorum. Arada gene kulağıma götürüyor içindeki suyun sesini dinlemeyi de ihmal etmiyorum. Sonra nasıl olduysa üzerindeki üç küçük noktayı fark ettim. Rabbim büyük, bana yardım edecek ya. Tırnağımla yokladım, oldukça yumuşak. Sonra örgü şişimi aldım elime batırıverdim o noktalardan birine. İşte, dedim işte sandık açıldı. Diğer iki noktayı da deldim. Üşenmedim, kalktım hemen mutfağa gittim, bir bardağa boşalttım hindistan cevizinin içindeki suyu. Kana kana içtim. Oh, dedim, şükürler olsun. Yani anlayacağın sevgilim bugün bir kez daha hayran oldum, seni karşıma çıkaran rabbime.
Yaşlı kadın derin bir iç çekip, biri boşalmış, diğeri soğumuş ve köpüğü kaybolmuş kahveyle dolu iki fincanın bulunduğu tepsiyi içindekilerle birlikte alıp mutfağa götürdü. Fincanları, bardakları yıkadı kuruladı, yerine yerleştirdi. Gözlüğündeki ıslaklığı tülbendinin ucuyla kurularken silecek konusundaki dâhiyane fikri aklına geldi gene, kendi kendine gülümsedi.
Kutsal bir görev belleyerek her gece mütemadiyen yaptığı gibi şifonyerden kocasının pijama takımını aldı. Yüzünü gömdü, o yıllardır aşinası olduğu kokuyu içine çekti. Kokuyla birlikte bütün hatıraları, yaşanmışlıkları doldurdu şişen göğüs kafesini. Bir süre tuttu nefesini, sanki bıraksa kocasını yeniden kaybedecekmiş gibi bir endişeye kapıldı. Sonra gayri ihtiyari düzenli aralıklarla nefes alıp vermeye başladı. Yatağın örtüsünü açıp usulca bıraktı kendini serin çarşafların koynuna. Kocasının pijama takımı hala kucağındaydı. Sımsıkı sarıldı ona:
- Çok az kaldı sevgilim, çok az kaldı. Allah rahatlık versin.
Bu, otuz yıldır bedensiz pijama takımına sarılıp daldığı son uykuydu.
Hicran Aydın Akçakaya
YORUMLAR
her anı yaşanmışlık kokan bir anlatımdı
yerine ve güne çok yakışmış ayrıca
kutlarım yürekten
sevgilerimle
Hicran Aydın Akçakaya
sevgilerle...
Ne kadar güzel bir hikâye. Anlatış tarzınıza bayıldım. Sade ve duygulandırıcı. Hele o hindistan cevizi ile uğraşmanızı, hüzünlü bir tebessümle okudum. Bazı yaşamlar nasıl da birbirine benziyor. Nedir bu dünya halleri, hindistan cevizine o üç noktayı koyan Yaradanın bizi buralara getirip sonra almasının nedenleri ne acaba? Elinize ve hayal dunyanıza sağlık..
Hicran Aydın Akçakaya
sağolun...
Hicran Aydın Akçakaya
sağolun...
O kadar gerçekti ki, satır aralarında gezinirken okuyucu o anları an be an yaşıyor sanki.
Çok güzel bir öykü idi, anlamlı buruk ve sevgi dolu...
Ve realiteye baktığımız zaman ibretlikti, sevginin sadakatin böylesi yok şimdilerde.
Kutlarım Sevgili yazar-şairim, devamını diliyorum.
Sevgim sonsuz, saygım ve hürmetlerimle...
Hicran Aydın Akçakaya
Canı gönülden tebrikler Hicran Hanımcığım,
Bugün yavruvatana gidiyorum bu yüzden çok hızlı okudum ama yine uğrayacağım tadına varmaya...
Sevgilerimle
İyi hafta sonları
Hicran Aydın Akçakaya
hayırlı yolculuklar iyi hafta sonları size de...
sevgilerle...
Gerçekten çok güzel bir hikaye.
Her şey,
duyguların tekmiline cevap verecek tüm argümanlar mevcuttu içinde.
Hüzünlendirdi, gözlerimizi doldurdu, gülümsetti.
Hindistan cevizi konusunda bilmediklerimizi de öğrenmiş olduk böylece.
Bir gün elimize geçerse, nasıl suyunu içeceğimizi öğrendik.
Duygusal bir hikaye.
Cümlelere, detayların büyük bir titizlikle aktarılmasına hayran kaldım.
Gerçekten güzeldi.
Hicran Aydın Akçakaya
yaşamanın en güzel taraflarından birisi de her gün yeni şeyler öğrenmek değil mi...
çok teşekkür ederim sağolun
saygımla...
Hicran Aydın Akçakaya
yaşamanın en güzel taraflarından birisi de her gün yeni şeyler öğrenmek değil mi...
çok teşekkür ederim sağolun
saygımla...
Bi kahve içer miyiz karşılıklı? Hemen yapıp geliyorum, hem sana anlatacaklarım var. Bir yandan kahvelerimizi içer bir yandan hasbihal ederiz ama şimdiden gülmeyeceğine dair söz vermelisin. Söz mü? Peki anlaştık. Çok mutlu bir aile yapısı ön safhaya çıkmış yazınızda bu durum da beni çok etkiledi yani anlayacağınız can evimden vurdu. Burada o Makbule'yi bende hiç sevmedim doğrusu mutlu bir yuvada gözü olan birisi olarak algıladım ben. yanlışım varsa lütfen bağışlayın beni. bu güzel anlam yüklü yazıyı bizlerle paylaşan Bodrum'un parlayan güneşine çok çok teşekkür ederim. Saygım ve sevgilerimle kalın...
Hicran Aydın Akçakaya
sadece bazı güzelliklere gözleriyle şahitlik etmeyi çok seven yalnız bir kadın diye düşünelim...
teşekkürler Adem bey sağolun
saygımla...
Adem Güngör
Adem Güngör
Bu, otuz yıldır bedensiz pijama takımına sarılıp daldığı son uykuydu.
yazıda o kadar çok taç cümleler var ki.... bu beni büyüledi..... anlaşıldı bize nal toplattıracaksın usta saygılarımla
Hicran Aydın Akçakaya
ben sizin elinize su bile dökemem
çok teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için
sağ olun saygımla...
Hicran Aydın Akçakaya
ben sizin elinize su bile dökemem
çok teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için
sağ olun saygımla...
Hicran Aydın Akçakaya
ne hoş değil mi
çok teşekkür ederim sağolun Fırat bey
saygımla...
Hicran Aydın Akçakaya
çok teşekkür ederim Ersin bey sağolun
saygımla...
Hicran Aydın Akçakaya
insanoğlu çok dayanıklı be denizcem...
yaşayamam der yaşar
alışamam der alışır
yapamam der yapar
da
da'sını biliyorsun işte
çok teşekkür ederim sağolasın
sevgilerle...
" Yani anlayacağın sevgilim bugün bir kez daha hayran oldum, seni karşıma çıkaran rabbime. "
işte sevdi mi böylesine duayen sevecek insan
böylesine şükürle
böylesine sadakatle
hem bir pijama bile (kokusu sinmiş)
ne çok yarendir kimilerine...
tebriğim gönül dolusu
canım Hico'm
sen hep yaz, ben okuyayım
öptüm yüreğinden
sevgimle dua ile
Hicran Aydın Akçakaya
çok teşekkür ederim rapunzelim...
sevgi dua ve şükürle
öpüyorum seni canım arkadaşım....
Hicran Aydın Akçakaya
çok teşekkür ederim rapunzelim...
sevgi dua ve şükürle
öpüyorum seni canım arkadaşım....