- 700 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yağmurlar Getirdi Kokunu
Sevdanın ovalarına yağmurun düştü yar, sırılsıklamım
Kılcal damarlarım sürgünlere durdu, özlemken gül adın
Aşk’ının ülkelerinde çocuklar gibi coşkuluyum, haylazım
Mavi denizlerim sevginle taşıyor, kokundur tek muradım
Karanlığın ışığa tutkun saatleri vurunca döşe, ansızın sarılır anılar düşe. Yaman bir susku böler akrebin gülüşünü ve yelkovanı adak eder güneşe. Kavrulur sorgularla titreyen her hece. Kıpırdadıkça yaprak dal esner güne, sargısı çözülür yüreğin o an, sessiz bir ırmakça yol alır denize. Derindir ağıdı mavinin coşkular yol alır, kimi sığınır en harlı ateşe. Dil yanar köze durur, söz ölür yerleşir sevdanın en ölümsüz şiirine.
İki ayrı pencereden dolar ruhumuza aşkın nefesi. Biri mevsimlerle kapanır, diğeri sevgiyle sallanır. İki ayrı yürekte tamlanır aşk, biri sorgularla sonlanır, diğeri cesaretle canlanır. Türküler yakılınca dillerde, sonbahar en yaşanılan, en kutsal mevsimdir. Fincanda kahve, bardakta çay, kadehte rakı, rakıda hüzün. Seni sevmek kadınım ruhumu sarsan en tatlı yel, yüreğimde şifalı bir el. Seni sevmek, yaşamın en şahane mevsimi, yıkamaz gülüşünü, ne fırtına, ne de yel.
Sözcüklerimin fırtınasından kaçacaksan, büyülü dudaklarının kokusunu bırak odamda. Kadın kollarının kelepçeleriyle çivile istersen beni aşkın odasına. Sözcüklerim susmadan, bu şehre yağmurlar yağmadan, aşkın devriyeleri isimsiz şiirlerimizi yırtmadan, sakla beni saraylarında, bu koca çınar toprağa karışmadan. Sararınca eylül, kamaşır göz. Ateşin içindeki devadır, biz aradığımız mevsimin terkisinde hüzün taşırken. Aşk kayıtsız bir içlenmedir gülüm, yüreğimizin sarı odalarında dünün güzelliklerine sarılıp yatarken. En büyük düşümüzün şifası sevdadır ve o sonunda aşkın kollarında ağlar.
Nurlu bakışlarının yangınlarıyla kavrulan bu bedeni attım rüzgârına. Avuçlarının uzak duruşlarıyla savruluyor şimdilerde gönlüm. Kilometreleri kırıyorum ruhumun balyozlarıyla. Bedenim uykulara sarılacak kuytular ararken, alımlı düşünüşlerine dalıyor aklım. Şimdi kim bilir nerdesin? Tükenmiş bir zaman makinesi çarpıyor göğsüme. Al yıpranmışlığımı, şimdi tek derman nefesin. Sevdanın geceliklerini giy de öyle gel odama, o an isterse bir kirpiğim diğerine değmesin.
Damarlarımızdaki kırmızı yaşam suyuyla yıkadığımızdır bu beden ve kan geçer sen gülünce içinden. Çapraz ateşlere salsan da yüreğimi sen çıkarsın bütün dileklerimden. Yol olur sana akar, koyu bir gölgelikte endamına bakar ölürüm. Seni sevmenin sığ saçaklarında seni bekleyen kaçak olurum.
Sesinin billur yanaklarından sevda suyunu içirdin, kısık bir aydınlıktı gözlerin. Sonsuz ışıklara sürdüm sevda atımı, yüreğimden taşarken binlerce hece. Zaman andı, seni çalıyordu, kanadı içimdeki bir yığın bilmece. Düş değildi duyumsadığım gülüm, sevdanın yorganını örttün bu gece de yorgun, kırılgan aşk adamının üzerine. Teninin kokusuyla girdim aşkın odalarına. Saçlarını ört üşüyen aşk adamına. Dudaklarının iksirleriyle kutsa beni, al büyülü kollarına. Kapattım gözlerimi, dal odamdan içeri, düşür giysilerini ayaklarına.
Sana yamalı yıldızlar diktim, yüreğimin berelerini kapatsın diye. Sana gülüşler biçtim, sevdalı koynumda yer açılsın diye. Sana umut sardım rengârenk, içindeki sevgi yeminleri soğusun diye. Dağ oldum tırman zirveme diye, taş oldum, bulanık denizlerimi doldur diye. Aşk oldum sonra, sevda köprülerimi bir başına yık diye. Suskum oldun, yaşam suyum gibi bir anda doldun. Kimsin demem, dilersen adını da söylemem. Haklısın sevdam, gizli yüreğinin kapısında ne yazıyor bilemem.
Yapraklar dökerken tozunu, düşe karışır gazeli. Yangın duvarı aşar, yamacına süremez alevi. Gönül sevdaya küsmüş gülüm, yüreğe çekemez tülünü. Yamaçta isimsiz menekşeler rüzgâra dökerler her mevsim içini, sevdaya bir türlü sunamaz gönlünü. Dal gövdeden düşer, rüzgâr en çok kendine küser sevdam. Çünkü; menekşeler her mevsim bir kez açar ve sadece bir kez ağlar.
Gecenin yarısına kurulu düşler zembereğiyle dolaşınca bedenimi, eksik kalmış bir patlamaya atarsın öfkenin peçetelerini. Kollar yana düşer, sen gerçeğine küsersin. Yarını sürersin yeniden düşler çarşafına, sevdamın deli fişek naralarını benimle rüyalarda atarsın. Avuçlarıma umutlar gizleyerek sana şiir tütsüleri yakarım sonra gülüm, saatleri kırar, dudaklarını tutkumla aralar, kadın dokunuşlarınla düşün kutsal kollarında sana inleyişler sunağı olurum.
Koşumları aşka bağlı bir kısrak duruyor yüreğimin sundurmasında. Bir yol düşü öncesi kaşık sallıyorum gönül soframdaki şölenlere. Mutluluğun ufku ağarmış, yeşile çiy düşmüş hayallerim gibi. Dumanlar sıyrılıyor dağların karlı yamaçlarından, huysuzluğum ayyuka gebe, perdemin arkasında bir kadın, düşürmüş gözlerini açan bir güle. Bekle gül yüreklim bekle, geleceğim bu gece de ölümsüz düşlerine.
Bilmelisin ki, ne salmışsan nehirlerime, mutlak denizlerime ulaşır sevgili. İp olur çekerim en derinlerindeki incini. Bölüşürüm sevda adına sevincini. Toplarım ağlarımdan aşk gibi seni, sererim gönül güverteme yaşam aşkına en doyumsuz hazinelerini. Her yürek aslında kendi denizinde yorgun bir kürek, kol sallandıkça boşluğa, sertleşir bilek. Aşk dövme gibidir, suskuları da saklar deseninde, atarken çevresinde yaşamsal bir renk. Gül kokulu düşlerim var seninle gülüm, sevda bize inadına gerek.
Perdenin tülüne siner gülün gülüşü, sen saklı yollarken o ölümsüz öpüşü. Ellerine gözüm ilişir, göğsündeki nazar atışlarına alışırım. Susarım, kıpırtılı yüreğimin düş kahkahalarıyla, asaletinin alımlı bakışlarıyla şiirlerimi ülkene taşırım. Kırmızıysa zemheri, beyazdır umut. Döndükçe güneş, ıslanır bulut. Sokul şah damarıma, hüznü unut. Duvaklarını açtım ruhunun, işte yüreğimin görümlüğü, al ellerimi tut. Çalsın kavuşma mevsimlerinin ölümsüz senfonisi kadınım, gözlerindeki damlalarla, yüzündeki doğurgan topraklarla kurul tahtıma, bundan böyle bu yürek sana en ölümsüz yurt.
Yatışım sanadır sevgili. Benimle koy yastığa hadi şiir düşlerini. Uyku değil bu, sana olan dokunuşlarımın göz titremesi. Saçlarını sal yastığa bugün, dudaklarının nemiyle sabahı ederim, sal nefesini göğsüme, seninle rüyaların en yaşanmamışına giderim. Kadın kokunla uyanır, teninin günaydınlarıyla bu kocaman dünyayı üç adımda geçerim. Çünkü, gecikmiş bütün yankıların düştüğü yerde sevinçtir bölüşülen. Kekremsi gözyaşlarının kurumuş ovalarında seni bekler sevdalı bir adam. Bir düşünüş valsi sürer yaşananların kurumuş vanasına ve kana kana sevdayı yudumlar.
En güzel gecem senli düşlerimin halaylarıyla dikine geçer sesinin yıldız izlerini. Bir çoban kepeneğinde rüzgâr dolar göğsümden içeri. Seni düşündükçe kavalım olur, üflerim fakir kaleminden dökülen şaheserleri. Göğsüm ağrır, o sol tarafımda sevdanın gülüşü şavkır. Seni sevdikçe gözlerinden düşen kristaller yurdumu kuşatır. Sevdam, gül yüreklim özlemin içimin sığınaklarını en sevdiğim menekşelerle donatır.
Kırık bir dal bırak mavi sulara bu gece sevdam. Bir öpüşle kutsa kapıların ardında seni gözleyen aşkı. Sonra şarkılar bırak gönlünün şelalelerine, yine deniz olsun düşlerinde. Kır paslanmış madımak sorgularını ve hayat ismini düş bu gecenin şiirine. Terli avuçlarını dudaklarınla buluştur, mavi bir şarkı seç ikimize. Eylül’e ser sonra bedenini, haylaz çocuklar salyangoz toplasın yeşil bahçelerinde.
Kırmızı atarken bedeninin sağrısı dizginim olsun sevdam, yele verip göğsümü sürersem sevgimin kısrağını kurak yollara, sen ol mataramdaki suyum, tutkum olsun gözlerin ve yalnız ıslak dudaklarınla demleneyim. Her gece yeni çarşaflar ser aşk yatağına, yalnız senin kollarında ölümsüz şiirlere dalayım.
Ufku arızalı düşünüşlerin rakkase gülüşleri çıplak bir yalnızlıktır menekşe kokulum. Uzun bir öykünün terlemiş dudaklarına sürerim ben yüreğimi, kervanlar yürürken kulağımı dağlara vererek. Tabakamdaki sevdadır, her düşünüş öncesi sararım öfkemin tetiklerini. Sen sevdanın kalelerini korurken yapraklarım yeşerir, yüreğim masmavi denizlerde demlenir. Güneş her mevsim sıcaktır anlayacağın, yağmuru bile gün gelir öfkelendirir.
Şimdi, nefesini odaya bırak ve bir menekşe öpüşü ol dudaklarıma. Rüzgâr ol, ışığını söndür günün, usulca kavra tüm sancılarımı. Bütün gün hasret kaldığım sevdanın sütunlarını dolaşayım ıslak dudaklarımla. Gözlerin olsun yeter, bir de iniltili sesin ve sonra ‘al beni’ diyen sözlerin çınlasın kulaklarımda. Kanat istersen dudaklarımı sevdam, bu kan ırmağını geçerim tutkulu küreklerimle.
Selahattin Yetgin
--------------------------------------------------------------------------------
Bu şiirin hikayesi:
Yağmura özlemli düşünüşlerimizin ıslak avuçlarından sevdanın suyunu içtiğimiz an’dır şiirlere can oluş. Nefesimizin sevgilinin yüreğinden süzülerek hayatla buluşması, kendi mutluluğumuzun alyansı olarak ışıldar sevdaya. Dirençli bir aydınlık gibi gülümser aşk, mesafeleri hiçe sayarak...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.