Trol&Şovalye
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Efsanelerin gerçeklerle ne kadar ilgisi var bilinmez ama nesilden nesile söylenegelerek gerçeğin bir parçası oluverirler.Bu durum bulutların arasında yaşayan tüm tanrı ve tanrıçalar diğer tüm doğa üstü yaratıklar ve tabiki troller içinde geçerlidir.Birazdan anlatacağım hikayede kimilerine göre gerçeğin ta kendisi kimilerine göre ise şimdiye kadar dinlediğimiz güzel ve çirkin masalları serisine eklenecek yeni ve belkide günümüz için daha gerçekci bir yorumu diye düşünülebilir.
O dişi bir dağ trolüydü.Tükenmeye yüz tutmuş neslinin kalan son trollerindendi.Eskiden akrabalarının daha kuzeyde, insanların henüz girmediği ormanlarda yaşadığına dair haberler alırdı.Kaç yıldır bu haberlerinde kesildiğini düşünürsek belkide yaşayan tek trol bile olabilirdi.Bu aslında o kadar da kötü değildi.Atalarının geçmişi kan ve savaşlarla anılıyordu ve insanların neden trollerden ölesiye nefret ettiklerini de anlayabiliyordu.Gerçi insanlarında pek insanca davrandığı söylenemesede yinede o insanlardan nefret etmiyor ve onlar tarafından korkulan bir yaratık olarak görülmek istemediğinden güney ormanlarının kuyutunda, mağarasında insanlardan uzak yaşamına devam ediyordu.
Dişine tek insan eti değmemişti, doğasına aykırı bir troldü yaşamak için zorunlu olmasa hayvanları bile avlayıp yiyemeyecek tuhaf bir merhamet duygusuna sahipti.Daha anlamlandıramadığı bir çok hissin ise henüz farkında değildi.Gündüzleri genellikle mağarasından çıkmaz geceleri ise avlanmak için ormana giderdi.
Günlerden bir gün yine kendi yaptığı,ucu sivri, avının canını yakmadan tek atışta öldürecek kadar kuvvetli mızrağını eline alıp, heybesinide omuzlanıp koşarcasına yürüyerek ormana avlanmaya gitmişti.İnsan hızı ile pekala koşmak denebilirdi bir trolün ağır aksak adımlarına ki O pek yavaş yürümeyide sevmezdi.Kış arefesi ormanda yiyecek hayvan bulmak zorlaşırdı.O günde sanki tüm hayvanlar ormanı terk etmişti.Minik sincaplar, sürüngenler ve kuşlardan başka midesini dolduracak esas bir yemeğede rastlayamamanın hüznüyle heybesine attığı birkaç küçük hayvanla birlikte evine dönmek için her zamanki ayışığı patikasından evine doğru yürümeye başladı.
Gecenin bu saati onun için günün en güzel saatleriydi.Gökyüzündeki binlerce yıldız ve ay ışığının arkadaşlığını seviyordu.Kendini fazla kaptırmış olmalı ki yolun kenarında baygın yatan ve kokusunu çok net aldığı bir insanı yeni fark etti.O kadar da açtı ki midesi onu direk yemek olarak algıladı ama o bir insandı ve trolümüz asla insan yememişti, yemeyecekti.Hiç düşünmeden yerde yatan yabancıyı sırtlandı ve yoluna devam etti.
Evine geldi önce avladıklarını indirdi sonra yabancıyı incitmeden yere bıraktı.Kim olduğuna bakmak için yüzünü çevirdi.Yabancının yüzünü gördüğü an tanımlayamadığı bir hisle doldu kalbi.Efsaneler doğru olabilirmiydi acaba ? Annesi atalarından tek insan olan trolün hikayesini anlatıp dururdu.Hemen her gece, her uyku öncesi.Hiç bıkmamıştı bu hikayeyi dinlemekten.Eğer ki bir trolü bir insanoğlu severse o trolün kalbi yeniden atmaya başlar ve suretide bir insana dönüşürdü.O hiç trol gibi hissetmemişti zaten.Neden olmasın diye düşündü…
Trolün hissiz kalbinde kelebekler uçuşturan bu yabancı, bir şovalyeydi.Yüzünde ona tanıdık gelen sanki yıllardır beklediği, hayatını daha anlamlı kılacak insan olduğuna dair izler taşıyordu.Trolümüzünde hani farkında olmadığı hisler vardı ve bir gün onlarla yüzleşecekti demiştik ya O anın tamda O gece hissettiği duyguların etkisiyle yaşandığını söylememe sanırım gerek yok.
Trol daha fazla düşünmek istemedi.Kalbinden geçenleri olduğu gibi şovalyeye söyledi.
Evlen benimle ki sana sahip olduğum uçsuz bucaksız serveti ayaklarına sereyim, evlen benimle ki sana hayal bile edemeyeceğin bir yaşam sunayım evlen benimle ki sana sadece senin aşkınla dolu kalbimi vereyim, evlen benimle ki şu sonsuz ama ızdırap dolu trol hayatımdan sonu olan ama insan olarak yaşayacağım hayatıma kavuşayım dedi.
Şovalye inançlı bir hristiyandı ve trollerin inancı olmadığını bilirdi.Evlenirdim seninle eğer ki hristiyan bir trol olsaydın dedi ve reddetti o devasa zenginliği, trolün insandan daha hassas, sevgi dolu kalbini.
Trol evine kapandı günlerce ağladı.O kadar çok ağladı ki evinin hemen dibinde bir gözyaşı nehri oluştu.O nehrin çevresindeki topraklarda rengarenk çiçekler açtı, meyvelerin en lezzetlisi ordaki ağaçlarda yetişmeye başladı.Efsaneye göre o nehrin suyunda yıkananların kalbinin yumuşadığı, sevgisizlerin taşlaşan kalpleri yumuşatan bir sihre sahip olduğu söylenir.
Şovalye ise kırdığı bir kalpten dökülen güzelliklerin farkına çok sonraları varsada iş işten geçmişti artık.Trolün gözyaşları bir nehirde can bulmuş, toprağa karışan bedeni toprağa can vermişti.
Trol insan olamadı ama tarih boyunca o topraklarda yaşayanlarca sevgiyle anıldı.
Gökten üç elma düşmüş müdür bu efsane üstüne bilinmez ama üç ana fikir düşmesi gerekirse, zamanın hiçbir diliminde esas olan dış görünümden ziyade öz “kalbi güzel olsun gerisi önemli değil” olmamıştır.Dinsel çatışmalar her zaman yaşanmıştır ve hala yaşanmaktadır.İnsan hakları(kötülük karşısında yenik düşen iyi insanları simgeleyen trolümüzü bu noktada anmak gerek) menfaatlerin zedelendiği noktada her zaman ayaklar altına alınmış sadece yazılagelmiş ama uygulanagelmemiş bir ütopyadan öteye geçmemiştir.
YORUMLAR
İskandinav mitlerinden yola çıkıp, Hristiyan öğelerini benimseyen ve bunları ekseriyeti Müslüman bir gruba anlatan bir masal olmuş. Bir anlamda gökten düşen elmalardan ikincisine sahip çıkıyor: Korkmayın öteki dediğinizden; aslında kimse kimseye gerçekten yabancı değil diyor.
kalbi güzel olsun gerisi önemli değil
Bu beni hep tereddüte düşüren bir yargıdır. Öykü de bile trol, karakterini zerre kadar bilmediği bir şövalyeye, sırf dış görünüşü uğruna aşık oluyor. Bu noktadan sonra nasıl birbirimizi suçlayabiliriz? Sadece ruha aşık olunsa, karşımızdakinin cinsiyetinin de önemi kalmaz: Bize güzel mektuplar yazan herhangi birine kapılır, gideriz.
İnsanı düşüncelere sevkeden masal için teşekkürler. Saygılarımla.
athena
Elmalardan ikincisi için eskiden açık açık savaşlar yapılırken(eskiden demekte fazla iyimserlik oldu yakın tarihimizdede sırf dinsel farklılıklar nedeniyle soykırıma uğrayan milletleri unutmayalım) şimdi adı din olmuyorda başka bir şey oluyor ama altından yine tarihi eskiye dayanan dinsel hesaplaşmalar çıkıyor falan filan.Bu hikaye her zaman tutuyor galiba ne yazık ki.
Ve yorumun esas düşündüren kısmına gelirsek "kalbi güzel olanı sevmek" ne kadar doğru ne kadar mutlu edici karşı taraf için, sadece kalbi güzel olmak yeter mi ? bu kadarda basit değil elbette ama hikayelerdeki çirkinlerin hep sevilesi, o çirkinliklerine ağır basan iyi tarafları özellikle vurgulanmakta ama gerçek dünyada bir insanı sevmek için tek başına yetmeyecek bir özellik olsa gerek.Trolde klişeyi bozmuyor nasıl ki king kong bir insana aşık oluyorsa ilk görüşte, şovalyeyide görünce bizim trol aşık oluyor, bizde şaşırmıyoruz, taşlar yerli yerinde gerçekte ise sırf güzel veya yakışıklı diye hiç tanımadığımız birine aşık olmayız,olmamalıyız !Ruh güzelliği ile ilgili tespitinizdede haklısınız cevapları ararken ters köşede kendimizi bulabiliriz.Teşekkür ediyorum değerli yorumunuz için.Saygılarımla.
FİNAL PARAGRAFI ÇOK ANLAMLI VE DOĞRUSUNU ANLATMIŞ GÜZELDİ KALEMİNE SAĞLIK TEBRİKLERİMLE
athena
Saygılarımla...
yazıya iki defa yorum yazmaya çalıştım ama ikisinde de telefonun internetinin azizliğine uğradım, inat ettim bilgisayarı açıp yazıyorum :) tabi onca uzun yorumumun silinmesinden sonra ilk hevesim kalmasa da :)
bu sitede okuduğum en özgün yazılardandı şüphesiz. önce küçükken uğuruna inandığım trollü tokam geldi aklıma başlığı görünce, okudukça da yine çocukken dinlediğim masallar. ve sanki bir anlığına da olsa çocukluğuma gittim tekrar. ne çok şey anlatırdı değil mi bize, usul usul. tıpkı bu yazıda olduğu gibi. ama küçük bir eleştiri getirmek isterim izninizle. son kısım olmasa mıydı acaba dedim içimden. yani anafikri yazar bu kadar açık etmeseydi de okur ne anladıysa onu anlasaydı. tabi bu benim fikrim. yazarı öyle takdir etmemiş...
bu gerçek bir efsaneden mi alıntı bilmiyorum ama bir anlığına da olsa fiziksel ve ruhsal olarak çok iyi geldi bana, çünkü anlık olsa da hayattan kopardı. bunun için ayrıca bir teşekkür, kendi adıma.. kutlarım..
athena
Trollü toka :) Nasıl bir tokaydı merak ettim ve benim tokalarım klişe masal kahamanlarıyla süslüydü genelde.Benim çocukluğumda trollerde yoktuki biz devleri iyi bilirdik yada yedi kollu ejderhaları.Her gece annemin anlattığı masalları tekrar tekrar dinlemekten bıkmadığım çocukluğumu anımsıyorumda şimdi başımızı yastığa koyduğumuzda bırak masalı, hayaller kurarak uyumayı, uyuyabiliyorsak ne mutlu bize diyebiliyoruz.
Bu efsanenin orjinali beni tatmin etmedi polyanna ile el birliğiyle birazda güzel ve çirkin esintisiyle yeniden yazıldı.Gerçekten biraz kopartıp çocukluğunuzun o mutlu anlarına götürebildiysem ne mutlu bana sevgili Küss.
Teşekkür ederim ziyaret ve tüm aksiliklere rağmen bıraktığın güzel yorum için...
Not : Eleştirin içinde şöyle cevap vereyim son kısmı ekleyip eklememekte kararsızdım ama sanki finalde bir şey eksik gibi geldi, ya da çabuk bitti ama uzaması içinde trol öldükten sonra bir neden göremedim derken ani bir kararla dediğin gibi herkesin rengine göre payına düşen elmaları açık ettim, ben sürpriz parti hazırlamakta hiç iyi olmadımki belki bir gün, kimbilir :)
Yazıyı okurken, bir taraftan trolün tam anlamına baktım athena...
Anlattığın gözyaşı nehri madem bu kadar büyüktü, yazıda bahsi geçen trol de büyük olmalı diye düşündüm.
Yanılmamışım. Karşıma devasa bir yaratık çıktı. Sonra daha dikkatle okumaya başladım trolün yaşadıklarını...
Beni daha çok etkiledi. Gözyaşından nehri daha iyi gördüm. Çiçekler açtı kenarlarında. Trol sessiz sedasız çıkıp gitti sayfadan, biz bize kaldık... Düşüncelerimizle.
Kaleminiz daim olsun.
Tebrik ederim.
athena
Biraz ve güzel ve çirkin etkisi biraz herr mannelig adlı isveç baladında anlatılan hikayenin birleşiminden ortaya çıkan bir masal.
Uyumadan önce masal dinlemekten hangi çocuk hoşlanmaz ki :) Biz artık uzak olsakta o günlere yinede o büyülü dünyayı ziyaret hakkımız olmalı diye düşündüm ve sizde nehirde gün batımını izleyip, çiçeklerin huzur veren kokusunu almışsanız ne mutlu bana.
Masal dünyasındaki yol arkadaşlığınız ve değerli yorumunuz için çok teşekkürler.
Bir solukta okduğum oldukça güzel bir yazıydı ama yazının kendisinden daha çok masalın üç elması anlamlıydı. Gökten düşen üç elmanın bildiğimiz elma olduğunu sanırdım hep. Altmış yaşından sonra onu da öğrenmiş olduk. Kutlarım.
Selam ve sevgilerimle.
athena
sami biberoğulları
Evet..Daha sık yazmalısın.
Tebrikler.
Tek bir sebebe bir çok neden aramak ,aslından Uzaklaşmak içindir.Kendi korkularını dahi görmekten kaçan, hislerini çuvala atan ,zavallı insan.Ölenler ölsün diye, vicdanını aklına kapayan zavallı insan ! Bir gün her duyguda çöküş yaşarsan, aklına direnen insan gelsin.Belki anlar duygusuz, sessiz kalan insan !
Efsanelerde bile insan kaybediyor kendini.Bir anlayabilse kendi kendini,kötü olana karşı bilse iyiliğin ölümsüz insan ederini.
Güzel Bir Yazı,Anlamlı Bir Hikaye.
Saygılar,Sevgiler Athena
athena
"İyiliğin ölümsüz insan ederini fark etmek" bu güzel bir dilek dost kalem çok teşekkürler anlamlı yorumun için,
farklıydı
ve de güzel
kaleminiz her zaman farkındalığını hissettiriyor
tebriklerimle
athena
Saygı ve teşekkürlerimle...
ersinbaşeğmez
ve
de
yazarını kutlarım
tekrar tebriklerimle