- 1049 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZINDIK NASIL OLUNUR?
Tarih boyunca tasavvuf ve yanlış anlaşılmalar
Tevhid “BİR”lemek demektir. Tasavvufta, çok önemli bir kavramdır. Fiili yapan fail çok önemlidir. Bu yazıyı çok iyi okuyunuz. Kuran’ı iyi bildiğini söyleyip, zındık nasıl olunur? Çok uzun ve önemli bir meseleyi ele alacağız; tasavvufta GARK ve FARK olayı. Siz hiç Kuran’ı iyi bilip, zındık olanı gördünüz mü? Evet, çok!! Ortalık bunlarla kaynıyor, nasıl mı? Okuyunuz…
Tasavvufa giren kişiler, mürşidin terbiyesinde FenaFillah olurlar yani kendine ait sandığı Fiil, Sıfat ve Zat’ını bunların gerçek sahibi olan HAKK’a teslim ederler, varlıktan soyunup yokluğu tadarlar.
Allah her şeyin yaratıcısıdır. (Zumer 39-62)
Kuran’da iki emir karşımıza çıkar, yap-yapma, helal-haram. Burada ben yaparım ben ederim demek haramdır. Allah diledi demek doğrusudur. Her şey Allah’ın dilemesiyle ortaya çıkar demek daha doğrudur. Doğu’da batı’da Allah’ın dır. Artık nereye dönerseniz Allah’ın zatı oradadır. (Bakara 2-115)
Tasavvufta buraları iyi anlayamayanlar, doğru rehberi bulamayanlar, tam bir zındık olurlar. Şimdiye kadar yüzlercesini gördüm. Onlara göre, her şey O dur. O’ndan başka bir şey yoktur. Her şey yerindedir. Bunlar içki içerler, zina yaparlar. Namaz kimden kime derler. Ayetleri çok iyi bildiklerini sanırlar. Ayetleri okurlar lakin namaz yok, içki sigara bol, zinada sakınca yok!... Peki nasıl böyle olurlar?
Gark alemine saplanıp, kendilerini Allah, Rab ilan ederler. Fiil Fiilullah – Sıfat Sıfatullah – Vücud Vücudullah. Nerde kaldı ayrılık? Kendileri Hakk derler, Hallac-ı Mansur’u kopya ederler (Akılları sıra) Allah dileyemeyince sen dileyemezsin derler. Her şeyi Allah yaptırıyor derler. Onlara göre, içki içen O, sigara içen de O. Hani şu Yüzüncü yıl filmindeki İsmail Maşuki’nin dediği gibi yaparlar. Zina toprağın toprağa değmesidir, Allah’ın ibadetlere ihtiyacı yoktur. İbadetler avama göredir derler. İsmail Maşuki doğru söyler lakin şimdikiler taklit, yalan söylerler. Namaz dedin mi, hemen ayeti getirirler, “Onlar devamlı namazdadır derler”. (Me’aric 23) Bunu diyenler hep namazdaymış, peki nasıl?
Şeyh Bedreddin’in Varidat’ına bakıyoruz, çok derin meseleler ve zındıklara bol malzemeler var.
“Sana iyiliklerden isabet eden her şey Allah’tan ve sana isabet eden her kötülük nefsindendir”. (Nisa 79) Yani; iyi işleri, hayırlı işleri, ibadetleri Allah’tan bileceğiz. Buna tasavvufta Kurb-i Feraiz denir. Fena, çirkin işleri de, Allah’ı batın ve kendimizi zahir görürsek buna da Kurb-i Nevafil denir. Kısaca, iyilikleri Allah’a kötülükleri nefsimize nispet edeceğiz.
Burada cahiller her şey Allah’tan dır deyip haramları da Allah’ın üstüne atarlar. Gark aleminin zevki ile O dur derler. “Her şeyi yaratan Allah’tır. Sizi ve fiillerinizi de yaratan Allah’tır”. (Saffat 96) Ayetler doğru, yorumlar yanlıştır.
Tevhidin bu makamı gerçekte makam değil belki bir istiğrak halidir. Bu makam sahibi şühud ve zevk sebebiyle Hakk kemaliyle zahir ve eşya zatı Hakk’ı batın olur. Bu aynı bir gölgenin vücudu olmayıp ancak göze bir karaltı gibi görünmesidir. Bunun gibi halkın yani yaradılanların da gerçek vücudları olmayıp yalnız ilimde bir şeydir. Bu makama Kurb-i Feraiz durumu denir. Buraya saplanıp kalmamak lazımdır.
Gark aleminde kişi, nefsini bilen Rabb’ini bilir sırrına erer. Haset, riya, gurur, benlik, kin, dava, küçük görmek, üstünlük... v.s Bunları nasıl atacağını bilir, yukarıda bunları anlattık.
Gark alemi FenaFillah yapar, insanı temizler. Tüm işlerin, Allah’ın dilemesiyle olduğu bilinir. Sonuç olarak tüm insanların, ister inansın ister inanmasın “Tarağın dişleri gibi eşit olduğunu bilir ve yaşar”. Yaptığı ibadetlerin de Allah’ın dilemesiyle olduğunu bilir. Kendine nispet etmez, Allah diledi bu hayırları yaptım, der. Tam bir Kamil efendi olur. Kötülükleri nefsinden görerek olgunlaşır. Fena huylarını atar. Tam bir Kamil dir. Olmuştur, her şey yerindedir. Hiç kimseyi eksik görmez. Zamanı gelmiştir, kuş kafesten çıkacaktır.
Ben o kulumun gören gözü, yürüyen ayağı, tutan eli olurum. Hadis-i şerifinde Fark a çıkar yani Bir’likten ikiliğe çıkar. Elbette daha önce öğrendiği bilgiler doğrudur. Fakat oldu ama nerede kullanacak? Farka çıkacak ve insanları uyaracak. Hakk’a çağıracak bu makama şeriat denir. Birlik olursa huzur olur. Kemalat olur. Kamillik olur. Bunlar içerde kalacak, dışarıda ise halkın anladığı dili kullanacak.
Gark alemi varsa, Kemalat vardır.
Fark alemi varsa, kulluk vardır.
İçin Gark, dışın Fark olursa O’na İnsan-ı Kamil denir.
Gark alemine saplananlar, içki içer, namaz kılmazlar. Her şey Allah’tan derler çünkü işlerine öyle gelir ama sorsan şu soruların cevabını da veremezler;
İçen de, içiren de O dur derler… peki, suratına tükürüyorsam, tükürende – tükürülende O dur derler mi? Hayır!
Peki pazara gittin, satıcı çürük domatesleri koyuyor. Satıcıda Hakk deyip çürük domatesleri alırlar mı? Hayır!
Her şey Allah’ın dilemesiyle olur derler… birisi karısını istese, isteyen de Hakk deyip verirler mi? Hayır!
Birgün yanıma sarhoş bir KELAMİ geldi. Sarhoştu, neden içtin diye sordum. Çok güzel ayetlerle, her şey O’nun dilemesiyle oluyor dedi ve suçu Allah’a attı. Çay parasını verirken cüzdanını aldım, vermedim. Bu da Allah’tan dedim, kabul etmedi! Hani içende içiren de O idi dedim, kızdı!
Sorun şu, “İki denizi salı verdik, ikisi birbirine karışmazlar, aralarında bir perde vardır”. (Rahman 19-20) İki deniz; şeriat ve hakikattir. Şeriat Fark – ikilik alemi, Gark Bir’lik alemidir.
Kişi Gark alemini içinde yaşarsa huzur bulur Kamil olur.
Fark’tan kulluk yaparsa Gark alemi devam eder. İkisi bir insanda varsa, ona Kamil derler. Allah’ın 99 ismi vardır. Mudill Celali temsil eder. Hadi ise güzelliği temsil eder. İkiside Allah’tan dır. Sen Hadi isminin temsilcisi ol lakin unutma Mudill de lazım. Her mahalleye bir kasap (Mudill) lazım. Sen o kasap olma ama unutma da Allah’a Mudill de lazım, Hadi de lazım.
Hayırları Allah’tan bil, İnsan-ı Kamil ol. Fark a çık, insanları uyar, arif ol. Unutma, Gark alemin yoksa benlikli, gururlu olursun. Gark a saplanırsan kulluğu inkar edersin. Kötü işleri Allah’a nispet edersen zındık olursun.
Ayetleri doğru söylerler ama Kuran’ın anlattığı güzel ahlak üstlerinde yoktur. Yalan dolan çoktur. Şeriat, tarikat, hakikat varsa Kemalat vardır.
Peygamberimizin (s.a.v) Hira Dağı, Mekke’den Medine’ye göçü Gark alemidir. Her şeyi yerinde gördü. Belli bir müddet bekledi, 40 kişi olunca ilan etti.
Fark alemine çıktı, eline kılıcı aldı, davet etti. Devlet kurdu. Fikir savaşı verdi. Peki bunları niçin yaptı? Bizlere yolu izah etti, örnek oldu. Haramları yerinde mi gördü? Mücadele etmedi mi? Haşa! Her şeyin yerinde olduğunu bilmiyor muydu? İçten Gark alemini yaşadı yani hakikati. Dışı ise Fark alemi idi. Elinden geleni yaptı, Allah’ın izniyle oldu dedi.
Gelelim namaza… Onlar devamlı namazdadır ayetine…
Evet, devamlı namazda olanlar vardır. Nasıl mı? Erenler devamlı abdestli gezerler. Devamlı, otururken, yatarken Allah’ı anarlar ayetini yaşarlar! Devamlı içten Gark alemindedirler. Nereye dönersen Allah’ın zatıyla karşılaşırsın ayetiyle yaşarlar. Tezek bile görseler aslına bakarlar. Haramlardan sakınırlar, güzel ahlak sahibidirler. Yalan, dolan, içki ve zinayla işleri olmaz…
Bursa’nın dağlarından birinde, bir türbe var.
Orada Bayrakçı Baba isimli yaşlı ve sakallı bir Allah dostu var ve bu zat-ı muhteremin bir bakkal dükkanı var. Türbeyi ziyarete giderken selam verdik oturduk. Camii cemaati bana kızıyor dedi. Neden dedik, namaza gitmiyorum diye cevap verdi. Neden gitmiyorsun diye sorduk, vallahi şimdi Kabe de ezan okundu, orada saf tuttum, şimdi oradan geldim dedi. İşte devamlı namaz budur. Adam dürüst misafir sever. Yemek yedik akşam namazını evinde kıldık. Şimdi ki sahtekarlar bunlardan kopya çekiyorlar.
Bilinen bir başka menkıbe de şöyledir; Bir gün iki gözünden sel gibi yaşlar akıtan bir kadıncağız, kocasından şikâyetle mahkemeye mürâcaat etmişti. Kendisini dinleyen Kadı Mahmûd’a şunları söyledi: "Kadı Efendi! Kocam her sene hacca gitmeye niyet eder, fakat bir türlü fakirlikten dolayı gidemez. Bu sene de hacca gideceğim diye tutturdu. Hattâ: "-Eğer bu sene hacca gidemezsem seni boşayacağım!" dedi. Daha sonra kurban bayramına yakın ortalıktan kayboluverdi. Beş altı gün sonra da ortaya çıkıp hacca gidip geldiğini söyledi. Hiç böyle birşey olur mu? Kadı Efendi! Artık bu yalancı adamdan boşanmak istiyorum!.." Kadı Mahmûd Efendi, yapılan şikâyetin tahkîki için kadının kocasını çağırttı ve ona hanımının söylediklerinin doğru olup olmadığını sordu. Adam cevaben: "Kadı Efendi! Hanımımın söyledikleri de doğrudur, benim söylediklerim de. Bilesiniz ki ben gerçekten hacca gidip gelmiş bulunmaktayım. Hattâ o mübârek beldelerde bazı Bursalı hacılarla da görüştüm ve kendilerine getirmeleri için birtakım hediyeler emânet ettim.." dedi. Kadı Mahmûd Efendi, şaşırdı: "Bu nasıl olur efendi?!." diye sordu. Adamcağız da anlatmaya başladı: "Efendim, her sene olduğu gibi bu sene de hacca gidemeyince, büyük bir üzüntüyle Eskici Mehmed Dede’ye gittim. O da, benim elimi tutarak gözümü yummamı istedi. Gözümü açtığımda ise Kâbe’deydim!.." dedi. Böyle bir mânevî hâdiseye ilk defa şâhid olan Kadı Efendi, bunun mümkün olamayacağını söyleyerek adamın ifâdelerini kabul etmedi. Bunun üzerine hâlâ mukaddes topraklarda ki rûhâniyet ve mâneviyat iklîminin taze hissiyâtı içinde olan adamcağız, saf, fakat mânidar bir cevapla haykırdı: "Kadı efendi! Allâh Teâlâ’nın düşmanı olan şeytan bir anda bütün dünyâyı dolaşıyor da, Allâh dostu olan has bir kul niçin bir anda Kâbe’ye gidemesin?" dedi. Kadı Mahmûd Efendi de, bu cevabı gâyet mânidar bularak kararı Bursalı hacıların dönüşüne tehir etti. Bursalı hacılar döndüğünde de yaptığı tahkîkat neticesinde mes’eleyi olduğu gibi öğrendi ve büyük bir hayret ve şaşkınlık içerisinde dâvâyı iptal etmek zorunda kaldı. Fakat, yüreğine muammalı bir kor düşmüş, zihni karmakarışık olmuştu. Rûh ve irâde çağlayanı, sarhoş bir halde akmaya başladı. Ne yapacağını düşünürken gönlüne damlayan bir ilhâmla derhal Eskici Mehmed Dede’ye koştu. Hakîkat ve esrâr deryâsına dalabilmek için ona intisâb etmek istedi.
Yukarıda anlatılan Aziz Mahmud Hüdayi Hz.nin hikayesi gibi birçok gerçek Allah dostları günümüzde de yaşamaktadır.
Allah onlarla karşılaşmayı nasip etsin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.