- 635 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Telâfisi Olmayan Günahın Getirdiği Başarı
(Hikâye)
Tanışalı çok fazla olmadığı gibi, hakkında da yeterli bilgiye sahip değildim. Yakışıklı, düzgün giyimli, zengin birine benziyordu. Israrlı takipleri ve güzel sözleri, aklımı başımdan almış, tatlı bir gençlik aşkı yaşıyordum. Onunla buluşup konuştukça, beni kıskansınlar istiyor, mutluluk gösterisi yapıyordum. Beraberliğimiz bir süre devam etti. Genellikle kafelerde buluşuyor, bazen karanlık yerlerde kısa süreli öpüşüyor, ileri gitmek istemiyordum. İlk zamanlar o da aynı davranış içindeyken, son zamanlarda okşama ve el hareketleri değişmiş, bu da beni rahatsız etmişti. İşin kötüsü derslerimde bozulmuş, ailem duyar diye ödüm kopuyordu.
Bir gün, bir arkadaşının evine gitmiş topluca eğlenirken, bir anda evde bizden başka kimsenin olmadığını anladığım an, içimde bir korku başlamıştı. Bulut’a çaktırmadan çıkıp gitmek istediysem de niyetimi anladı. Beni kuşkulandırmak istemiyor görüntüsü vererek boş bir anımı yakaladı ve üzerime abanarak, çırpınmalarıma ve kurtulmama fırsat vermeden, çirkin emeline ulaşmıştı. Korkudan titriyor, kızgın ifadelerle ona bakıyor, şimdi ne olacak diye bağırıyordum.
----Tamam, aşkım sen merak etme, okulun biter bitmez, söz, seni ailenden isteteceğim. Sen benim tek aşkımsın,
Gibi sakinleştirici laflardan sonra evden çıkıp evime gelmiştim. Kimseye bir şey söylemeden odama gidip yatmış, uzun süre kendime gelememiştim. Beni aramasını bekliyor, ondan kopmak istemiyordum. Nasılsa okul bitince, yani iki yıl sonra evlenecektik. Birkaç kere aradım, cevap vermedi. Neler olduğunu anlamaya çalışıyor, içim içimi yiyordu. Aradan iki ay geçmişti ki, bir gün kafede bir kızla otururken gördüm. Yanına yaklaştım, kızdan izin isteyip Bulut’u dışarı çıkardım.
----Ne oluyor Bulut?
----Hiç takılıyorum.
----Aradan daha iki ay geçti, beni aramıyor, telefonlarıma, mesajlarıma cevap vermiyorsun, amacın ne senin?
Kolumdan tutup silkelemeye başladı ve sert sözlerle;
----Bak kızım, sen benim için sadece bir hevestin ve hevesimi aldım, benim, senin gibi sümüklülerle oyalanacak zamanım yok. Git başımdan, bela olma bana.
Ne diyeceğimi bilemeden donup kalmış, sadece aptal aptal bakınıyordum. Hiçbir şey olmamış gibi, beni bırakıp içeri girdi. Olduğum yerde sendeledim, ama kendime gelip, ağır ağır yürümeye başladım. Çok güzel, alımlı bir kız değildim, ama çirkinde değildim. Babam bir memurdu ve kıt kanaat geçinip gidiyor, başarılı iki çocuğunu okutmak için çırpınıp duruyordu. Ama ben gençliğimin hatasını yapmış, bu zengin züppesinin bir anlık hevesine kurban olmuştum. Hem kendime kızıyor, ağlıyor, şimdi ne olacak diye düşünüyordum. Okulda oldukça başarılı bir öğrenciydim. Her ne kadar derslerim aksamış olsa da kısa sürede telafi edebilirdim.
Eve gidince bütün gece oturup düşündüm. Bana çok değer veren babama ihanet etmiş, genç bir yaşta çok yanlış bir ilişki yaşamıştım. Saatler boyu intihar etmek veya evden gitmek gibi düşüncelerle boğuşup durdum. Mantıklı ve akıllı bir kızdım. İntihar etmenin anlamsızlığını, evden gitmenin ise ileride onarılmayacak daha kötü yaşantılara neden olabileceğini biliyordum. Kendimi affedemiyor yerimde duramıyor, uzun ağlamaların ardından artık ağlayamıyordum bile. Başımdan geçen bu olayı saklamaya karar verdim. Bunun intikamını bir gün alacağıma yemin ederek sabahı ettim. Artık kendimi derslerime vermiş, çevremde olan bitenle ilgilenmiyor, hele erkeklere hiç yaklaşmıyordum. İki yıl çabuk geçmiş, okul, dershane derken yaşadığım çirkin olayın şokunu atlatmayı başarmıştım. Aslında, asıl suçlu bendim, bu nedenle çok defa kendime kızıyor, düştüğüm tuzağı fark edemediğime üzülüyor, ama adam kafasına koymuş demek ki, eninde sonunda emeline ulaşacaktı alçak adam diye avunuyordum. Aptallık bendeydi, neyine aşık olmuşsam, züppenin?
Üniversite sınavlarına girmiş merakla sonuçlarını bekliyorduk. Bilgisayarın başında olan babam, yerinde duramıyor, heyecandan terliyordu. Sonuçları görünce sevinçten yanaklarımdan öpmüş, ilk tebrik eden o olmuştu. Gözlerim yaşarmıştı, ama sevinçten mi, yoksa sakladığım o çirkinlikten miydi tam bilemiyordum. Babama her baktığımda o olay aklıma geliyordu. Canım babam, bilse benim nasıl bir hata yaptığımı, acaba böyle sevinir miydi?
Ankara hukuk fakültesini kazanmıştım. Kayıt zamanı babamla beraber gidip kayıtlarımızı yaptırdık, yurt için müracaat ettik. Biliyordum ki babam bizi okuturken zorlanacaktı. Bu nedenle bende, okul yıllarımda masraflarımı en az olacak şekilde planlıyor, gereksiz harcamalardan kaçıyor, her bulduğum fırsatta derslerimle ilgileniyordum.
Kız arkadaşlarımın çoğunun erkek arkadaşı vardı. Bana da yaklaşmak, arkadaş olmak isteyen olduysa da, çok kere terslemiş, hatta azarlamıştım. Kız arkadaşlarım bu yüzden bana mesafeli duruyorlar, ders dışında fazla konuşmuyorlardı. Bir an önce okulumu bitirmek ve meslek hayatına atılmak istiyordum. Babamın dayanacak fazla gücü yoktu ve ona yardımcı olmak zorundaydım. Şayet lise yıllarında yaşadığım olay olmasaydı belki de böyle davranışlarda bulunmaz, bende gezer dolaşır, çok daha fazla harcama yapabilirdim.
Okulumu tamamlamış, baba evine dönmüştüm. Kardeşim dişçilik fakültesinde ikinci sınıfa geçmiş, o da oldukça başarılıydı. Benim okulumu tamamlamam babamı çok memnun etmişti. Kolay değildi iki çocuğu üniversitede okutmak. O da biraz rahatlayacaktı. Okuldaki başarımın meyvesini görmek istiyor ve Hâkimlik sınavlarına hazırlanıyordum. Nihayetinde sınav günü gelip çatmış, yüksek puanla kazandığım yazılı sınavın ardından, sözlü sınava girecektim. Her zaman ki gibi babam yine yanımda, bana büyük destek oluyordu. Sıram gelmiş büyük heyecan içinde sınava alınmıştım. Sınav süresince çok başarılı olmuş, çalışmalarımın karşılığını alacağımdan emin olmuştum. Nitekim sınavların sonunda kazananlar listesinde on ikinci sıradaydım. Evimize neşe ve mutluluk gelmiş, memuriyete başlayacak olmamın tadını yaşıyorduk. Lakin içimden atamadığım bir burukluk, böyle anlarda beni yıllar öncesine götürüyordu.
Üç ay sonra mesleğe hazırlık kursu için haber gelmiş, Ankara’ya gidecektim. Sevinç gözyaşları içinde aileme veda ediyordum. Gelecek yıllarımda bu evde, benim misafir gibi ağırlanacağımı biliyor, derinden derine hüzünleniyordum. Kursumuz bitmiş, ardından kuralar çekilmişti. Anadolu’da şirin ve küçük bir ilçede göreve başlayacaktım. Canım babam, beni yalnız bırakmamış, ev tutup yerleşmeme çok yardımcı olmuştu. Artık benim de bir evim vardı ve para kazanıyordum. Kardeşimin okul masraflarını üstlenerek, babamın biraz olsun rahatlamasını ve artık kendileri için bir şeyler yapmasını istiyordum. Çok memnun olmuş, sürekli dua ederek beni göklere çıkarıyordu. Ya içimdeki yara! Babamın yüzü güldükçe, yaram daha da kanıyor, onları aldatmış, kandırmış gibi bir duyguya kapılıyordum.
Kardeşim okulunu bitirmiş eve dönmüştü. Bende bundan yaralanıp bir miktar para biriktirip bir araba almıştım. Çevremde çok sevilen, değer verilen bir insan olmuştum. Bir akşam düğüne çağrıldım. İlçe eşrafından birisi oğlunu evlendiriyordu. Düğün sırasında gelini izlerken aklımdan neler geçti neler. Tekrar o eski anılara dalmış düşünüyordum. Bir ara yan masalardan birinden, beni süzen bir çift göz gördüm. Tekrar baktığımda yakışıklı, genç birisi bana hafifçe gülümsedi, elimde olmayarak bende hafifçe gülümsedim. Bunu neden yaptığıma bir mana verememiştim. Yıllar var ki bir erkeğin, bırakın gülmeyi yüzüne bile bakmıyordum.
Hafta içinde bir gün, bir ziyaretçimin olduğunu söylediler. Kabul edip gelene baktığımda, düğünde gördüğüm Beyefendi, sakin fakat güler yüzle bana bakıyordu, elimde olmayarak bende gülümsemiştim. Bu arada ellerimin terlediğini hissetmiş, ne oluyor diye kendi kendime kızıyor, hata yapmamaya çalışıyordum. Ziyaretçim olan Bey, önce kendini tanıtarak;
----Hâkime hanım, ben, il merkezinde resmi kurumların birinde çalışan bir mühendisim, adım Orhan, Düğünde sizi gördüm, bekâr olduğunuzu öğrendim. Mümkünse tanışmak istiyorum.
Ne diyeceğimi bilmiyor, şaşkın vaziyette ona bakıyordum. Erkeklere oldukça mesafeli olmama rağmen, yıllar sonra ilk defa bir erkeğe karşı farklı düşüncelerle bakıyordum.
----Ziyaretinizin nedenini anladım galiba Orhan Bey. İzninizle bu konuyu biraz düşünmeliyim.
Dediğimde, Orhan Bey cevabımı olgunlukla karşıladı ve ardından ziyaretini bitirip ayrıldı.
İyi bir insana benziyordu. Yakışıklı ve oldukça nazikti. Ne cevap vermeliyim diye günlerce düşündüm. Öyle ya, ikimizde Devlette önemli görevlerde bulunuyorduk, bu durumda herhalde gönül eğlendirmek için bana gelmemişti. Belli ki, amacı ciddi olarak tanışmaktı. Sonunda onu tanımaya kara vermiştim. Nihayetinde bir gün bende evlenecek bir yuva kuracaktım. Erkeklere düşmanlığım eninde sonunda bitmeliydi. Birkaç gün sonra iş yerimin telefonu çaldığında, karşımda Orhan Bey vardı.
----Meral Hanım, nasılsınız,
----Teşekkür ederim Orhan Bey, sizler;
----Bende iyiyim de, merakla cevabınızı bekliyorum.
Kısa bir sessizliğin ardından, ani bir kararla,
----Tamam, uygun zamanda görüşelim,
Dediğimde, kendim bile aniden verdiğim bu cevaba şaşırmıştım. İlin, gözlerden uzak sakin bir lokantasında hafta sonu bir öğlen yemeğinde buluşmaya karar verdik. Telefonu kapattığımda derin düşünceler dalmış, neler yaşayacağımı anlamaya çalışıyordum. Buluşmanın sonucunda şayet karşılıklı beğenme ve anlaşma olursa, bunun sonucunun bir evlilik olabileceğini biliyor,
Endişe içinde olumsuz gelişmelere de kendimi hazırlıyordum.
Verilen gün ve saatte buluştuk. Gözlerden uzakta sakin ve sessiz bir yerdi. Burasını çok sevmiştim. İnsana huzur veren bir havası vardı. Yemeğimizin ardından şuradan buradan derken, sohbetimiz asıl konuya geldi. Orhan Bey açıkça beni yakından tanımak istediğini, şartlar olumlu olursa evliliği düşündüğünü söyleyince, bunu tahmin ettiğim için,
----Neden olmasın, Orhan Bey, ikimizde yetişkin insanlarız. Ama her şeyden önce, hakkımda bilmen gereken ve ilk kez biriyle paylaşacağım geçmişe ait bir gerçeği bilmeni isterim. Yalnız kimseye söylemeyeceğine söz vermeni istiyorum. Aksi halde seninle düzgün bir gelecek planlayamayız.
Şaşırmakla beraber, meraklandığını da anlamıştım.
----Tamam, namus sözü,
Dedi. Bende lise yıllarımda yaşadığım olayı, yalansız bir şekilde anlattım. Biraz şaşkın, birazda dikkatlice yüzüme baktı. Neden sonra bana dönerek;
----Açık sözlü olmana çok sevindim, yalanlar ve saklı kalan yaşanmışlıklar üzerine yuva kurulamaz. Görüşmeye devam etmek istiyorum. Seni oldukça beğendim, ailemle de tanıştıracağım,
Deyince, içim çok rahatlamış, yaşadıklarımı anlayışla karşılamıştı. Tam bir Beyefendi görüntüsünde, şefkat dolu bir kalbe sahip olduğu konuşmalarına yansımaktaydı. Her şeyi anlattığım için bende huzurluydum. Bu tanışmadan bir müddet sonra ailesiyle tanıştım. Birkaç kere daha buluşup, konuştuğumuzda evlilik kararı almıştık. Babamların haberi olmuş, sevinçle karşılamışlardı. Her şey düzen içinde, zamanın akışına uyarak gelişti ve evlenmiştim.
Mutlu bir evliliğim ve evlilikten bir yıl sonra dünyaya gelen bir kızımızla hayatımıza devam ediyorduk. Yıllar sonra Bizim Vilayete yakın bir ilde görevime başlamış, yoğun iş temposunda, ha bire çalışıyordum. Ve o gün;
----Hâkime hanım, yeni bir dosya geldi, buyurun.
Vaktim olduğu için dosyayı açıp içeriğini okumaya başladım. Uyuşturucu dosyasıydı. Savcılık gerekli araştırma ve suçüstünü yaptırmış, suçlular cezaevine gönderilmişti. Birden irkildim. Bulut Sonat, evet oydu ve suçlulardan biriydi. Kadere bakınız ki, bana yıllardır acı çektiren kişi ile yine karşılaşmıştık. Mahkeme tarihi verilmiş, hazırlıklar yapılmıştı.
Salonda yerimi aldığımda, karşımda ki suçlu sandalyesinde oturan kişi yani Bulut, şaşkın gözlerle bana bakıyor, birine benzetmenin verdiği hayretle dalıp gidiyordu. Perişan bir haldeydi. Zamanından önce yaşlanmış, saçları dökülmüş, hapishanenin verdiği zorlu şartların derin ıstırabı yüzünden okunuyordu. Her celsede bana daha dikkatli bakıyor, sanki gözleriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Onun bu haline içim acısa da adalet yerini bulmalı diye düşünürken, derinlerde kanayan bir yaramın sızılarının, halâ kanadığını hissediyordum.
Birkaç celseden sonra Mahkeme sonuçlanmış, Bulut uyuşturucu taşımak, satmak ve kullanmaktan on iki yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştı. Karar okunduktan sonra, hiç beklemediğim bir şey oldu. Bulut söz aldı ve bana yaklaşarak;
----Atatürk liseli Meral sizsiniz değil mi?
Susabilirdim, ama yapamadım ve salonda bulunanların gözleri önünde;
----Basit görüp, alay ettiğin o sümüklü, fakir kızı bende hatırladım. Bak bakalım üzerimde bulunan cüppeyle ben, o sümüklü kız olabilir miyim? Gittiğin yerde düşünecek çok zamanın olacak.
Sözlerim salonda yankılanırken, yıllar sonra söylediğim bu sözler, içimde yanan intikam ateşinin bir nebze de olsa hafiflemesini sağlamıştı.
Mehmet Macit
29.12.2013
samsun