- 873 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
O KADIN.....
Gecenin koynunda kâinat aydınlığına paslı bir bıçakla çentiklenirken, fısıltın fiskesi ise tövbelerine karanlığı kimliksizliğine asardı.
Bir kenarda ise kurşuni bir yalnızlık bakışlarını güçsüz sessizlikle milyon kere ayırıp birleştiriyordu. Çözülmemin dildeki ezberi suskunluğun kaç çığlığın ötesinde duyula bilir…
Kısa bir biçimde denilir ki “hayır ben beni duymazım.”…
Doğrunun yola çıktığını görmeden düşüncelere koca devlerden yavru yılanlardan beni kurtar dememekte bu olsa gerek.
Hani halk arasında bir söz vardır.
“-Bıraktığımız yerinde kalkmaz, gittiğinde de gelmez.”
Sıradanlığın koynunda yatan küllü kâinat, renkli rüyalarının en koyuluğuna basıp,
Yarınına umut ile uyanmanın beklentisinde.
Ölümle yok oluşun mesafesi iki basamak altı kadar olduğunu bile bilmesi imkânsız gibi görünüyor…
Atlıya etliyi dokunmadan sözümü ismen şuraya bağlayacağım
İnsan uykusunda rüzgârın kanatlarına binmiş gibi özgür ve öteki yanı ise savunmasızdır.
Birileri en ufak fısıltıya uyanıkken, birileri de uykusunda aldığı soluğun. Ne zaman biteceği korkusu ile kıvranıp durur.
Sivas’ın Şirin mi şirin bir köyünde durum daha farklı idi…
Ruhun gölgelediği, güneşin kol bacakları görünmeye az bir süre kalası. Köpeklerin sabırsız havlayışları ve yer göğün boşluğunda yankılanırken.
Bu birinin ve ya birilerinin köye doğru geldiğinin göstergesiydi. Bundan dolayıdır ki, köyün birbirine sokulmuş evlerinin ışıkları sözleşmiş gibi yanmaya başladı.
Pencerelerin arkasında karanlığa yabancı olan gözbebekleri bir şeycikleri göre bilme niyetindeydiler. Lakin sadece köpeklerin uğultuya benzeyen o ses ve ayak sesleri sokağın boşluğunda yankılanıyordu.
“Kimdi gelen acaba?”
İşin tam tersi, selamsızlığa alışkın olmayan köy evleri konuk ağırlamaya da bir o kadar alışkın değildiler…
“Bu gelen kim ola?” Diyesi geliyor insanın…
Kâinatın aynası insan ama o aynanın kendine yansıyan yüzü göre bilmesi içinde. Milyon ışık lazım karanlık tekin değildi aydınlığa oranla.
Bunu birebir ala bilmek karanlığın çarşafından süzüp geçmek için. Saniyelerin tıfıllığında dakikaların bağrını dövülmesi lazım…
Çok meşakkatli bir bekleyişin aradın da. Beynin cılız düşüncenin ham halinden sıyrılması içinde, Ne olup bittiğine bir an önce erişmek lazım…
Ve beklenen tek şeye karanlığın ansızın hiddetlenip aydınlığa yanaşmasını ondan sonrasını göz zaten seçer ne olup bittiği adına…
“Sever idim gecenin yırtık düşlü anlarını çünkü gözümün içinde yıldız kayıp bir erliğin vedası öpüşlerindeyim hale de ” demiş şair
Gecenin yırtıklığı şaire iki gidişi anımsatırken bizde ise gelen var…
Ve her şey basit bir şekilde iç içe geçmiş gibi. Ama bilinmeyeni anlatmak kimsenin harcı değil..
Bildiğim bir gerçek var
Nah! Ora da işte Köyün güzelliğini onaylayan yegâne hakikat, varlığın bir yana almış. Başını ise alıp giden sadece kızıl ırmaktı.
Ve ritmik bir telaş ötesi kızıl ırmağın akışı birazda rastlantıya bırakma ümitlerini zorlarken.
Şöyle bir gerçeğini de insanın hafızasına kazıyor” gidişe meyil’i olan gelişini umursamaz” derlerdi
Bir gece yarısı sıcak bir yatağın verdiği hazın içinde uykunun vedasına hazırlıklı olmayan köy halkını tek bir yürek kıpırdanışı ile ayağa kaldırmasına yettirmişti bu ses.
”kim ola bu saatte” dedi herkes biri birine
İlk ses veren Kumru Hasan:
“Kim var orada de hele bir adım beri çıksın”
Gecenin alazında. Soluk ölümüne, maraz bir sessizliliğe yoğrulur iken kimseden çıt yok.
Kapıların ardında loş ışıkla yarım yamalak aydınlaşan simalarda korkunun gözdeki ifadesi cehennem ateşinden kavurucu idi.
Keza insanı yeni baştan heyecanlandıran sonsuzluk duygusu bu demekti.
Hayır, çünkü makul bir açıklaması olmalı. Rüzgârın uğuldayışı o kadar korkunçtu ki sanki senaryosu yazılmış ve müziği içinde en ünlü konçerto ile anlaşılmıştı.
Arada bir bizim özümüzü simgeleyen saz nameleri duyulur gibi oluyorsa da. Geceye damgasını vuran bence ayak sesleriydi.
Kapı pencerelere çıkan, şaşkın bakışlı, köy halkı kimi göreceklerini sanıyorlar.
Kısmet bu ya herkesin uzaktan bekleştiği bir sevdiği var. Bunun hesabına oturmak ne yeri nede zamanıydı şu dakikalarda.
Köpekleri sakinleştiren sahipleri karanlığın sakladığı her kimse ve ya neyse çıkması için yarım korku tartıp bir köşeye bırakma yiğitliğini saklasalar da.
Celep Hasanların haramını doluşmuştu saniyeler sürmeden.
Ve öğrenmenin soru cevap neticesine giren çocuklar gibi, Bir şey sorduklarında kocaman kalın parmakları havadaydı.
Kumru Hasan:
O tane tane Türkçe kelimelere dokunmadan. Tutuk bir ses tonu ile
“Ki Kİ kim var orada ulan!” Allah için ses vere vallaha ataşlarım barutu
Şoför İbrahim:
-Dur! uLen kaşındırma ortalığı ecük… Beklesek? Keza bu güne kadar bizim köyde hırsızının hi işi olmamıştır. Belki de hödük bir hayvanda ola bilir telaşlandırma bizi de gardaş!
Kumru hasan:
-Aman sende ne ödlek çıktı. Köyün anası ağlıyor sesten. Sen eğleşiyon kendince benimle
yalan mı diyorum ibram ağa “…
ibram ağa:
Çabuk düşünüp çabuk hareket etmeden yanayım. Bu olayı daha beter yokuşa sürmenin âlemi yok..deyip bir adım geri çekildi.
Lafa hukuk Niyaz’ ide karıştı
gündüz gece sigarasını söndürmediği içinde, sigarının verdiği asarın cezasını. Sesi gürün ötesi kalın çıkardır hırıltısı ayrıca yedi büklüm deveni homurtusu gibiydi. Her neyse…
Hukuk Niyazi:
Kardeşler ve benim bacılarım anacağızlarım az beri beni de dinleyin
Korktuğumuz noktaya bir ışığı tutalım, o zaman ne nedir çıkar ortaya. Bunun için su dereden bu derenden paçaları sıvayıp geçmemize gerek yok öyle değil mi?” dedi.
Kalabalığın uğultusu az biraz düştü
Çünkü herkes birini bulma keyfinde olan olmayan fikrini seriyordu ortalığa. Kim kime dum duymaydı suskunluk diye bir şeyin kabulü söz konusu olamaz gibi
Her ne kadar bütün köylülerin burada olup bir birlerine güç veren sözleri yüceltmelerine rağmen
Ama biri eksikti içlerinden demeleri göz arayışına geçerken
“Aaah da geldi.”
İnce Evliya donunu sıkıştırmış siyah çorabının arasına. Koca helâ terlikleri de ayağında sırtındaki hafif kamburu duvarlara yansıyan gelirken.
Gölgesi onu bir devleştirip bir kayıp ediyordu. Masaldan masala koşuşu asılda onu bir kahraman yapmıştı şu an itibari ile
Yarı uyku mahmuru solak Seferden başkası değildi bu kişi.
Ve süklüm püklüm saçak entarili eşi Gül Sevim
abo! Evler şenlik iken Çok şeyi kaçırmışlığın üzüntüsü bir yana. Olayın başından sonuna her noktalama işretinde bulanmaya hazırdılar.
Solak sefer:
Gününüz hayır ola diyeceğimde ama diyemiyom.
İbram ağa gözlerini bir kıstı bir açtı.döndü solak sefere bir hışımla
He solak kuş konmazlar geçtiydi buralardan ona bakınıyorduk…
al satılar bal satılar yedik.helem sen nerede kaldın desende…
solak sefer:
zıkımın tekini ye….
Karısı söze bir daldı durdurana aşk olsun. Zaten bu köye de konu dağıtmada üstüne yok idi.
Ecik beni dinleyin bırakın itişmeyi
Herkes bir birine baktı
“Heeeeeee dinliyik seni “
Gül sevim:
anam uykunun tam şekerli yerindeyim rüyaları seke seke dolanıyorum.
Birde baktım ki ne görem gök gürledi, birde şimşek çaktı, diğerini beklemeden. Gök pırıltılı ses verirken yer durur mu? Yatak altımızdan sallanıyor afatın en büyüğüydü.
İtlerin sesi kulaklarımın zarına resmen gelip oturdu. Heç kılımı kıpramadım
Açtım kapı pencereyi bana mısın demedi. Ben gırtlağım yırtınası bağrıyım onlar havlıyor
Viiiiiiiiiiiiiş Allah’ım bu nasıl bir kıyamet
Solak Sefer:
Ulan avrat pes yani fındık kadar beyinle ne çabuk yazıp oynadın bunları anlamdım yaé
Gül sevim:
Ezik herif sende sor komşulara hele varıp bir bir karşımda desinler. Komşular ben ne vakit yalan demişim onlar hemi!
Solak sefer:
Seni uyarana kadar onca saat bağırdım sesim soluğum karıştı figana. Hele biraz dur geride yırtık çul gibi serilme lafın ayaklarına be kadın …
Gülüştü herkes bu kısa karı kocanın sürükleyici maceraya özenen anlatımına
Hukuk Niyazi:
Yahu; bırakın aranızda kıkırdamayı da. belki yaralıdır kan kaybında bayılmışta olabilir. Bir sağa sola bakınsak Allah rızası için!
Yine kalabalığın korku üreten sesi çoğaldı
“Olmaz! Eli silahlıdır “
“Belki aç bir hayvandır neremizden yakalarsa kopara bilirde”
Sobacı Hamit:
Durun hele ağalar avratlar bir şey anlatacağım sizlere.
“ Geçen sene aşağı kavaklı köyünde böyle neydi belirsiz biri gelmiş gölgesi boyundan iki kat uzunmuş.”
Kel İlhami:
“nasıl yani?
Sobacı Hamit:
“bıldır sene idi sanırım. Camide yaşlı bir emice anlatıydı bize. Ve yalanım varsa kuran Mushaf çarpsın
Kel İlhami:
Kuran yüzün dilin sürme ben çarparsam tam çarparım ebeninkini görürsün sen it herif
Sobacı Hamit:
“Ağabey ben Dinimi imanımı atmam. Onun yalancısıyım adam yemin içtiydi Allahın evinde. Söylediğine kapılmamak inanmamak elden bile değildi.
Gül sevim böyle enteresan olayların meraklısı ya sözü tam yerinde heyecana bağladı
Gül sevim:
“Sen anlat sonra ne olmuş gardaş?”
Sobacı Hamit:
Nur bir ışık köyün harmanına hiç ses çıkarmada ini vermesiyle köy karanlıkla vedalaşması bir olmuş, düz bir duvara benzer kapı açılır.
“Şııııııııııırak diye”
Her kes bir ağızdan
Köy halkı:
“eeeeeeeee!”dediler
Sobacı Hamit:
Esi sizde can kulağı ile dinleyin görün sırrı kerameti dedi
Solak sefer:
İyi bunlar Allah yolunda serden geçti uzaylılarda olabilir
Sobacı Hamit:
Elinde bir harita ince bir tül gibi beş on tane yüzü kapalı türbanlı güzel avrat varımış yanlarında
Solak sefer:
Türbanlı bayan mı? iyi vallaha sıkma portakal gibi sıkma başlı bayanların böyle gizemli konuların içinde olması ne kadar güzel. Salında teze gel düşüme anam!
Sobacı Hamit:
Bırakın zevzekli karı kızın işine takılı kalmayın şeytana lanet diyeceğinize
Cafer kahakaları içinde olduğu yerde tepiniyordu buda sinir etti solak seferi
Solak sefer:
Kes sesini de dinle pis komünist!
Cafer:
Lan tenekeci ben senin cenabet gömmesem aaaaaaaahda bu millet şahit olsun .sen resmen saçmalıyorsun..ona gülüyom işte…
İbram ağa sus işretin yaptım ve tekrar dinlemeye başladılar solak seferi.
Solak:
Adam işaretlemiş bazı yerleri kırmız mora çalan bir izde bırakmış ve o kadınlarda adamın peşinde elindeki ışık ile tekrar üstünden geçmişler belki bir nevi film çekimi de olabilir.
Hukuk Niyazi:
Demek o ki bunlar Müslümanlarmış hayret bir şey demi arkadaşlar
Hahah!
Zaten toplumuzda dini kullanarak uydurulan bu tür saçmalıklar çok zedelemiştir.
En ufak bir uyduruk hikâye ne kadar iz bırakmış köyün en akılı hatırı sayılan insanında.
Asıl enteresan olan sözüne aynı lezzette devam etmesiydi
Sobacı Hamit:
Gele gele Caminin önünde durmuşlar. Namazını kılıp ortadan kayıp olup gitmişler.
Kumru hasan uzun bir aradan sonra nihayet sessizliğini bozar
Kumru hasan:
Ya geçin bunları biz kendi derdimize çare bulak Hamit ağabey elden bize ne.
Ne anlattığınıza kendiniz inanmayıp anlatıyorsunuz millete. Ama ıslak çim biçtiniz helal olsun size.”yedik hem de nasıl yedik…2
Evet, bazen başkasının yalancısı oluyoruz ister istemezde. Başkasını inandırmak için böyle boncuk boncuk ter atar orasında burasında adamın.
Suskunluğa çekilen her mevhum konu netlik kazanmazken
Herkesin fikrinde anlatamadığı bir hikâyesine isim koyma arayışında kal kalır.
Kalabalığı oluşturan acemice davranışlar dar sözcük köprüsünden geçene kadar kim öle kim kala kadersizliğine mahkûm olurken.
Kimse bir adım atıp ta duvarın dibinde ne olup olmadığına bakmaya niyetlenmiyordu.
Günün karanlık yüzü yavaş yavaş ağarmaya başlamıştı. Belki de gündüz gözü ile daha rahat seçe bileceklerinin düşüncesi içlerini kemire dursun.
Bekleyişin yeri yorgunluğa aşina göz bebeklerinin içinde saklısında
Lakin sağır bir sessizlikte arada bir uğuldayan köpek seslerine sokulup, en ufak bir çıtırtıya kulak kabartan yürek tıkanıklığını anlatacak. Hiç bir cümle bulamadılar
Şimdi aleni bir perişanlık içinde olan köylünün dizleri fazla dayanmadı. Ayakta bekleşen kimleri buldukları taşın ve toprak tümseğine oturmaya başlamışlardı ki.
Birde herkesin yüreği ağzına getiren dağ yarılıp gelme sesi gibi
küüüüüt! Dedi
Kopan gürültünün sesine yönelip, ne olup bittiğini çözmeye çalışırlarken
Nevzat ‘tın gümbürtülü o çırpınışına koşan Faruk ve İlker e ilişti gözleri.
Çok sık rastladığımız bir olaydı garibim yine sara krizine girmişti
. Oysaki çok hocalar muskalar yazdıydı ama nafile hiç fayda etmedi.
Faruk ise yüzünü semanın Nuruna çevirip ağlamaklı bir ses tonu ile
bir var ki
uçuk sevdaların hendeğinde
kimse atlayamaz sürdüğün yolun aşkına
hem görmesin hem de duymazsın.
Öyle bir kas katı yol alırsın ki
neresine Çamur bulaşmış gerçeğin bilemesin
Adını yaşadığım bu gerçeği his ettikçe ne zormuş yerlere onu çalan bu ağır derdin bir çözümlüsü olamamak ne kadar kötü dedi.
Bu sözlerin hakikatinden sonra Herkeste kangrenli bir sessizlik hüküm giymez mi?. Sanki acıların sayfaları bir bir açılmıştı o dakika.
Daha önce yüreklerini ağızlarına getiren asıl konuyu unutmuşlardı.
Söylenen her sözün ardında yok mu? vicdan sahibi içtenlikle destek olsa ve gerisi cenabı haktan şükrüne dilensek
Esma teyze ağıtlarını acı ile yeni yoğurmuş gibi yürekleri dağlıyordu feryadı.
O bir anaydı bir evladını teröre kurban vermişti kala kala bu yarım akılı Nevzat kalmıştı oda hali ortada. O ağlamasında kim ağlasın.
Dili damağı ayaz hayaline dokunurken gözlerim
Bu gün seni ne kadar çok özlediğimi his ettim
Üşüten yokluğuna yandı yüreğim yandı
Artık öğrendim uzaklığın cehennem narından daha yakıcı olduğunu oğul… dedi
Klişeleşmiş Zaman kuşkuların içinde bocalayıp bazen insana ihanet eder hiç arkasına bakmaz.
Nasıl sıcak sokula bilir ki buz kesen bedene başıboş ayazda gecenin koyunda bin bir dert dile gelirken dem.
O ufacık köyün içinde yani bir iç hesaplaşma içine girdi kadını çocuğu ve erkeği.
Suskunluk diğer suskunluğa kol kanat geriyor yok oluşun varlığı bir kadardı.
Sözün sözden dönüşünü tamamlamasına kalmadan
Deli bayram:
Ben gidip bakacağım demesi ile sessizlik bozuldu.
Ayakladı rüzgâra kapılmış gazel gibi bir o yana bir bu yana savruluşu hedefe çok geçmeden ulaştırması ve gözden kayıp olması bir oldu.
Bu sefer meraklı bakışlar göz gör arpacık dikkatindeydi. Nefeslerin tutulamasa sebebe yit veren şey ise saatlerdir bir adım ileriye gidemeyen o kadar akılının içinde düz beyinli olarak kabul edilen
Deli bayram anın cesaretine mıhlanmış gibi duruyor kimsede ses yok.
Çok zaman geçmeden bir sopanın ucuna takıl beyaz bir bezlen döndü deli bayram.
Deli Bayram:
Kimsecikler yok burada be! Ama her taraf kan içinde sadece bir karı ayakkabısı ve bu gömlek var dedi:”
Hukuk Niyazi:
iyide kana dokunaydın bari sıcak mı? Ne bilim belki de boya filandır.
Deli Bayram:
Kimsecikler yok gardaş bu var idi. aldım geldim ve herif erimiştir yani buhar buhar hesabı koçum deyip çirkin bir kahkaha atı
haha!
Dikkatleri dağılıp kafalarını kas katı kesen Olayın ister istemez gizemi artıyor. Çünkü herkesin kendi beyinlerinde kurgulayıp rol paylaşımı yaptığı kendi direktiflerinin içinde olması gereken bir şeylerin beklentisi gözlerinden bekleneni boşa çıkarmıştı.
Saatlerdir sahnelenen korku endişenin bedelli topu topu bir kanlı gömlekti ve yırtık bir bayan ayakkabısıydı.
Düşünceleri bir arpa boy yol gidemeyen bir avuç insan bundan sonra ne yapacaklardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.