Duy Anne! Hayat,güllerle oynadığımız oyunları bozdu.
Sonbahar gecelerinde sık sık penceremi açarım.Odamın ışığı sönüktür,güzün hüzün kokan rüzgarları vurur yüzümün esrikliğine,penceremin beyaz perdesi, gelinliğini giymiş ölüme giden bir kız gibi kapılır o güzün hüzün kokan rüzgarlarına…Ölüme kapılan perdem midir? Yoksa ,ruhumun kör kuyularındaki aşkın acısı mıdır? Bilmiyorum.
Gecenin içindeki ay ışığının endamında yaza veda havası vardır.Ezginin Günlüğü’nün sesi dağılır odamın küf tutan havasına ‘’eksik bir şey mi var hayatımda gözlerim neden sık sık dalıyor’’ dağıldıkça nağmeler,daldıkça gözlerim, odamın havasına.Bir sigara yakarım gecenin içine.
Sigaramın dumanına karışır gözlerimden eskiye dair akan anılar.Arkamdaki masada durur siyah beyaz fotoğraflar ,o fotoğraflar habersizdir yaşanan ayrılıklardan ve yalnızlığın küçük ölüm olduğundan.
Yıldızlara bakarım ,annemin siyah tülü üzerindeki gümüş yaldızlar gibi gelirler bana.Uzanıp koparmak isterim onları oysa elimi bile kaldırmaya mecalim yoktur çünkü aşk sadece ruhu değil bedenimi de bir mum ışığı gibi eritmiştir.
Sigaramdan son bir nefes çekerim ve gecenin içine bırakırım.Yere düşer sigaramın ateşi ,o ateşten mavi ile kırmızı dağılır gecenin içine sessiz bir havai fişek gösterisi gibi.Dans eder mavi ,kırmızının geceyi kesen ışığında.Belki ,dakika sürmez bu kırmızı ile mavinin gece içindeki dansı ama o kadar çok şey karışır ki içine,aşk,özlem,hüzün,sessizlik,çocukluğum…
Sönen sigaramın ateşinden çıkan mavi ile kırmızı bir kez daha canlandırır anılarımı.En çokta çocukluğuma dalarım.
Annemle ,evimizin bahçesine gül ağaçları dikmiştik.Annem ,ilk gül ağacımızı diktiğimizde.’’oğlum bir gün yalnız kalırsan güller konuş’’demişti.
O zaman bende’’ neden yalnız kalayım anne? Kocaman dünyada insan hiç yalnız kalır mı?’’demiştim ve annem gülümsemişti.
Şimdi anlıyorum annemin sözünü.
Şimdi o diktiğimiz gül ağacının güllerine bakıyorum da.Onlarda kapılmış güzün hüzün kokan rüzgarlarına.Yaprakları bir bir dağılıyor gecenin içine.
Gözlerim bir gül yaprağına ilişiyor sanki peşinden bende gidiyorum ve sesleniyorum ‘’dur dur nereye gidiyorsun’’ oysa gül yaprağı beni hiç duymuyor.
Gecenin içinde ,Necip Fazıl’ın Kaldırımlar şiirine inat yol alıyor.
Ne de yakışıyor gül yaprağı,gecenin içine.
En son ,sokak lambasının altında uyuyan bir çocuğun yanağına konuyor.Hayır ,gecenin içine değil,çocuğun yanağına yakıştı gül yaprağı.İşte o an gözyaşlarım ,Kızılırmak’ın üzerine yağan yağmurlar gibi yağıyor yanaklarıma ve gecenin içinden kopup ,masamdaki siyah beyaz fotoğrafların altında bekleyen şiirime varıyorum.Kalemi elime aldığım an anlıyorum ki.
O sokak lambasının altında uyuyan çocuk benim.
Duy Anne!
Güller benle artık konuşmuyor.Çünkü hayat güllerle olan oyunumuzda mızıkçılık yaptı.Güller suçu bana attı.
YORUMLAR
Ofofofof dedim ve bir sigara daha yaktım okurken seni, ya şimdi harika denir mi bu kadar hüzün dolu yazıya, ne kadar güzel anlattın duygularını ne güzel kaleme döktün hüzünlerini.Hepimizin hayatında eksik birşey değil ne çok eksiklerimiz varmış yalnız değilmişiz,ne çokmuşuz meğer...
Sen güllerle konuş yine de onlar duyar seni.Ben hala çiçeklerimle konuşuyorum...