ŞİMDİKİ ÇENGELKÖY
ŞİMDİKİ ÇENGELKÖY
Aylardan ocak, günlerden Perşembe idi. Hava hafif pusluydu, Kuleli sahili boyunca yürüyordum. Bu sahil kuzey rüzgârlarını aldığından soğuktu ve deniz suyu dalgalı ve koyu yeşil bir renk almıştı. Üzerimde ki uzun pardösünün yakalarını kaldırmış, ellerim ceplerimdeydi. İri dalgalardan sıçrayan beyaz köpüklerden havalara uçuşan zerreciklerden, yabancı olmadığım denizin kokusunu ve suyun tadını alabiliyordum. Keyfim yerinde, ileride ki parka giderek bir banka oturdum.
Tam Vaniköy akıntısının aktığı yerde olan bu parktan, delice akan akıntıyı seyrediyordum.
Belli ki balık boldu, çünkü martılar ve karabataklar, sert esen rüzgâra, akıntıya ve dalgalara inat, suya dalarak istedikleri balıkları alıyorlardı.
Birden arkamda bir erkek sesi duydum ve o tarafa baktım. Arabalarında inmiş, bana doğru gelen bir aileydi bu. Baba, anne ve biri kız, diğeri oğlan çocuklarıyla yanıma gelip oturdular.
Belli belirsiz gülümsedim, yanıma oturan babaları sordu; “ merhabalar bayım ismim Özdemir, eşim Nihal ve çocuklarımız Ali ve Fatma” dedi. Ben de; “ memnun oldum, ben Hüseyin” diye cevap verdim. Tokalaştık ve onlar oturdukları bankı bana doğru çevirdiler. Şimdi bu şirin aile ile karşı karşıya idik.
Özdemir Bey konuştu; “efendim, siz eski Çengelköylü ’müsünüz acaba?” dedi.
Ben; “evet” dedim. Adam devam etti; “şey, acaba sizi rahatsız etmezsek, bize Çengelköy’ü anlatırmısınız?
Havası güzel ve depreme dayanıklı diye, henüz iki ay oldu Suadiye’den Çengelköy’e taşındık” dedi. Adam bizi can evimden vurmuştu, hemen sazan gibi atladık… “Evet Çengelköy’ü sizlere anlatmaktan büyük memnuniyet duyarım” diye konuştum. Özdemir Bey ve eşi not defterlerini çıkartmışlar, anlatacaklarımızı not almaya hazırdılar. Ben de hararet ve keyifle anlatmaya başladım.
Efendim Çengelköy… Bir köydür… Bu eski köyde… Bostanlar… Bağlar… Has bahçeler… Padişah… Av partileri… Çengelköy’ün… Meyveler… Sebzeleri… Çengelköy bademi… Osmanlı çileği… Ham yenen hurması… Kırmızı manolyası… Eski camileri… Tarihi Çeşmeleri… Ayazmaları… Doğu Roma… Bizans izleri… Bakir kızlar manastırı… İmparator Jüstinyen Teodora Ortodoks Kilisesi… Muhteşem ahşap köşkleri… Villaları… “ diye ben anlatmaya devam ediyordum.
“Efendim, Çengelköy de balıkçılık, burada şu mevsimde avlanan balıklar… Dürüst esnaflarımız… Köyümüzün turizm potansiyeli… Boğaziçi köprüsü… Onu en güzel açıdan bakan, bu köy… Asırlık çınarları… Çengelköy’ün gözbebeği, Kuleli Askeri Lisesi… Depremden sonra yaşanan göç dalgası… Nüfus patlaması… v.s… “ diye, anlattıkça anlatıyordum, karşımda Çengelköy’ü tanımayan dört kişi beni dinliyor ve ikisi de not alıyordu ya… Ben, “Coştum Yine Dalgalanıyorum Ben” moduna girmiş, artık otomatiğe bağlamıştım.
“Bakınız hanımefendi, Çengelköy’ün insanları son derece sevecen, sabırlı, kanaatkâr, hoş görülü ve kurallara harfiyen uyan güzel insanlardır. Azınlıklarımız, bu köye mal olmuş, bir kültür mirasıdır. Rumlar ve Türkler… Asırlarca bu köyde beraber yaşamışlardır.” Diye devam ediyordum ki, Özdemir Bey; “Hüseyin Bey, lafınızı balla kesiyorum, sizi severek dinledik ama lütfen bize GERÇEK ÇENGELKÖY’Ü anlatırsanız çok memnun olacağız” demez mi?
Ben şaşırmış, afallamış bir şekilde; “HANGİ GERÇEK ÇENGELKÖY’Ü” diyebildim. Özdemir Bey şöyle yanıtladı; “ Efendim biz eski Çengelköy’ün tarihini iki aydır ezberledik. Siz bize, ŞİMDİKİ ÇENGELKÖY’Ü anlatınız lütfen.” Dedi. Biz yine aynı saflıkla; “ Hangi ŞİMDİKİ ÇENGELKÖY… ŞİMDİKİ ÇENGELKÖY NASIL…” diye sorunca, karşımda oturan aile hep birlikte gülmeye başladılar… Dakikalarca güldüler… Özdemir Bey ve eşi Nihal Hanım gülmekten konuşamıyorlardı… Sonunda, Nihal Hanım; “ İlâhi Hüseyin Bey, siz şimdi bizlere şimdiki Çengelköy’ü mü anlattınız? Ya siz elli yıldır evinizden çıkmadınız, ya da Çengelköy dışındaydınız herhalde” diyerek, indirici vuruşu yaptı.
Biz ise inatla soruyorduk; “Hangi ÇENGEL… ŞİMDİ Kİ HANGİ ÇENGELKÖY?” diye.
Kendine gelen Özdemir Bey yanıtladı ve onun bu yanıtı bir bıçak gibi sanki yüreğime saplandı… Ve yine de devam ettim… ŞİMDİ Kİ ÇENGELKÖY NASIL? Özdemir Bey ağır ağır; “ Hüseyin Bey, üzülerek söylüyorum ama ŞİMDİ Kİ ÇENGELKÖY, sizin anlattıklarınızın tam tersi” dedi ve devam etti… “Sizi tanıdığımıza gerçekten memnun olduk efendim… Hoşça kalınız… Diyerek gittiler…
Yahu, Baron, Günay, Kayhan, Sadık, Lüfer Semih, Sarı Metin, Dalton, Cangıl… Gittiler be… Beni öylece perişan… Vallahi gittiler… Çengelköy… Hamam çeşmesi… Cevizli… Teksas… Hamallar İskelesi… Dalyan… Yeşilpark… Nur sineması… Yeni sinema… Dekman… Güvercin takla… Sandal arakla… Bebek sefası yap…Karizma… Çizdiler be… Anneee… Elli elli yüzz.. biz Çengel… Ne oluyor lan orada… Kurtarın beni ey hatıralar… Deme lan… Bittik mi…
Diye düşünürken, birden bir ışık yandı beynimde…
Hayır… Hayır dostlarım, Çengelköy değişmemişti… Asırlardır yerli yerindeydi… Ama bizler be… Bizler değişmiştik… Yani insanlarımız, zaman denilen o zalim çarkın dişlilerinden biri olmuşuz da haberimiz yok… Çengelköy ve Çengelköylülerin değer yargılarının, gelenek, örf ve adetlerinin, yozlaşmasını önlemek, ancak kısa aralıklarla organize edilecek toplantılarla mümkün olabilir. Sağlıkla kalınız.