- 2164 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SENİ ÇOK ÖZLEDİM ÇOCUKLUĞUM
Çocukluğumun penceresini araladım gözlerimde... İçimde bir dolu kor, yüreğimin çekmecesinden saçılmış anılarımı seyrediyorum...
Heveslerim vardı küçücük avuçlarımda...Hayallerimden di yastığım, yıldızları sererdim üzerime yorgan niyetine. Masmavi bir gökyüzüne çıkardı _ bayram akşamı yatarken baş ucuma koyduğum kırmızı rugan pabuçlarımla_ yürüdüğüm yollar. Yetip artardı hayat, evcilik oyunlarında çamurdan pasta yaparken, bezirgân başı olup kapıyı açarken, çikolata kağıtlarını tırnağımla düzeltirken...
Her adımda bir parça koptu saf ve kirlenmemiş yüreğimden, hayat yolunda yürürken; her yol dönemecinde büyüdükçe. Minicik avuçlarımdaki hevesler küçüldü boyum büyüdükçe. Oysa ne güzeldi, annemin topuklu ayakkabılarını gizli gizli giyip aynanın karşısında ’’ büyümek ’’ hayalleri kurmak...
Büyümek... Dünyanın en güzel ve aynı zamanda en kötü şeyi. Güzel yanı, kendinin farkına varmak, hayattan ne istediğine kulak vermek ve onu en net şekilde işitmek bence. En kötü yanı da, aynanın karşısına geçtiğinde, yüzündeki ve gülümsemendeki o masumluğun gidivermesi, gözlerini kapadığında eskinin sıcaklığını duyup, yeninin bedenine yerleştirdiği o soğuk hisle titremektir. Onun için ne sevinebilirsin ne de üzülebilir; her ikisini de aynı an da yaşarsın işte...
En sevdiğin şeylere el sallayıp veda ederek, farkında olmadan açtığın geleceğin kapıları, sen içinden geçince büyük bir gürültüyle kapanıverir, neye uğradığını şaşırırsın.Çocukken seni öpmek için eğilen bir genç kızın uzun bacaklarına aldanıp, içinde hayallerini kurduğun büyümek gibi değildir büyümek. Bunu anlarsın o ağır ses kulaklarına doluverince.
Küçükken iple çektiğin geleceği, bir ağaç dalına bağlayıp, o ağacın altına oturup düşünürsün. Uçurtmalarını geri istersin, düştüğünde bacağındaki yaraya damlayan gözyaşlarını, bir daha asla öyle hissedemeyeceğin annenin öpüşünü, kapı önünde oynarken arkadaşının verdiği elmanın tadını, yorgun geçen günün ardından babanın kucağında uykuya dalışını... Hayatını geri istersin!
Sonra kafanı çevirdiğinde bir küçük ışık parlar kalkarsın, az önce bağlayıp bıraktığın ipi , oracıkta koyuvermek gelmez içinden o an. Onu da alır ışığa doğru gidersin... Her şey bir an da oluverir. Sonra o ışıkta kaybolur, dünya derdinde hızlanır yaşam...
Makinist’i olduğun treni rayına oturtup, eskiden boş arsasında oynadığın apartmanın önünden geçerken, çocukluğunun geçtiği bu sokaktaki ılık rüzgârlarda _ bir sabah sen bakkala süt almaya giderken kapısının önünü süpüren teyzeyi görünce _minik bir damla, sek sek oynar yaşlı yanaklarında...
İşte, büyümek böyle bir şey!
Büyümek yordu beni, ayaklarımın altındaki hayat yordu. Çocukluğumu özledim, hem de tarif edemeyeceğim kadar çok...
Düştüğüm zaman ufacık avuçlarımdaki yaraları üflerken utanmadan ağlamayı özledim. Gülmeyi özledim, saçma sapan şeylere. Küsmeyi, oyun oynarken mızıkçılık yapmayı özledim.İçinde hayatın var olduğu sokağımızın seslerini, boya kalemlerimle rengârenk boyadığım dünyamı özledim.
Çocukluğumdan kalbime düşen sesler çınlıyor kulaklarımda. Göz pınarlarımda biriken yaşları tutamıyorum artık, sağanak sağanak süzülüyorlar yüzüme...
Keşke
’’uyusun da büyüsün ’’
demeseydin bana anne
demeseydin de büyümeseydim
büyümeseydim de
düştüğümde
sadece dizlerim kanasaydı
kalbim yerine
( hayat ışığı )
YORUMLAR
Çamura bulanmış bir beden ve elbiselerle eve gelip süpürkenin sapıyla yediğim bir dayaktan sonra leğende banyo yaparak tüm kirlerimden arındığım günleri özledim ben. O günlerde anne sevgisiyle ısıtılmış bir kova sıcak su bizleri tüm kirlerimizden temizleyip ak pak ediyordu. Büyüdük, şimdi hiç bir temizleme maddesi temizleyemeyor ne bedenimizi ne ruhumuzu.
Dediğin gibi keşke hiç '' uyusun da büyüsün '' Demeseydi annelerimiz.
Selam ve sevgilerimle.