- 741 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BÖDÜLER
BÖDÜLER
Nedir bödü? Bizim köyde hindi yavrusudur. TDK tam altı tane karşılığını vermiş.Bunları sıralayalım: Ördek,kaz,deve yavrusu,bir çeişt oyuncak ve çorbaya atılan fasulye,nohut. Görüldüğü üzere hindi yavrusu yok bunlar arasında. Bödü yani culuk cücüğü. Culuk da hindi oluyor. Bunları niçin yazıyorum. Şundan ki bödü,culuk Oğulcuk ve çevresinde kullanılan sözcükler. Baştan açıklayalım da soru işaretleri bertaraf olsun. Zihinlerde soru çengelleri asılı kalmasın.
İlk yazda Boğazlıyan Tarım Müdürlüğü hindi yavrusu dağıtır. Dağıtım öncesinde köy muhtarlıklarına yazılar gider. Hindi yavrusu isteyenlerin listesi çıkarılır. Toplam hindi yavrusu sipariş edilir. Hindi yavruları daha sonra ihtiyaç sahiplerine verilir. Bu yavrular cins ve verimlidir.
Hindi yavrusu demeyi bırakalım. Biz “Culuk bödüsü” ya da kısaca “bödü” diyelim. Culuk bödüsü tavuk veya ördek yavrusu gibi dayanıklı değildir. Bakımı çok zordur. Hele anası yoksa daha zordur. Bu yüzden Tarım Müdürlüğünün dağıttığı culuk bödülerini ancak bu işi iyi bilenler alır. Bilmeyen alsa da birkaç gün sonra bödüleri telef eder.
Geçtiğimiz nisan ayında duyuru yapıldı İlçe Tarım Müdürlüğünden. Muhtar Ferat Şahingöz Oğulcuklular’a duyurdu. Başta kendileri olmak üzere köyden talep edenlerin listesini yaptı. Hurşut Can da niyetli. Bödü alacak da müsait yer yok. Bakımı başlı başına bir iş. Hurşut Can İhtiyar Heyeti üyesi. Ferat’ın da yakın arkadaşı. Laf arasında dedi ki muhtara:
“Ben de bödü alacağım,ama bakımı zor. Yer yok.”
Muhtar Ferat, Can arkadaşını yüreklendirdi:
“Yer mesele değil. Bizimkilerin arasında büyür. Kaç tane istiyorsan söyle sen...”
Hurşut titizdir. Kimselere sıkıntı etmek istemez:
“Yok arkadaş... Olmaz.”
Ferat ısrarcı:
“Olur olur...Kaç tane istiyorsun sen onu söyle...”
Hurşut kararsız. Ferat ısrar ediyor. Hurşut dedi ki:
“Arkadaş Seyhan’la konuşalım. O razı olursa ne âlâ...”
Geldiler Seyhan gelinin yanına. Seyhan Ferat’ın hanımı. Anlattılar. Seyhan hiç tereddütsüz:
“Al Hurşut abi. Ne olacak,ben bakarım. Bizimkilerin içinde büyür.” dedi.
Beş tane bödü aldı Hurşut. Seyhan geline teslim etti. Gönlü rahat. Laf arasında diyor ki: “Ben bödüleri yatılı verdim. Yurtta...Güzece yemini suyunu da üstüne kestim.”
Sen yatılı verdin de bakalım sonu ne olacak Hurşut Can? Bilmez misin gürkün cücüğü güzün sayılır. Aradan geçti bir zaman. Hurşut’un bödülerinden biri ölmüş. Kaldı dört bödü. Seyhan gelin karalı haberi ulaştırdı Hurşut’a. Hurşut hiç üzülmedi:
“Canın sağ olsun Seyhan.” dedi.
Bödüler büyüyor. İyice apalaklaştılar. Bir gün Hurşut Feratgil’e geldi. İkindi sonrası bahçede kamelyede oturuyorlar. Çaylar içiliyor. Keyifler yerinde. Avluda bir bödü pürüşmüş. Tüyü teleği bozuk. Bir kenara çekilmiş. Derin derin düşünüyor.
Hurşut:
“Ferat şu bödü hasta mı ne?”
“He hasta!.. Baksana pürüşüp duruyor.”
Hurşut Seyhan’a seslendi:
“Seyhan! Şu bödü hastalanmış bak. Sakın benim bödülerden biri olmasın?”
Seyhan gelin geldi. Hasta bödüyü aldı eline, baktı. Ayağındaki işaret ipliğini gösterdi:
“Vallaha senin bödü Hurşut abi...”
Hurşut çıkıştı Seyhan’a:
“Ulan ocağı yanasıca! Ölen benim bödü. Hastalanan benim bödü. Ben anlamam. Beş bödünün üçünü sağlam isterim.”
Dedi demesine de kimisi hastalanıp öldü. Kimisi tilkiye kurban gitti. Hurşut Can beş bödüden bir culuk alabildi.