- 1072 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Dünya Kadınlar Günü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Biz insanlar, kendimizden başka her kesi ve her şeyi daha kolay, daha çabuk sorgulayıp yargılıyoruz.
Bir işi biz yapmışsak, bir icadı biz bulmuşsak genellikle o işin o icadın sorgulanmasına bile
tahammül edemiyoruz.
Hatalar, bizden kaynaklansa ve bu hatalardan kaynaklanan sorunlar, madurlar, feryat figan bizi işaret etse: “suçlu burada onu yakalayın” diye haykırsa bile, o feryadı bir biz duymuyoruz, yada duymak istemiyoruz.
Belki de detayların içinde bocalamayı seviyoruz.
Gün, dünya kadınlar günü olunca, istemeyerek bu detayları düşündüm.
Haberlerde sıklıkla duymaya alıştığımız sözler beynimde yankılandı,
“kadına şiddet durmuyor, “kadına şiddetin adresi bu kez filanca yerdi”
“yine bir töre cinayeti”
İcat yapmaya, isim takmaya ne kadarda meraklıyız. Kadın cinayetini şehirli işleyince, cinnet geçiren koca, sevgili dehşeti, köylü işleyince töre cinayeti.
Peki bu şiddetin dozunun arttığı tek konu başlığı kadın mı? Başka konularda şiddetin dozu doruklarda değil mi?
Mesela birkaç gün önce kör ve yaşlı bir adamcağızın, cebindeki on beş lira için, oğlu torunu yaşındaki insanlar tarafından, şiddete maruz kalması, darp edilmesi ayrı başlıkta mı düşünülmeli?
Ya da annesinin sevgilisi tarafından dövülerek öldürülen çocuğa yapılan şiddete, bambaşka bir boyuttan mı bakılmalı?
Futbol sahalarının savaş alanına dönmesi, meclis salonlarının boks ringi haline gelmesi,
Araçlarda bulundurulan sopalar sayesinde, dünyanın en az bezbol oynayan ama en çok bezbol sopası satılan ülke konumunda olmamızın nedeni bütün şiddet vakalarından farklı kategoride mi incelenmeli?
Anaya şiddet, babaya şiddet, karıya şiddet, kocaya şiddet, çocuğa şiddet, komşuya şiddet hepsi birbirinden farklı sorunun ürünlerimi?
Hem, şiddet konusu tek başına ayrı bir sorunun habercisi mi, yoksa aynı soruna işaret eden tavan yapan başka davranış bozuklukları var mı?
Mesela; kap kaç çı, tırnakçı, hortumcu gibi artık kendi içinde branşlara ayrılan hırsızlık.
Tinerci, ballici, gibi branşlara ayırdığımız uyuşturucu kullanımı.
Aldatma, birlikte yaşama, dost tutma, gibi isim çeşitliliği kazanan fuhuş.
ve benzer davranışlar bir bütün halinde ele alınırsa ortaya hangi kesin sonuç çıkar?
Toplumsal yozlaşma!
Peki dünyanın bilinen tarihinden bu yana insanlığın toplumsal davranış bozukluğu, yozlaşması neyle tedavi edilmiş hiç düşündünüz mü?
Kanunlar mı? Ya da insan uydurması Ateistlik, satanistlik gibi dinler mi? Ve ya dinsizlik mi? Ve ya köle, efendi durumu mu? Zengin yoksul farkının çok olması mı? Yani toplumun bir kesiminin diğer bir kesime el açar durumda olması mı?
Baba dayağı mı? Koca dayağı mı? Hapis cezası mı? Öğretmen dayağı mı? Kaynana korkusu mu? Kınanma, eleştirilme korkusu mu?
Ne?
Topluca yozlaşan insanlığı bir arada, barış içinde, adil, huzurlu, eşitlik ilkesine göre, medeni, insan onuruna yakışır bir şekilde yaşatan ne olmuştur.
Din olmuştur, İlahi din, Hak din.
Dünyayı ve insanı yaratan onu herkesten iyi bilen Allah (c.c) tarafından gönderilmiş olan, Peygamberleri ve Kutsal kitaplarla insanlığa öğrettiği hak dinler, her devirde insana yaşam rehberi olmuştur.
Ne var ki her dönemde peygamberlerin vefatından uzun bir süre geçince insanlık yeniden yaşam rehberinden uzaklaşıp yozlaşmaya başlamıştır.
İnsanlar bunu, neden kabul etmek istemez. Sorunların gerçek nedeni, binlerce yıldır bilime kafa yorduğu halde kendini tanımaktan aciz olan, buna rağmen yüce Allah’ın kanunundan üstün kanun yapacağını, sanan insandadır.
Gökdelenler yapabiliriz, uzaya uydu gönderebiliriz, çok para kazanabilir çok lüks yaşayabiliriz, binlerce kanun çıkarabiliriz, fakat bizi bizden iyi tanıyan Rabbimize ve bizim için gönderdiği kılavuza uymaz isek birlikte, medeni ve insanca yaşamayı başaramayız.
Bakın ilahi kitaplar yalnız insan yaşamına, insan davranışına yer verir, yani bize sırlarla dolu bir doğal yaşam verdiği halde, insan yaşamı dışındaki varlıklar hakkında ayrıntıya girmez ama insan yaşamını, davranışlarının sınırını, düzenini ayrıntılı bir şekilde, vurgulayarak, tekrarlayarak, örnek vererek öğretir.
Bu öğretiyle, bir insanı eğittiği gibi, bir toplumu, bir dünyayı eğitebilir.
Fakat insan nüfusunun bu kadar arttığı, rekabetin, reklamın çoğaldığı, bir dönemde, her kafadan bir ses çıktığı, aliminde, zaliminde, cahilinde aynı frekanstan fetva verdiği şu dönemde bireylere aile içinde verilen dini eğitim yeterli olmuyor.
İnsan iman etmeye, inanmaya muhtaç bir fıtratta yaratılmıştır. Bir birey zamanında, doğru ve yeterli şekilde inancını öğrenmezse, bu ihtiyacı farklı yollardan karşılanacaktır yani bu boşluktan yararlanmaya çalışan sahtekarlara yem olacaktır.
Öyle ya, bir şeyin gerçeğinin ne olduğunu bilmeyen, sahtesini nasıl ayırt edecek.
Sonra hurafelerin ve batıl inançların karıştığı bir toplumdan sağlıklı bireyler yetiştirmek güçleşecek ve hatta imkansız hale gelecektir.
Bu nedenle toplumun yozlaşmasından rahatsız olan, mağdur olan bizler millet olarak bir karar vermeliyiz, yanlış anlamayın şeriatı getirelim demiyorum, her hırsızın eli kesilse, her yalan söyleyenin dili kesilse pek azımız sağlam kalırız.
Bu arada hırsızın eline bile kıyamıyoruz, böyle bir kanun söz konusu olsa kıyameti koparırız ama insanların organlarının çalınması gündelik olağan haberler arasına girer ve kimsenin buna çıtı çıkmaz. İşte bu da insan beyniyle yapılan kanunların ne derece sağlıklı olduğunu gösterir.
Demem o ki, kimseyi asmayalım kesmeyelim ama içinde yaşadığımız toplumu daha sağlıklı hale getirmek için çocuklarımıza okullarda dini yaşayacak ortamlar oluşturulmasını isteyelim, yani Müslüman çocuklara, din dersi hocaları daha pratik dini eğitim versin.
Yani mescitleri olsun ve hocalarının önderliğinde namaz kılsınlar.
Sosyalleşmek, kafelerde, barlarda, tatillerde olacak diye bir kanun yok.
Tam tersi, bu gibi yerlerde sosyalleşme, kaynaşma değil, sınıf ayrımı, tabakalaşma oluşuyor. Okullar bile ister istemez zengin okulu, fakir okulu, çalışkan okulu, tembel okulu gibi kutuplara ayrılıyor.
Ancak beş vakit namazı, düzenli kılmaya alışan ve cami cematının bir parçası olan bireylerde, zengin, fakir, çalışkan tembel, ünlü, ünsüz ayrımı olmaz. İşte bu gerçek sosyalleşme ve kaynaşma ortamı ve harekatıdır.
Sonra dinimizin emri olan, aynı zamanda temiz toplumda bulunması gereken kuralları ilk öğretim çağlarında mecburi ders olarak verilmeli. Din dersi seçmeli değil mecburi ders olmalı.
Dinimiz paylaşmayı, yardımlaşmayı, hoşgörüyü, iyiliği emreden kötülükten men eden bir din.
Bakın böyle bir nesil yetişirse, ne kadına şiddet bu derece olur, ne alkol dehşeti, ne esrar cinneti, ne hırsızlık, bu abartılı bir tesbit değil.
İnsanlık tarihine bakarsanız bu çözümün tek ve en etkili çözüm olduğunu anlarsınız.
Yok illa da batı medeniyeti olsun, din bizi geri götürüyor derseniz, siz bilirsiniz, bakalım hırsızlığa, fuhuşa, şiddete ve benzeri yozlaşmalara daha kaç çeşit isim bularak medeniyet seviyemizi daha ne kadar yükselteceğiz.
Biz neyse ama Rabbim gelecek nesillerimizi bu yozlaşmadan korusun şimdi böyle isek, yozlaşmada bu süratle ilerleyen dünyanın yaşanılası bir yer olmayacağı kesin.
Fakat bu yozlaşma sonucu çıkan suçlularda uzaydan yada başka yerden gelmiyor, yani kör ve yaşlı amcayı dövende, kadına şiddet uygulayan, fuhuş yapan, hırsızlık yapan da bu ülkenin insanları.
Bu nedenle artık günahkarları değil, günahı suçlayın, yani bu günahkarlar yada suçluları biz yetiştiriyoruz. Bu insanlar bizim toplumumuzun eğitim şeklimizin eseri.
Bismillahirrahmanirrahim
(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
Bize doğru yolu göster.
Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! Amin!) Fatiha: 5,6,7
YORUMLAR
Leyla Gülsüren
Bu nedenle toplumun yozlaşmasından rahatsız olan, mağdur olan bizler millet olarak bir karar vermeliyiz, yanlış anlamayın şeriatı getirelim demiyorum, her hırsızın eli kesilse, her yalan söyleyenin dili kesilse pek azımız sağlam kalırız.
benim için yüzyılın yazısıdır
her kelimesine candan katılıyorum yüreğiniz dert görmesin
sizin gibi herkes düşünse dünya güllük gülistanlık olur
ne güzel söylemiş necip fazıl
ELLERİME UZANAN DUDAKLARI TEPEYİM
ALLAH DİYEN GEL SENİN AYAĞINDAN ÖPEYİM
tekrar tekrar tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim
Leyla Gülsüren
Saygılarımla
Güzel bir yazı.
Her cümlesine katılmasam da,
geneli altına imzamı atıyorum.
Ve,
hiç yorumcusu olmamasına da şaşırmıyorum.
Toplumumuz,
insanları köylerden kovmayı seviyorlar.
Bir tutam hayat tarafından 3/9/2014 12:11:00 PM zamanında düzenlenmiştir.