Gani Rüzgar Şavata
Gani Rüzgar Şavata 1 Eylül 1960 tarihinde Malatya’da doğdu. Sanat hayatına tiyatro ile başlayan ve 18 yılını bu dalda geçiren Şavata, Malatya Şehir Tiyatrosu’nda çalıştı. 1993 yılında sinemada oyuncu olarak yer aldı. Altı yıl sonra ilk yönetmenlik deneyimini yaşayan sanatçı, ayrıca sekiz filmin senaryosunu yazarak iki filme de yapımcı olmuştur.
Elinden çıkmış sinema filmleri:
Saddamın Askerleri - 2009
Kenger – 2005
Kenger 2 – 2005
Memleket Hikayeleri - Kevengin Yolları – 2005
Azad - 2002
Dumanlı Yol - 2002
Dumanlı Yol - 2001
Dava / Doz - 2001
Sınır – 1999
Oyunculuk Yaptığı filmler:
Saddamın Askerleri – 2009
Aura 2006
Kenger (2) – 2005
Kenger - 2005
Azad - 2002
Dumanlı Yol - 2002
Kardakiler - 2001
Dumanlı Yol - 2001
Dava / Doz - 2001
Tutku Suçları - 2000
Mezar Kurtları - 2000
Karlar Eriyince - 2000
Ozanlar Yaylası - 2000
Sınır - 1999
Gülün Bittiği Yer - 1998
Cinayet Var - 1998
Böyle mi Olacaktı - 1997
Drejan - 1996
Ölümün Ağzı - 1996
İnsanlık Suçu - 1994
Deliler Kudurunca - 1994
Adı Osman - 1994
Dönüş - 1994
Komşular – 1993
Fazlasıyla aktif bir yönetmen, senarist, oyuncudur. Genellikle Kürt kimliği ve siyasi duruşu ön plandadır. Filmlerinde fazla şey beklemek hata olur. Yine de adı anılması gereken bir şahsiyettir. Yurt dışına açılması siyasi kimliğinin bir sonucudur. Sinemasının değil… İlkokul çağındaki Kürt çocuklarının bile ilgi ile kendisinden konuştuğuna şahit olmuş bir kişiyim. Tabi ki bu onu iyi bir yönetmen yapmaz. Muhalif duruşu dışında ortada belirgin bir sanat yoktur. Kürtlerin Bergman’ıdır dersek yanlış konuşmuş oluruz. O, bir toplumun mücadelesinin sinemadaki temsilcisidir. Sinemanın ideolojiyle bu kadar içli dışlı olması hatadır da diyemeyiz. Bir toplum bir şekilde değerlerini, mücadelelerini bir şekilde ifade etmelidir.
Siyasal İslamın Türkiye’deki mücadelelerini anlatan klasik filmlerden bir farkı yoktur bu filmlerin. Hangi kategoriye koyacağımızı tam olarak kestiremeyiz. Tıpkı Siyasal İslam’ın Kemalizm ile mücadelesini anlatan filmler gibi. Dini film kategorisinde değildir bu filmler. Popüler film ve sanat filmi kategorisinde de değildir. Şavata’nın filmleri de böyledir aşağı yukarı.
Yine de toplumsal meseleler sinemasevere sunulmuştur. Satışa sunulmuş bir filmin kapağında şunlar yazılı:
’’Yüce halkımızdan özür diliyorum. Aşağıdaki paragrafı atma mecburiyetinde kaldığımız için: Bu filmin korsanını yapıp satan ve kiraya veren şerefsizdir.’’ ’’Perakende satış fiyatı 3.500.000 TL
Bu fiyattan sonra yüce halkımın evlerine korsan olarak filmlerim girerse bana sinemayı bırakmak düşer.’’
Saygılarımla; Gani Rüzgâr Şavata
Fazlasıyla asabi, fazlasıyla saldırgan bir tutum. Kendi halkını tanımadığını gösteren bir açıklama. Artık korsan CD’lere de gerek kalmadı. Torrent paylaşımları korsancılığı salladı… Biri yüklüyor diğerleri ondan çekiyor. Diğeri de diğerlerinden…
Artık kapitalist mantıkla engeller işe yaramıyor. Ne yaparsa yapsınlar, internet vasıtasıyla büyük bir yardımlaşma ve paylaşma var! Artık yapımcılar için para kazanma yolları farklılaştı. Zaten filmleri çok beğenen bir şekilde zamanı gelince satın alıyor.
Şavata, aslında karışık bir kişiliği olan tuhaf bir insandır. Mübarek adam, hiç boş durmamıştır. Her şeyden bir şey, bir şeyden çok şey çıkararak bol para kazanmıştır. Bir halkın sıkıntıları, acıları üstünden para kazanmayı kendine yaşam felsefesi etmiştir. Hödükleşmenin sonucunda ortaya çıkan sinema. Yapacak bir şey yok.
Son olarak Şavata, film için bir atı aracın arkasına bağlayarak sürükleyip öldürmüştür.
YORUMLAR
Mahsun Kırmızıgül de bir yönetmen bir sanatçı ona bakarsan. Herkesin bir bakış açısı olur kimseyi bu yüzden eleştirmem .. ama bir insanı harcamak basittir bunu görebiliyoruz kimse profesyonel bir yönetmen olamaz dünyanın en fazla ödül alan filmleri bile elestirirsin hatasını görürsün. Öncelikle şuna dikkat etmek gerekir bir halkın kimliğini savunmak başkaların kinligine sebeb oluyorsa burada sosyolojik bir kompleks vardır... Mahsun Kırmızıgül de bir yönetmen binlerce faili meçhul cinayet asit koyusu jitem Ergenekon göç toplu mezar dersim zilan vs vs sorunları kan revan ağlayan coğrafyada köye giren askerlere "neredeyse köyü boşaltır mısınız" dedirten kendi gerçeğini yok sayan kendi halkını kimliğini ve kültürünü ayaklar altına alan bir zihniyetin başrolünde oynuyor. Ama Savata halkın gerçeklerini sinemada sahnelemeye çalıştı. Emek hırsızlığı kabul edilemez birşeydir bunun arkasına gizlenmekte aynı şekilde. (Öteki Şair)
Yukarıdaki görüşle hemfikir olduğumu söyleyip Türk filmciliği hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.
1-Bu sektör Türkiye’de maliyeti yüksek olan bir şeydir; maliyetinin yüksek oluşu ve SANSÜR kurulun olması da ayrı bir etkendir çünkü İyi senaryo vardır fakat didiklenen, makaslanan film olarak karşımıza çıktığı zaman filmin etkisi, cazibesi ve yoğunluğunun kaybetmesine neden olur; film istediği hâsılatı elde edemez olur.
2-Ülkemizde gerçek mekânlar kullanılır fakat yabancılarda suni mekânlar yaratılarak filmi çok kişi tarafından ilgiyle izlenirliği kılmaktadır.
3-Bizde en çok acılı filmler prim yapmaktadır; sanki toplum olarak “Acıların çocuğuyuz” yapımcı her zaman az masrafla çok işi kotarmak isteği filme yansıması “kötü film” olarak karşımıza çıkmaktadır.
4-Bize popüler karakterler ünlü oldu mu? Kısa yoldan daha çok para kazanma hırsı yüzünden reklam, tanıtım filmlerine geçip Sinema filmine “Bulunmaz atlas kumaşı” olarak kalıyor; bu da pahalı bir oyuncu olması sebebiyle filme etkisi olmaktadır.
5-Türkiye’de alım gücü veya sinema seyretme gücü(parasal olarak) düşüktür, ülkemizin yarısında fazla ASGARİ ÜCRETLİ olduğunda 10 ila 15 tl arasında değişen CD veya bir sinema bileti ağır geliyor! Örnek: 4 kişilik bir aile sinemaya gittiğinde 60 tl bilet, 4 kola: 6tl veya çerez alırsa 10 ila 15 tl toplam 80 tl harcamış olur( bu rakamlar fazla eksik ortalama olarak yaptım)
6-Ben asgari ücretle çalışan biriyim film izlemeyi çok seviyorum aldığım maaş 700 tl, evliyim, çocuklar var kiracı değilim fakat kiracılar Diyarbakır’da en düşük kira 350 ile 400 tl’ dir. Bu korsan film izleme için her ne kadar mazeret olmasa da görünen köy kılavuz istemez…
7-Gani Rüzgâr’la Ben İstanbul’ da görüşmüş biri olarak; çok mütevazı, sakin, karşısındakini önemseyen biriydi. İdeolojisi ne olursa olsun benim için insani tarafı önemlidir. Bana göre başarılı bir yönetmen/senarist/oyuncudur.
8-Onun korsancılara karşı tavrı haklı bir tavırdır.
9-Günümüzde Türkiyede film ve diziler amaç için değil popüler olmak için yapılmaktadır.
10-Çok ilginç bir şey daha var. Ünlü bir yapımcı, kendisini çok iyi tanıdığım yapımcı/senarist bir konuşmasında şöyle demişti “Yaptığımız filmleri, dizileri ben de sevmiyorum fakat yaptıklarımızı herkes seyrediyor; toplum komedi ve ağlak filmleri tutuyor saçmalıkları izlemeyi seviyor” demişti.
11-Sonuç; talep arz meselesidir; toplum olarak vasat film izlemeyi seviyoruz gerisi yalandır. Ve hiçbir yapımcı zarar etmek istemez o yüzden az masrafla çok kazanmak isteği normal olarak görülmüştür.
Ve tabi bu paylaşımı yapan Kardeşim Sevgili Celayir'e teşekkür ediyorum, emeğine sağlık diyorum
Sevgilerimle
Deman Ronahi tarafından 3/7/2014 12:12:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
Deman Ronahi tarafından 3/7/2014 12:17:20 PM zamanında düzenlenmiştir.
ccelayir
DemAN
1995 yapımı senaryosunu Abbas Kiyarüstemi’nin yazdığı, yönetmenliği Cafer Panahi’nin yaptığı film aynı yıl sayısız festivalden ödülle döndü. Yedi yaşında bir kızın Nevruz kutlamaları sırasında annesinin kendisine süs balığı alması için verdiği parayı kaybetmesini ve sonrasında parayı bulmak için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Dünyanın yabancı olduğu Nevruz kutlamalarına dair kesitlerin de olduğu film bu yanıyla bir belgesel tadı da veriyor. Ancak filmin asıl dikkat çeken tarafı basit bir öyküden hareketle İran’ın kültürüne ve sosyal yapısına dair fazlasıyla fikir veriyor olması.
Kirazın tadı:
Filmlerinin ana temalarından biri “yaşama sevinci olan” Abbas Kiyarüstemi’nin 1997 yapımı
CENNETİN ÇOCUKLARI:
1997 yapımı yönetmenliğini Majid Majidi’nin yaptığı Cennetin Çocukları İran’ın Oscar’a aday olan ilk filmidir.
SARHOŞ ATLAR ZAMANI:
Bahman Gobadi’nin yönetmenliğini yaptığı 2000 yapımı Sarhoş Atlar Zamanı insanı derinden etkileyen anne ve babaları öldükten sonra her türlü zorluğa rağmen hayatta kalma mücadelesi veren beş kardeşin hikâyesini anlatıyor.
SÖĞÜT AĞACI:
2005 yapımı “Söğüt Ağacı” da yönetmenin diğer bir filmi olan “Cennetin Rengi” filminde olduğu gibi görme engelli birinin duygularını, kalp gözüyle görme çabasını, isyanını anlatIyor
Bunlar hepsi harika filmlerdir. Katılıyorum sana
Fakat benim daha önce yazdıklarım Türk filmin gelişemediği yönündeki sebepleri kısaca değinmiştim. Türkiyede İyi film azdır fakat Gani Rüzgar'ın yaptığı da fena değildir. Belki söyle diyebiliriz Kötünün iyisi olamaz mı?
sevgiyle
DemAN
Berfiin'in, Baran'ın, Keje'nin Azad'ın isimleri bile yasaklı listesinde olduğu yıllardı. filmleri çok mu başarılıydı belki değildi fakat bir öncü atılımdı bence...
Hem siyasi kimlik hem de film kimliği olarak öne çıkmıştı
ccelayir
Bizim Kürt milliyetçileri de 'artık Kürt gerçeğini tarafsızca ele alan bir film çekmeliydi' diyorlar. İnsanın gülesi geliyor böyle yorumlara... Yok biz ortak noktada buluşamayız.
Bizim Kürtler hala kimlik meselesinde takılı kalmış durumda. :)
Mahsun Kırmızıgül de bir yönetmen bir sanatçı ona bakarsan. Herkesin bir bakış açısı olur kimseyi bu yüzden eleştirmem .. ama bir insanı harcamak basittir bunu görebiliyoruz kimse profesyonel bir yönetmen olamaz dünyanın en fazla ödül alan filmleri bile elestirirsin hatasını görürsün. Öncelikle şuna dikkat etmek gerekir bir halkın kimliğini savunmak başkaların kinligine sebeb oluyorsa burada sosyolojik bir kompleks vardır... Mahsun Kırmızıgül de bir yönetmen binlerce faili meçhul cinayet asit koyusu jitem Ergenekon göç toplu mezar dersim zilan vs vs sorunları kan revan ağlayan coğrafyada köye giren askerlere "neredeyse köyü boşaltır mısınız" dedirten kendi gerçeğini yok sayan kendi halkını kimliğini ve kültürünü ayaklar altına alan bir zihniyetin başrolünde oynuyor. Ama Savata halkın gerçeklerini sinemada sahnelemeye çalıştı. Emek hırsızlığı kabul edilemez birşeydir bunun arkasına gizlenmekte aynı şekilde.