Musa’yı Beklerken-9
O kadar çok nedenimiz var ki mutlu olmamız için. Çok işte! Bunu bilgece sana açıklayayım illa? Nefes almak, süt içmek, ölümden sonra hayatın olması gibi… Düşünsene ölümden hayatın olması ne kadar anlamlı ve mutlu kılıyor eylemlerimizi. Bir ateist için bile süt özel bir hediyedir ve olmayan cenneti. Hayır, her ne kadar inancı olmasa da Tanrı’nın olmaması fikri ona mutluluk veriyor. Ya Tanrı’nın olmaması gibi bir fikri olmasaydı hiç. Olmasının veya olmamasının ötesinde bir fikrin olmaması ne kadar ruh bunaltıcı olurdu. Tanrı kelimesi Tanrı’nın varlığının kanıtı, buna ateist de katkıda bulunmaktadır. Tıpkı senin şüpheciliğinin bizlere imani ilhamlar fısıldaması gibi.
Hayır, sana Nurcular gibi kuşlardan, böceklerden bahsetmeyeceğim… Ama dersen hangi risaleler üstündür, ben derim ki kuşları, böcekleri küçümsemeden imanı içimizde bulmamızı anlatan risaleler… Evet, inanmak mutlu ediyorsa insanı o iman zahiri olmayan gerçek imandır. Senin sorgulamaların bir yere varmıyorsa yeryüzündeki en zavallı insan sensin. Evet, sen de onların silahıyla onlara saldır. Saldır, insanı ve doğayı kemiren insanlara… Onlar, onların silahıyla onlara saldırıyor! Anlamasan da olur.
Ahir zaman ahalisinin hali yere ve zamana göre şekil değiştiren bukalemuna benzer. Dur biraz açıklayayım, sen de hemen müdahale ediyorsun! Neyse öyle veya böyle olsun! İyi ki yaşıyoruz, iyi ki aklımız filan var. Tabi kıvamı bozulmamışsa dış etkenlerden dolayı…
Birkaç gün geçiyor.
Alo, anlamadım… Evet, evet tabi ki roman üstünde beraber çalışabiliriz. Bana biraz kafandaki romandan bahset. Olay örgüsü, kahramanlar, kurgu filan… Öncelikle bana anlatman lazım, hikâyeni o göre bir şeyler ortaya çıkarabiliriz belki. Tabi ki senin romanın olacak! Ama sakın gerçeğe birebir sadık kalmaktan bahsetme bana. Kurgunun olduğu yerde ufak gerçekler değişime uğrar kâğıt üstünde. Evet, tabi ki roman genel hatlarıyla belli bir gerçeğe dayanacak. Sen bana taslak bir metin yolla, olur mu? Yazarsın, kendini biraz zorla. Aksi takdirde senin hikâyen değil, benim hikâyem olur.
Hayır, Musa’ya benzemezsin kâğıt üstünde. Beş yıl oldu, Musa’yı yazalı… Anladım, paranoyak karakterler dikkat çeker. Ama biz gerçekler üstünden yaklaşacağız bu yeni roman. Kısa bi şey olsun ki peynir ekmek gibi yesin aşk insanları! Tırnak içinde bu eser ‘’sanat filmi’’ olmayacak. Popüler bir hava ile popüler yaşamlar. Tabi buna edebiyat da diyemeyeceğiz haliyle. Edebiyatın bir alanını araç olarak kullanmak, denir buna… Örnek istersen: Emine Şenlikoğlu, Ahmet Günbay Yıldız. Bilumum aşırı sol fraksiyonların gecekondu yaşamlarından kesitler sunan romanlar!
Tamam, dört yüz sayfa olmayacak; iki yüz sayfa yeterli. Ama romanın kendi yolunu bulması ile iş benim elimden çıkmış olur… Bu da daha uzun bir eserin ortaya çıkmasına sebep olabilir... Âşık olan, çile çeken yakıma geliyor! Senin için de geçerli. Edebiyat bu değildir. Gayet sıradan, normal bir yaşamın anlatıldığı eser gayet iyi olabilir. Dışarı çıktım, hava aldım. Eve geldim kitap okudum… Evet, bu şekilde…. Olağanüstü hiçbir olayın gerçekleşmediği bir yaşamdan parçalar.
YORUMLAR
ccelayir
konuya çok vakıf olmadım daha önce okduğunuz bir roman hakkındamı youm yaptınız..yda ben yoğunlaşlmdım..:)