- 1040 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
“Her gece, her sabah…ve bir akşam!”
Kaç plan daha var yarın için elinizde?
Ya da kaç yaşanacak şeyler karaladınız hayal sahnesinde beyninizin, kalbiniz kaç kere hükmetti mantığınıza. Neleri ertelediniz günler sonrasına, neler yaşıyorsunuz şimdinizde?
Hala yaşadığının hayat olduğunun farkında olmayanlar var oysa.
Az önce bitmiş serumu değiştirmeye gelen hemşireye bakıyorum . Hayata yetişemeyecek korkusu var gözlerinde. Üzerindeki beyaz korkuluk çıkınca ve ilaç kokuları arasındaki bu dört duvardan kurtulunca hayatı kavrayacak sanki.
Göz ucuyla yarım bırakılmış kapı aralığından bakıyorum. Elindeki çiçekler ; hasta düşmüş, gülen yüze hasret bedenleri gülümsetecek. Önce doktor kabul etmeyecek ve mor sümbüller belki de çöp kutusundaki kötü kaderine terk edilecek.
Kötü kaderine terk edilecek. Önce tazeliklerini kaybedecekler, sonra kokularını. En son da kuruyup yumuşaklığını ve de kendiliğinden yitecekler nihayetinde.
Elimi kaldırıp şöyle bir perdeyi aralıyorum. Yağmur uğramış şehre, toprak bütün masumiyeti götüren adımlara inat tertemiz. İnsanlar sustu, herkes dargın yanındakine. Oysa hayatın faniliğine şahitlik ettiğiniz bu soğuk koridorların, hastane odalarının dilini anlasanız…
Kaç hayaliniz kaldı ?
Listenizde gerçekleşmeyen ya da gerçekleşebilme ihtimali olan kaç isteğiniz?
Yarın gözlerinizi ilk açtığınızda yanınızda görmeyi en çok istediğiniz insan varsa; yırtın o listeyi. Kaç hayal sıralamışsanız arka arkaya, vazgeçin hepsinden. Saatleri kaldırın tedavülden, size zamanı hatırlatacak bütün nesneleri çıkarın hayatınızdan.
Hayatı kurtaracak tek şey sevgi ve ne yazık ki hiçbir kahraman ölümsüz değil../
Sizin kahramanınız öldü mü peki?
İçinizde devler gibi büyüttüğünüz ve nihayetinde su damlası gibi yitirdiğiniz.
Benim kahramanım hep öykü anlattı bana uyumadan önce, boşlukta sallanan bir adamın şiirini okudu ;her gece ve her sabah,
Ve bir akşam…
Kesiklerle dolu bir bedeniniz varsa şayet size acı veren bıçak izleri değildir, yara izleri hiç değildir, aldığınız ilaçların yan etkileri değildir, günlerdir yattığınız yatağın bedeninize tutsak ettiği o romatizmal rahatsızlık da değil; üzgünüm.
Gözlerinizi kapattığınızda aklınızdan geçirdiğiniz ilk şey ne peki?
Ben hep olmayan şehirler düşünüyorum; mesela gökyüzü mavi değil ve kuşlar kanatsız. İnsanlar kötü değil, acımasız değil, yalancı değil…
Yüzüstü düşmüşseniz sizin sakarlığınız değil buna sebep; muhtemelen biri itmiştir. Sırtınızda darbe sızıları hala tazeliğini korurken onun kahkahalarını duyarsınız. Kapkara bir örtü, silik bir resim ardında kalmışsınızdır. Eskimiş bütün şarkılar ve şiirleriniz de yarım.
Ya bedeniniz amansız bir hastalığa tutulmuşsa? Ağrılar içinde kıvranıyorsanız. Üstüne bir de bütün yarım kalmışlıklarınız, hastane odalarında yitmeye başlayan ümitleriniz, kendi yazdığınız tiradlarınız, hiç sahnelenmeyen oyunlarınız…
Her şey aynı oysa ; değişen tek şey farkındalığımız…Bir hastalığa tutulmuşsanız, üstelik kurtuluşunuz da yoksa; sonun kadar sevgiye olan inancınızı yitirmeyin. Zamanı durdurmaya da çalışmayın üstelik. Görmezden gelin. Gerçekten iyi hissediyorsunuz.
Zaman zaten hiç yoktu ve hiç olmadı.
Daha önce yaşayanlar da bunun farkına varmadı.
Sızlayan bir yeriniz varsa gülümseyin. Zıtlıklar bazen iyileştirir.
Ağlayan bir hikayeniz varsa kahramanlarını değiştirin; öldürün mesela, sonra da doğurun…
Siperlerinizi yakın, yıkın tarumar edin.
Hayat kısa.
Bugünü son günümüzmüş gibi yaşayalım, haydi!
Nuray KAÇAN- 2014
“ Hastane Öykülerim’den…”
YORUMLAR
Hayat o denli kısa ki sanki hiç bitmeyecekmiş gibi üstelik. Ve hastaneler; koridorlarını çok arşınlamışımdır, acını ne olduğunu çok iyi bilirim, kayıpların asla geri dönmeyeceğini.
Hayat o denli kısa ki; daha dün gibi otuz sene evveli, daha dün gibi çocukluk düşlerim, daha dün gibi elimden kayıp gidenler.
Ya bugün: Asla sahip olamayacağımı bilsem bile beklentilerimin yarattığı o umut. ama en önemlisi; sevginin, hala sevebiliyor olmanın yarattığı o sıcaklık. Her ne ise ya da her kim ise yürekten sevdiğim. Mesela şu an yazınızı okuyunca içimde duyduğum hoşluk.
Çok uzattım değil mi... Ama bu anlam yüklü yazıyı okuyunca çözüldü dilim. Geç kalmışlığımı affedin.
Sevgiler, selamlar. kaleminiz daim olsun, yazılarınızı okumak adına mutluyum. Yazınız her daim.
Mutlu kalın, sevgiyle kalın.
Yönetmen/senarist Theo Angelopolis'in Yazıp yönetiği "Sonsuzluk ve bir gün" filmi anımsadım. Film, kansere yakalanmış ve öölmesi an meselesi olan karakterin bir gün içinde neler yapabileceğinin felsefi boyutunu izleyicilerine sunuyor.
Ve çok anlamlı bir soruyla "Bugünü son günümüzmüş gibi yaşayalım, haydi" filmdeki soru ise bir gün içinde ne yapabilirsiniz? geçen anlara mı, sevgilinize mi koşacaksınız, öteledeğimiz, ertelediğimiz yaşama mı döneriz'lerle "Yarın ne kadar sürer anne?" cevap "Sonsuzluk ve bir gün" der.
monoton bir hayatı ancak sevgi cevheriyle renklendirebiliriz sanırım... Ve biz insanlar bir şeyin değerini ancak kaybedince anlıyoruz.
Düşündüren bir yazıydı, teşekkürlerimle
Sihirli Kalem
Ve defalarca sorguladım tabi.
Henüz yeni çıktığım o karanlık, ölümü hatırlatan yerden sonra,
o hastanelerden sonra;
daha bir döndüm hayatıma sanırım.
Aslında çok da bir gelecek telaşı sarmıyor böyle durumlarda
İnsanoğluyuz ya; bugün güldürebildiğim ,güldüğüm kadarı kar bana...
Hayatının değerini bilmiyor insan;
ölümü hatırlatan bir acı yaşayana kadar,
iz bırakan amansız bir hastalığa tutulana dek..
Onlarca teşekkür; zaman ayırıp sözcüklerime eşlik ettiğiniz için...
Sihirli Kalem
Gerçeklerimiz işte.
Sonsuz teşekkürler.
Zamanın donduğu yerlere belkide hastaneler en iyi örnek olabilir.Hastaneden 4 yılı geçmiş ama hemşire olarak ama sorasında ömür boyu hastanelerden kopartmayacak kronik bir hastalığıa ev sahipliği yapan bedenimle henüz hastanede yatmamış olsamda az hastane odasında bulunmadım.Sizin yazınızı sizin gözünüzden okudum şu an olabildiğince kelimeleri hissederek.Zamanı fani telaşlarla,maddesel kaygılarla çekilmez kılmaktansa her günü son günmüş gibi en mutlu anlarda dondurmak en güzeli.ve mutlu olmak için var olan nedenleri görebilmek tabiki.Güzel bir yazıydı ve tünelin ucuna giderken zamanla olan yarışımızıda resim çok güzel anlatmıştı.Kaleminize sağlık.
Sihirli Kalem
Allah'ım kimseyi o soğuk odalara düşürmesin.
İmtihan dünyası işte; sınanmak mümkün her türlüsüyle.
Ve inanır mısınız o kadar kötü değil amansız bir hastalığın, acının kollarında uyumak; sahip olduklarımızın, sevdiklerimizin değerini bilemedikten sonra...
sahip olduklarınıza tutunun, hayat kısa.
sonsuz teşekkürler...