- 1703 Okunma
- 7 Yorum
- 3 Beğeni
Sevdiklerinizin Parmaklarından Kan Damlamasın
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Oldum olası sevmemişimdir değerli taşları. Oysaki birçok insanın gözünü kamaştırır iştahını kabartırlar. Öyle ki bazı özel günlerde oluşan panik havası etkinlikten önce hediye alma telaşı ile misal; sevgililer günü, nişan ya da evlilik yıldönümü vs...
Tek taş alınacak ya parası havası derken olaydan ziyade yüzük odaklanılan tek mevzuu olur çıkar.
Mercimek kadar renksiz bir taşı altın halkanın tepesine oturtuyorlar, etiketine de dünyanın parası yazıyorlar, geçiyorlar kenara.
Kuyumcu vitrinlerini, hanımların önce hayallerini sonra narin parmaklarını, kuğu boyunlarını süsleyen erkeklerin ha keza kravatlarında kulaklarında kendine rahatlıkla yer bulan mücevherlerin amiyane tabirle o irili ufaklı canavarların oralara gelene kadar hangi yollardan geçtikleri hakkında bilgisi olan kaç insanın gönlü rahattır ki?
Aslında bu gönül rahatlığı mevzuuna gelmeden bu taşların yolculuğuna şöyle bir kuş bakışı yaklaşmakta fayda var. Sonra yeniden bakarız güzelliğimize değer kattığına inandığımız ışıltılı taşların masum olup olmadığına?
Elmas, zümrüt, pırlanta, safir vb. taşların öteden beri çekim gücü çok yüksek, çıkarılması, işlenmesi vb. aslında öyle uzun uzadıya didiklemek maksadında değilim ama neyle meşgul olduğumuzu bilmekte de fayda var.
Elmas, dünyadaki en sert mineral olmasının yanı sıra çıkarılması da en güç taştır. Benzersiz parlaklığı nedeniyle tüm taşların en kıymetlisidir. 4000 yıl önce Hindistan’da bulunup Afrika’ya uzanan elmasın İngilizcede ’diamond’ ifadesi, Yunancada ’hükmedilemez, gerçek hakim’ manalarına gelen ’adamao’ sözcüğünden türetilmiştir. Saf renksiz olanı en bilenini ve değerli olanıdır ancak pembesi, mavisi, yeşili olduğu gibi griden siyaha kadar çeşitleri de bulunur. Elmasların önemli bir kısmı yerin derinliklerinden ateşin etkisiyle yaklaşık 3 milyar yıl önce oluşmuşlar. Elmaslar çok yüksek basınç ve sıcaklıklarda (2000 santigrat derece) kristalleşen karbon atomlarından oluşup ve bu sıcaklık yerin 150-200 km gibi derinliklerinde bulunur. Zaman içinde oluşan volkanik patlamalarla yüzeye doğru itilirler.
Bu arada 1 karat ağırlığında tıraşlanmış bir pırlanta elde edilebilecek ham elmas kütlesinin çıkarılması için 250 ton toprak kazılması gerekir!
Velhasıl
Dünyadaki elmas madenlerinin %80’ine sahip olan De Beers’ın Güney Afrika’da 1870 de ilk elmas maden ocağını açmasıyla birlikte değerli taş çıkarılan ve işlenilen tüm ülkelere yoksulluk ve ölüm büyük bir hızla yerleşmiştir.
Avrupalı sömürgenlerin büyük bir iştahla saldırdığı bakir Afrika onarılması çok güç doğa katliamlarına imza attı. Öyle ki yukarıdan bakıldığında dev köstebeklerin istilasına uğramış bir tarla gibi ya da ayın yüzeyini dolduran kraterler gibi irili ufaklı ve devasa çukurlarla kaplı olduğunu görürsünüz. Bu çukurlar elmas madenleridir ve Kimberley Çukuru adı verilen maden öyle büyüktür ki derinliği 1097 metre’dir ve oluşturduğu hava akımı nedeniyle üzerinden uçak bile geçemez.
Kongo, Angola ve özellikle Sierra Leone’da son derece kanlı elmas savaşları yaşandı.
Sierra Leone’da hükümet karşıtı Birleşik Devrimci Cephe’nin 20 bin kişinin dilini dudağını veya kulağını keserek sakatladığı, 75 bin kişiyi öldürdüğü biliniyor.
Angola’da ki iç savaş yani yönetime isyan eden militan gruplar buldukları elmas madenlerini silah zoruyla ele geçirip ve insanları el, kol, bacaklarını kesme, tecavüz, köpekle kontrol, çocuk kaçırma gibi yöntemlerle madenlerde çalışmaya ya da savaşmaya zorladıklarından bu coğrafyada sakat nüfus oranı çok yüksektir.
50bin insan öldürülmüş 500 bin kişinin uzuvları kesilmiş, tecavüze edilip göçe zorlanmışlar, öyle ki ’uzun mu kısa mı ’ diyerek seçim yapmak zorunda bırakılmışlardır, uzuvlarının kısamı yoksa uzun mu kesilmesi konusunda.
Aynı kaderi paylaşan başka bir elmas cenneti olan Demokratik Kongo Cumhuriyetinde en zengin elmas madenleri bulunur ama kendilerine ait değil. Sabahın 5’inde başlayan bu köle hayatı akşam güneş batana kadar devam eder. Sadece 40 bin çocuk elmas madenlerinde çalıştırılmıştır. Kongo da 5 milyondan fazla insan öldürülmüştür.
Birleşmiş Milletler ’uluslararası alanda tanınan veya yasal hükümetlere isyan eden hâkimiyetindeki alanlardan çıkarılan elmasları KANLI ELMAS olarak tanımlamıştır.
İnsan hakları örgütleri bu tanıma itiraz edip bazı devletlerin bu ticarete destek verdiklerini dile getirmişlerdir.
Hatta insan hakları savunucuları, aralarında De Beers firmasının da bulunduğu bir çok elmas şirketinin devletle çatışan örgüte 1993-1997 yılları arasında silah sağladığı ve karşılığında da 6 milyon dolarlık elmas Belçika’ya gönderilmiştir. De Beers firması, iç savaş devam ederken yasal olmayan yollardan hatırı sayılır miktarda elmas satın aldığını kabul etmiştir.
( 500milyon dolar)
2002 yılında Kimberley Süreci, Sertifika Sistemi Güney Afrika Cumhuriyeti öncülüğünde ’Interlaken Deklarasyonu ile yasadışı elmas ticaretinin önlenmesini amaçlamıştır. Bu sisteme dahil olmayanların ticaret yapmalarına izin verilmemiş olsa da kaçak elmas ticareti hâlâ varlığını sürdürmektedir ve ABD de belgelenmemiş elmasların satıldığı iddia edilmektedir!
Elmas madeni olan ülkelerde daha çok kâr elde etmek isteyen şirketler küçük yaştaki çocukları karın tokluğuna veya az ücretle çalıştırmışlardır ve bu durum şimdilerde azalsa da davam etmektedir.
Afrika’da ki bu kanlı ticaret filmlere, kitaplara konu edilmiş farklı bakış açılarından incelenmiştir. Beni en çok etkileyen bu minik katillere bakışımı derinleştirmeme sebep olan Jean-Christophe Grangé’nin Leyleklerin Uçuşu adlı kitaptır. Yazar bu Kitapta Avrupa’dan Orta Afrika’ya kadar her yıl düzenli olarak göç eden leyleklerin bu özelliğinden faydalanarak elmas kaçakçılığı yapan bir şebekenin faaliyetlerini anlatmaktadır. Kitabın başından sonuna kadar heyecan hiç azalmadan devam eder, kaçakçılık ve organ mafyası iç içe ve inanılmaz bir gerilimdir.
Elmaslar leyleklerin bacaklarına sarılan bandajla kaçırılışına tanık olur, , parmak izi olmayan adamın çalıntı kalple yaşamaya çalışan kardeşiyle tanışırsınız.
Bu alanda isim yapmış birçok filmden biri olan 1998 yapımı olan Kanlı Elmas filmine de değinmek istiyorum
Kanlı Elmas (Blood Diamond),
Leronardo DiCaprio’nun başrolünü üstlendiği film yönetmenliğini Edward Zwick yapmış.
Tahmin edeceğiniz üzere Afrikanın sömürülen elmas madenlerinde silah zoruyla çalıştırılan insanların acıklı hikayeleri, elmas kaçakçılığı, madenleri kolay geçim kaynağı olarak görenlerin çatışmalarıyla oluşan kan gölünde çocukların bile caniye dönüştürüldüğü kızıl toprakların hikayesinde DiCaprio paralı bir asker olan Zimbabweli beyaz olan Danny Archer’ı canlandırıyor. Filmde Djimon Hounson ailesin iç çatışmadan koruma çalışan ve madende çalışmaya zorlanan Solomon Vandy’e hayat vermiş ve filmde bu iki insanın yolları kesişmesiyle biri ailesinin diğeri elması derdiyle ortak hareket etmeye mecbur kaldıkları macera sizi içine alarak sürükler. Solomon’un ’ Bu kızıl topraklar, tarih boyunca kanla ıslanarak bu hale gelmiştir.’ sözüyle gerçek bir kere daha önünüze konuluyor.
Evet, parmaklarınızı, boyun ve kulaklarınızı süsleyip güzelliğinize güzellik kattığına inandığınız o parıltılı taşların yolculuğuna kuşbakışı yaklaştık;
Şimdi sizi duyar gibi oluyor ’ama ben tek taş yüzük almayınca o insanlar kurtulacak mı ?
Karıncaya kulak verelim
Nemrut İbrahim peygamberin ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydana odunlardan büyük yığın yapılmış. Odunlar tutuşturulmuş alev o kadar yükselmiş o kadar yükselmiş ki neredeyse bulutlara değecek. Herkesi büyük bir korku sarmış. Askerler bu ateşin ortasına mancınıkla atacaklarmış İbrahim peygamberi ki insanlar Nemrut’un gücünü gördün ve korkusunda ona bir daha karşı gelmesin.
O esnada küçücük bir karınca ağzında bir damla koşa koşa gidiyormuş. Hem de gökleri tutan o ateşe doğru.
Karıncayı böyle telaşlı gören başka bir karınca yanına yaklaşıp sormuş
Bu acelen nedir? Nereye böyle?
Ağzındaki o bir damla suyu elleri arasına alan karınca
- Duymadın mı? Nemrut İbrahim peygamberi ateşte yakacakmış. İşte o ateşin olduğu yere su götürüyorum’
- Diğer karınca bu sözleri duyunca kahkahalarla gülmeye başlamış ’Sen ateşe dönüp baktın mı, büyüklüğünü gördün mü? Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?
Su taşıyan karınca, ’olsun’ demiş.’Hiç olmazsa tarafımız belli olur’ .
Evet, belki almadığınız tektaş yüzük ya da kolye o insanları kurtarmayacak, belki kaderlerine etki etmeyecek ama sizin tarafınız belli olacak.
Sevgileriniz daim olsun, sevdiklerinizin parmaklarından kan damlamasın diyorum ne dersiniz.
13/01/2014
Filiz Şahin
YORUMLAR
Eduardo Galeano'nun farklı bir kıtayı anlatsada "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" adlı eserine yönlendim bir çırpıda
"toprağın zenginliği insanın yoksulluğunu doğuruyor" cümlesiyle tarif eder Güney Amerika'nın uluslararası sistemdeki yerini, Avrupa'nın bu coğrafyaya karşı 16'ıncı asırdan bu yana kabaran iştihasını
Kahve, şeker kamışı, kakao, pamuk, gümüş ve altın dönemleri, vs. Avrupa'nın sanayi devrimine dönüşen gelişimini besler, büyütürken, bu coğrafyayı yoksullaştırır
Bu durumu biçimlendiren bir unsurda latin ırkının karakteridir gerçi,
Öyle ya İspanyol ve Portekizlilerin yeni çağda Vatikan'ın da temellendirdiği bir deniz aşırı imparatorluk kurmuşken altın ve gümüşün taşıyıcısı durumuna düşüp İngilizin hegemonyası altına girmesinde ırksal göstergeler var aslında
Unutmamak gerekir ki, Latin Amerika ülkelerininde insan harcında bu iki toplum İspanyol ve Portekizli yer alır
Afrika ise eski çağlarda kimi medeniyetlere de kaynaklık etmişken sömürge imparatorlukları zincirinin halkasını oluşturur
Sizde bu durumu harika özetliyorsunuz yazınız kanalıyla
Bir yönden alırsak mücevher kadının doğal güzelliğini taçlandırır
Elbette evrensel soygun şebekesi tarafından tüm güzelliklerin lekelendiği ve şebeğe çevrildiği bir dünyada sizin büyüleyen tevazunuz da başlıbaşına kutlanmaya değer kanımca
Bir devrin seçki alan yazısını da tebrik ederim
Saygı ve selamlarımla...
levent taner tarafından 8/7/2017 3:47:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
Filiz Şahin.
Sahi paryan taş insanı bir tebesdümden daha çok güzelleştirebilir mi?
levent taner
Mesela makyajda anlamsız
Helena Rubinstein kanalıyla İsrail'e Siyonizme katkı acıdır
Su sabun yeter elbet
Ben naçizane doğal güzelliği taçlandıracağı vurgusu yaptım ama taşlandırmaktan öteye de geçmeyebilir hani
Saygılarımla...
Birleşmiş Milletler kısmını biraz açalım isterseniz.Güçlü devletlerden oluşan bir yapı. Canlı hak ve hüviyetleri kısmında çok kapsamlı ilkeleri olsa da gerektiğinde suskun kalan bir yapıya bürünebiliyor.Aynı şey sivil toplum örgütleri içinde geçerli. Sorun daha çok sınıfsal bir eksende gelişiyor.Zenginler yoksullar, beyazlar ile siyahlar, köleler ile sahipler... Yaşadığımız coğrafyayı ihtiyaç fazlası her şeye kapatma gücü ve iradesi olsaydı her şey çok daha anlamlı hale gelebilirdi, ama evdeki hesap çarşıya uymuyor. Taraflı davranmak lazım. Önce insanca ama... Devletlerin ya da satılık örgütlerin himayesinde değil...Siz altın ya da elmas dediniz ben de dünya diyorum. Yarınlar şimdiden çok çetin geçeceğinin sinyalini veriyor. Bu arada erk gücü yani özellikle erkeğin devletle olan özdeşliğini de unutmamak gerekiyor... Yazıya gelirsek deneme ile makale karışımı bir yazı olmuş. Ayrıntılar ilgi uyandırıcı nitelikteydi. Anlatım ise sadeydi ve örneklerle düşünceleri pekiştirir akıcılıktaydı.Sevgiler...
Filiz Şahin.
Sağlık ve esenlik dileklerimle...
Filiz Hanım, sizi ayakta alkışlıyorum. Ben de hiçbir madeni, değerli taşı sevmiyorum ve de takmıyorum.
Uzun yıllar önce o madenlerin nasıl çıkarıldığı hakkında bir film seyretmiş ve onları takmaktan nefret etmiştim.
Bir de işin özenti kısmı var ki içimi asıl yakan. Olan, kolu boynu doldurup takacak, ya olmayan...
Onun içindir ki almayalım! Takmayalım diyorum ben.
Parmağımızda tektaş, boynumuzda gerdanlık olunca daha farklı bir kimliğimiz mi olacak Allah aşkına.
Kendinde olmayıp özenen kadınlar özenti ve hasetle bakarken, hırsızlar bir pundunu kollamak için sinsice bakacaklar o kadar.... Madenlerde telef olan insanlar, doğanın katliamı cabası...
Tekrar tebrikler, sevgiler...
çok güzel ve insani bir yaklaşım duyarlılığınıza tebrikler anlatımda güzeldi
İsraf ekonomisi...
Dünya azınlığının çoğunluğu acımasız sömürmesi...
Çok şey var yazılacak; ama zaten siz yazmışsınız doyurucu olarak.
Tebrikler...
Selamlar...
Filiz Şahin.
teşekkür ederim.