Neden Güleriz:)?
Evet, evet...
Yine bir soruyla başlayacağım. İtiraf ediyorum, aslında bazen, belki de sık sık, bu sorgulamalarımdan ben bile korkuyorum. �Neden� ya... �Neden bu kadar sorguluyorum� diyorum muhtelif meseleleri. Bunun ikinci aşamasında da, aslında bunun da gerçekten, hatta tam anlamıyla bir sorgulama olduğunun farkına varıp, ağzımı elimle kapatmak suretiyle korku d/evresine yani aşamasına geçiyorum. Sevmeme rağmen korkutuyor bu sorgulamalarım beni.
Yaklaşık bir saatten beridir de, komedi, komik, komiklik, güldürü üzerine düşünüyorum. Şu an yine içinde bulunduğum parka gelene kadar uzun bir müddet yürüdüm. Komediyi tartışarak. Fakat size de tanıdık gelebilecek bir sorgulama şeklim vardı korkarım. Şu an üzerinde oturduğum bankın bulunduğu parka gelmeden önce, bu konuyu yürürken ve aynı zamanda sesli konuşarak (yanımda kimse olmadan, yani kendi başıma) sorguluyordum bu meseleyi.
(Hmm.. Asında sorguama kelimesi burada biraz yanlış kaçıyor. Şimdi fark ettim, adli ya da polisiye olayları hatırlatıyor. Türk filmlerindeki karanlık bir odada -aydınlık olursa olmaz- sigara dumanının altında ve cılız yanan acayip beyaz ışığın altında yapılandan. Bu sebepten en iyisi sorgulama yerine �altını eşme� diyeyim bundan sonra.)
Ama ne yapayım, konuşmadan bir şeylerin altını eşmeye çalıştığımda da ellerimi kollarımı hareket ettirmekten kendimi alamıyorum. Sokakta yalnız başıma ve aynı zamanda yürüyorken.
Tanıdık geldi mi size de? Park, kendi başına konuşma, sokaklarda avare avare dolaşma, el kol hareketleri yapma... Galiba genelde �deli� diye adlandırdığımız sınıfın içerisine mudahil olmak üzereyim. Lakin, bir nokta var ki dikkay çekici: Henüz altını eşmelerim yeterince -ya da sorgulamalarım- yeterince derin konularla alakalı değil.
Uzun bir müddet önce yanımdan geçen deli diye adlandırdığımız sınıftan olduğu belli olan bir insan tam yanımdan geçerken (O da kendi kendine konuşuyordu), onun �Mercimeğin manasını bilir misin?� sorusuna kulak misafiri olmak durumunda kaldım. Ben o kadar derin konuların altını deşemiyorum, henüz...
Bu arada konumu hatırladım ya... Ben neden güldüğümüz, ya da insanların neden güldükleri, ya da bazılarının neden gülmekten yere yattıkları, karınlarını tuttukları hatta gözlerinden yaşlar geldiği konusunun altını eşmeye çalışacaktım. Evet neden? (Lütfen bilen biri varsa bana da söylesin. Daha, sayfanın en altındaki kutucuğa yorumunuzu yazmak itibariyle bunu başarabilirsiniz. Ama belki de bulurum şimdi, du bakalım...)
Gülmek konusunda düşündüğümde, özellikle kahkaha deryasına yelken açmak bana çok mantıksız geliyor. (N’olur, neye göre, kime göre msntıksız demeyin. Bana göre mantıksız işte!) Neden yani, neden güleriz?
Bunu bulabilmek için örnekler üzerinden yola çıkmalıyım belki. Örnek olay incelemesi diyebiliriz buna. Genelin güldüğü bir olay kullanmalıyım. Mesela Kültür Eski Bakanımız Atilla Koç beyi hatırlıyorum. (Biraz yorgun, uyku ihtiyacı olan, sevdiğim bir bakanımızdı. Aslında siyasetin güldüren yüzü ve çok zeki bir kişilikti ama kıymeti bilinmedi) Bir turizm toplantısında su içtiği yarısı dolu bardağı masaya koyduğunda, birisine eliyle çarparak, birisini de, önündeki masaların birleşim yerlerine bırakmak suretiyle bardağın dengesini sağlayamaması üzerine devrilmesi şeklinde devirmişti. Ben çok gülmüştüm, neden?
Hatta bundan daha fazla güldüğüm bir olay var: Fatih Terim’in İngilizce konuşması. (Not: Amacım, Türk futboluna ilk ve tek Uefa kupasını kazandıran bir gerçek spor adamını kesinlikle kötülemek değil. Çok saygı duyduğum bir kişiliktir kendileri, herkes her alanda başarılı olmak zorunda değil.) Belki az-çok, en azından Shakespeare okuyacak kadar İngilizce bildiğimdendir, ben onun hatalı İngilizce konuşmasına çok güldüm. Açtım yuutuptan izleyip izleyip güldüm. Neden? Evet, bu güzel bir örnekti galiba. Acaba beni Fatih hocaya güldüren, benzer bir durumda kendimi onun yerinde hayal etmem ve onunla aynı hatalara benim de düşebileceğim ihtimalinin varlığı mı? (Galiba buluyorum) Ve bu ihtimalin varlığının bilincindeyken, o an o durumda benim değil de, bir başkasının olmasının bana verdiği rahatlıktan dolayı mı gülüyorum acaba?
İki olay örneği üzerinde daha duralım. Mesela bir alışveriş merkezi düşünün. Şişman bir de amcamız olsun alışverişini tamamlamış. Hanigömleğinin göbek kısmındaki düğmeleri her an bir kurşun potansiyelinde ve göbeği de her an yere düşme tehlikesiyle karşı karşıya olanlardan... Bir çok alışveriş yapmış olun bu amcamız. Önünde bir yığın poşet, dikiliyor öylece. Sonra poşetleri yerden almak üzere eğilirken bir anda �carrrt� sesiyle amcamızın pantolonunun malum tarafı sökülsün. Sonra amcam yüzüne kan hücum ederken yavaş yavaş doğrulsun...
Komik bir durum mu? Neden gülüyoruz?
Diğer olayda biz bir durakta olalım ve tam karşımızda da bir başka durak olsun. Hadi biz güzel mi güzel, alımlı mı alımlı bir bayan olalım. Genç... Karşıdaki durağa da kendine göre son derece havalı bir delikanlı gelir. Şemsiyesini yanıbaşına, durağa dayar. Takım elbise, açık bağır, sivri burun ayakkabı... Saçları jöle kutusu görevi yapanlardan hani...(Elinizi onların saçına daldırdığınızda, elinizde kalanla kendi saçınızı fazlasıyla joleleyebilirsiniz) Kendine göre bize kur yapıyor delikanlı.Yandan yandan bakıyor. Hava yağmurlu, her yer su dolu. Her an son derece romantik olmaya aday bir arkaplan. Derken bir araba hızla geçip, yoldaki su birikintisini olduğu gibi oğlanın üzerine boşaltıyor. Sanki adam oğlanın kafasındaki joleyi yıkamak istemiş gibi. Yüzündeki kıpkırmızılığın altında sırılsıklam oğlan... Hem sinirinden, hem utancından... (Hatırlayın biz karşı duraktaki alımlı ve bakımlı bayan olmuştuk) Dudağımızın kenarındaki o alaycı gülümsemeyi hissedebiliyor musunuz? Bu da komik miydi? Neden?
İki durumda da rahatlıkla görebiliyoruz ki, başkası için trajedi olan aynı olay, bizim için komedi oldu. Yani genelleme yapmak ne kadar doğru olacak bilemiyorum ama, genelde başkalarının hatalarına, şanssızlıklarına ve yanılmalarına gülüyoruz galiba. Belki de bunun sebebi onun yerinde olmamamızın bize verdiği rahatlıktır.
Bir de Kemal Sunal’dan örnek vermeliyim. Zira rahmetli Türk sinemasının en önemli parçalarından biri olan komedi köşesinin baş kahramanıdır. Yıllarca güldü ona Türkiye, hala gülüyor, ve bence uzun bir müddet daha gülecek. Sayısız komedi sahnesi geliyor onun hakkında, mesela Hababam Sınıfı serisindeki Şaban karakterini ele alalım. Hareketleri de bazen komedi unsuru oluştursalar da, biz onun genelde konuşmalarına ve şaşkın duruşuna güldük. Karede gözükmediği anlarda dahi -özellikle beden derslerinde- arka plandan sesi gelir. Onun şaşkınlığına, saflığına, işbilmezliğine ve olayları çoğu kez yanlış anlamalarına gülerken, Güdük Necmi’nin kurnazlıklarına güldük. Neden?
Neden mi, çünkü bunların hepsinden biraz da bizde vardı. Mesela bir çok olayda şaşkınlığımızı gizlemeye çalışırız, ve bu şaşkınlık Şaban karakterinde ön plandaydı. Güdük Necmi’nin hinliği de dışa vurulmuştu o filmlerde. Bizim gizlemeye çalıştığımız durumları gözlemlemenin verdiği bir rahatlık, ya da bu beklenmedik olayları görmeye karşı verilen bir içgüdüsel tepki olarak güldük galiba.
Bir de yersiz durumlarda kendini gösteren ilginçliklere güleriz. Yani beklenmedik durumlarda. Mesela bir zamanlar Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz Türkiye’ye gelmişti. Edirne’deki Selimiye Camii’ne girerken ayakkabısını çıkardığında çorabının delik olması gazetelerin ilk sayfalarında yerini alırken bizlerde de en azından tatlı ve derin bir tebessüm bırakmıştı. Ama ne var bunda! Ben de giyiyorum bazen delik çorap! Ama ayakkabımı çıkarmayacağım günlerde:) Burada kimse zenginlikle özdeşleşen böyle bir adamdan, fakirlik alamete olan delik bir çorap beklemiyordu.
Bu yazıda tüm nedenleri bulamayacağım, biliyorum ama sadece komedinin altını eşmeye çalışıyorum. Bu konu uzun bir müddet kafamı meşgul edecek gibi gözüküyor. Şimdilik bulduğum şu: olayların ya da söylemlerin içerisinde sakındığımız, sakladığımız, belki de korktuğumuz etmenleri apaçık gördüğümüzde gülüyoruz, komiklik ortaya çıkıyor. Sizin aklınıza da başka sebepler geliyorsa öğrenmek istiyorum. Bazı arkadaşlarıma sordum bu konuyu, bir kaçının verdiği cevap şuydu:
*Ağlamak istemedikleri için.
*N’aapsınlar, ağlasınlar mı?
*Çok acıklı durumlarda da bazen insanlar kahkaha atabiliyorlar, yani ağlamaları gereken yerlerde.
*Nedensiz gülerler.
*Oğlum işin yok mu senin, kafayı bozacan.
Son not: Ne diyorsun sen! Çok mu uzun olmuş! Emin ol senin harcadığından en az beş kat daha fazla zaman ve emek harcadım ben buna!!!:)
Tunç AY
YORUMLAR
Gülen Adam filmi vardır Kemal Sunal'ın bilirsin. Dikkat ettin mi onun ağladığı an herkesin güldğü andı. peki bir bebeği gldürmek için ne yaparsın? güldğü zaman sen niye gülersin? peki çok gülenler niye pek hoş karşılanmazlar?
yani dostum Gülen var Gülen var. ha bir de güler yüzlüler niye çok sevilir? Bence dostum gülmek insanın bir kaç duygusunu ifade edebilen muhtelif manalı bir hareket. yani bazen ağlamaktan acı bazen uykudan tatlı. ama hareket aynı: gözler, ses ve yzün bütün kaslarının mkemmel uyumu... gülümsemen bol olsun...
*Ağlamak istemedikleri için.
*N’aapsınlar, ağlasınlar mı?
*Çok acıklı durumlarda da bazen insanlar kahkaha atabiliyorlar, yani ağlamaları gereken yerlerde.
*Nedensiz gülerler.
*Oğlum işin yok mu senin, kafayı bozacan.
sorunun yanıtı da yazının içinde zaten....keyifli başarılı bir çalışma olmuş...
( yanlış yazmışım şimdi yazdığım kelimeye güldüm ben de..)
kutlarım değerli yazar güzel yazınızı değerli emeğinizi..
sevgi saygı selamlarımla..
14 yaşlarındaydık bi dolmuşta, hamile bir kadın bindi ,oturacak yer yok, pejo minübüslerin tekerlerinin üzerine bir oturmalık uydurulmuştur genelde, kadın da orada oturmalık olduğundan emin ,oturmalığın olması gereken yere kadar epey mucadele verdi ve tamam rahatladı derken oturmalığın olmadığını farketti, ama artık çok geçti, biz dolmuşun en arkasında o kadar çok gülmemek için kendimizi kastıkki terler içinde kalmıştık, kadın düştüğünde ilk şaşkınlık yaşamadan yardım etmeye çalışan yine bir kadındı. endişeliydi üstelik. o duruma gülen biz gibi biri o haline utanmalı öncelikle kabul etmek lazım.
insanların rezil hallerine hiç gülmeyen insanların hallerine ne demeli, onlar o durumlara düştüğünde utanç duymayacaklarmıydı? bence rezillikten ,utanmadan ziyade galiba o anın şaşkınlığıyla kendilerinde zuhur eden 'hayır ben istemeden oldu'yu insanlara ikna çabasının gözlerine yansıyan yada 'yansıdığı farzedilen' bönlüğüne gülünüyor olabilir :)
Ne diyorum ben? :/ (...) Bence uzun falan olmamış.Hatta o kadar güzel olmuşki ; iyiki okumuşum sevgili TunçAy.Yazınızı okurken ve de okuyup bittikten sonra ben de düşündüm.Aslında ben de herşeye gülerim galiba :/Evet evet... herşeye gülerim :)) Neden mi? Bence ; insan kendini güldüğü durum içinde hissedince ya da hayal edince güler :) Yani haklısın galiba güldüğümüz durumlar içinde mutlaka bizden bir parça var.Hatta Sevgili laledevri 'nin yorumunu okurken bile gülmekten kırılıp geçtim yani... Sonra da ben deli miyim diye düşündüm.Neyse gerçekten çok hoş bir yazıydı harcadığınız emeğe değerdi yani.Yazınızı okurken çok ama çooookkk eğlendim inanın ki ! ( Özellikle çorap bölümünde ) Bana aynı soru sorulsaydı galiba ben de sondaki cevabı verirdim :)) Tebrikler ...
neden güleriz.valla ben her şeye gülerim.kendi düşmeme bile.
otobüste ön koltukta oturan adamın kel kafasına bakar ve şap diye vurmak isterim.
vurduğumu düşünür ve kendi kendime gülerim.yere eğilip bir şey almak için uzanan kişiyi görünce hele ille tekme atmak gelir içimden.ay şu adama bir tekme atsam küt yere yuvarlansa diye düşünürken yine alır bir gülme.
ya da aklıma komik bişey gelir sokakta yine gülerim.
ben de mi deliyim.
yani ne olursa olsun bırakın görmeyi düşünmek bile yeter benim gülmeme.