- 2742 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
EN EDEPLİSİNDEN AŞK HİKAYELERİ - 2 -
Papaz efendi ve kızı Aslı adeta tabanı yanmış it gibi kaçtılar Acem ülkesinden. Hiç kimseye söylememişler, hiç kimseye haber vermemişlerdi dolayısıyla zavallı Kerem’in onların kaçtıklarından haberi olması mümkün değildi. Ama burada unutmamamız gereken bir faktör var: Ak sakallı dede.
Papaz ve Aslı Amasya önlerine geldiğinde ak sakallı dede yine göründü Kerem’e. Kerem ak sakallı dedeyi görür görmez dokundu sazın tellerine görelim bakalım neler söyledi:
Yetimem vurulmuşam
Men ciğerden yanmışam
Gözüm onıyçın ağlar
Yardan ayrı kalmışam
Dede dede can dede
Tespihiv mercan dede
Yerim sal yastuğum koy
Odu öldüm men dede
Dede kızdı.
-Lan oğlum sen abaza değil misin? Bu Kerkük ağzı da nereden çıktı?
-Yav çaktırma be dedem. Hem sen neye geldin söyle bakalım.
-Papaz, Aslıyı Amasya’ya kaçırdı. Bir hafta oldu gideli.
-Herif kızı götüreli bir hafta olmuş sen daha yeni mi haber veriyorsun?
-Ya kusura bakma. İletişim ve koordinasyonda bazı sıkıntılar yaşıyoruz bu günlerde. Haydi sen şimdi oyalanma da yola koyul.
Kerem hemen babasının konağına gitti. Konağın ahırına girerek kendisine bir at seçmesi gerekiyordu. Tek tek baktı atlara ’’ BMV...I -ıh bu olmaz, CHEVROLET- Bu da olmaz- LOMBARGİNİ- Yok bu da kesmez’’ En sonunda aradığını bulmuştu safkan bir FERRARİ onu bekliyordu. Ferrariye atladığı gibi bu mübarek beygir dört nal koşmaya başladı Amasya’ya doğru.
Acem diyarından oldukça yol almıştı Kerem. Yolda giderken hırpani kılıklı bi herif gördü. ’’ Yazıktır, günahtır, şunu da atın terkisine alayım, zavallı yürümekten helak olmuş ’’ Diyerek atını durdurdu ve bu üstü başı dökük, saçı sakalı birbirine karışmış vatandaşın yanına gitti.
-Aga atla götüreyim.
Vatandaş yavaşça kafasını kaldırdı.
-Leyla..Sen misin? Sonunda geldin mi aşkım?
Kerem bi sağına baktı, bir soluna baktı ortada kendisinden başka hiç kimseyi göremeyince korkmaya başladı.
-Lan oğlum ne Leylası?
Adam omuzundaki sazı aldı ve tıngırdatmaya başladı.
Leyla bir özge candır
Kara gözlü ceylandır
Doyulmaz hüsn-ü andır
Kanılmaz bir içim su
Leyla...Leylaaaa...Ahhh Leylaaaa
Kerem iyice yaklaşınca bu adamı bir yerlerden gözünün ısırdığını farketti. Daha da dikkatli bakınca tanıdı ve bir çığlık çıktı ağzından
-Lannn...Lannnn...Lan sen bizim Kays değil misin? Sana kayısı diye takılırdık okulda..Lan oğlum ne bu hal?
Kays da gözlerini kısarak baktı Kerem’e...
-Anaaaa...Lan sen de röntgenci Keremsin..Valla tanıdım seni.
-Yahu kanka hayırdır? Ne iş? Dağıtmışsın iyice.
-Sorma birader. Aşık oldum.
-Oğlum biz de aşık olduk tamam da bu kadar dağıtmaya değer mi? Hem sen kime aşık oldun bakayım. Sakın bana o sümüklü Leyla’ya aşık olduğunu söyleme..Okulun en uyuz kızı?
-Ah be kanka...Hep o ak sakallı dedenin marifeti bunlar. Batı aleminde Eros, bizim alemde de bu ak sakallı dingil önüne gelene aşk şarabı diye bir uyuşturucu veriyor. Biz de genciz, saf saf önümüze konan her cins şarabı içiyoruz. Ondan sonra da işte böyle.
-Leylaya aşık oldun yani. Yahu iyi de dayansaydın ya kapısına ’’ Allah’ın emri, peygamberin kavli diye’ Senden iyisini mi bulacaklar?
-Yok..Öyle olmuyormuş. Benim biraz çöllerde dolaşıp iyice bronzlaşmam gerekiyormuş.
-Leyla mı dedi sana bunları...’’Ben teni bronz olmayan erkeğe varmam’’ mı dedi?
-Yok be oğlum...Leyla edepli kızdır. Okul bittikten sonra bir hafızlık kursuna yazıldı. O gün bu gündür kurs binasından dışarı adım attığını ne gören var ne duyan. Tek kelime bile duymadım ki ağzından.
-Eee o zaman bu çöl olayı ne ayak.
-Ne bileyim yahu...Bizim ak sakallı dedenin bir fantezisi sanırım. Kabak benim başımda patladı.
-Neyse..Atla da götüreyim seni. Yalnız oğlum senin işin yaş. Ters istikamete yürümüşsün Bu taraflarda çöl bulman zor..Olmazsa seni Konya’ya filan bırakayım. Ben de oradan Amasya’ya geçerim.
-Hay yaşa be kanka..Ayaklarıma kara sular inmişti...Neredeyse Leylasının da çölünün de diyecek hale gelmiştim.
-Vah zavallı Kays’ım vahhh...Senin vaziyet benden de kel.
-Kanka bak bana bi daha kaysı deme..Ben artık Mecnun nicki ile takılıyorum alemde.
-Oldu bakalım Mecnun efendi...Atla da seni Konya’ya kadar götüreyim.
İki kafadar Ferrari denen kısrağın sırtında yol almaya başladılar lakin kısrağın navigasyon aleti bozulduğu için yolu şaşırdılar...Oldukça uzun bir yolculuktan sonra bir dağ yolunda birden karşılarına kır bir atın üzerinde bir elinde saz, öteki elinde kılıç acayip bir adamla karşılaştılar. Neredeyse feci şekilde çarpışacaklardı. Kerem öfkeyle bağırdı.
-Ulan oğlum kör müsün? Önüne baksana.
Acayip adam mahcubiyet içinde boynunu büktü.
-Ben kör değilim gardaşlar. Ama babam kördür. Bu yüzden de adım Ruşen Ali olduğu halde herkes bana Köroğlu der.
-Yahu Köroğlu ne işin var senin bu Allah’ın dağında? Sen de mi yolunu şaşırdın?
-Yok ağalar. Yolumu şaşırmadım. Buralar benim mekan olur.
-İyiymiş..Söyle bakalım şimdi biz neredeyiz?
Köroğlu aldı sazı eline ve söyledi nerede olduklarını. Bakalım ne dedi?
Benden selam olsun Bolu Beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır.
Kıvırcık saçlarına
Kar düşmüş uçlarına
Dağın yamaçlarına
Yaslan be Halil İbrahim
Mecnun söze girdi.
-Üstadım karıştırdın biraz.
Kerem de konuştu:
-Anaaaa..Lan biz dolana dolana taa Boluya mı gelmişiz? Neyse onu anladım da Gardaş bu Halil İbrahim kim?
-Bolu Beyi olur kendileri.
-İyi de senin o zalım herifle ne işin var?
-Sorma birader onun kız kardeşi Hüsnü Bela Hatuna aşık oldum da acıcık.
-Eee ne var aşık olmuşsan. Aslan gibi delikanlısın. Vermedi mi kızı sana?
-Vermedi ib..Yani İbrahim bey...’’Ben fıstık gibi kız kardeşimi sana verip de bir köre Bubaaa dedirtmem’’ Dedi.
-Kız güzel mi bari?
-Aga nerden bileyim güzel mi çirkin mi? Herif kızı konağından dışarı çıkartmıyor ki?Neymiş efendim edepli kızlar öyle sağda solda kendilerini göstermezlermiş.
Mecnun yine söze girdi?
-Eee o zaman nasıl aşık oldun sen?
Kerem atıldı.
-Lan oğlum anlasana. Yine ak sakallı dedenin halt etmesi. Buna da içirmiş. Garibime doz fazla gelmiş anlaşılan. Millet düz duvara tırmanırken bu da dağlara tırmanmış böyle.
Köroğlu başladı inci taneleri gibi göz yaşları dökmeye...
-Ah gardaşlar ah...Derdim sadece o olsa iyi.
Kerem sordu:
-Başka derdin de mi var?
Köroğlu yine aldı sazını ve dedi ki:
-Hay edende haya teper peh peh peh pehhh
Huy edende huya teper heyy heyy heey heeeyyy
Köroğlu’nu suya teper, Köroğlunu Suya taper.
Kerem merakla sordu:
-Ağam kim, paşam kim, gözüm kim, nigar kim? kim? kim? kim?
Köroğlu cevap verdi:
-Kiziroğlu Mustafa Bey...Bir Beyin oğlu, Zor Beyin oğlu?
Mecnun dayanamadı?
-Bolu Beyi Halil İpraamın oğlu yani.
’’ He ya ’’ Dedi Köroğlu. ’’ Hüsnü Bela Hatunun Ağabeyisi Mustafa...Ula herif başıma bela kesildi. Nerede görse bir hay ediyo, bir huy ediyo, sonra cumburlop su...Onun yüzünden yüzgeçlerim çıkacak neredeyse.
Neyse efendim uzatmayalım bunlar Köroğlundan Amasya yolunun tarifini alıp ona da ’’Allah yardımcın olsun gardaş, senin işin çok zor ’’ Dedikten sonra yola revan oldular tekrar.
Bu sırada Amasya’da neler olduğuna gelince...
Amasya Sarayının ecesi Dürr-i Şahvar Seray Sultan önündeki toprağa ellerini çarpıp teyemmüm eyledikten sonra tahtına oturdu. Çok çok ehli din bir hatun olduğundan abdestsiz tahta oturmazdı. Lakin Amasya’da su falan yok o zamanlar. Mecburen teyemmüm yapıyor.
Tahta oturduktan sonra harıl harıl hafızlık sınavlarına hazırlanan oğlu Berati’ye seslendi.
-Berati....Ablan nerede?
Berati usulca kafasını kaldırdı.
-Bana mı seslendiniz muhterem ve de dünyalar güzeli valideciğim?
-Elbette sana seslend’m evlatcığım. Ablan nerede?
-Nerede olacak muhterem validem. Ayna karşısında güzelliğine bakıyor.
Seray Sultan Berati’nin kulağına eğildi ve yavaşça fısıldadı.
-Bana bak iyi takip ediyorsun değil mi ablanı..O alçak aynalar ona benden daha güzel olduğunu söylerlerse derhal bana bildireceksin’’
-Tamamdır muhterem validem ama bunun için harçlığa biraz daha zam yapman gerekiyor.
-Tamam Berati tamam...Ne aç gözlü bir veletsin. İliğimi kemiğimi kuruttun valla.
Şehzade Berati annesine şöyle bir tepeden tırnağa baktı.
-İliğin kemiğin kurumuş halin bu ise Allah normal hallerinden korusun milleti?
Bir nevi iriyarılığıyla dalga geçilmesi Dürr-i Şahvar Seray Sultan’ı çok kızdırdı. Yanındaki şamdanı kaldırdığı gibi şehzade Berati’nin kafasına fırlattı. Hedefi de tam buldurdu ama Şehzade Berati darbelere mukavim bir velet olduğundan hiç aldırış bile etmeden ablasını çağırmaya gitti.
Az sonra içeriye şirin mi şirin bir kız geldi. Peçesi ve ferecesi içinde adeta nazlı bir kuğu gibiydi.
Seray Sultan onu görünce hışımla çıkıştı.
-Ben sana şeffaf peçe takmayacaksın demedim mi? Bak gözlerin belli oluyor peçenin altından. Neyse...Derslerine çalıştın mı?
-Evet validem çalıştım.
-İyi..Madem çalıştın söyle bakalım yedi kere dokuz kaç yapar?
-Validem tozuttun yine..Unuttun mu ben Kız Dar’ül Fünununa gidiyorum. Kerrat cetvelini çoktan aştık biz.
-Hımmm doğru..Mühendis ol da şu memlekete su getir diye okutuyorduk seni di mi?
-Ah validem ah...Oysa ben Dar’ül Elhanda musiki teganni etmek istiyordum. Uğraşamam öyle tesisat işleriyle.
-Bana bak..Ağzını yırtarım senin...Mühendis olacaksın sen. Hem Dar’ül Elhanda erkekler var. Ne işin var senin erkekler arasında? Ayrıca ben sana kaç defa aynanın karşısına geçmeyeceksin demedim mi? Bu ülkede tek güzel var o da benim. Bunu kafandan asla çıkarma yoksa Şirin mirin dinlemem sinek gibi ezerim seni.
Evet...tüm erkek dünyasından bir sır gibi saklandığı için Gizem adı konmuş olan bu kıza şirinliğinden dolayı tüm saray kadınları ve cariyeler Şirin demişler ve adı Şirin kalmıştı. Lakin ne kadar gizleseler de Şirin’in güzelliği saray dışına da çıkmış ve dilden dile dolaşmaya başlamıştı.
Bu güzelliği duyup öğrenenlerden birisi de Sehzade Berati’nin yakın dostu Molla Ferhat’tı.
YORULDUM YAHU GERİSİ DE YARINA KALSIN.
YORUMLAR
Her okuyuşta kahkahalarla gülüyorum. Allah da seni güldürsün. Çook güzel olmuş
O ak sakallı dede var ya her şey onun başının altından pardon şarabından oluyor. Yoksa edepli veya edepsiz aşk olmayacak gencecik çocuklarda ne dağlara, ne de çöllere vuracak kendilerini. Yazık Kays', Kerem'e Ferhat'a. Ak sakallı dede avrupaya da gitmiştir. Romeo Juliet de onun işidir. :))))))))))))))))
Tebrikler devam devam
Selam ve sevgiler
Hocam, helal olsun sana vallahi.
Nasıl da bulup buluşturuyor,
sonrada beyaz cama döktürüyorsun bunları?
Çok hoş bir anlatımın var.
tebessümler yakasını bırakmıyorlar dudaklarımızın sayende.
Botoks yaptırmış hatunlar misali,
mimiklerimiz hep tebessüm ediyor şeklinde kalacak bu gidişle.
Olay çok güzel gelişiyor.
Bu arada,
Amasya'dan bir not da ben düşeyim.
O su kanallarının olduğu yamaçların üzerine bir Şirin ve Ferhat heykeli yapmışlar.
Şirin kendini uçurumdan aşağı atmak üzere,
arkasında da Ferhat var, elinde balyozu, dağı deliyor pozisyonunda.
Genel görünüm şu;
Ferhat, balyozu Şirin'in kafasına indiriyor, Şirin de dağdan aşağı düşüyor.
Baktılar olacak gibi değil,
balyozu ters çevirdiler Ferhat'ın elinde.
Komik bir durum.
oy dedim ne diyem siz harikasınız
buna yorum yapmak zor oldu
ne leyla mejnunu kaldı ne bolu beyi ne şirini neyse bakalım daha kimler var olacak
ha birde ayna ayna vermı benden güzeli diyen pamuk perenseste girdi sıraya
tabiki yorulursunuz bunca insanla uğraşmak kolay değil
neyse takipteyim
saygılar beden efendim