- 898 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Boş Koltuk
Amber’in gözleri bal rengiydi: Farklı ama yabancı değil. Konuşurken size, sizin gözlerinizin içine bakıyor, bazen ne söylediğini size dinletmiyor, hatta hayal bile kurdurtmayıp sizi kaskatı bırakıyordu.
Soru sorduğunu bile anlamamıştım:
“Koridor mu, cam kenarı mı?”
Bir kadının göz makyajını inceliyorsanız, yüzüne gereğinden fazla bakmışsınızdır.
“Kemal Bey?”
“Efendim?”
“Yeriniz... Koridor mu olsun, cam kenarı mı?”
Okyanus üzerinde, yedi saatin üzerinde bir uçuş olacaktı. Kalkış sonrası şarap verirlerdi. Yemekle birlikte bir şarap daha. Tatlı sonrası kahve. İnsanlar sızmaya başladıklarında da kitabıma eşlik için bir şarap daha...
“Koridor olsun. Yanımdakini rahatsız etmek istemem.”
Kiminle uçacaktım acaba? Gözümün önüne tayyörü üzerinde, Amerika’daki iş gezisinden dönen, Flaman bir kadın geldi. Belki Amber gibi belli belirsiz bir küpe takar ama parfümü mutlaka hissedilirdi. Adı ise... Adı o kadar önemli değildi. İş gezisi olduğu için cimrilik etmeyecek ve kendine brendi söyleyecekti. Eve dönüş yolunda olduğu için dizüstü bilgisayarı önündeki tepsi yerine tepemizdeki kompartmana konacaktı. Elinde içkisi, içkisinin içinde buzlar, gözleri ufka çevrili dışarıyı seyreder miydi? Acaba koridor seçip, onu pencere yanına oturtmakla hata mı etmiştim?
“Yanıma kimin oturacağı belli mi?”
Bu sorumu Amber biraz garipsedi ama üzerinde fazla durmayıp ekranına baktı.
“Belli değil Kemal Bey ama uçak tamamen dolu. Emin olun, yalnız uçmayacaksınız.”
Sanki Amber bana söz veriyordu. Eğer uçağa binmek değil de, tiyatroya gidiyor olsaydık, bu sözlerden Amber’in gelip, yanıma oturacağını düşünebilirdim. Ama o bir yer hostesiydi ve ben Amsterdam’a vardığımda bile Amber hala New York’ta olacaktı.
Amber bana pasaportumu ve uçuş kartımı uzattı, teşekkürümü gülümsemeyle karşıladı ve bir daha hiç görüşmedik.
...
Üçüncü sınıf yolcular yerlerini bilirler ve sabırla beklerler. Önce birinci sınıflar uçağa alınır. Bunlardan çok yoktur: Kim 1,500 dolarlık uçuşa 7,000 dolar öder ki? Birincileri takiben ikinci sınıflar vardır. Ama onlar kendilerini asla bu isimle çağırmazlar. İkinci sınıf yolculuğun resmi adı ‘Business Class’tır ve 7,000 yerine sadece 4,000 dolar ödenir. Bunu seçenlerin haklarını da yememek lazım: Koltukları biz, üçüncü sınıflardan, çok daha geniştir, hatta tamamen yatıp, yatak haline gelebilir. Orada brendiler bedavadır, öğünler doyurucudur.
Üçüncü sınıflar için anons yapıldığını ‘Economy Class’ kelimelerinden anlarsınız: Parası yetmediği için dar koltuğa sıkışacaklar uçağa davet edilmektedir. Önce engelliler, sonra küçük çocuklu kadınlar, sonra da kendini engelli hisseden sizler...
...
Yerim güzeldi. Yanıma gelecek olan hanım kanattan dolayı aşağıyı görememe gibi bir durumla karşılaşmayacaktı. İlk binen üçüncülerden olduğum için kabin çantamı koyacağım kompartman boştu. Tuvalete de görece yakındım. Koltuğuma yayılıp, onu beklemeye başladım.
Binenleri süzüyor, yanıma kimin gelmesini isteyeceğime karar vermeye çalışıyordum. Şu kıvırcık saçlı, uzun boylu kadın fena değildi ama üzerinde fazlasıyla rahat bir kıyafet vardı. Yanımdaki koltuğa iş seyahatinden dönen biri gelmeliydi, Amsterdam’a ot çekmeye giden değil. O da zaten yanımdan geçip gitti; ben de dönüp nereye oturduğuna bakmadım.
1968! Evet, 1968 yılı olmalıydı, isminin Theresa olduğunu düşündüğüm şu rahibenin bağlı olduğu kiliseye katılışı. Artık beli bükülmüş, şaşkınlıkla tedirginlik arasında gidip gelen bir ifadeyle etrafına bakınıyor, elindeki karttan oturacağı yeri kestirmeye çalışıyordu. İşin fenası bana doğru ilerliyordu. Teker teker başlarımızın üzerindeki yer numaralarını okudu. Sonra benim hizamda durdu. O olamazdı. Amber onu yanıma oturtmuş olamazdı! Rahibe benim inancımı sezip de umudunu kesmişcesine arkasını döndü ve koridorun öbür tarafındaki koltuğa oturdu. Nasıl rahatladığımı anlatamam. Derin bir nefes verdim ve ... Bu nefes verişimi rahibe duydu. Onun tepkisini görmemek için, başımı bile kaldıramıyordum. Bir süre kımıldamadan önüme baktım. Yeteri kadar vaktin geçtiğini düşününce, rahibeye göz attım: Kulaklıklarını takmış, ilahi dinliyordu. Dinlediğinin ilahi olduğundan emin değildim, Death Metal de olabilirdi ama şu vardı ki, benimle ilgilenmiyordu.
İsmini hiç bir zaman bilemedim. Bana kendi uçuş kartını gösterdiğinde bile adına değil, koltuk numarasına baktım. Benimkiyle aynı idi. İkimize de 36K nolu koltuk verilmişti. Başımda duruyor, çağırma düğmesine bastığı hostesi bekliyordu. Hostes bizi fazla bekletmeden geldi. Durumu o açıkladı, ben ise sesimi çıkarmadım. Başa gelmedik durum değildi. Hostes izin isteyip yanımızdan ayrıldı, çok geçmeden de geri döndü. Her ne kadar daha önce başımda dikilen, takım elbiseli, seyrek saçlı ve yorgun suratlı bey konuşmuşsa da, onu pas geçip bana hitaben:
“Siz önce geldiğiniz için sizin hakkınız.” dedi, “Business’de bir boş yerimiz var, sizi oraya alalım.”
Dilim benden önce davrandı:
“Kimin yanında?”
Yaka kartından adının Anke olduğunu öğrendiğim hostes şaşaladı:
“Bir beyin yanında galiba. Niye sordunuz ki?”
Niye mi sordum? İkinci sınıfta da olsa, buradan, hala beklediğimin yanından kalkıp gidemem ki. Her şeyin başlamadan bitmesi olur bu.
Hostese başımda duran seyrek saçlı beyi işaret ettim:
“Beyefendinin itirazı yoksa onu Business’e götürün. Ben buraya yerleştim artık.”
Zaten şaşırmış olan Anke iyice afalladı.
“Nasıl? Business’e gitmek istemiyor musunuz?”
Olumsuz anlamda başımı salladım. Hostes ses çıkarmadan durumu kabullendi ve adama kendisini takip etmesini söyledi. Takım elbiseli, seyrek saçlı adam giderken gülümsüyordu; ben de öyle. Ben hem gülümsüyor, hem de bekliyordum. Gelecekti.
YORUMLAR
Bu yaşıma geldim hâla uçağa binmişliğim yoktur. Binsem korkar mıyım korkmaz mıyım bilemiyorum.Fena halde yükseklik korkusu vardır gerçi ama uçakta da bu korku olur mu bilemem.
Evet uçak yolculuğu yapmadığım için uçağın raconunu da bilmiyorum tabii ki. Demek ki uçak yolculuklarında yanınıza bir bayanın oturma ihtimali var. İlginç geldi bu bana.
Ben olsam sanırım tamamen imkansız da olsa yanıma Amber'in oturmasını isterdim herhalde...Hayal değil mi netice itibarıyla, neden olmasın?
Oldukça güçlü bir kalemsin. Bence yazmaya daha fazla vakit ayırmalısın.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 2/12/2014 10:03:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Bilinçli olarak ilk uçağa bindiğimde sekiz yaşındaydım. O günkü heyecanımı hala hissederim. Yolcu olmanın ise kendine has özellikleri var. Yanınızdaki kişi çok önemli: Öncelikle kötü kokmaması gerekiyor, sonra da çocuk olmaması. Çocuklara karşı sesi kesen kulaklıklar var ama işe yararlarının fiyatları 300 dolardan başlıyor (10 saati bulan bir uçuşta her kuruşuna değiyor) Ama kötü kokular için ne yapılır, bilmiyorum.
Yanınıza gelecek ideal yolcu boş bir koltuktur aslında. Boş bir koltuğu saniyelik tereddüt geçirmeden bal gözlü Amber'e tercih ederim. Boş koltuk sizi dirseklemez, tuvalete gitmez, uyuduğunda horlamaz.
Yazmaya daha fazla vakit ayırmalı mıyım? İzninizle, kesinlikle hayır demek istiyorum. Defter'e ilk yazmaya başladığımda (O zamanlar Fenafil mahlasını kullanıyordum) her gün bir öykü yazıyordum. Önceki 40 yılımda topu topu on beş hikaye yazmışken, o dönemde her gün yeni bir tanesiyle gelmek kendi açımdan inanılmaz bir şeydi. Ama bedeli de vardı: Profesyonel alanda utanç verici durumlara düştüm. Kafanız bir kere kurgu yaratmaya başladı mı, günlük hayata zaman ayıramıyorsunuz. Bir öyküyü bitirir bitirmez, sonrakini hayal etmeye başlıyorsunuz. Böyle olunca da günlük hayatı (ve sorumluluklarını) es geçmeye başlıyorsunuz (En azından benim için durum böyle). Bu yüzden düzenli ama belirli bir seyreklikte yazmam gerektiğini düşünüyorum. Ama daha sık yazmak ister miydim? Kesinlikle!
Son derece cesaret verici sözleriniz için teşekkür ederim. En derin saygılarımla.
Hoş, bilinmeyen bir gece yolculuğuna davet kıvamında bir öykü olmuş. Yolculuğun devamında okuyucuyu koltukta sanki kendisi oturuyormuş gibi manipüle eden, kışkırtan havadan kim memnun olmaz ki...Bence günün en sıcak, edebi anlamda da en güzel öyküsüydü. Kaleminize sağlık.
İlhan Kemal
Başından sonuna keyifle okudum. Yanımda oturan kişinin çok kilolu olmamasını tercih ederim . Bir kez başıma geldi. Yanımdaki neredeyse kucağıma kadar sarktı.... İnene kadar bayılmamak için dua ettim.
Bu arada cam kenarı tercihimdir. Bulutları, dağların fotoğrafını çekmek beni çok mutlu eder...
Sevgilerimle...
canandemirel tarafından 2/11/2014 9:24:19 PM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Boş koltuğa oturması muhtemel iş kadınının busineste olma ihtimali daha yüksek gibi görünsede ısrarla o boş koltuğu bekleyen yolcu ya olursa gibi bir tezi ispatlamayamı çalıştık ? Bekledik ama gelmedi belkide geldi devamını bilemeyeceğiz.Bu noktada okuyucunun hayal gücü devreye girer ve tahminim yurt dışına yüksek lisans eğitimine giden bir öğrenciden yana kullanabilirim.Ama bu bayan mı erkek mi o noktada bir tahminim yok.Saygılar.
İlhan Kemal
Tez ispatlama diye bir şey yok. Sadece temeli olmayan bir hayale kendini kaptırmış kahramanın, o hayal uğruna gerçek fırsatları tepmesinin anlatımı var. Oturduğu dar yerden, yiyeceği yemekten memnun olmadığı halde, geleceğine inandığı o kadın için sunulan olanağı obsesif şekilde geri çeviriyor.
Peki o koltuğa kim geliyor. Bunu yazmadığıma bu noktadan sonra herkesin hayali eşit ağırlıkta. Yalnız bu bir New York - Amsterdam uçuşu. O zaman siizn öğrenci ya Amsterdam üzerinden Türkiye'ye geliyor, ya Amerikalı bir öürenci Amsterdam'a giidyor, ya da Flaman bir öğrenci evine dönüyor olabilir. Benim temennim kim olursa olsun boyutları fazla iri olmayan birisi olsun. İnanın farkediyor. Saygılarımla.
athena
Business yolculuk ve yol rotası ile ilgili detay bilgilerde bakış açımızı daha geniş tutmamız gerektiğini hatırlattı.
İlhan Kemal
Uçmaya rağmen hoşunuza gitmesine sevindim. Öyküde kahraman burun kıvırıyor ama uzun bir uçuşta biletinizin business'e ya da daha iyisine yükseltilmesi dileğiyle.