- 1163 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DİLEKÇE
DİLEKÇE
Altı yıl kadar Konya’da avukatlık yaptıktan sonra Alanya’da yaşamaya ve çalışmaya karar vermiştim. Hüzünlü bir ayrılıktan sonra ofis ve ev eşyalarımızı yüklediğimiz kamyonunun peşinden, 1992 Yılı 5 Eylül günü Alanya’nın güz sıcağına, soluk alınmaz nemli havasına gelmiştik… Ev eşyaları; kamyondan Sugözü Caddesinde bir binanın en üst katında kiraladığım daireye, ofis eşyaları da, benden başka kiracısı bulunmayan Atatürk Anıtı’na yakın koca bir binanın ikinci katındaki ofise çıkarılmıştı. İşçiler ve Alanya’ya kadar birlikte geldiğimiz Tuncer Ağabeyim de gitmişti. Kendi çizdiğim kaderle baş başaydım…
Ev eşyaları indirilirken öncelikle bir yatacak yer ve mutfağı işler hale getirmiştim. Eşim birkaç gün sonra gelecekti, ofisteydim. Alanya yanıyordu... Alanya boğuluyordu nemden… Alanya’da nefes alınmıyordu… İki dizimin üstüne çökmüş yeni inşaattan çıkmış binadaki ofisimden, inşaat kalıntılarını kazımaya uğraşıyordum. Gece geç saatler olmuştu, geç saatte geç kalmış bir sorgulama içindeydim. Neden gelmiştim Alanya’ya… O saatte hiçbir sorumun yanıtı yoktu. Boğazımda bir düğüm… Bir yandan ağlıyor bir yandan şarkı söylüyordum:
“ Oynatmaya az kaldı doktorum nerde…”
Evimiz ve ofis düzene girmişti. Yeni bir iklimde, yeni bir hayata tutunmaya çalışıyorduk. Her şeyi göğüsleyecek enerjiyi buluyordum kendimde, ancak ofisin işleyişinde bir şeyi hesap edememiştim… Telefon!
Alanya’da telefon çok ciddi bir sorundu. Konya’daki telefonumu süper tercihli olarak naklini istemiştim. Aylar sonra naklimin gelebileceği bildirilmişti… Telefonsuz bir avukat ofisi olacak şey değildi. Hemen bir çağrı cihazı aldım. Kartlar bastırdım. Çağrı cihazımın numarasını duyurabileceğim en etkin şekliyle duyurdum. Tabelama ve kartvizitlerime yazdırdım. Ne yazık ki, çağrı cihazı yeni bir iletişim aracıydı ve nasıl kullanılacağını, nasıl not bırakılacağını kimse bilmiyordu. Not bırakanları da geri arayabilmek için elimde jetonlarla koştura koştura bir telefon kulübesinde sıraya girip geri arayabiliyordum. Sonunda çağrı cihazının da pratik bir yararı olmamıştı… Yana yakıla bir çözüm arıyordum ki, icra satış ilanları içinde iki adet telefonun satılık olduğunu gördüm. Fakat bir kamyon ev eşyası ile birlikte satışa çıkarılmıştı. Birkaç gün sonra satışı vardı. Hiç hoşuma gitmiyordu bu, ancak başka çözüm de görülmüyordu…
Satış yerine gittim. Başka katılan olmadı. Bir kamyon ev eşyası ile birlikte iki adet telefonu icra ihalesinden satın almıştım. İhale kesinleştiğinde ev eşyalarını sahibine iade edilmek üzere orada bıraktım. Telefonların ofisime çekilmesi için gerekli başvuruları yaptım.
Sonunda telefon sorunum da, icra satışında aldığım telefonlarla çözülmüştü. Artık ofisimde çalışan iki adet telefon vardı. Yeniden kartvizitler bastırmış, tabelama telefon numaramı yazdırmıştım.
Bir ay kadar geçmişti ki, bir yeri aramak için telefonu kaldırdığımda telefonun borcundan dolayı kesik olduğu anons ediliyordu. Çok şaşırdım. Postanenin yolunu tuttum. Anlaşıldı ki eski sahibinin borcu nedeniyle telefon konuşmaya kapatılmıştı. Tüm çırpınışlarıma rağmen telefonu yeni aldığımı eski borçların beni ilgilendirmediğini anlatamadım. “Git o zaman sözleşmeni getir” dediler. “Neden ben getireyim, sizde yok mu? Bakın yalan söylüyorsam açmayın” çığrınışlarım kâr etmedi. Alanya yazı sıcağında ofise kadar gidip sözleşmeyi getirdim. İncelediler. “Kusura bakmayın” diyerek beni uğurladılar.
Her şey yolunda gidiyor, yeni iklimdeki yeni hayata alışmaya çalışıyorduk, aradan bir ay daha geçmiş olmalı ki, tekrar telefondan borcundan dolayı kesildiği uyarısı alıyordum. Bu sefer tedbirli olarak, sözleşmeden bir fotokopi alarak postaneye vardım. Kızgınlığımı gizlemeye çalışarak aynı memur bayana telefonumun neden kesildiğini sordum. Özür dileyerek bir yanlışlık olduğunu söyledi. Ben ofise varıncaya kadar telefonum açılmıştı.
Alanya’ya geleli aylar olmuştu. Ancak, her ay telefonumun kesilmesine engel olamıyordum. Bir önceki ay sinirden deli olmuş bir vaziyette posta müdürüne elimde sözleşme fotokopisiyle gitmiş, durumu anlatmıştım. Çok canı sıkılmıştı. Neden bu kadar sinir oluncaya kadar beklediğimi, önceden kendisine gitmediğimi sormuş, azıcık ta kırılmıştı. Binbir özür ile beni kapıya kadar uğurlamış, artık telefonumun kesilmeyeceğini garantilemişti. Mutluydum. Sonunda başarmıştım…
Bir ay kadar sonra bir gün, yıllardır Alanya’da yaşayan Etem Turan ağabey ziyaretime gelmişti. Alanya’ya yerleşmemdeki isabetten söz etmiş, memnuniyetini bildirmişti. Uzun süre geçmişten söz ettik. Bir yeri telefonla aramak için izin istedi. Telefonu kaldırdı ki… Her ay duymaya alışık olduğum, anons geliyordu. Telefon yine eski sahibinin borcundan dolayı kesilmişti. Ethem ağabey’e rezil olmuştum. Kısaca durumu anlattım. Aylarca uğraştığım halde, her ay kesilmesini önleyemediğim telefonla ilgili O’na da yakındım. Güldü, “Sen yanlış yapmışsın, hep söylemişsin, devlet ve memur yazıdan korkar. Bir yazılı başvuruda bulun, hatta bir dilekçe yaz şurdan fakslayıver.” dedi. Acil işi için ayrıldı…
Öncelikle beni anladığı için sevindim. Sonra da, hayat tecrübesine güvenerek başladım dilekçemi yazmaya:
“Alanya PTT Müdürlüğü’ne
…/../… tarihinde sözleşme yaparak almış oldum telefon, aldığım tarihten bu yana, her ay, benden önceki sahibinin borcu nedeniyle konuşmaya kapatılmıştır. Her ay benden, sözleşmemin fotokopisi istenilerek konuşmaya açılmıştır. Bu sorunumu, müdürlüğünüz personellerinden; odacısından, posta dağıtıcısına kadar, bilmeyen ve halime gülmeyen yoktur. Müdür yardımcılarınız ve en son geçen ay da bizzat sizin bu sorunu çözeceğinizi bildirip, söz vermiş olmanıza rağmen son olarak bu ay yine telefonum görüşmeye kapatılmıştır.
Artık dairenin müdürü olarak sizin dahi çözmeye gücünüzün yetmediğini görünce, ne kadar büyük bir sorunla baş başa olduğumu anlamış bulunuyorum… Bu nedenle dilekçemin öncelikle Antalya Bölge Müdürlüğü’ne havalesini arz ediyorum. Bunca zorluktan sonra eminim ki onlar da çözemeyecekler. Bu nedenle aynı zamanda PTT Genel Müdürlüğü’ne, Ulaştırma Bakanlığı’na da konu ile ilgili bilgi verilmesini, Başbakan ve Cumhurbaşkanı bilgisi dahilinde sorunuma bir çözüm bulunmasını, olmadığı takdirde yurt dışında bu konuda uzman bir kurum veya kuruluşa yöneltilmesini… Hiçbir sonuç alınamayacaksa dilekçemin Allah-ü taalaya havale edilerek, O’ndan medet umulmasında dualarınızla bana yardımcı olunmasını arz ederim…”
Dilekçeyi yazdım. İmzaladım. Alanya PTT Müdürlüğü faksına gönderdim. Cuma günü akşam saatleriydi. Ofisten ayrıldım. Pazartesi öğleye doğru ofise geldiğimde telefonum çalışıyordu… Bir daha da kesilmedi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.