- 652 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MASUM DEĞİLİZ AMA MAHZUNUZ
Yalın ayak yürüdüğüm çok olmuştu çocukken. Ayağıma bir diken battığında, yere ağırlığımı tam vermeden ayağımı öne arkaya kaydırıp dikenlerden kurtulup devam ederdim yoluma. Temkinli basardım sonra yere. Dikensiz yol arardım, bazen de yürüyeceğim, geçeceğim her yer dikenli olurdu, mecburen o acıyı bilerek ve ona katlanarak geçmek gerekirdi, geçerdim.
O zamanlar en büyük acımızdı belki; ama başka büyük acılarımız yoktu. Küçük şeylerle avunmayı, doğadaki malzemelerle eğlenebilmeyi bilirdik.
Gün geldi hayatın tozlu yollarını da öğrendik. Bu yolun neresi dikenli, neresi gül bahçeli belli değildi. Gülleri kokmuyordu ona doğru gitsek, dikenleri görünmüyordu nereye bassak. Ayakkabımız da vardı üstelik; ama nerden, nasıl batıyordu bu dikenler?
Şekil değiştirmişti dikenler, çocukken yalnız ayağımıza batarken şimdi ta kalbimize, gönlümüze, yüreğimize, aklımıza batar oldu. Sadece ayak sallamakla geçecek gibi değildi, yöntemi yoktu, nerden ve nasıl batacak, nasıl çıkartacağız bu da belli değildi. Bazen bir dost bazen bir kardeş, bazen tuttuğun takım, bazen amirin, memurun, bazen de her şeyin batırdığı bir şeydi.
Yahu diken neydi, batan neydi, çıkan neydi; var mıydı, yok muydu? Var mıyız, yok muyuz? Herkes mi diken, biz mi diken olduk? Her şey birbirini kamufle eden, saklayan kabahatler bütünü, birbirinin lağım çukuruydu.
Kolay gelmedik, girmedik bu çukura. Sistem, düzen, eğitim, öğretmen, anne, baba, evlat, imam, papaz herkes elimizden tuttu. Bir yere geldiğimiz, düştüğümüz için çok mutluyduk, çok mutlulardı. Kendimizden bir diken yarattık, kendimize diken olduk; savrulduğumuz her yere batıyor, savrulduğumuz her yerde bize batıyor ve acı çekiyorduk. Rehberimiz yoktu ya da yanlış yol göstermişti, biz de rehber olamadık battık çukurlara. Hepimizden o çukurun kokusu geliyordu, üstümüze sigara kokusu gibi sinmiş, buram buram kokuyordu leş gibi: yalan, riya, ikiyüzlülük, dalkavukluk, tembellik, hırsızlık, duyarsızlık, umarsızlık…
Camiye gitmemize lüzum yoktu, abdest tutamıyorduk, kutsal kitabımızı okusak anlamıyorduk; anlatanlar, pazar yerinde sebze pazarlar gibi anlatıyor, karışıyordu birbirine. En iyi pazarlayabilenlerden alıyorduk, mutsuzduk, hormonlu çıkıyordu yine. Ona da karışmıştı bir şeyler.
Bu hale gelmemiz, pisliğimizle olgunlaşmamız yüzyılları almıştı, arınmak da yüzyıllar alacak. Dikenlere batmamız, diken olup batmalarımız çok sürecek. Kolay gelsin hepimize! Hiçbirimiz masum değiliz, bebeklerimiz dışında… (7 Şubat 2014, OSMAN SAVUN)
YORUMLAR
21. yüzyılın ilk çeyreğinde yazdıklarınızın tümü an ve an herbirimizin hayatında yaşanmaktadır. Yaşımız ilerledikçe, tecrübelerimiz arttıkça çevremizde nice dikenler gözlemlemekteyiz. Hayatın içinden değerli bir paylaşım.