- 1105 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Paranın Dostları ve Düşmanları
Paranın lehinde ve aleyhinde çok şey söylenmiştir. Birbirine zıt görünen bu fikirlerin çoğu doğrudur.Mesela bize birisi paranın emniyetimizi ve hürriyetimizi temin ettiğini söylerse onu haksız bulmayız. Bir elmasın taşında parlayan veya özel bir otomobilin kornasında haykıran servet, bir köşkün bahçesinde havlayan bekçi köpeği gibi sahibini birçok tehlikelerden korur, buna şüphe yok.
Fakat başka biri, mesela Dante gibi bir adam bize ’Fakir olmaya tahammül etmeyen bir insan hür olmaya muktedir değildir’ derse ona hak veririz. Paraya birçok hürriyetlerimizi feda ettiğimiz de doğrudur. Hatta paraya mukabil verilen kıymetler arasında , çok defa, hürriyetten daha aziz bir şey, haysiyet de vardır. Paranın önünde secdeye varanlar, İsa’nın timsali önünde başını önüne eğerek diz çökenlerden de fazladır.
Maxime de Camp söyler:
’Servete açılan kapı dardır. İçeriye girmek için eğilmek lazımdır.’
Eflatun’un bir teşbihine bakarsanız ’ Servet ve fazilet bir terazinin iki kefesine konan ağırlıklar gibidir: Biri alçalmadan öbürü yükselmez.’
Saint Jerome daha müthiş bir şey söylüyor: ’Çok zengin olmak için namussuz bir adam olmak, yahut namussuz bir adamın oğlu olmak lazımdır.’ Çünkü, hiç kir tutmadığını zannettiğimiz altının üstünde, büyüteçle değil, ancak vicdanımızın gözüyle görebileceğimiz ne pislikler, ne kan lekeleri vardır. Belki bunun için Leon Bloy ’ Para fakirin kanıdır ’ diyor.
Fakat makul bir miktarıyla para gayretin ve başarının ifadesidir. Öyle sefaletler görüyoruz ki, talihsizlik değil, yalnız tembellik ve liyakatsizlik eseridir. Bu müşahede, bir çok fikir adamlarına yalnız alın teriyle yoğrulmuş servetleri müdafaa ettirir. Mesela Franklin’in gözünde ’ Tembellik o kadar ağır yürür ki , sefalet hemen arkasından yetişir.’ ve ’ Fakirlik insanda ne fazilet bırakır ne de cesaret. Boş bir çuvalın ayakta durması zordur.’
Parayı sevmediğini söyleyenlere inanmam. Bütün ihtilaf, parayı az sevenlerle çok sevenler arasındadır. Bu ikincilere, paranın satın aldığı kıymetler yanında daha üstün ve paranın satın alamayacağı kıymetler bulununcaya kadar insanların felaketi devam edecektir. Victor Hugo’nun dediği gibi ’ Zekayın milyonerleri paranın milyonerlerine acıyacak derecede yükselenlerdir.’ Marifet zenginin malına imrenmekten bizi tiksindirecek bir ruh seviyesine çıkarmaktır.
Dumas ne kadar haklı: ’Para iyi bir uşak ve fena bir efendidir.’ paraya hakim olabilmek için onu az sevmeliyiz.
Fakirlikte bizi en çok rahatsız eden mahrumiyetlerimiz değildir. Bunların hepsine ucuz ve sevimli çareler bulunabilir: Ne küçük aşçı dükkanları vardır ki lezzetin sırrının büyük lokantalardan daha iyi bilirler. Bir fukara yemeğinde yağ miktarının azlığı lezzeti de, kolay hazmedilme imkanını da çok defa arttırır.
Fakirlikte bizi en çok rahatsız eden şey, mutluluğu bize malik olmadığımız nimetlerde farzettiren boş hayallerimizdir. Bu nimetlere sahip zenginlerin bizden daha mesut olduklarını zannederiz. Onları gururu sarhoşluğu içinde mesut eden bizim bu aldanışımızdan başka bir şey değildir. Fakirlerin gıptası olmasaydı zenginlerin gururu olur muydu?
Fakat para davasının yavruladığı toplumsal haksızlıklar, fakirlerin psiklojisinde bir düzelme oluşturarak temin edilemez. Her sosyal meselenin hal çaresi de sosyaldir. Parayı ve mülkiyeti ortadan kaldırmak isteyenlerle, bunu olduğu gibi muhafaza etmek isteyenler arasındaki ihtilaf hiç bir netice vermez. Azgın bir atı öldürmekle başı boş bırakmak fikirleri arasındaki tartışma abestir. Asıl iş bu ata gem vurmaktır.
Para şimdi azgın bir at gibi başını almış, nalları altında birçok büyük kıymetleri çiğneyerek alabildiğine gidiyor. Onu öldürmek de mümkün değildir, faydalı da. Mülkiyet hem bir zorunluluk , hem bir erdemdir. Fakat tam bir liyakati temsil etmek şartıyla. Toplumsal haksızlıklara meydan verdirmeyecek tarzda mülkiyet ile liyakat arasındaki dengeyi tesis eden bir Devlet müdahalesi, paranın bugünkü azgınlıklarına nihayet verebilir.
Dünya var kaldıkça fakirler ve zenginler olacaktır.
Ve olmalıdır; çünkü tembelliği ve liyakatsizliği başka türlü cezalandıran, çalışkanlığı ve liyakati başka türlü mükafatlandıran bir toplumsal adalet sistemi tasavvur bile edilemez; fakat gitgide tembeli mükafatlandıran ve çalışkanı cezalandıran bir iktisadi mekanizmanın da uzun zaman işlemesine imkan yoktur. Ferdi mülkiyet ve sermaye, dizginleri toplumun elinde bir at gibi milli menfaatlere koşturulduğu gün, paranın lehinde ve aleyhinde düşünenleri tatmin eden bir muvazene kurulacaktır.
YORUMLAR
Paranın ınsan ve toplum üzerındekı hegemonyasını düşünürlerın sözlerınden örnekler vererek güzelce harmanlamışşsınız fakat Para bugün kı dünya düzenınde gücünü hergeçen gün arttırmaktadır,örnek verdıgınız düşünurler ıçınde bnm düşünceme en yakın görüş;Leon Bloyun ''Para fakırın kanıdır'' sözü olmuştur.Dünya da kı tüm savaşlar,tüm yıkımlar,cinayetler,devlet kadrosunda oynanan kırlı oyunlar hepsı paranın temelınde ortaya çıkan felaketlerdır..Tabıkı parayı sevmıyorm dıyen kısı kesınlıkle yalan söyler ama burada önemlı olan paranın senın hayatına ne kadar etkı ettıgı ve öncülerın arasında kaçıncı sırada olduğudur..Önemlı olan paranın kölesı olmamaktır..