- 1080 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Özlemişim Kendimi
Perde açılacak az sonra. O çok korunaklı görünen yerde olmanın neye benzediğini anlar gibi olacağım yine, oyuncuları görünce. Sahnede olsaydım diyeceğim, onlar kadar yakın bir yerden bakabilmek için içime…
Sıcacık bir kalp içinde var olmak gibi bu tıpkı… Hani bir ölüm haberi izliyorsundur televizyonda. Hiç tanımadığın birinin silik bir fotoğrafının sana nasıl bu kadar tanıdık geldiğini çözmeye çalışarak artık onun var olmadığını belirten detaylara kulak veriyorsundur bir yandan da. “Şimdi var olmaması mı onu bu kadar yaklaştırdı bana, mesela ölmemiş olsaydı da yine aynı şefkati uyandıracak mıydı içimde” diye sorguluyorsundur kendini… İşte tıpkı o andaki gibi hissediyorsundur şimdi, nefesini tutmuş perdenin açılmasını beklerken. Arkada çok tanıdık yüzler vardır, eminsindir. Çünkü o sahnenin herkesi bir kılan büyüsüne şahit olmuşsundur defalarca.
Zaten kuzenimi de bu yüzden bu oyuna çağırmadım mı ben? Varlığının bana batıp duran yanları bu büyülü yerde bir parça törpülenebilir belki, o da perde açıldığında arkada beliren dünyanın sihrine kapılıp kocaman bir şefkatin içinde var olmaya başlar diye…
Şimdiye dek onunla gittiğimiz yerler -sinema, rock konseri, alışveriş merkezi… vs.- her nasılsak öyle olmaya devam ettiğimiz türden yerler oldu hep genelde. Oralarda sihirle alakası olmayan, çok gerçek bir tarafıyla var oluyor dünya. Ruha dokunmayan, ellerini, ayaklarını buradakinden çok daha fazla hissettiğin… Değer verdiğin birinin hoşlanmadığın yanlarından sıyrılmasına neden olabilecek herhangi bir ruhsal etkiden çok uzak…
Ama burada durum çok farklı… Tiyatrocuların sesi bile bir farklı tınlıyor sanki. Resmen dokunuyorlar sana sesleriyle. Usul usul başını okşuyorlar, üzülme der gibi… Konuşan oyuncu yaşça senden gençse bile fark etmiyor; aynı şefkat, aynı halden anlar tavır dalga dalga yayılıyor sesinden, okşamaya devam ediyor.
Kuzenim annesini yıllar önce kaybetti. O yüzden benim her zerreme dek hissettiğim bu sıcacık dokunuşu o haydi haydi hissediyordur herhalde şimdi. Çünkü bir şeyin eksikliğini ne zamandır duyuyorsan varlığını da çok daha derinden hissedersin. En azından bende öyle oluyor.
Baş okşanacak yaşı çoktan geçtik ikimiz gerçi… Ama böyle güzel şeyler söz konusu olduğunda yaş uygunluğunu bir ölçüt olarak en öne koyan benim gibiler bile bir tarafa atıveriyor hemen uygunluğu falan… “Çocuk gibi davranıyorsun” suçlamasını sonuna dek göze alarak kendilerini o hoş duygunun keyfini sürmeye bırakıyorlar.
İki gün önce 22’sine girdi kuzenim… Benden iki yaş küçük yani… Ama az önce yaşlarımız 12’de eşitlendi. Sahnedeki oyuncu yaptı bunu. Sesinden uzanan o sıcacık el…
“Beni anlatıyor sanki.” dedi Gizem bir ara, hayranlık dolu bir sesle. Bu çok tuhaftı, çünkü az önce ben de aynı şeyi geçirmiştim içimden. Onunla benim kadar zıt kutuplarda iki insanın aynı kelimelerde kendini bulması olsa olsa tiyatronun büyüsüyle açıklanabilirdi.
Kadın oyuncu hayata dair bir şeyler söylüyordu yine. Zaten hep öyle olmaz mıydı oyunlarda? Hayatı bütün olarak ele alan bir bakış hüküm sürmez miydi? Daracık bir alana sığdırılınca dünya, dış dünyadaki gibi küçücük kalmıyordu insanlar… Yüzlerindeki ifadeyi görebiliyordun. Dışarıda da geçebiliyordu kimi bölümler gerçi… Ama her neresi olursa olsun; ev sıcaklığı vardı hepsinin içinde. Tiyatro sahnesi her yeri sıcacık bir eve çeviriyordu çünkü.
İçlerin dışarı taşmasıyla ilgiliydi aslında bu. Mekânı aşan ruhlarla… O sahnede konu nerede geçiyor, bakmıyordun bile zaten. O güzel sesli insanların iç dünyalarına odaklanıyordun çünkü. Bir insanın ruhu bu kadar çıplak kalmışsa gerçekleşen o muazzam şeyi yaşıyordun sen de: Birkaç dakika için de olsa O oluyordun.
Sanırım Gizem’in az önce söyledikleri de bu durumla ilgiliydi. Evinde bile bulamadığı bir şeyi bulmuştu burada: Yuva sıcaklığı… Kapıyı açıp “Evime döndüm!” demek gibiydi burada olmak. “Artık güvendeyim.”
İşte aynen öyle der gibi bir sesle, “buradan çıkınca bir şeyler yapalım” dedi bana. Sesi 12 yaşındaki kıvamına gelmiş… Araya giren onca sene kaybolmuş içinde… Dikenlerini gösteren bir gülü çağrıştırmıyor artık. Yine bir gül kokusu var gerçi ama dikensiz, okşayabilirsin der gibi davetkâr bir gül bu seferki… “İyi ki getirdin beni buraya!” diyor onun aracılığıyla sevgili kuzenim bana. “Özlemişim kendimi.”
YORUMLAR
Yetenek bu işte; küçük bir malzemeyi dev bir bina haline getirebilmek... Her okuduğumda sizi, içimi bir sıcaklık kaplıyor; hani soğuk bir günde, kar yğarken dışarıda; içine bolca kömür konmuş olan sobanın hemen arkadına kıvrılıvermek gibi bir şey bu; emin, güvenli ve huzur dolu...
Ayrıca; Türkçe' mizi de öyle doğru ve yerinde kullanıyorsunuz ki, ne imla ve noktalama hatası ne de anlatım bozukluğu var yazılarınızda... Belki de meslekdaşızdır; kim bilir...
Uzun lafın kısası; hep bir keyif vesilesi oluyor yazdıklarınız... Işıklı bir kapıdan geçip aysınlık bir dünyaya bakıyor gözlerim yazılarınızda...
Çokça tebriklerim ve sevgimle...