- 2886 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
DARAĞACINDA ÜÇ FİDAN- BAĞIMSIZLIK SAVAŞÇILARI-
Doğumu 28 Şubat 1947
Ankara
Ölümü 6 Mayıs 1972
Ankara, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi (İdam)
Deniz Gezmiş, (d. 27 Şubat 1947, Ayaş-Ankara – ö. 6 Mayıs 1972, Ankara).
1965’ten sonra, Türkiye’de gelişen gençlik hareketinin en önemli önderlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)’nun kurucu ve yöneticilerinden Deniz Gezmiş, 27 Şubat 1947’de Ankara’nın Ayaş ilçesinde doğdu. Öğretmen bir ailenin çocuğu olması sebebiyle ilk ve ortaöğrenimini Sivas’ta, liseyi İstanbul’da okudu. Gezmiş, henüz lise öğrencisiyken sol düşünceyle tanıştı ve kendini dönemin eylemleri içinde buldu. 1965’de Türkiye İşçi Partisi (TİP)’nin Üsküdar ilçe başkanlığına üye oldu. İlk kez 31 Ağustos 1966’da Ankara’dan İstanbul’a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin Taksim Anıtı’na
6. Filo eyleminden sonra denizden çıkarılan Amerikan askerleri.çelenk koymaları sırasında işçileri destekleyen ve Türk-İş yöneticilerini protesto eden gösteri sırasında gözaltına alındı. 7 Kasım 1966’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Ardından 19 Ocak 1967’de Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) binasının yedd-i emine verilmesi sırasında çıkan olaylarda yakalandı ve bir gün sonra iki arkadaşıyla çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı. 22 Kasım 1967’de öğrenci örgütlerinin düzenlediği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağını yaktıkları gerekçesi ile gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan Deniz Gezmiş, Hukuk Fakültesi’nde birlikte okuduğu arkadaşlarıyla birlikte 30 Ocak 1968’de Devrimci Hukuklular Örgütünü kurdu. 7 Mart 1968’de İÜ Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlenen AIESEC genel kurul toplantısında konuşma yapan Devlet Bakanı Seyfi Öztürk’ü protesto ettiği için tutuklandı. 2 Mayıs’a kadar tutuklu kalan Gezmiş, 30 Mayıs’ta 6. Filo’yu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti. Öğrenci eylemleri içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968’de İstanbul Üniversitesi’nin işgal edilmesinde önderlik etti. İşgal Konseyi adına İÜ Senatosu ile Baltalimanı’nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı; öğrenci haklarının elde edilip işgalin sona erdirilmesinde etkili oldu. İşgalden kısa bir süre sonra İstanbul’a gelen 6. Filo’yu protesto eylemlerinde yer alan Gezmiş, 30 Temmuz’da bu eylemlerden dolayı tutuklandı ve 20 Eylül’de serbest bırakıldı.
TİP içinde yoğunlaşarak, ayrılıklara ve tartışmalara yol açan ideolojik sorunlarda Milli Demokratik Devrim (MDD) görüşünü benimseyen Deniz Gezmiş, bu görüşün özellikle devrimci öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. Ekim 1968’de eylemlerde birlikte olduğu Cihan Alptekin, Mustafa İlker Gürkan, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Cevat Ercişli, M. Mehdi Beşpınar, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Ömer Erim Süerkan’la birlikte Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB)’ni kurdu. 1 Kasım 1968’de TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) , AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB’ün başlattığı Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü düzenledi. Ardından 28 Kasım 1968’de ABD büyükelçisi Kommer’in gelişi sırasında Yeşilköy Havaalanı’nda düzenlenen protesto gösterileri nedeniyle tutuklandı ve bir süre sonra serbest bırakıldı.
İstanbul Üniversitesi’nde sağcı güçlerin 16 Mart 1969’da girişmiş olduğu hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karşı koyan Gezmiş, bu eylemi gerekçe gösterilerek 19 Mart’ta yeniden tutuklanarak 3 Nisan’a kadar hapis yattı. Ardından 31 Mayıs 1969’da İÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, reform tasarısının gerçekleşmemesini protesto için giriştikleri işgale önderlik etti. Üniversitenin kapatılıp, polise teslim edilmesi nedeniyle çıkan çatışmalarda yaralandı. Hakkında gıyabi tutuklama kararı olmasına rağmen hastaneden kaçan Gezmiş, Haziran’ın sonunda Filistin’e gitti. Filistin’e gitmeden önce 23 Haziran 1969’da TMGT’nin topladığı 1. Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı’na kendisi gibi haklarında tutuklama kararı olan FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir mücadele programı gönderdi. Eylül’e kadar Filistin’de gerilla kamplarında kalan Deniz Gezmiş,1 Eylül 1969’da, 10 Haziran’da "üniversiteyi işgal" ettiği gerekçesiyle Hukuk Fakültesi’nden ihraç edildi. Hakkında tutuklama kararının olduğu bu dönemde gazetecilere gizlendiği yerden demeçler verdi. 23 Eylül 1969’da Hukuk Fakültesi’nde olduğu sırada haber verilen polislerin de fakülteye gelmesi üzerine teslim olan Gezmiş, 25 Kasım’da serbest bırakıldı. Ancak Yıldız Devlet ve Mühendislik Akademisi’nde Battal Mehetoğlu’nun sağcılar tarafından öldürülmesinden sonra okulda yapılan aramada, ele geçirilen dürbünlü bir tüfeğin Gezmiş’e ait olduğu öne sürülerek hakkında yeniden tutuklama kararı alındı. 20 Aralık 1969’da yakalanan Gezmiş, kendisiyle birlikte tutuklanan Cihan Alptekin’le birlikte 18 Eylül 1970’e kadar tutuklu kaldı. Bundan sonra öğrenci eylemlerinden uzaklaşarak, mücadelesini değişik alanlarda sürdürdü. Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan’la birlikte THKO’yu kurdu. 11 Ocak 1971’de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi’nin soygununu gerçekleştirenler arasında yeraldı. 4 Mart 1971’de dört ABD’li erin Balgat’taki Tuslog Tesisleri’nden kaçırılması eyleminde de bulundu. Kaçırılan erler daha sonra serbest bırakıldı.
Eylemler [değiştir]İstanbul Üniversitesi’nin 12 Haziran 1968’de devrimcilerin eline geçmesine önderlik etti. İşgal konseyi adına üniversite senatosu ile Baltalimanı’nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı.
1 Kasım 1968’de TMGT, AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB’ün başlattığı Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü düzenledi.
4 Mart 1971’de Ankara’daki Balgat Amerikan Üssü’nden dört ABD’li erin kaçırılması eyleminde bulundu. Bu eylemden sonra, Sivas’ın Gemerek ilçesi girişinde yakalandı.lp.lk
Yakalanışı ve İdam Edilişi
Hürriyet gazetesinin 6 Mayıs 1972 tarihli yıldırım baskısının ilk sayfasında bulunan idam haberi12 Mart darbesinin ilk günlerinde Yusuf Aslan ile birlikte Sivas’a gitmekte iken motosikletleri bozuldu. Bir ihbar sonucu polislerin gelmesi üzerine çıkan çatışmada Aslan ile birbirlerini kaybettiler. Aslan o esnada, Gezmiş ise 16 Mart 1971 salı günü Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalandı ve Kayseri’ye getirildi. Buradan Ankara’ya zamanın İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu’nun makamına götürüldü.
Mahkemesi 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası’nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no’lu Mahkemesi’nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz ve arkadaşları 16 Temmuz 1971’de başlayan THKO-1 Davası’nda TCK’nin 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971’de idam cezasına çarptırıldı.
İdam cezaları o zamanlar senato tarafından onaylanmak zorundaydı. İsmet İnönü "siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalıdır" diyerek Bülent Ecevit ile birlikte red oyu kullanır. AP genel başkanı Süleyman Demirel ise infazdan yana oy kullanır. Olaydan 15 yıl sonra, Süleyman Demirel bir gazeteciye verdiği demeçte idamlar için:soğuk savaşın talihsiz olaylarından biri yorumu yapar. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ise idamları onaylayarak özür dilemeyi reddeder.[1]
Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde, gece 1:00-3:00 arası, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde idam edildi. İdama giderken imam istemedikleri bilinmektedir, fakat definlerinde bir imam bulunmuştur.[2]
Son isteği hakkındaki iddialar Deniz Gezmiş ve diğerlerinin idam edilmeden önce son istekleri üzerine farklı iddialar vardır:
Örneğin; Deniz Gezmiş’in Joaquín Rodrigo’nun Aranjuez konçertosunu (muhtemelen Adagio’sunu) dinlemek ve bir bardak demli çay içmek istediği söylenir. Yazar Erdal Öz’ün Gezmiş’le yaptığı görüşmelerde tuttuğu ve Gülünün Solduğu Akşam eserinde bulunan notlara göre Gezmiş idamını bu şekilde düşünmüştür.[3] Fakat yine aynı eserde bulunan notlara göre avukatının anlattığı idam anında bu istek geçmemektedir.
Bir başka iddiada ise son isteği sorulduğunda idamını kendi gerçekleştirmek istemiş ve tam idam edileceği sırada altındaki tabureyi kendi itmiştir. Öz’ün eserindeki avukat notlarında bu da geçmemektedir. Aksine son sözleri olan "Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm!" şeklinde bağırırken taburesine vurulmuş ve "emperyalizm" kelimesinin ’izm’ini söyleyemediği kaydedilmiştir. Yalnız Hüseyin İnan’ın kendi taburesini tekmelediği belirtilmektedir.[4]
Bir başka iddiada ise idam edilecek olan diğer iki arkadaşıyla vedalaşmak istediği söylenir. Hoşçakal Yarın filminde de böyle gösterilmektedir. Fakat bu istek aslında Gezmiş’in değil Yusuf Aslan’ındır.[5]
İdam kementi boynundan geçirilirken, hücresinden alınıp apar topar darağacına götürülürken giymesine izin verilmeyen botlarının askerlere bırakılmamasını, ailesinden birinin almasını istediği doğru değildir. İdama giderken postalları ayaklarındadır, sadece bağcıklarını bağlamaya fırsatı olmamış, ve idamdan önce asıldığında ayaklarından düşmesin diye görevlilerden birine bağlatmıştır. Yalnız parkasını giyememiş ve onun babasına verilmesini istemiştir.[6]
Öz’ün eserindeki avukat notlarına göre, Gezmiş’in son istekleri, avukatlarının idamı gözlemleyip sonraki kuşaklara "doğru" anlatmaları, cezaevindeki devrimci arkadaşlarını onun adına "tek tek öpmeleri", 1969’da öldürülen devrimci arkadaşları Mustafa Taylan Özgür’ün yanına gömülmeleri ve cezaevindeki parkasının ailesine verilmesi olmuştur.[7]Ama ne yazık ki onun bu son isteği de kabul edilmemiştir...
Ölmeden önce ailesine yazdığı mektuplar [değiştir]Baba, Mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye’de yaşayan Kürt ve Türk halkının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara’da 1969’da ölen arkadaşım Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım. Oğlun Deniz Gezmiş. Merkez Cezaevi[8]
Sana ben her zaman için müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni...Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Baba, biz Türkiye’nin ikinci Kurtuluş savaşçılarıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da... Tıpkı Birinci Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi... Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları... Düşün baba; Bugün hükümet işini, gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden sapmışlar. Ve tarih önünde hüküm giymiş durumdadırlar. Biz çoktan onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız. Size sesleniyorum ki bu Türkiye’de ben ve benim gibilerin olacağına ve bizim izimizde tam bağımsız Türkiye için çalışacaklarına var gönlümle inanıyorum...
28 Ocak 1971 Deniz Gezmiş
Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm!
Dostlar;Atatürk’ün kurduğu nice kanlar dökerek elde edilen ülkesinin Emperyalist ülkeler tarafından göz göre göre işgal edilmesine ve ekonomik yönden bağımlı hale gelmesine tahammül edememe gayesiyle giriştiği eylemler sonucunda sonu darağacında biten bu yiğit devrimcileri öldürdüklerini zannedenler arkalarına bir baktıklarında yüzbinlerce Deniz Yusuf ve Hüseyin gördüler...Bir öldüler bin geldiler...Ezilip un geldiler,bizi vurmak kurtuluşmu şiarını haykırdı geride kalanlar....
Onlar;
Mapusta dikilen üç fidan
Biri Deniz,
Biri Yusuf
Biri İnan
Bağımsızlık uğruna verdiler can
Adları yüzbinlerce
Deniz
Yusuf
İnan
onların mücadeleleri karşısında saygıyla eğiliyoruz...
Emperyalizme ve Türkiye’nin bağımsızlığı içim mücadele eden bu üç fidanın ölüm yıldönümü
nde halen ülkemizin ekonomik yönden bağımsız olmadığını görmenin üzüntüsünü taşıyoruz..
YORUMLAR
Merhaba,
1972 de lise yıllarında bu acı olaylar meydana geldi.çok etkilenmiş ve olaylara tepkimi okulun duvar gazetesine
karikatür şiir yazarak gösteriyordum.
ÇOK YAŞAMAK MI?
DOĞRU VE ONURLU
PAYLAŞMAK MI
HAYATI ...
yaşarken ve hatta ölürken bize ders alacağımız miras bırakan DENİZ GEZMİŞ VE ARKADAŞLARINI SAYGI VE MİNNETLE ANIYORUZ.
Eellerinize yüreğinize sağlık...o yıllara götürdünüz.
Bir çok insanın saygı sevgi duyduğu kişiler... Seyit Onbaşı unutuldu ama onlar untulmadı, ilginçtir.
saygı duymak lazım, ama madem yazılar bölümüne kondu bu yazı, ben de başka bir yazıya yaptığım yorumu yapıştırmak isterim.
Belki gelirdi sosyalizm bu ülkeye,
Ne kadar ihtimali güç bir rüya olsa da,
Kime göre, neye göre?
Gerçek komunizm Cem Karaca'da
Sevgili Kazım yazını en ince noktasına kadar okudum ve burayada şiirlerde olduğu gibi alıntı yapmıycam çünkü şiir evrenseldir aynı şiirde bir çok konu bulabilirsiniz ve şiirde hayal gücünüz çalışır bunun bir adıda şaire yazma gücünü veren o ilham dediğimiz şeydir,bu ise tamamen gerçek yaşanmış ve yaşanılan tarih ise çok gerilere gitmeyen yakın tarihlere dayanan devrimci bir grencimizin başına gelen bir katliamı diyebiliyorum ben, bu idam bile değil çünkü idamın gerçek ve geçerli nedenleri vardır ve öyle olmasına rağmen yinede onun bile eceli darağacı olmamalıdır, Kaldı ki bu gençlerimizin idamına ,o zaman bu bir idam değil bir katliamdı diyorum, hunharca bir katliam ve o günden bugüne gelindinde gözlemlediğim tek şey şu oldu yukarıda metin gültekin arkadaşımızın yazısına bir noktada katılmıyor değilim ülkücü gençlik diyor eğer bu söylediği Atatükçü düşünce milliyetçi gençliğiyse tamam ama değilse iki tarafınında bir birinden hiç farkı yok bence , iki tarafın da derken türkiyenin şimdiki durumundan bahsediyorum. Biz ilkleri hep öldürüyoruz ve yok ediyoruz ve seneler sonrada kıymetini bilip ödüllendiriyoruz bu düşünceyi ilk başlatanlardan Deniz Gezmiş olsun ,Mahir Çayan Olsun ,Hüseyin Ulaş olsun hepsinin amaçları ayniydi, o ölmeden önce babasına yazdığı mektupta olduğu gibi emparyalist güçlere karşı Atatürk yanlısı düşüncelereydi amaç ama sonradan onu takip edenlerin ne yazık ki bazıları konuları hep saptırdılar,ama ne acıdır ki o yolda gidenleri hala yok etmeye çalışırken , nedense saptıranlara yaşama şansını daha çok tanıyoruz işte benim anlayamadığımda bu ve bunun en canlı örneğide adanın birin beyler paşalar gibi hala yaşamaya hatta en güzel şekilde yaşatılmaya çalışıldığı gibi ve böyle olunca da ne yazık ki binlerce metin arkadaşımız gibi insanların yaşasın milliyetçi gençlik demesine meydan verilmiş olunuyor haksızda sayılmaz, çünkü sebebi, bunu ilk başlatanlarında aynı düşüncelere sahip olduğu halde Yani hedefleri sadece vatan olduğu halde Deniz gezmiş gibi gençleri öldürüp diğer böllicülük gibi tüm çirkin kavramların bunların üstüne kalmasından başka bişi değildir. San ki pkk yı onların bir uzantısı gibi gösterilmelerinden dir oysa hiç alakası yok eğer o zamanın devlet bu gençleri idam etmemiş olsaydı bugün pkk diye diye bişi zaten olmazdı, çünkü onların cezasını yine bu gençlerinizin vereceğinden ben eminim ama şimdi devletimiz bırakın ceza vermeyi dediğim gibi gerçek ülkücü düşünenleri idam edip, idamı hak edenleri çoğaltmaya ve halada beslemeye devam etmekte o zaman soruyorum bu terör bitermi sizce diye ve bende bir vatandaşsam eğer benim gözlemlerimle asla bitmez diyorum ve de bitmeyecektir de, vatanın bütünlüğü için savaş verenler öldürülmeye devam edilirken gerçek idamı hak edenlerin ödüllendirildiği bir ülkede terör asla bitmez ve bitmediği gibi yeni yeni terör örgütlerine de kucak açmış oluruz ve bu rezil insanlarında rezilliklerini de ne yazık ki bu yok yere öldürülünen gençlerimizin üstlerine yıkmaya da hep dvm etmiş oluruz, hiç haketmedikleri halde. Güzel Bir konuydu seçtiğin konu sevgili Kazım kutluyorum ve Allahtan Deniz gezmiş ve diğer tüm vatan bütünlüğünü korumak adına can veren tüm gençlerimizin ruhları şaad olsun diyorum sevgiler saygılarımla..
kardelenim tarafından 5/6/2008 9:51:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kominizmin ateist mark'ın leni'nin fikirlerinin hangi ülkeye faydası olmuş ki!!Olsa SSCB Dağılmazdı!!Yazık ki bu boş inanaçlara takılıp hayatlarından oldular...Rusya Amerika'dan iyi miydi?hepsi aynı değil mi aşağı yukarı...Türk'ün Türk'ten başka dostu gerçekten yok..Ama endişeli değilim her şeye rağmen çünkü güzel ülkemizin çok sağlam bir sigortası var:Ülkücü Gençlik!!!
Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm!
acı da olsa yeniden hatırlattığınız için teşekkürler.
onlar hep dolu yaşadılar.
boş yaşayanlara inat.adam gibi.
ve kahraman gibi öldüler kiii
bu zamana dek seviliyor ve anılıyorlar.
"Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin desem de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ölürler, önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Oğlun bu yola bilerek girdi ve sonun da bu olduğunu biliyordu. Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. O'nun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir. Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, abimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım."
6 Mayıs 1972 Deniz Gezmiş
.........................................
Yukarıdaki mektubun yazarı 60'lı yılların sonunda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okudu. Öğrenciliği sırasında eylemlerin içinde yeraldı. İkinci mektubu yazdıktan 5 dakika sonra iki arkadaşıyla birlikte asıldı. Asıldığında 25 yaşındaydı.
...........................................................
deniz gezmi'in mektubunu paylaşmak istedim.....
tarihin kara günü......onları susturdular fakat davaları şimdi susmayacak olan kalemlerde.....
Olgun EKİNCİ arkadaşımada yapmıştım bu yorumu aynı düşüncelerle okuduğum için burayada bırakıyorum yorumumu ......
buraya ayrıca ekleyeceğim şu var birde.....şimdi bu vatan o andaki durumlardan dahamı güzel ? dahamı huzurlu ?dahamı emniyetli acaba demeden gecemicem....
-- DENİZ GEZMİŞ ANLATIYOR ;
***
Bak dostum, şu gördüğün arkadaşların hepsi de idam edilecek belki.
Hepsi de idamla yargılanıyor, biliyorsun. Bu koğuştakilerin yaş
ortalaması 21 falan. Gencecik çocuklar. Görüyorsun şarkı söylüyorlar.
Korkuları yok. İnançları var. İnanmış adam güçlüdür, korkmaz.
Bir araştırsan, şaşarsın: Hepsi de okudukları okulların en başarılı
öğrencileridir. Sınıflarının ya birincisi, ya ikincisidirler. Bak şu
şimdi önümüzden geçen Semih var ya (Semih Orcan), fakülteyi
onunculukla falan kazanmış. Bu arkadaşların çoğu lisede iftihara falan
geçmiş. Rastlantı değil bu. Hani bu işe girişmeseler, bu düzene karşı
çıkma-salardı, inan ki bu düzenin en sivri noktalarına hızla tırmanıp
yükseliverirdi hepsi de... öylesine pırıl pırıl zekâları var.
Ama bak şarkılar söyleyerek idama karşı savunma hazırlıyorlar. Sen de
gördün, sen de okudun savunmaların bir kısmını; ipin ucundayken bile
kimse kendini savunmuyor, kimse kendi başını kurtarmaya çalışmıyor.
Devrimci tavrı budur.
Sanki savunma değil de, Türkiye'nin sorunlarını inceleyen bir kitap
yazıyor gibiler. Amaçları yanılmamak, sorunlara gerçekçi açıdan
yaklaşmak, gerçekçi, somut çözüm yolları getirmek.
On dokuz yaşında insanlar var aralarında.
***
Öyle sanıyorum ki, ölüm karşısında duyulan duygular, bütün
devrimcilerde vardır.
***
Ama bak mahpushane kötü. Bir devrimciye en çok koyan, eylemin dışında
kalmaktır. Korkunç bir şey bu.
***
Mahpushaneler, hele hücreler bambaşka bir dünya. Sonra ayrıca uzun
uzun anlatırım bu konuyu.
***
Pusudayken müthiş bir rahatlık var. Kesin bu böyle.
Ama ölüme karşı da buruk bir hüzün var.
***
İşkence mi? İşkence apayrı bir alem. İrfan'ı dinlemelisin bu konuda.
***
Sinan'ın ölümünde, burada, arka hücrelerdeydim. Ne gazete, ne radyo,
hiç bir şey vermiyorlardı. Sinan'ın ölümünü ancak 15-20 gün sonra
öğrenebildim. Mücadeledeyken, kavganın içindeyken, savaşırken,
arkadaşının vuruluşu, ölüşü çok koymuyor insana; ama eylemin
dışındayken, devrimci bir arkadaşın ölümü çok korkunç oluyor.
Sinan'ın ölümünü duyunca içim kinle doldu, kapkara kinle doldum. Demir
parmaklıklara sarıldım. Parmaklıkları yarıp fırlamak isteği vardı
içimde, önlenemez bir istek. Ama ağlamıyor insan. Hiç ağlamadım ben
Sinan'ın ölümüne. Ağlayamıyorsun.
***
İki erkek kardeşim var. Küçüğüm sempatizan. Büyüğümün bu işlerle
uzaktan yakından hiç bir ilişkisi yok. Ama babam iyidir bak. Çok iyi
bir insandır. O gazetelerde çıkan demecinin çoğu yeri yalandı. Çok iyi
dostuz onunla. Üzülüyor tabii. Ama biliyor musun, onları pek
düşünmüyorum. Marksist-Leninist görüş böyle yapıyor kişiyi, öylesi
duygulara pek yer kalmıyor insanda.
(Erdal Öz- Deniz Gezmiş Anlatıyor, Cem Yayınları, 1976
YAZARI VE PAYLAŞIMINI KUTLUYORUM.
SEVGİYLE...