Kendime mektuplar (IX)
İç sesinde kırılmalar…
Üç dört gündür yağmurlu, fırtınalı, puslu, nemli bir hava devam ediyordu. Bu sabah pırıl pırıl güneşli bir gün karşıladı penceremde. Camı açıp havayı içime çektim. Velhasıl içimde kırılgan bir şey kımıldıyordu. geçer diyordum içimden ve başka şeylerle meşgul olmaya çalışıyordum. Ama ne kadar çabalasam da içimdeki şey sürekli büyüyor, içim içime sığmıyor ve yüzüme vuruyordu o içimi acıtan adını koyamadığım his...
Bir şeyler yapmaya çalıştıkça elim ayağıma dolaşıyor sonra hemen bırakıyordum yaptığım işi. Konuşmaya ihtiyacım vardı birileriyle diye düşündüm. Sonra ondan da vazgeçtim. Sürekli sorular dolaşıyordu zihnimde. Sanki bir kovadan sadece soru cümleleri dökülüyordu başımın üstüne. Ben bunların içinden doğru soruyu bulup cevaplandırmalıydım gibi geliyordu.
Bu tür şeyler başkalarının da başına geliyor mu diye düşünüyorum şimdi de. Sabahtan öğleye kadar böyle geçti zaman. Hâlbuki güneş hadi çık dışarı oynayalım der gibi göz kırpıyordu gülümseyerek. Arkadaşlarım bir yerlere çağırıyorlardı. Ben ise kibarca başka bir zamana erteliyordum.
Seçeneklerim varken bile bu iç sıkıntısını yaşamak için neden hevesliydim böyle? Keşke biri olsa da yüzüme açıkça söylese sebebini. Ruhum hep özgür olmayı seçerken neden bu gün hapsediyordu kendini? Yeter artık soru kovası! Dökme şu soruları başımdan aşağı, biraz da o soruların cevaplarını dök! Kova alaycı bir gülümsemeyle o kova senin içinde diyordu. Cevap kovası… Nereye saklanmış olabilir bu kova?
İşte böyle zaman akıp gidiyor ve ben kendimde bu durumdan sıyrılıp kurtulacak gücü bir türlü bulamıyordum. Bir süre uzanıp koltuğa, gözlerimi kapattım. Yok, yok sadece gözlerimi içime çevirdim. Cevap kovasını arıyordum… Önce söz verilen ve tutulmayan sözler geldi gözümün önüne, koşulsuz sevdiklerim, yalanlar, riyakârlıklar, ihanetler, hayatın tüm olumsuzlukları…
Önümdeydi işte hayata dair her şey… Bunlardan hangisiydi en çok acıtan ve beni zaman zaman bu hale getiren?
Sonra cevap kutusundan dökülen cevapların arkasında gizlenmiş belli belirsiz siluetin ilişti gözlerime. Gözlerin önünde, elinde bir not tutuyordun. Hani bana yazacağın bir not vardı ve yazmamıştın,belki de yazamamıştın;o muydu yoksa? Göremiyorum içindekini. Hâlbuki öyle merak ediyorum ki. Acaba bu gün bütün bu yaşadıklarımın sebebi bu not olmasın? Yine soru kovası bütün gücüyle aktifleşip zihnimi sarmaya devam etti.Herkesin var mıdır acaba böyle kovaları sorusu geçti zihnimden şimdi de.
Böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ama aynı iç sıkıntısıyla kalktım, tekrar mesaj kutumu açtım. Yoktu hala bir not. Pencereden dışarıya baktım;güneş pırıl pırıl haliyle hala davetkardı.
yeşil düşlü şair/gülsüm öztomurcuk
29 ocak 2014