- 491 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMACI fikret - 33
Mektup bittiğinde yüreği göğsünden taşmış olsa da ağlayamadı anne. Bir an mektup elinde öylece kalakaldı. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilemedi.
’’ Haydi be kadın ! Pişmedi mi şu mama ? Çocuk açlıktan kriz geçirecek neredeyse ! ’’ İçeriden kocasının sesinin gelmesiyle sarsılmaya, kendine gelmeye başladı. Hemen koştu içeriye.
’’ Mukaddes ! Mukaddes bana mektup göndermiş. Gel al beni diyor. ’’
’’ Ne diyorsun sen be kadın ? Ne mektubuymuş ? Ver bakalım şunu bana. ’’ Uzattı kadın mektubu. Ellerini önüne bağlayıp öylece beklemeye başladı.
’’ Sen hele git şu mamayı getir bakalım önce. ’’ Mutfağa koştu bu defa. Aklı halâ mektupta ve Mukaddes’teydi. Aceleyle getirdi bebeğin mamasını. Heyecanla, hızla üflemeye başladı. Şimdi kocasının ne diyeceğini merak içinde bekliyordu. Adam mektubu iyice bir okuduktan sonra akıl vermeye çalıştı.
’’ Adresi buraya yazmış. Evet, buraya gelmek istiyor. Şimdi akıllı olmak lâzım. Bence doğruca polise gidelim. Mektubu gösterip yardım isteyelim. Öyle ya ; bu ülkede kanun var, nizam var. Sen onun annesi olduğuna göre, babası kadar senin de hakkın olmalı. Bence polis alıp getirir Mukaddes’i.
Polisle uğraşmaya pek niyeti olmayan, daha doğrusu bu yoldan pek umutlu olmayan, bekleyecek sabrı da kalmayan anne, mektubu da yanına alarak doğruca oğlu Ferruh’a koştu. Ferruh, o kadar heyecanlandı ki ; akşam saati olmasına rağmen, neredeyse hemen koşarak gidecekti İstanbul’a kardeşini almaya.
’’ Haydi anne haydi ; hemen gidelim. Bir dakika daha bile beklemeyelim ! Madem ki gelmek istiyor Mukaddes, bizden yardım bekliyor, hemen gidip alalım.’’
’’ Oğlum, bak akşam oldu. Bu saatten sonra gitmek de bulmak da çok zor olur. Varsın bir gece daha sabretsin. Sabah olur olmaz gideriz. Gündüz gözüyle rahatça bulur, alır geliriz İnşaallah ! ’’ Zor razı oldu Ferruh, ertesi günü beklemeye. O gece sabaha kadar heyecandan uyumadılar ana oğul.
’’ Kıııız ! Belma ağlıyor, duymuyor musun ? Bak bakalım, acıktı mı, altını kirletti çocuk ? ’’ Gecenin bir yarısı ancak dalmıştı kadın. Ağlayan bebeğinin sesini duyamamıştı. Eşinin bağırmasıyla irkilerek uyandı. Altını temizleyip karnını doyurdu bebeğin, sonra da yeniden uyuttu. Kendisi ise uyuyamadı bir daha. Mukaddes’ini getirmeye çalıştı yine gözlerinin önüne.. Zaten gittiği günden beri gözleri gözlerinin önünden hiç de kaybolmamıştı. Sabaha kadar onu düşündü, konuştu, geleceğine, alacağına söz verdi, yemin etti.
Sabah ezanı okunur okunmaz doğruldu yerinden. Hemen oğlunu uyandırdı. Abdestini alıp namazını da kıldıktan sonra hazırlandı. İsmail efendinin nikâh için aldığı yeni entarisini ve pardesü ile ayakkabılarını giydi. Ferruh da çoktan hazırlanmıştı.
’’ Adres yanında değil mi anne ? Mektubu unutmadın değil mi ? ’’
’’ Unutur muyum oğlum. İşte burada. ’’ deyip cebinden çıkardığı mektubu gösterdi oğluna.
Ana oğul koşarak az ilerideki Dörtyol’a çıkıp Harem minibüslerini beklemeye başladılar. Çok geçmeden gelen minibüse binip Üsküdar sapağında indiler. Oradan dolmuşlarla Üsküdar’a gidip doğruca iskeleye vardılar. Günlerden Pazar olduğu için ortalık oldukça sakindi. Vapur da bayağı tenha idi. Beşiktaş’ta indiklerinde ilk gödükleri büfeye koşup ellerindeki adresi uzatarak yardım istediler.
’’ Barbaros Bulvarı, Çelebioğlu sokak No : 20 Kat : 4 Beşiktaş. ’’
( Yazarın notu : Tam da elli yıl önceki bu adresi nasıl hatırlayabildiğine yazar kendisi de çok şaşırdı. )
Adresi okuyan adam ;
’’ Çok yakın. Doğru gelmişsiniz. ’’ deyip tarif etti. İskeleden hemen sonraki Barbaros Bulvarı’ndan sağ tarafa doğru, tarif edildiği şekilde yürümeye başladılar. Çok geçmeden bulmuşlardı.
’’ İşte geldik anne ; tam da burası. Dördüncü kat olduğuna göre, demek ki Mukaddes’imiz şu tüllerin arkasında. ’’
Ellerini açıp şükretmeye, dua etmeye başladı anne. Heyecandan tir tir titriyordu.
’’ Allah’ım, buraya kadar gelmemizi nasip ettiğin için şükürler olsun sana. Ne olursun, buradan sonrasında da yardımcımız ol. Sağ salim alıp gidelim kızımı. Ne olursun Allah’ım ; yardımcımız ol ! ’’
Dış kapı kilitliydi. Alt katta oturan yaşlı bir kadın fark etti onları.
’’ Hayrola kardeş ; birine mi baktınız ? ’’
’’ Kızıma baktım kardeş. Benim kızım bu apartmandaymış da. ’’
’’ Kim senin kızın, hangi katta oturuyor . ’’ Bu defa Ferruh atıldı söze :
’’ Dördüncü katta ; Mukaddes. ’’
’’ Aaaa ,Mukaddes kızın mı senin ? ’’
’’ Evet kardeş , kızım benim Mukaddes. ’’
’’ Öz kızın mı ? ’’
’’ Evet, tabii öz kızım. ’’ Kadın biraz sitem etmek istedi. Oysa ana oğul sabırsızlanıyor, bir an önce yukarıya çıkıp Mukaddes’i almak istiyorlardı.
’’ Kardeş, darılma ama ; madem ki öz kızın, ne diye evlâtlık verdin ? Çok mu fakirsin, bakamadın mı bir çocuğa ? Babası falan yok mu ? ’’ Öfkelendi bu defa anne. Babasına beddualar yağdırdı.
’’ Babası benden habersiz verdi. Ben kıyar mıyım yavruma ? Yemez yedirir, giymez giydirir, yine de bakarım yavruma. ’’
’’ Teyze sen şu kapıyı bir açıver de gidelim yanına artık. ’’ Ferruh iyice sabırsızlanmaya başlamıştı. Kadın daha fazla söyleyecek söz bulamayınca otomatiğe basıp açtı kapıyı. Anne, kadına dualar edip hızla içeriye girdi. Asansörü beklemeye bile tahammül edemeyip koşarak çıktılar merdivenleri.
Heyecandan uzun uzun çaldılar kapının zilini. R. Bey, sinirli bir şekilde koştu kapıya.
’’ Sabahın köründe, alacaklıymış gibi, kim bu zile basan ? ’’ deyip sert bir şekilde açtı kapıyı.
’’Siz de kimsiniz ? Bu saatte ne arıyorsunuz burada ? ’’ Tanımadığı anne oğulu karşısında görünce , yanlışlıkla kapıyı çaldıklarına inanıp iyice öfkelenmişti R. bey.
’’ Mukaddes, Mukaddes nerede ? Annesiyim ben ! Çabuk yavrumu verin bana ! ’’ Adam anladı Mukaddes’in annesi ve ağabeyi olduklarını.
’’ Bana bakın ; ya defolup hemen gidin buradan, ya da polis çağırırım şimdi. ’’
Ev halkı gürültüye uyanmaya başladı. Kemâl bey de evdeydi. O da kapıya koştu. İçeriden Mukaddes’in feryadı duyuldu.
’’ Annem ! Anneciğim gelmiş ! ’’ Onu evlâtlık alan S. hanım, yaşlı ablası ve kızları Ü. Hanım da çoktan uyanmış, Mukaddes’in etrafında toplanmışlardı.
’’ Ne olur bırakın beni ! Anneme gitmek istiyorum ben ! Ben çağırdım onları ! ’’ Mukaddes öylesine sesli feryat ediyordu ki, neredeyse bütün apartman uyanacaktı.
Ferruh ısrarla içeriye girmeye çalışıyor, Kemal ve R. beyler ona engel oluyorlardı. Kadınlar da Mukaddes’i tutunca, birbirlerine yaklaşmaları, kucaklaşmaları mümkün olmuyordu. Sadece feryat ediyorlardı karşıdan karşıya :
’’ Mukaddes ! Kızım ! Bırakmayacağız seni burada ! Sen merak etme ! İlle de alacağız kızım ! ’’
’’ Anneciğim, ağabeyciğim ! Bırakmayın, bırakmayın beni ! Yalvarırım bırakmayın ! ’’
Bütün gayretlerine rağmen içeriye giremeyeceklerini anlayan Ferruh iyice öfkelenmeye başlamıştı.
’’ Kaç paraya sattı ulan o herif Mukaddes’i ? He ; kaç paraya aldınız ulan ? ’’ Bu sözden sonra bir kaç da küfür savurunca emekli bir albay olan Kemâl bey gurur meselesi yapıp vurmaya başladı Ferruh’a. R. bey de ona yardım etti. Anne ne kadar yırtınsa da gücü yetmedi oğlunu onlardan korumaya. Mukaddes’in ve annenin feryatları arasında kötü şekilde dövüldü Ferruh. Ağzı burnu kan çanağına dönmüştü.
’’ Yeteeeeeer ! Yalvarırım yeter ! Tamam, gitmeyeceğim. Bırakın ağabeyimi, ne olur bırakın. ’’ Bu feryat üzerine R. bey Mukaddes’in yanına gelip ;
’’ Bak Mukaddes, eğer ısrar ederlerse, polis çağırıp karakola götürtürüz. Hem bir araba sopa da orada yer, hem de hapse girer. Ev basmak ne demek biliyor musun sen ? Buna haneye tecavüz derler ve cezası da ağırdır. Hem seni bize baban verdi. Noterden resmî evrak yapıldı. Kanunen de haksız onlar. ’’
Bu sözlerden sonra Mukaddes kapıya kadar gitti. Öğretildiği şekilde , çağırdığına pişman olduğunu, onlarla gelmek istemediğini, orada çok mutlu olduğunu, annesinin aslında onu istemediğini bildiğini, eğer istemiş olsaydı zaten, babasının yanına da göndermeyeceğini söyledi.
Ferruh’un yüzü gözü kan içinde, ana oğul ağlayarak, onlara beddualar ederek, Mukaddes’i almaktan asla vaz geçmeyeceklerine yeminler ederek ayrıldılar oradan....
Devam edecek.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret TEZEL
Mukaddes merakta bıraktı gelecek mi yanlarına.tebrik ederim saygılarımla.