- 1417 Okunma
- 6 Yorum
- 2 Beğeni
ANLAMAK VE ANLAŞILMAK ADINA...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kaç ana gruba ayrılır insan dediğimiz mefhum…
a- Kadınlar
b- Erkekler
Peki ya, ahlaki değerler ve teolojik açıdan…
a-İyiler(cennetlikler)
b-Kötüler(cehennemlikler)
Tümü yanlış ne yazık ki, baştan sona yanlış hem de. İkiye ayırabiliriz yine ama…
a-Anlaşılamayanlar
b-Anlaşılabilenler
Olmak üzere.
Ve ne yazık ki; yüzde doksan dokuzu insanların bu gruba girmekte.
Hatta buna davranış bağlamında; tutarlı, dengeli sıfatlarını da ekleyebiliriz. Ya da, anlayışlı, hak gözeten, itibar eden ve sözü özü bir gibi.
Ömrümün ilk yarısı, önüme serilen kırmızı halıda yürümekle geçti. Ve memnundum da kayıtsızlığımdan tutun da boş vermişliğime kadar benimsemiş olduğum her şeyden.
Bırakınız insanları anlamayı, sorgulama aşamasına bile erişmemiştim henüz. Ta ki, iş hayatına atılana değin…
Yine de fazla sorgulamamaktaydım ilk başlarda. Ama diğer yandan da anlayamadığım çok şey vardı. Kendimi ise hiç mi hiç tanımıyordum üstelik. Sanırım uzun sürü ergenliğim. Zira hayatı tozpembe görmeye devam ediyordum halen.
Hiç mi hiç art niyet aramadan ve aranmadığına da emin olarak, açardım iç dünyamı, sorunlarımı, sorularımı, sevinçlerimi hatta hüzünlerimi.
Pişmiş tavuğun başına gelmeyenler başıma gelince, iyice şaştı pusulam. Uzatmıyorum…
Ve kendimi yeniden üniversite ortamında buldum. Dünyanın ve insanların iç dünyasını çözecek tek kişi ben kalmışım gibi, büyük bir heves ve merakla psikoloji bilimine merak sardığım bir dönemdi. Akılsız başım…
Çalıştığım bankanın rahat koltuğundan amfilerin tozlu sıralarına ışınlandım adeta. İşim öylesine başımdan aşkındı ki… Önce kendimi analiz edip, çözecek sonra da insanlığa hizmet edip, ya Jung’un yolundan gidecektim ya da Freud’un o gizemli dünyasına sızacaktım.
Ne yazık ki; kimsenin yolundan gidemedim. Üstüne üstük kendi yolumu da kaybedince, ayıkla pirincin taşını…
Zira bu sefer, psikolojik tahlil bekleyen yeni gruplar dâhil oldu listeme. Çentik atacağım cevabını bulduğum sandığım soruların yanına, sayısız soru daha eklendi. Bırakınız çözümü, sorular kendi aralarında alt kümelere ayrıldı ve liste uzayıp gitti.
Velhasıl karmaşık bir boyut kazandı iç dünyam. Ve gördüm ki, yine ait olmadığım yabancı bir gezegene düşmüşüm. İşin kötüsü merakım daha da depreşti sayısız işinin erbabı insan arasında. Hadi, kendimi çözdüm diyelim… Gelin görün ki; kendilerinden bihaber sayısız insanı çözmeye yetmedi gücüm. İyi kötü anlamıştım dünyalarını: Sayısız dert yumağı ile içli dışlı olan dert küpleri…
Akademik kariyer derken, işler daha da sarpa sardı. İşin ilginci, eşim menendim yoktu bulunduğum ortamda. Tamamen farklı bir alt yapıdan, farklı bir bilimden gelip davranış bilimlerinin sırrını çözmeye çalışıyordum.
Sonuç mu? Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Ve bir o kadar ağır ders ve ek ders yükü ağır geldi omuzlarıma. Tökezlememi bekleyen sayısız insan hazır olda bekliyordu. Şükür ki, yüzümün akıyla çıktım. Mağrur bir muzaffer edasıyla, kaldırdım omuzlarıma binmiş bu ağır yükü. İşin maddi boyutu ise, içler acısı.
Bu ilginç ve cesaret isteyen deneyimim sonucu, elimdeki liste uzadıkça uzadı. Genel olarak, insan denen mefhumun, buzdağının görünmez kütlesiyle, karmaşıktan da öteydi…
Tek bir şey değişmedi süreç sonucu: Ben hala aynıydım, sadece kafam biraz daha karışıktı.
Yapacağımı yapmış, beynimi ve ruhumu fullemiştim. Ve maceram sona erdi o zamanki şartlar gereği. İdealimi gerçekleştirmiş ve psikolojinin o özel ve eşsiz kokusu iliklerime kadar işlemişti.
Bölümde hep şunu duyardım hocalarımdan:
‘’Normal ve anormal tanımı incecik bir çizgi ile ayrılır birbirinden ve o kadar kolaydır ki, bir taraftan diğer tarafa geçmek.’’
O ince çizgi hep var hayatımızda ve diğer ince çizgiler, şartlar var mefhumları birbirinden ayıran.
Örneğin, iyi bir insan olmak ne anlama gelebilir ki… Belki dini vecibelerini yerine getirip, çevresini umursamayan… Yoksa insanları canından çok sevip, daha az sevap işleyen mi…
Olumlu dediğimiz ne olabilir, peki… Her şeye, herkese pozitif yaklaşıp, sonunda ters köşe yatıp, hayattan darbe alan mı…
Ya hakkaniyet nasıl sağlanır… Kötüyü, değersizi eleyip, iyiye hakkını veren mi, konu her ne ise…
Sevgi dolu insan nasıl tarif edilebilir sizce… Türlü sözleri allayıp, pullayıp belirli kişilere yönelen mi, diğer tarafta sevgi açlığı çekenleri umursamadan...
Buyurun, anlayabilirseniz anlayın insanları.
Ve ‘’aşk’’ denen o sefil duygu için ne demeli… Asıl anlaşılmayan yegane duygu değil mi aşk dediğimiz. Peki ‘’aşk’’ın türevleri nelerdir: İlgi mi, ilgisizlik mi, gözetmek mi, görmezden gelmek mi, itibar etmek mi sevdiğine yoksa bir köşeye savurmak mı…
Yoksa öfke mi aşkın bir diğer türevi ya da kendini geri çekip, umursamamak mı…
Yok saymak mı, ilgiden şımartmak mı…
Kıskançlık dediğimiz şu illet duyguya ne demeli: Başarıyı, iyiyi, güzeli, mutluluğu çok görmek mi. Ya da başkalarının mutsuzluğu ile beslenip, egosunu şişirmek mi…
Mutsuzluk dediğimiz ne olabilir. Peki, mutlu olmak için illa da her şey dört dörtlük mü olmalı. Yoksa tek bir çiçekle yetinmeyi bilip, gül bahçesinin kapısında beklemeyi bilmek mi mutluluk…
Hırs, düşmanlık ve daha nice mefhum çözümlemeye dair. Sayısız ipucu var ama işin kötü yanı ne biliyor musunuz? Şu yüzlere takılan maskeler, sürekli içeriği değişen senaryo metinleri. Sürekli seyirleri değişen hayatlar, olaylar…
Hadi, buyurun bakalım bir kez daha, çıkabilirseniz çıkın işin içinden. Biz insanlara dair sayısız faktör öylesine girift bir yapı oluşturuyor ki…
Ama her şeye rağmen evet her şeye rağmen insan denen varlığı seviyorum.
Öncelikle kendimi tabii ki. Megaloman değilim ama her birimiz tek ve özel değil miyiz. Bir tane bile benzerimiz yok haricimizde.
Sanırım hatta eminim ki; işin tek sırrı ‘’SEVGİ’’.
Bırakınız açık kalsın kapısı yüreğinizin ve sığdırabildiğiniz kadar sevgi sığdırın içine: Kim olursa olsun hatta ne olursa olsun
Anlamak ve anlaşılmamak ise kalsın bir köşede. Zira imkânsız işte, insan denen mefhumu çözmek. Psiko-sosyal varlıklarız biz insanlar. Etten, kemikteniz dolayısıyla biyoloji ve tıp bilimleri de yine biz insanlara dair.
Kısaca o kadar o kadar çok şey var ki, bizi şekillendiren, biçimlendiren: Ailemiz, çevremiz, arkadaşlarımız, işimiz gücümüz, sevdalarımız, acılarımız, hüzünlerimiz, neşemiz… Sayısız etken.
Ve tanıdığımız her bir kişiden tek bir esinti bile taşınsa ruhumuza, daha da farklı şekillenip, mutlu bir seyir izleyeceğiz. Ötesi de yok…
Tek bir kare bile ne kadar önemli uzun metrajlı bir film olan hayat yolculuğumuzda.
Umarım ve dilerim ki; hepimiz mutlu ve umutlu olalım başrolümüzü oynarken bu belirsiz senaryoda. Tabii ki, Yaradan’ın bize sunduğu tüm güzellikler eşliğinde.
Sevgimle…
YORUMLAR
Bir çiçek...
Bir masum melek,
Temiz duygulara örnek...
Sen ki,
Dünyanın çirkinliklerine üzülüyorsun,
Düzensizliklerden, çarpıklıklardan,
Sanki kendini sorumlu tutuyorsun,
Sen insanları arıtamazsın,
Sen sorumlu değilsin onlardan...
Onların kalbi kötülüklerle yoğrulmuş,
Seninkini güzelliklerle doldurmuş Yaradan,
Sen sevdiklerin için,
Sen sevenlerin için değerlisin,
Sen onların bir çiçeğisin.
Sen solmaması gereken bir çiçeksin,
Dünyanın çirkinlikleri seni soldurmasın
Gözlerini hüzünlerle doldurmasın...
Kalbindeki güzellikler,
Sevgiler saçmalı,
Kin, nefret ve üzüntüler,
Senden uzak olmalı,
Gözyaşların yalnızca
Mutluluktan akmalı
Bu güzel yazıya "Karmencik" başlıklı şiirimi yorum olarak yazmak geldi içimden.
Güzel yazı için kutluyorum...
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim, efendim.
Sayfamı onurlandırdınız, eksik olmayınız.
Sonsuz saygılar, hürmetler...
Merhaba Gülüm, seni ilk günden beri takip ediyorum çünkü sendeki birikimin farkındayım.
İşte bu yazı da o büyük birikimin dışa vurumu, çok da güzel
Çünkü seni insan olarak seviyorum
İnsanoğluna has onca duygunun içinde ihtiyacı olan yegane duygu, sevgi değil mi?
Tebrikler, sevgimle
Gülüm Çamlısoy
İnanın ki, ilk günden beri ayrı bir yere oturttum sizi kalbimde.
Sevgi dediğimiz duyguya gelince; hepimizi ortak noktada buluşturduğu kanaatindeyim. Şu an burada bulunmam gibi. Ya da hep süre gelen çabalarımızın sonucunda duyumsadığımız güzellikler gibi...
Dostları görmek ne güzel, apayrı bir duygu ve tarifi için kelimeler o kadar aciz ki...
Çok teşekkür ederim beni yalnız bırakmadığınız için ve yalnız bırakmayan herkese sonsuz selamlar...
Gönderebildiğim tüm sevgimi, selamımı kabul edin...
Var olun, sevgili dostum...
Gülüm Çamlısoy
O kadar mutlu oldum ki, anlatamam...
Bu güne kadar, yaptığım ne varsa, hep görmezden gelinmiştir ve kanıksamışımdır bunu. Ya şimdi... Hep güzeli, iyiyi hedeflemişimdir hayatımda, ne olursa olsun; fark edilsin edilmesin üstelik.
Gerek kıymetli dostların katkıları gerekse bir ferdi olduğum Sevgili Edebiyat Defterinin verdiği destek ve gösterdiği anlayış, hayatımın en anlamlı ve an güzel armağanı.
Bir kez daha içtenlikle teşekkür ederim sevgili arkadaşım.
Sevgiler, selamlar...
“Ve ‘’aşk’’ denen o sefil (!) duygu için ne demeli…”
Aşk, hakikat yolunu da beraberinde yâren etmiş ise kendine o helecanı anlamak anlaşılabilmek tam da yazınızın adına binaen bir şerh olur kanaatindeyim. O vakit sıraladığınız tüm o türevlerin üstünde bir duyguya bürünür ki… sefillik değil güzellik’ olur adı.
İçinde iyiliği barındırmayan bir duygunun ise “güzel “ olarak nitelendirilmesi ise göze ve gönle ihanet olur kanaatindeyim.
Mutluluk,mutsuzluk, hırs, düşmanlık , iyimserlik , kötü vs. vs vs ..
Her his ve fiiliyatın bir zıddı var muhakkak.
Mâdemki “her şey zıddıyla kâimdir.”
Bu düşünceden yola çıkarsak bir şeyleri daha iyi idrâk edebiliriz sanıyorum. Öyle ki bize yol gösterecek derinlikte, bedreka olacak bir söz esasen.
İnsan, kâinatın merkezi.
Ve her insan kendini merkezdeki bildi bileli anlamak ve anlaşılmak sadece hayata nerden baktığınızla ilgili.
Bu kadar karmaşık olan bu kadar da basit aslında..
~~
Yazılarınızı takip ediyorum uzun zamandır. Her yazınıza yorum getirmesem de güzel düşünmelere sevk eden içeriği ile dolu, anlamlı paylaşımlarınız adına teşekkür etmek isterim.
Sevgi ve selamlar.
Gülüm Çamlısoy
Eşsiz güzellikte bir yorum, bu açıdan ben size tüm içtenliğim ile teşekkür ederim.
Verdiğiniz kıymet ve değerli ziyaretiniz ziyadesiyle mutlu etti.
En içten sevgimle, sonsuz selamlar...
Eksik olmayınız...
Of!...
Sizi okudukça hayattan korkuyor muyum ne?
Psikolojiyi severim ama,
iyi ki tahsilini yapmamışım diyorum.
Sizin gibi,
hayata tüm detaylarını dikkate alarak bakmak istemezdim sözün doğrusu.
En iyisi bizim yaptığımız gibi basit gözle bakmak.
Çok incelemeden, çok analiz etmeden...
Olduğu gibi işte...
Becerebildiğimiz kadar doğruları kabullenerek, uygulamaya çalışarak.
Gerçi,
biraz yıpranmıyor değiliz ama,
razıyız artık bu durumun getirisine.
Bazı şeyleri akışına bırakmalı.
babam derdi ki;
insanları olduğu gibi kabul etmeli,
bu duruma göre pozisyon almalı.
Benim desturum bu sözdür.
Çok da faydasını görüyorum.
Güzel bir çalışma.
Çok faydalandım gerçekten.
teşekkür ederim.
Gülüm Çamlısoy
Ama size yüzde yüz hak veriyorum ve kıymetli babanızın tavsiyesine de.
En güzeli de fazla sorgulamamak hayatı ve belirttiğiniz üzere olduğu gibi kabullenmek insanları, olaylar, her ne ise sunulan.
Sanırım çoğu konuda kaderi zorladım, belki de akışına bırakmalıydım kendimi olayların seyrine...
Çok teşekkür ederim. Aslında ben çok faydalandım hem yorumunuzdan hem değindiğiniz gerçeklerden. Bazen gözümüzün önünde olanları görmekten aciziz ya da şahsım adına,acizim...
Sonsuz selamlarımla. Çok sağ olun...